Tasfiye

Bugün artık AKP ve MHP’li olmayanlar tespit ediliyor adeta ve bu tespit edilen kimseler cezalandırılıyor. Sokakta bekçiler onların üstelerini arıyor, karakollarla en fazla onlar düşüyor, ağır hakaretlere maruz kalıyorlar. Çarşıda, pazarda, yolda, metroda güvenli bir yolculuk etmek için adeta Yeni Şafak gazetesi almak gerekiyor. Cebinde bu gazeteyi taşıyanlara bekçi kimlik sormuyor.

Google Haberlere Abone ol

Müslüm Yücel*

Bu sabah itibariyle siyaset hayatında geniş bir tasfiye harekâtı başlatıldı. Bu şu demektir: AKP ve MHP’li olmayan herkes, bundan böyle büyük bir zan altındadır ve bırakın yaşamayı, nefes almak hakkına bile sahip değildir. AKP ve MHP’li olduğun sürece yaşar ve istediğini konuşma, yazma ve yapma hakkına sahip olabilirsindir. Tasfiye sadece, bir siyasal partiyi ya da düşünceyi yok etmek değildir. Tasfiye, ekonomik bir modeldir. Bir ticaret kuruluşunun varlığı eğer seni rahatsız ediyorsa üç şey yaparsın: Bir, onu batırırsın; iki, kapatırsın ve var olan bütün hesaplarını kesersin; üç, bankalardaki parasına el koyarsın. Böyle gözü kara bir şekilde davranırsın ve tek bir şey elde edersin, onun sermayesini ve onun müşterisini kendi şirketine kanalize edersin.

Aynı ilkeler, bugün siyaset içinde geçerli olmuştur. Artık AKP ve MHP birer parti değillerdir, gözü kara birer ticari kuruluşa dönmüşlerdir; siyaset ve ekonomi onların elindedir, kim ne konuşacak, kim ne yazacak ya da kim nerde, ne kadar kazanacak onlar karar veriyor hale gelmiştir; onlar gibi düşünmeyen, onlar gibi konuşmayan ve hatta kılık kıyafeti bile onlar gibi olmayan kimseler yalnızca tasfiye edilmiyor; onlara güvenen, oy veren kimseler de derdest ediliyor.

Ticaret hukukunda batırılan-batan bir şirketin çalışanları, şirkette hesabı olanların hakları gözetilirken, bu sabahki tasfiye yalnızca HDP’nin seçilmişlerini değil, onlara gönül vermiş kimselerin haklarını derdest etmiştir: Kürtler derdest edilmiştir, sosyalistler derdest edilmiştir, özetle, AKP ve MHP’li olmayan herkes derdest edilmiştir. Bir ülkede güven içinde yaşamanın üç ölçütü vardır: Adalet, eşitlik, özgürlük. Bunlar, Tanrı kadar kutsaldır. Bu üç yüce değer derdest edilmiştir.

AKP adını adaletten aldı ve böylece yoksul kesimlerden, ezilenlerden oy aldı; iktidar oldu ama şimdi AKP diye bir şey yok; şimdi, milliyetçi, fırsat düşkünü, erk dilini sonuna kadar kullanan, büyük bir kabadayı sözlüğü içinde konuşan bir parti var. Oy verilen bir parti değil, insanların korktuğu bir partiye dönmüştür. Eskiden, biz AKP’lerle siyaset konuşurduk, ülke sorunlarını konuşurduk, çözüm üretirdik ama son altı yıldır, AKP’lilerden korkuyoruz, böyle bir parti olmaz.

Avrupa’da insanlar, siyasi liderlerine değil, devletlerine güvenirler; askerine güvenirler, polise güvenirler. Türkiye’de insanlar, devletlerinden korkuyorlar. Partiler, Türkiye’de devlet yerine geçmişlerdir. Hâkim ve savcılar, toplumun vicdanıdır, onların bir partisi olmaz, kanun kitapları olur, onlar beni benden daha fazla savunan kimselerdir. Ama Türkiye’de aynı suçtan iki defa yargılanma, aynı suçtan iki defa hapiste yatma bile vardır. Aynı suçtan hapis yatılır, aynı suçtan beraat edilir ama bir süre sonra aynı suçtan hapse girmeyle yüz yüze kalabiliyor insanlar. Ayhan Bilgen bunun açık örneğidir.

Elli bir yaşındayım, çocukluğum 12 Eylül öyküleriyle geçti, 90’lı yılların zor zamanlarını yaşadım, yazdıklarımdan dolayı, defalarca gözaltına alındım, tutuklandım ama bu kadar adalete güvenimin sarsıldığı bir zaman hiç olmadı. 12 Eylül’de bile, darbenin generallerinin istediği partiye insanlar oy vermedi. Bugün artık AKP ve MHP’li olmayanlar tespit ediliyor adeta ve bu tespit edilen kimseler cezalandırılıyor. Sokakta bekçiler onların üstelerini arıyor, karakollarla en fazla onlar düşüyor, ağır hakaretlere maruz kalıyorlar. Çarşıda, pazarda, yolda, metroda güvenli bir yolculuk etmek için adeta Yeni Şafak gazetesi almak gerekiyor. Cebinde bu gazeteyi taşıyanlara bekçi kimlik sormuyor.

Bu sabah, gözaltına alınan kimseler arasında tabutumu taşıyacak üç kişiden biri, Sırrı Süreyya Önder de bulunuyor. Ki ben, tabutumu taşıyacak dördüncü kişiyi bulsam, hemen öleceğim, o kadar ki sıkıldım hayattan. Sırrı hastadır, son iki aydır da zorumla tedavi oluyordu, o kadar bıkmıştı ki yaşadıklarından, o kadar bıkmıştı ki kendisine reva görülen eziyetlerden. Doktora bile zorla gidiyordu; sırt ağrıları, boyun ağrıları, ameliyat olması gereken bir fıtık, yoğun baş ağrıları, uyku bozukluğu ve üç ay önce olduğu bir ameliyat. Sırt ağrılarının nedeni aldığı cop darbeleriydi, gövdesinin her santimi bir zaman diliminin belgesiydi; başından darbe almıştı, boynundan darbe almıştı ve bütün bunlar daha tedavi edilmeden, bir yenisi başlamıştı. Bunlar dıştan gelen darbelerdi ve içi de aynı oranda zedelenmişti; sıkça öksürüyor, aniden beyni ağrıyor, mide ağrıları, bağırsak vs cevap vermiyordu. Tam böyle kendini toplamış, annesini ziyaret edecek hale gelmiş, birlikte yürüme şansını yakalamıştık ki, gözaltına alındı. Yapılır mı bu? Bugün onu, muayene eden doktorlar üzülüyordur, çünkü hastanın sedyeden alınması gibi bir şey var…

*Yazar