YAZARLAR

Köpek kadından gerçek hikâyeler

Resimleri ne kadar sıra dışı ve radikal olursa olsun, Paula Rego, Portekiz için bir halk kahramanı. Rego’nun resimleri dünyanın dört bir yanındaki çeşitli müzelerde, kafalardaki “düzeni” altüst etmeye kararlı. 20. yüzyılın ortalarında “sanat sanat içindir” söylemine adanmış erkekler korosunu ortasından yarıp gerçek hikâyeleri gerçek insanlara tamamen kendi özgü bir tarzda anlatmaktan çekinmeyen bu kadınla tanışmayı es geçmeyin, ilham alın, kafa açın.  

“İnsanlar sürekli futbol hakkında konuşuyor ve terbiyeli davranıyorlardı, fakat bu kadınlar için öldürücü bir topluluktu.”
Paula Rego’nun Salazar yönetimindeki Portekiz hakkında düşünceleri

Tarih boyu süregelen bir baskının, ikinci sınıf vatandaş yakıştırmasının dertleriyle uğraşıyor kadınlar. Ülkemiz her şeyden geri kalırken bu konuda zinhar geri kalmıyor; baskının, karışmanın, kimsenin merak etmediği erk(kkk – çok k’li) fikirleri ifade etmenin, kadınları sınırlamanın, kadınlara zarar vermenin vitesi gittikçe arttı son dönemlerde. Vites artık boşta gibi... Bütün arabalar birbirine çarpmış, trafik birbirine girmiş. Üniversitedeyken keyifle geyiklerini, film yorumlarını vs. okuduğum Ekşi Sözlük mide bulandırıcı bir kadın düşmanlığı içinde mesela. Ülkenin yöneticilerinden otobüste yanımızda oturanlara herkes bizden açık/gizli sadece kadın olduğumuz için nefret mi ediyor? Herkes nasıl varlıklar olduğumuz (içten pazarlıklı, para düşkünü, bakımsız, kıskanç -bunlar mesela Ekşi Sözlük şahaneleri) ve nasıl davranma/ma-mız gerektiği ile ilgili (ruj sürme, yüksek sesle gülme, evinin kadını olma, fıtratında kölelik olma, tek kariyer olarak annelik – bunlar da bildiğimiz üzere, ülkemizi yönetenlerin şahaneleri) asla merak etmediğimiz fikirlerini ortaya saçıp gündemi meşgul etmekte sıkıntı görmüyor. Nefret, eşitsizlik, nefret saçma yerine yararlı işlere kafa yorsanız keşke çocuklar...

Can sıktım ama şimdi gönül açıyorum, hazırlanın. Saçmalayan saçmalayadursun, illaki ona odaklanacağız diye bir kural yok. Bir süredir ben şahsen sisteme değil, sistemi eleştirenlere odaklanarak ilham alıyor ve saçmalıklara kafamı çeviriyorum. Kalıplara sığmayan, sınırları aşan, söz dinlemeyen ve çok çok yaratıcı ve başarılı kadınların sergilerini geziyor, biyografilerini okuyor ve size anlatıyorum. Bu gazetede son dönemlerde anlattığım Alice Neel, Nan Goldin, Daniel Jacqui, Carolee Schneemann, Baya Mahieddine’in delilikleri, kocaları, sevgilileri, hikâyeleri fink atıyor. Kafamı daha da karıştırıp yüreklerimizi daha da soğutmak üzere Paula Rego’nun Hikâyelerin Hikâyesi sergisi Pera Müzesi’ne tam zamanında geliyor.

PAULA BİZİ ANLIYOR...

1935'te Lizbon’da doğan Paula Rego, figüratif resim, çizim ve baskısıyla tanınan Portekiz doğumlu, sanat eğitiminde İngiliz formasyonlu, eserlerini mutlaka tanımanız gereken bir sanatçı. Oliveira Salazar'ın faşist diktatörlüğü altında büyüyen Rego’nun çalışmaları, bu dönemde tanık olduğu baskılara, diktatörlük sonrasında bile devam eden toplumun ve ailesinin fark etmeden içine işlemiş kurallara karşı isyanı bir nevi. Kadınlar, hayvanlar, kilise, diktatörlük, güç, aile kafamızın içinde uçuşan, hayatımıza baskı kuran her şey sanki Rego tarafından alınıyor, parçalanıyor, renklendiriyor ve bambaşka bir şekilde, kaldırabileceğimiz bir şekilde resimlere oturuyor. Diyorsunuz ki, Paula bizi anlıyor.. Rego eserlerinde kadınları ve hayvanları, güç, cinsellik ve kimlik gibi temaları keşfederken bakanı rahatsız edebilecek, sürreal dünyalar sunuyor büyük fırça darbeleri ve parlak, korkmayan, oradan oraya sıçrayan renkleriyle. The Guardian’a verdiği bir röportajda, “Kadınları, tanıdığım insanları resmederim. Gördüğümü resmederim. Kadınları baş kahraman yaparım, çünkü ben de zaten onlardan biriyim,” diyor.

.

HİKÂYELERİN HİKÂYESİ

Pera Müzesi’ndeki Hikâyelerin Hikâyesi sergisinde Paulo Rego’nun hem kendisini tanıyor hem de tanıklık ettiği sosyo-politik ortam ile yüzleşmesini izliyoruz. Küratörlüğünü Alistair Hicks'in üstlendiği sergi, Rego’nun 1960'lardan itibaren yaptığı işlerle, hikâyelerini ataerkinin kıskacından kurtarırken buhran, faşizm, sömürgecilik ve kürtaj karşıtı harekete karşı mücadelesini göstermeyi amaçlamış. Burada Alistair Hicks’in kürasyonunun ve Pera Müzesi’nin titiz çalışmasının altını çizmeden geçemeyeceğim. Eserlerin kronolojik ve hikâye olarak sergi boyunca akışları, Rego’nun hayatına, bakış açısına dair sergi boyunca eserler üzerinden bize verilen ipuçları ve Rego’nun (yanılmıyorsam oğlu Nick Willing’in Rego ve uzmanlarıyla yapılan röportajlar, aile fotoğrafları ve aile arşivinden 60 yıllık videolardan oluşan) hayatı ve çalışmaları hakkında bir belgesel ile tamamlanınca harika bir anlatım karşınıza çıkıyor. O hevesle bu yazıya katkı olsun diye gittiğim, Portekiz'in Cascais kentinde yer alan, Paula Rego'nun yaşamı ve çalışmalarına adanmış bir müze Casa Paula Rego asla aynı tadı vermedi mesela. Rego'nun resimleri, çizimleri ve baskıları da dahil olmak üzere 600'den fazla esere ev sahipliği yapan müzede, koleksiyondan seçkiler dönem dönem sergileniyor ama Pera Müzesi’ndeki sergide gösterilen özene yaklaşamayacak bir kürasyon var maalesef. Yine de müzede bolca eser görüyor ve Portekiz’in ünlü mimarlarından Eduardo Souto de Moura tarafından tasarlanan müze binasının mimarisinin keyfine varıyorsunuz, meraklısına not.   

“Favori temalarım güç oyunları ve hiyerarşiler. Her zaman işleri tersine çevirip, kadın kahramanların, aptalların yerlerini hikâyelerde değiştirerek kurulu düzeni altüst etmek istiyorum.”

Sergiye dönecek olursak, Hikâyelerin Hikâyesi isminden bahsederek başa saralım... Paula, Londra’daki sanat eğitimi sırasında resimlerinde hikâyeler anlattığı için çevresindekiler tarafından “görsel dedikodular” resmettiği söylenerek küçümseniyormuş. Serginin metninde, “Hikâyeye getirilen yasak, erkeklerin kadınları sanatta eşit bir şekilde rekabet etmekten alıkoymaya çalıştıkları pek çok yoldan sadece biriydi. Anlatılan ve yeniden anlatılan her hikâye, normların dışına çıktıkça dünyanın nasıl zengin bir yer olduğunu göstermeye yardımcı olur,” yazıyor. Hakikaten de öyle oluyor; Paulo Rego’nun esrarengiz görünen karakterlerinin, anlatılarının içinden yeni hikâyeler çıkıyor. Bir meyve gibi soyup duruyorsunuz içinde birçok figür, sembol bulunduran resimlerin anlamlarını. Hepsinin özünde de sanatçının kimliği var. Onun eserlerini gördükçe daha çok merak edip onu bizzat tanımaya çalışıyorsunuz aslında... Salazar Anavatanı Kusuyor, Kızıl Maymun Karısını Dövüyor, Paula, size resimdeki saklı hikâyeyi de anlatmaya çalışıyor. Ailesini anlatıyor Paula Rego, kocasının hastalığını, kadın olarak hislerini... Kulağa fısıldanan hikâye ile başlayan sergide, resimlerde hayvanlar öne çıkıyor. Hayvanlar, resimlerini yaptıkça Rego’nun tanıdığı insanlara dönüşüyormuş; dolayısıyla da çok kişisel hikâyelerine. İnsanlar üzerinden söylenemeyen, anlatılamayanlar, hayvanlar tarafından anlatılıyor.

.

Hayvan figürleri içeren resimlerden en çarpıcı seri olan "Köpek Kadınlar" (Dog Women -1994) serisinde kadınlar, köpek benzeri burunlar, tüyler ve kuyruklarla tasvir ediliyor veya sahnelerde köpeklerle etkileşim halindeler. Seride kadınların köpeklere dönüşmesine ve iki tür arasındaki derin psikolojik ve duygusal bağa tanık oluyoruz. Bir yoruma göre, "Köpek Kadınlar", kadınların toplumda hayvanlar veya nesneler gibi davranıldığına ve sıklıkla itaatkar ve boyun eğici olmaları beklenildiğine dair yargıyı yansıtıyormuş. Rego’nun çoğu eseri işte böyle beklenmedik ve statükocu bir bakış açısıyla bakıyorsanız rahatsız edici. Doğru kullanırsanız o sertlik bir ikna aracı da olabiliyor mesela... 28 Haziran 1998’de kürtajın hukuken serbest olması için bir referandum düzenlenmiş Portekiz’de. Ülkenin sıcak ve keyifli bir gününe denk geldiği için halk oy kullanmak yerine plajlara gitmiş ve referanduma katılım yüzde 10’un altında kalmış. Buna çok kızan Paula Rego, bir tepki olarak kürtaj sürecini oldukça açık ve net gösteren Kürtaj serisini yapmış. 2007’deki referandum kampanyalarında Rego’nun resimleri sıkça kullanılmış ve bu kez dört kat fazla katılımla kanun geçmiş. Rego’nun bu seriler gibi, siyasetten kilise eleştirisine, kadınların temsilinden ailedeki karmaşık ilişkilere bize anlattığı birçok hikâyesi var izlemeye doyamayacağınız.

Resimleri ne kadar sıra dışı ve radikal olursa olsun, Paula Rego, Portekiz için (aynen resimlerinde yarattığı kadın kahramanlar gibi) bir halk kahramanı. Paula Rego’nun dini sahneleri feminist yorumla resmettiği sıra dışı resimler, bugün Portekiz Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nde. Rego’nun resimleri dünyanın dört bir yanındaki çeşitli müzelerde, kafalardaki “düzeni” altüst etmeye kararlı. 20. yüzyılın ortalarında “sanat sanat içindir” söylemine adanmış erkekler korosunu ortasından yarıp gerçek hikâyeleri gerçek insanlara tamamen kendi özgü bir tarzda anlatmaktan çekinmeyen bu kadınla tanışmayı es geçmeyin, ilham alın, kafa açın.  

Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi, 30 Nisan 2023’e kadar Pera Müzesi’nde görülebilir.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.