‘Tanrıların laneti tabletleri çalanların üstünde olsun’

Bulunan en eski tabletlerde neler yazıyor? Tarihteki ilk özel kütüphane nerede kuruldu? Tabletler nasıl arşivlendi, nasıl korundu? İşte kitabın ve kütüphanelerin Doğu’daki kökenine kısa bir yolculuk...

Google Haberlere Abone ol

Rüstem Aslan  [email protected]

Kitap ve kütüphanecilik söz konusu olduğunda, akla ilk Batı’nın yayın tarihi ve görkemli kütüphaneleri gelir. Yazının, kitabın ve kütüphanelerin aslında Doğu’da başlayan keşiflerle Batı’ya yayılmış olduğu, hatta Batı’nın kendi kültür ve düşün tarihinin temeli olarak gördüğü antik dönem kaynaklarının Doğu’daki kütüphanelerin çeviri ve kitap kopyalama çalışmaları sayesinde günümüze kadar gelmiş olduğu ya unutulur ya da göz ardı edilir.

Batı kültürünün kökeni Anadolu, Yakın Doğu ve Mısır’a dayanır. Bu bölgelerde Batı uygarlığının temel öğesi olan yazının ilk örnekleri görülür. Güney Mezopotamya’daki Sümer saray kalıntılarının altından yaklaşık M.Ö. 3 binlere tarihlenen işaret yazılarının olduğu kil tabletleri bulunur. Mısır’da da bu dönemin hemen sonrasında yazı kullanılmaya başlanır. Mısır’da yazı, papirüs rulolarına yazıldığı için en eski örnekleri günümüze kadar ulaşamamıştır. Buna karşın Mezopotamya’da ise kilden tabletler kullanıldığından, papirüs, deri ya da ahşap için yok edici olan yangın felaketleri, kil tabletlerin günümüze ulaşması için bir kurtuluş olmuştur. Bu nedenle dönemin Anadolu ya da Mezopotamya kentlerini yakıp yıkan saldırılar, aynı zamanda o kentlerin tarihleriyle ilgili yazılı belgelerin yanarak günümüze kadar ulaşmasına da neden olmuştur.

PROFESYONEL BİR MESLEK OLARAK YAZICILIK

Sümerler, öylesine bir yazı sistemi geliştirmişlerdi ki, çivimsi ve çizgisel işaretler, yumuşak kil tabletlerin üzerine bir tahta çubuk ya da sivri bir aletle kolayca yazılabilmekteydi. Bu nedenle de araştırmacılar Latince cunei (form) kelimesinden çivi yazısı terimini geliştirmişlerdir. Basit olan biçimlerine rağmen Sümerce yazısı, yüzlerce ses ve kelimeler nedeniyle öğrenmek için uzun bir eğitime gereksinim duyulmaktaydı. Bu nedenle de Sümer ve daha sonraki kültürlerde yazıcılık profesyonel bir meslek olarak yaygınlık kazanmıştır. Birkaç yüzyıllık gelişim sonrasında Sümer yazısı, Akkad yazısı tarafından geliştirilerek daha yaygın olarak kullanılmaya başlanır. Bu süreç sonrasında Babiller, Asurlular, Suriye ve Anadolu halkları yazıyı kullanmaya başlarlar. Ancak Sümer yazılı kültür ve edebiyatı tüm Yakın Doğu’da hiç kimse tarafından kullanılmadığı dönemde bile; Roma İmparatorluğu’nun yıkılması sonrasında Avrupalıların yüzyıllarca Latinceyi kullanmış olmaları gibi saygı görmüş ve öğretilmeye devam ettirilmiştir.

ebla_

EN ESKİ TABLETLERDE NELER ANLATILIYORDU?

En eski kil tabletlerin içerikleri genelde hayvan sayıları, çanak çömlekler ve benzeri malların listelerini kapsıyordu. Yani yazıyı bir anlamda alınıp satılan malların hesabını tutmak için keşfedilmiş bir yöntem olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz. Genelde arkeologlar yazılı tabletleri yüzlerce, hatta bazen binlercesini üst üste yığılı olarak bulurlar. Bunlar hesapların, mal envanterlerinin, ödünç verilen malların, evliliklerin ya da boşanmaların kayıtlarını içerirlerdi. Bu nedenle arkeologlar bu tür buluntuları arşiv olarak tanımlarlar.

EBLA ANTİK KENTİ VE İLK ÖZEL KÜTÜPHANE

Son dönemlerde bu konudaki ilginç keşiflerden biri ise 1980 yılında Suriye’nin Şam kentinin yaklaşık 40 km. uzaklığındaki Ebla antik kentinde gerçekleştirilir. Arkeologlar harabelerdeki M.Ö. yaklaşık 2300 yılına tarihlenen kral sarayını açığa çıkarttıklarında yaklaşık 2 bin tabletin olduğu bir arşiv mekanını da keşfederler. Söz konusu mekan kare şeklinde 3,5 m. x 4 m. boyutlarındadır ve yazılı tabletler üstü üste yığın halindedir. Tabletlerin çoğu kumaş, zeytin yağı, metal ve benzeri malların listesini içerirken yaklaşık 60 tanesinde ise Sümer dilinde yazılmış kelimeler görülür. Farklı meslek isimleri, yerleşme ve kuş ya da balık betimlemeleri yazılı metinler arasında dikkat çeker. Kil tabletlerin 28’inde Sümerce ve Ebla dilindeki çevirilerin olduğu metinler tespit edilmiştir. İki tane kil tablette ise Sümer mitolojisine ait öykülerin kopyaları söz konusudur. Arkeologlara göre kil tabletler mekanın üst kısmındaki tahta bir raftan aşağıya düşmüştür. Bazı veriler de saray arşivinin ortasında yazıcının kendisine ait çalışma kütüphanesinin olduğunu ortaya koyar. Bu belki de bilinen en eski özel kütüphanedir.

ebla_arşivi_

TABLETLER NASIL LİSTELENDİ?

Ebla arşiv mekanı o kadar küçüktür ki, yazıcı raflardaki tabletlerin sadece içeriklerine bakarak çalışabilecek durumdadır. Fakat yazılı tabletlerin çoğalması sonrasında kataloglama sistemine benzer listelerin yapılmaya başlandığını görmekteyiz. M.Ö. 2000 yıllarında Yakın Doğu’lu yazıcılar, güney doğu Irak’taki Nippur antik yerleşmesinde keşfedilen tabletlerde, modern kütüphanelerde olduğu gibi, tabletlerin isimlerinin (mitolojik öyküler, ağıtlar vb.) olduğu listeler yapmışlardır. Söz konusu bu listeleri katalog olarak adlandıramasak bile, yazılı belgelerin sistematik olarak listelerinin yapılmasındaki ilk önemli adım olarak kabul edebiliriz.

Arkeologlar Çorum yakınlarındaki Hitit İmparatorluğu’nun başkenti olan Hattuşa’da M.Ö. 1700-1300 yıllarına tarihlenen çok sayıda kil tablet keşfetmiştir. Söz konusu belgeler askeri, siyasi ve edebi metinleri içermektedir. Ancak bazı yazılı belgeler ise dönemin el kitapları ile Sümer ve Babil destanlarının Hititçe çevirilerini de içermektedir. Bu tabletlerin bazılarının sonunda, günümüzdeki kitapların isimlerindeki işleve benzer, birkaç satır yer almaktadır. Yunanca kolophon (son- satır) kelimesinden alınan bu yazıda, günümüz kitaplarının başındaki ismin, tabletlerde sonunda belirtilmiş olduğunu görmekteyiz. Artık arşivleme ve kataloglama tabletlerin isimleriyle yapılmaya başlanmıştır. Her kolophon bir sayı ile başlamaktadır. Bu da tabletlerin sayılarına göre, kitap raflarında olduğu gibi yan yana dizilmiş olduğunu göstermektedir.

İLK KÜTÜPHANELERİ KİMLER KURDU?

Hiç kuşkusuz bu tür sistematik listelerin tablet kütüphanelerini kullananların işlerini kolaylaştırmaktadır. Tabletlerin çoğunluğunda dini törenlerin nasıl yapılacağı ve hangi duaların okunacağı belirtilmektedir. Belki de tablet kütüphanesinin ilk kataloglama sisteminin dönemin ruhban sınıfı tarafından kullanılmaya başladığını düşünebiliriz. 19. Yüzyıldaki Assur kral saraylarındaki keşifler (Gılgamış Destanı da bunun içindedir), tablet arşivlerinin/ kütüphanelerinin kimi zaman kralın özel kullanımına ait olduğu, ya da onun özel kütüphanesi olduğunu ortaya koymaktadır. Yani ilk kütüphaneler bir anlamda krallar tarafından kurulmaya başlanmıştır.

VE TABLET HIRSIZLIĞI...

Assur İmparatorluğu’nun M.Ö. 668-627 yılları arasında hüküm süren son önemli kralı Assurbanipal’ın yaklaşık 25 bin tabletten oluşan ünlü kütüphanesi 19. Yüzyılda İngiliz arkeologlar tarafından keşfedilir. Tabletler Yakın Doğu kültür tarihinin hem edebi hem de siyasi metinlerini içermektedir. Tabletlerin sonlarında kralın adını silenlere lanetler okunmaktadır. Tabletlerdeki tehdit ve lanet okumaların diğer amacı günümüz modern kütüphanelerin de en büyük sorunu olan kitap hırsızlığının bir benzeri olan, tablet hırsızlarına karşıdır. ‘Tanrının laneti, tabletleri çalanların üstünde olsun,’ der son satırlar. Ancak işin sadece lanet okumayla bitmediğini, tablet kütüphanesinde bazı güvenlik önlemlerinin de alındığını görmekteyiz. ‘Kralın tabletlerinin her biri’ kral görevlilerinin denetimde yapılmaktadır. Yani belki de ilk kütüphane görevlileridir bunlar. Tableti hangi görevli açarsa, yine onun tarafından kapatılmalıdır, emri verilmiştir. Bazı durumlardaysa tabletlerin kullanılmak üzere kısa süreliğine verildiğini, ama söz konusu bu kullanımın mutlaka tabletin geri verilmesiyle şartlandırıldığını görmekteyiz.

Uruk’da bulunan bir tablette şunlar yazmaktadır: ‘Kim ki tanrı Anu, Enlil ve Ea’dan korkuyorsa, tableti aynı gün sahibinin evine geri götürsün’. Ancak belki de dünyanın ilk ve en önemli kütüphanesi olan Assurnipal Kütüphanesi’nin en büyük sorunu hırsızlıktır. Uruk’da keşfedilen bazı tabletlerdeki bilgiler tablet hırsızlığının ulaştığı ciddi boyutları göstermesi açısından oldukça ilginçtir:

‘Kim Anu ve Antu’dan korkarsa, tabletleri çalmaktan uzak dursun’.

‘Tabletleri kim çalarsa, Adad ve Shala onu mahvetsin’

‘Kim tabletleri çalarsa Shamash onun gözlerini kör etsin’

Tüm bu önlemler, cezalar ve lanet okumalar yazılı belgelere ne kadar önem verildiğini ortaya koymaktadır. Belki de bu önlemler sayesinde günümüzden 5 bin yıl öncesine ait edebi metinlerin bugüne kadar ulaşmıştır.