DTO Başkanı Elif Turan: Salgında ‘kusursuz fırtına’ olasılığı yükseliyor

Diyarbakır’da korona virüsü vakaları yeniden artmaya başladı. Vaka sayısındaki artışı değerlendiren Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Doktor Elif Turan, “Son 10 günde hem yoğun bakım hem de hastanelere başvuran vakalarda önemli oranda artış olduğu ifade edilmektedir” dedi. Turan, ayrıca mevsimsel virüs ve korona virüsünün etkisiyle pandeminin daha da ağır seyredeceği uyarısında bulundu.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Korona virüsü vakalarının Diyarbakır’da yeniden tırmanışa geçtiği belirtiliyor. Haziran ayından sonra başlayan “yeni normal”le birlikte Diyarbakır’da pandemi hastanelerinde yer kalmadığı biliniyor. 

Salgının yaygınlaşması insanların daha duyarlı olmasına ve tedbirler almasına neden oldu. Ancak zamanla Diyarbakır’da salgın bitmiş gibi bir algı yeniden yerini almaya başladı. Öte yandan tek başına polisiye tedbirlerin salgının önüne geçmekte yetersiz kaldığını geçen zaman zaten göstermişti.

 

"Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları düzeltilmedi, özlük hakları ile ilgili adaletli bir düzenleme yapılmadı. Çalışma süreleri çok fazla, sağlık personeli sayısı yetersiz, fazla işi az sayıda kişi yapmaktadır."

 

Diyarbakır Tabip Odası (DTO) Başkanı Doktor Elif Turan, salgın vakalarındaki artışın nedenlerini, sağlık çalışanlarının durumunu ve çözüm önerilerini anlattı.

Diyarbakır’da korona virüsü vakalarında yeniden artış olduğu ileri sürülüyor. Sizin gözleminize göre bir artıştan söz etmek mümkün mü? Vaka sayısında bir artış varsa bunun nedenleri nedir?

Tüm Türkiye’de olduğu gibi yerelde de Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanmadığı için elimizde net veriler mevcut değil. Veri olmadığı için nerede ne kadar bir artış var bilemiyoruz ama sahada aktif çalışan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre son 10 günde hem yoğun bakım hem de hastanelere başvuran vakalarda önemli oranda artış olduğu ifade edilmektedir. Pandemi sürecinin en başından beri ifade ettiğimiz gibi süreç şeffaf bir şekilde yürütülmediğinden vatandaş yeterince bilgilendirilmiyor ve pandemiyle mücadelede başarı algısı yaratıldığı için bir rehavete yol açıldı. Yaygın test yapılmadığından, bulaş olan kişiler tespit edilmeyince bulaş zinciri de kırılamıyor ve bu da vakaların artmasına neden oluyor. Önleyici sağlık hizmetlerine önem verilmemesi de vaka sayılarının artmasına sebebiyet vermektedir. Karantina ve izolasyon süreçleri gerektiği biçimde yürütülmüyor. Yurttaşlara polisiye tedbirlerden ziyade sosyal destek sağlanarak karantina uyumu arttırılmalıdır. Devletin sosyal olanakları toplum yararına kullanılmalıdır. Yoksul ve kalabalık semtlerde vaka sayılarında artış gözlemlenmekte, aile içi bulaş vaka sayılarını arttırmaktadır. Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte havasız kapalı ortamlara geçilecek olması hastalık bulaş riskini artıracaktır. İnfluenza mevsimiyle birlikte süreci daha kötü geçireceğimizi öngörüyoruz. Hele influenza virüsü ve korona virüsünün sinerjistik etkisiyle pandemi daha da ağır seyredecektir. Haziran-Temmuz aylarında yaptığımız uyarılar dikkate alınmadığı gibi sağlık çalışanları ve risk gruplarına yetecek dozda grip aşısı sağlanmadı.

Aşı konusunda uzun süren bir belirsizlik yaşandı. Aşı temin edebilecekler için bir kriter getirildi mi? Bu önlemler yeterli mi?

İnfluenza mevsimiyle birlikte en çok korktuğumuz 'kusursuz fırtına' olasılığı yani Covıd-19 ve İnfluenza salgınının birlikte görülmesi. Ne yazık ki bu risk giderek artmaktadır. Konunun ciddiyeti nedeniyle bu yıl, Dünya Sağlık Örgütü, 6 ay üzerindeki herkese influenza aşısını önerdiğini ilan etti. Aylar öncesinden yaptığımız tüm bu uyarılara rağmen maalesef sorumlular tarafından gerekenlerin yerine getirilmediğini; kaç doz aşının temin edildiğinin bile halka şeffaf bir şekilde açıklanamadığını üzülerek görmekteyiz. Son günlerde aile hekimleri için influenza aşısı yapılacak kişilerin belirlenmesinde, bilimsel altyapıdan uzak, anlaşılmaz puanlama sisteminin getirilmesi de bu yetersizliğin bir diğer yansımasıdır. Bu puanlama sisteminde diyabet hastaları, kronik kalp-akciğer hastaları, bağışıklık sistemini etkileyen ilaç kullanan hastalar için dahi “İnfluenza açısından 1. öncelikli yüksek risk grubunda değilsiniz” ibaresi çıkmıştır. Koruyucu sağlık hizmetleri her yurttaşın hakkıdır ve aşı bunun vazgeçilmezlerindendir. Bilimsel olarak anlaşılamaz bu puanlama sistemi, hekimlerin toplumla karşı karşıya getirilmesinden ve sağlıkta şiddetin körüklenmesinden başka bir şeye yaramayacaktır. Dünya Sağlık Örgütü’nün söylemiyle; riski olsun olmasın yaşı 6 ay üzerinde olan her yurttaşımıza aşı temin edilmelidir. Aşı, toplum sağlığını korumanın önemli adımlarındandır ve bir yaşam hakkıdır. Herkese gecikmeksizin ücretsiz influenza aşısının sağlanması devletin görevidir. En önemli risk grubu olan sağlık çalışanlarının tümüne, ivedilikle influenza aşısı yapılmalıdır.
 
Korona virüsüyle ön saflarda mücadele eden sağlık çalışanlarının sorunları giderildi mi?

28 Ekim’de bir arkadaşımızı daha önlenebilir bir hastalık olan Covid-19’dan kaybettik. Diyarbakır’da 12 sağlık çalışanını Covid-19 hastalığından dolayı yitirdik. Özelde de kamuda da birçok sağlık çalışanı Covid-19 hastalığına yakalandı. Diyarbakır Sağlık Platformu olarak tespit edebildiğimiz kadarıyla 1054 sağlık çalışanı tanı aldı. 4 arkadaşımız ikinci defa hastalığa yakalandı ve hastaneye yatışı gerektirecek kadar hastalık ağır seyretti. Bu durumun sağlık çalışanlarının maruz kaldıkları virüs yükünün fazlalığıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Sağlık emekçileri canla başla pandemiyle mücadele ediyor, çok yoğun bir tempoyla çalışmaya devam ediyorlar. Pandemi hastanelerde karşılandığı için bütün yük sağlık emekçilerine yüklenmiştir. Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları düzeltilmedi, özlük hakları ile ilgili adaletli bir düzenleme yapılmadı. Çalışma süreleri çok fazla, sağlık personeli sayısı yetersiz, fazla işi az sayıda kişi yapmaktadır. Bir de enfekte olan sağlık çalışanlarının iş yükü geride kalan arkadaşlarına yüklenmektedir. Bu noktada pandemi koşullarında bile haksız hukuksuz biçimde ihraç edilen deneyimli sağlık çalışanlarının işe iade edilmemesi kabul edilemez.

Sağlık çalışanlarının izne çıkması, emekliye ayrılması ve istifa etmesi yasaklandı. Bu yasak sağlık çalışanlarını nasıl etkiledi?

Sağlık çalışanları olarak salgının başladığı ilk günden itibaren tüm riskleri ile en önde salgınla mücadele ettik. Hukuksuz uzun çalışma saatlerinde çalıştık, koruyucu malzeme olmamasına rağmen, izolasyon süremiz bitmemesine ve meslek hastalığı talebimiz karşılanmamasına rağmen hasta iken çalıştık. Ailemizden uzak kalarak, ek ödeme yapılmamasına rağmen, bizler için grip aşısı dahi temin edilmemesine rağmen çalıştık. Bu çalışma koşullarında hastalandık, tükendik. Nerdeyse her gün bir arkadaşımızın ölüm haberini aldık. Acımızı yaşayamadan başka bir arkadaşımızın ölüm haberini aldık. Buna rağmen pandemiyle mücadele etmeye aynı azim ve fedakârlıkla devam ediyoruz. Ama bizim “tükendik, ölüyoruz” çığlığımızın duyulması yerine çıkarılan bir genelgeyle izin, istifa ve emekli olma hakkımız engellendi. Pandemi hastanelerine gerek kalmadan epidemiyolojinin gerekleri doğrultusunda enfeksiyon zinciri toplum içinde kırılarak birinci basamakta kontrol altına alınsaydı, hastanelere yığılmalar, sağlık personelinin yorulması ve tükenmesi önlenebilirdi. Şimdi sağlık çalışanlarının yükü daha da arttı, sağlık çalışanlarını dönüşümlü çalıştıracak şekilde gerektiğinde izin kullanmalarının teşvik edilmesi yerine bu genelgeyle zorla çalıştırma geldi. Yasaklamalar ile tükeniyoruz. Türkiye’nin tarafı olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Avrupa Sosyal Şartı, Biyo-Tıp Sözleşmesi, Anayasa ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu gibi pek çok düzenlemede; devletlerin, işverenlerin, çalışanların güvenli ve sağlıklı koşullarda çalışmasını sağlama, hastalara mesleki standartlara uygun sağlık hizmeti sunma ödevi bir hukuki yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Sağlık Bakanlığı bir an önce bu genelgeyi iptal ederek meslek örgütümüz ve sağlık sendikalarının, akademinin katılımı sağlanarak çalışma ortamlarımıza yönelik iyileştirmeler sağlamalıdır.