Korkuyu beklerken: Kadına karşı sorumluluk komisyonu

Şiddet; ekonomik, psikolojik, sosyal ve en önemlisi dijital ortamda yeni hedefler buluyor. Kadınların yüzde 85’i dijital şiddete tanık oluyor, yüzde 40’ı ise doğrudan dijital şiddete maruz kalıyor.

Korkuyu beklerken: Kadına karşı sorumluluk komisyonu
Fotoğraf: Pixabay
Google Haberlere Abone ol

Aklım kırık, şaşırdı eski beklentilerim
Kimyasal korkular,

Kanlı gecelikler, dalgalı sirenler
Ç
ocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar
Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor

Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan
Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur.”

Gülten Akın’ın Savaşı Beklerken şiirinin bu dizelerini, korkuyu beklerken” duyuyorum içimde.

Evet, insan sorumluluktur ve inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki vekiller olarak herkesten daha fazla sorumluluk sahibiyiz, olmalıyız.

Her 8 Mart’ta biz siyasiler büyük büyük laflar etmeye devam ediyoruz; kurumsal şirketler kadın çalışanlarına çiçek dağıtmaya, paneller, konferanslar verilmeye devam ediyor; reklamlar hatta diziler “kadının eşitliğine” dem vuran çıkışlar yapıyor. Elbette güzel şeyler oluyor, farkındalık artıyor, ancak bir yandan da rant hevesi, satış kaygısı, PR hevesi ağır basıyor. O arada bir gece yarısı bir sokak arasında gencecik bir kadın korkuyu beklerken” internet üzerinden tacizine uğradığı biri tarafından bir köşeye kıstırılıyor.

Doğru, yıllardır kadına ve kız çocuklarına karşı şiddeti ve ayrımcılığı konuşuyoruz. Çok geçmişte değil, daha birkaç yıl öncesine dek kadına karşı şiddeti konuşurken daha kültürel kökleri olan töre cinayetleri, berdel, çocuk yaşta evlilikler ve çocuk gebelikleri ile eğitimden geri bırakma gibi konularda komisyonlar çalışıyordu. Bugün kısmen çözülse de devam ettiğini bildiğimiz bu sorunlara bugün bambaşka güncel ve yeni problemler eklendi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 verilerine göre kadınların neredeyse yarısı akşamları sokakta yürürken güvende hissetmediğini söylüyor. Dahası kadınlar, kamusal alanlarda bile kendilerini güvende hissetmiyor, günlük yaşamlarını endişe içinde sürdürüyorlar.

Öncelikle kadına yönelik şiddeti körükleyen bir medya ve kontrolsüz dijital yayınlar olması en büyük sorunlardan. Geçtiğimiz haftalarda Kadına HER TÜRLÜ Şiddeti ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu’na davet edilen Zahide Yetiş’in ve program yapımcılarının “iyi bir şey” yaptıklarına olan derin inançları, komisyonu terk etmemden önce beni en çok şaşırtan şeydi. Bilinir ki medya bir imaj dünyasıdır ve bu imaj anlayışı şiddetten örülüyse bir süre sonra medya şiddetin kendisine dönüşür. Her gün gündüz kuşağında mesajlar istismar, şiddet ve gayri ahlaki bir musluk gibi aralıksız biçimde evlere akıyor. Bu da programlarda derinlemesine tartışılan, suçlusu ya da suçluları aranan, vahşet içeren olayların normalleşmesi eğilimini artırıyor ve adeta yeni olayları körüklüyor, potansiyel canilere, katillere cesaret veriyor. Önüne geçmeye çalıştığımız şeyler çoğaltılarak pazarlanıyor. Zahide Yetiş, bir vekilin “Neden özellikle en rahatsız edici başlıkları ve kısımları YouTube’da paylaşıyorsunuz?” sorusuna, “çünkü o zaman daha çok dikkat çekiyor ve izleniyor” minvalinde yanıt verdi. Bu cümle aslında rant için toplumsal değerlerin ne kolay alaşağı edildiğinin kanıtı.

Yine RTÜK bu programları kapatsın desek de sorunun tek çözümünün burada olmadığını biliyoruz. Zira RTÜK bir dönemin en popüleri olan “evlilik programlarını” kaldırdı, ancak yerine şimdiki yayınlar türedi. Özetle konu değişse de içerikteki yozlaşma başka başlıklarda geri dönüyor. Akşam dizileri de çok farklı değil, farklı bir model, benzer içeriklerle benzer anlayış devam ediyor. Bir dizinin konusu şiddet, kadına yönelik aşağılama, taciz, ahlaksızlık içerir şekilde işlenmiş ve  popüler olmuşsa bu anlayış yeni dizilerin de konusu haline gelerek yoluna devam ediyor.

Ve bu arada evlere akan bu imajlar, mesajlar gençleri, çocukları da etkisi altına alıyor elbette ve “değer”siz yetişkinlere çevirmeye devam ediyor. Kötü örneklerle, rol modellerle ekran başında buluşan, değer görme duygusundan yoksun, yalnızlaşan, iletişim becerileri körelen bir toplumdan ne beklenebilir.

Şiddet; ekonomik, psikolojik, sosyal ve en önemlisi dijital ortamda yeni hedefler buluyor. UNFPA’nın araştırmalarına göre, kadınların yüzde 85’i dijital şiddete tanık oluyor, yüzde 40’ı ise doğrudan dijital şiddete maruz kalıyor. Üstelik, bu yeni şiddet türü henüz yeterince ele alınamadı, anlaşılamadı.

İnanın yakın zamanda duyduğumuz İNCEL denilen yapının örümcek ağı gibi geliştiği dijital kuytularda konuşulanları öğrenen akıl ve ruh sağlığı yerinde bir insan o gece uyku uyuyamaz. Kendilerini İstemsiz Bekarlar olarak tanımlayan bu grubun bazı kolları, kadına yönelik tecavüzü, tacizi ve her türlü şiddeti bir hak gibi görüyor.

Üstelik ekonomik sorunlar yüzünden evden dışarı çıkamayan, bir kahve içmeye gidemeyen, arkadaş ortamından ve akran öğrenmesinden geri kalmış ergen çocuklar ve gençler, evlerindeki tek sosyalleşme aracı olan internetin dehlizlerinde bu gruplarla temas ediyor. Gelecekten beklentisi olmayan, sosyal becerilerini kaybetmiş bu çocukların öfkesi kadınlara yöneltiliyor. Yani kadına şiddet önümüzdeki yıllarda dijital koridorlarda beslenirken müsebbibi ekonomik sorunlar yüzünden evlere hapsolmuş çocuklar olabilir. Başta üyesi olduğum Kadına Yönelik Şiddeti Araştırma Komisyonu ve Dijital Mecralar komisyonları başta olmak üzere ilgili diğer komisyonların da bu ciddi tehlikeyi önlemek üzere ivedilikle çalışma yapmalarını yasal düzenlemeler geliştirmelerini zorunlu görüyorum.

Mevcut yasaları dijital şiddeti kapsayacak şekilde genişletmek kadar özellikle kadınları, çocukları, gençleri siber zorbalığa karşı koruyacak farkındalık ve bilinçlendirme kampanyaları düzenlemek de önleyici tedbirler kısmında oldukça önemli. Sosyal medya platformlarıyla iş birliği yaparak, kadınlara yönelik şiddeti yansıtan içeriklerin önlenmesini sağlamak, hukuki süreçleri hızlandırmak ve mağdurların korunmasını teminat altına almak, suçluların cezalandırılması çok önemli. Ama belki en çok da gençlerin sosyalleşmelerini, hayata katılmalarını ve değerleri içselleştirmelerini sağlayan FİZİKSEL ortamlar sunulması ve bunun bir devlet politikası olarak belirlenmesi bizim önemli bir sorumluluğumuzdur!

* DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı / İstanbul Milletvekili / TBMM KEFEK / TBMM Dijital Mecralar Komisyon Üyesi