Açlık’ı bir de sahnede görün

Sarı Sandalye Kunt Hamsun’un “Açlık” romanını tiyatronun olanaklarıyla yeniden yorumluyor. Henüz okumayanlar için hem oyunu hem de romanı öneriyorum.

Google Haberlere Abone ol

Knut Hamsun’un yolcusu olduğu gemi 1888 yılının yaz aylarında Kristianaia yani şimdiki adıyla Oslo’da demirler. Yolcular karaya ulaşma sevinciyle gemiyi terk etse de Knut Hamsun gemiden dışarı adımını bile atmaz. Kristianaia’nın uzaktan görünen ışıkları bile korkutur onu. Ansızın midesine kramplar girmeye başlar. Geminin güvertesinde huzursuzca dolaşır. Karşısındaki şehir açlığı iliklerine kadar yaşadığı şehirdir. Tek bir lokmaya muhtaç olduğu ve gururu yüzünden kimseden yardım isteyemediği yerdir. Bu kente tekrar ayak basmak dehşete düşürür onu, basamaz da zaten. Yaşadığı açlığın sanrılarıyla tekrar yüzleşmek onu yazıya yönlendirir. Yazı kurtarıcıdır, yarı iyileştirir… Telaşla yazmaya başlar Knut Hamsun…

“Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir Kristianaia’da aç acına sürttüğüm günlerdeydi…” diye yazar ve gerisi gelir. Bu ilk cümle Kunt Hamsun’un “Açlık” adlı romanı olacaktır daha sonraki günlerde. Günlerde diyorum çünkü daha yıl bitmeden yayımlanmaya başlar “Açlık”. İlk başlarda bazı bölümleri imzasız olarak tefrika edilen roman daha sonraki yıllarda Kunt Hamsun’u dünya edebiyatının en önemli yazarları arasına yerleştirecektir.

YOKSULLUK GÜNCESİ

20’li yaşlarımın başında önce “Açlık” sonra “Toprak Yeşerince”yi okumuştum. Knut Hamsun’la tanışmam iki romanıyla olmuştu. “Açlık”ı okuduktan birkaç yıl sonra İstanbul’a geldim. Yazar olma hayalleri kuruyordum. Yoksulluğa, sefalete gelmiştim. “Açlık” benim gibi kasabasını terk eden birçok arkadaşımın hayata tutunma kitabı olmuştu o yıllarda. Koşullar değişmişti ama “Hamsun yapmış” diyorduk birbirimize “biz de yapabiliriz”. O yüzden her sayfası önemliydi, her satır biraz yaralı… Bir yoksulluk güncesi gibiydi kitap; tıpkı bizim yaşadığımız yoksulluğun güncesi… Sadece en esrik zamanlarda bahseder olmuştuk kitaptan ve sadece tek bir kadına verilebilirdi okuması için. Öyle de oldu…

Kurulduktan sonra Georges Perec’in “Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi” adlı romanını tiyatro sahnesine uyarlayan Sarı Sandalye ikinci projesi olarak “Açlık”ı yorumluyor.

Anlaşılması kadar okuması da zor olan Georges Perec’i seyirciye tiyatronun olanaklarıyla anlatmak bir deli cesaretiydi. Yıllarca Perec’i okumamış hatta onunla yüzleşmemek için onu yok sayan edebiyatçıların olduğu bir dünyada yaşadığımızı belirtmek isterim.

Grubun ikinci projesi olan “Açlık” 1966 yılında Henning Carlsen’in yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılmıştı. Film oldukça başarılı olmasına rağmen romanı yansıtmanın uzağında kalıyordu. Özellikle karakterin Ylajali ismini taktığı kadınla yakınlaşması fazla vurgulanıyordu. Per Oscarsson'un filmdeki oyunculuğu ise 1966 Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle onurlandırıldı.

aclik2

Sarı Sandalye “Açlık”ı tiyatronun olanaklarıyla yeniden yorumlarken Henning Carlsen’in filmini ne kadar önemsedi ya da ona ne kadar dikkat etti bilmiyorum. Ama onlar kahramanın gönül ilişkisini en geriye atıp karakterin sanrılarını öne çıkarmayı tercih etmişler. Böyle yaparak da metni tek kişilik bir metin haline getirmişler. Bu tek kişilik metinde yer yer tipler oyunun içine dahil oluyor ve gidişata müdahale ediyor ama hikaye baştan sona tek bir karakterin üzerinden ilerliyor. Doğrusu da bu diye düşünüyorum. Çünkü roman bunu ön görüyor.

Tek kişi dediğime bakmayın, oyun tek kişilik değil. Şeyiba Ceren Ülgen, Nazlı Ceren Tekeli, Canan Günaştı, Emirhan Altunkaya ve Berk Kalyoncu hep birlikte sahneye taşıyorlar “Açlık”ı. Bazen hepsi birden aynı kişi oluyor, bazen rolleri paylaşıyorlar. Karakterin duygu geçişlerini her biri kendisine göre yorumluyor. Böyle olunca sahnede açlığın tüm sanrılarını görüyoruz. Açlığın beyne yaptığı o vahşi saldırı sahnenin ortasında içine alıyor izleyiciyi. Tüm oyuncular muazzam oynuyor.

Oyunun yöneteni Doğa Nalbantoğlu çok iyi yorumlanmış bir roman uyarlaması ortaya çıkarmış. Oyunu sahneye taşımaya çalışırken romanın atında ezilmemiş. Oyunu sırtlamış ve biçimini değiştirmeyi başarmış. Metin büyüsünü de bozmamış. Behçet Necatigil’in çevirisini dikkat ve özenle aktarmış izleyiciye. Çeviriye karşı gelmek yerine onun desteğini arkasına almış…

Açlık” bir romanı tiyatro sahnesinde anlatıyor izleyiciye ve bunu başarıyla yapıyor. Romanı okuyanlara oyunu şiddetle öneririm. Okumayanlara için ise hem oyunu hem de romanı öneriyorum.

“Açlık” 2 ve 15 Kasım’da İkincikat’ta seyirciyle buluşacak; bilginize…