Fırat Tanış’ın çağrısına kulak verelim

Fırat Tanış, tek kişilik oyunu 'Gelin Tanış Olalım'da sırtını Pir Sultan’dan Neşet Ertaş’a kadar büyük bir geleneğe dayayıp dimdik duran bir abdalın hikayesini anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Ahmed Arif “Beşikler vermişim Nuh'a / Salıncaklar, hamaklar…” diye başlıyor “Anadolu” adlı şiirine ve devam ediyor Anadolu’yu anlatmaya:

“…Nasıl severim bir bilsen.

Köroğlu'yu,

Karayılanı,

Meçhul Askeri...

Sonra Pir Sultan'ı ve Bedrettin'i.

Sonra kalem yazmaz,

Bir nice sevda...

Bir bilsen,

Onlar beni nasıl severdi.

Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı

Minareden, barikattan,

Selvi dalından,

Ölüme nasıl gülerdi.

Bilmeni mutlak isterim,

Duyuyor musun?...”

Ben şiirin sadece bir bölümünü alıntılıyorum ama Ahmed Arif bütününde bir Anadolu portresi çiziyor. Şiirin tamamını okumuş olanlar bilir; Ahmed Arif’in Anadolu’sunda barışla bitmiş savaşlar vardır, toprak vardır, yurt vardır, insanlığın tarih boyunca yarattığı bilgelik vardır, hoş görü vardır. Destanlar, romanlar, şiirler, oyunlar, alaylar vardır; Ahmed Arif’in Anadolu’sunda dostluk vardır, arkadaşlık vardır, kardeşlik vardır… Onun Anadolu’sunda insanlığın geleceğine dair büyük bir umut vardır.

Peki; bugün Anadolu’ya baktığınızda ne görüyorsunuz? Ahmet Arif’in baktığı yerden bakınca ama ön yargısız, sadece yalın haliyle gerçekleri görmeye çalışarak bakınca; ne görüyorsunuz? Bunların hiçbiri kalmadı Anadolu’da; hoş görmek yerine hor görüyoruz birbirimizi… Dostluk, arkadaşlık, kardeşlik? Onlar Anadolu’yu terk edeli çok oldu. İnsanlığın tarih boyunca yarattığı bilgeliğin yerinde ne yazık ki yeller esiyor. Anadolu yıkılıyor, yakılıyor, talan ediliyor; Anadolu’da kardeş kardeşi öldürüyor… Çünkü Köroğlu’nun torunları kim olduklarını unuttu, Bolu Bey’ine inanıyorlar artık. Güçlü olan ne emrederse yerine getiriyor, düşünmeden itaat ediyorlar.

Elbette itiraz hakkınız saklıdır ama böyle bir dönemde seyirci karşısına çıkıyor Fırat Tanış ve bizler Anadolu’nun mahvına sebep olmadan önce, o sözünü Yunus Emre’nin sözüne katıp hepimize sesleniyor: Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım…

firat

Semih Çelenk’in yazıp yönettiği, Fırat Tanış’ın rol aldığı “Gelin Tanış Olalım” köklerini Anadolu toprağının derinliklerine salmış, yaş almış, yaşlanmış, hüznü de neşeyi de yaşamış, sırtını Pir Sultan’dan Neşet Ertaş’a kadar büyük bir geleneğe dayayıp dimdik duran bir abdalın hikayesini anlatıyor. Yani Anadolu’yu anlatıyor. Ahmet Arif’in, Köroğlu’nun, Şeyh Bedrettin’in, Yunus Emre’nin, Somuncu Baba’nın, Âşık Veysel’in, Keloğlan’ın Anadolu’sunu anlatıyor. Kıymet verenin gözünde buram buram tüten Anadolu’yu…

Fırat Tanış’a sahnede Nazım Çınar, Eren Erdoğan, Sertaç Şanlı ve Tunç Baydar’dan oluşan bir orkestra eşlik ediyor. Tanış; meseller anlatıp, anlattıklarını türkülerle, deyişlerle süslüyor. Sorular soruyor, akıl alıyor ve akıl veriyor. Tüm bunları kendine yakışan bir bilgelikle yapıyor; samimiyet ve hakikatten uzaklaşmadan…

Fırat Tanış, oyunculuğu ve sesiyle geleneksel ile modern anlatım biçimlerini bir araya getiriyor. Orkestraya bazen sazıyla bazen de oyunculuğuyla eşlik ediyor. Tanış, aynı anda hem sahneyi hem de seyirciyi kontrol ediyor. Bir boşluğa seslenirmiş gibi yaparken herkesi yönetiyor. Seyirciyi; istediği zaman güldürüp istediği zaman hüzünlendiriyor.

Fırat Tanış, bunca karmaşa, bunca kan içinde yeniden kardeş olmak, yeniden dost, yeniden yaren olmak için sesleniyor seyirciye. Gelin Tanış olalım diyor ve ekliyor:

“…Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler

Bu şirin canıma nasıl kıymışlar

İster isem dünya malın vermişler

Sensiz dünya malı neyleyim dostum…”