Ruh sağlığı hastaneleri... Depo hastaneler ve Covid-19 sürecinde durum

Kapalı kurumlar içerisinde en az hapishaneler kadar ilgiye muhtaç olan Ruh Sağlığı Hastaneleri-Depo hastanelerdir. Eski binalar, yetersiz personel ve çok kalabalık olma hali en benzer noktalarıdır.

Google Haberlere Abone ol

Zafer Kıraç [email protected]

Bu ve sonraki iki yazımda Covid-19 sürecinde ruh sağlığı hastanelerinin ne durumda olduğuna ve bu hastanelerde kalan hastaların ve çalışanların bu süreci nasıl deneyimlediklerine bakmaya çalışacağım. İnsan hakları açısından nasıl bir manzara var ve nasıl çözümler üretilmiş, enine boyuna ortaya koymak amacındayım. Bunun için yeterince bilgi, birikim ve olumsuz bir geçmiş var elimizde. Depo hastanelerinin başhekimlerinden randevular istedim, umarım gerçekleşir. Yoksa elimdeki bilgilerden ve onları yorumlamaktan başka çarem olamaz.

Ruh sağlığı hastaneleri kapalı kurumlar içerisinde hapishanelerden sonra en çok kullanılan yerlerden birisi. Açıkçası hafızamızda çok da iyi izlenimleri pek barındırmayan alanlar. Özellikle Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği’nin (RUSİHAK) 2008 ve 2014 raporlarını hatırlarsak çok iyi durumda olmayan, çözülmesi gereken çok acil sorunları barındıran kurumlar. Bu konuda yapılmış 'DEPO: Akıl Hastanesinde Hayat' isimli belgeseli hatırlamakta da yarar var.

2015 sonrasında kapalı kurumlara izleme, inceleme ve raporlama yapmak amacıyla gerçekleştirilmek istenen çalışma ziyaretleri maalesef mümkün olmuyor. Bu sadece ruh sağlığı hastaneleri değil hapishaneler için de mümkün olmuyor. Mümkün olmaması; 'İZİN VERİLMİYOR' o yüzden. İşte tam da bu noktada Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği’nin (RUSİHAK) Türkiye’de bulunan 5 şehirdeki altı DEPO hastanesi için oluşturduğu izleme ve raporlama heyetini ve defalarca yapılan ziyaretlerle ortaya konulan 2008 ve 2014 raporlarını çok kıymetli buluyorum. Önümüzdeki haftalarda bu raporlardan bölümler aktaracağım.

Her birinde yaklaşık 500 civarı yurttaşımızın kaldığı bu DEPO - Ruh Sağlığı Hastanelerinin isimlerini saymakta yarar var.

* Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı Hastanesi

* Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi

* Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi

* İstanbul Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

* İstanbul Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

* Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi

Bugün ruh sağlığı hastanelerinde önemli bir personel grubu olan hemşireler ile ilgili eski bir araştırmadan birkaç bölüm paylaşacağım izninizle: “HEMŞİRELERİN RUH HASTALIĞI İLE İLGİLİ TUTUMLARININ ARAŞTIRILMASI” (1)

Hemşirelerin yüzde 62.71'i kendilerini akıl hastanesinde çalıştığı için şanssız sayıyor, yüzde 11.86'şanslı sayıyor, yüzde 25.42'si kendilerini ne şanslı ne de şanssız olarak değerlendirmediklerini belirtiyorlar.

Hemşirelerin yüzde 84.74'ü akıl hastanesinde çalışmanın kendilerini şu ya da bu şekilde olumsuz etkilediğini düşünüyor.

Hemşirelere ‘hastanenizde bakım ve tedaviyi nasıl buluyorsunuz?’ sorusunu sorduğumuzda:

yüzde 38.98 oranında ‘çok iyi bakım ve tedavi var,

yüzde 18.64 oranında ‘konuşma terapisi yapılmıyor,

yüzde 16.95 oranında fikir belirtmeyenler,

yüzde 8.47 oranında ‘hemşirelerin bilgisi az’, ‘doktor sayısı az’, ‘rehabilitasyon yönü geri’ yanıtları alınmıştır.

"Hemşirelerin ‘ruh hastalarının cezalandırılmaları’ konusundaki tutumlarını araştırdığımızda yüzde 84.75'i cezalandırılmayıp, tedavi ettirilmeleri doğrultusunda cevap vererek olumlu tutum göstermişlerdir. Ancak yüzde 15.25'inin olumsuz tutum içinde olmalarının kişiliklerinden ve bilgisizliklerinden kaynaklanabileceği akla gelmektedir.”

“Hemşirelerin ‘ruh hastalığının iyileşip iyileşmemesine’ ilişkin tutumlarını araştırdığımızda çoğunun (yüzde 83.05) bu konuda karamsarlık içinde olduğunu görüyoruz. Bunun hastanın bakım ve tedavisini olumsuz yönde etkileyeceği tahmin edilebilir.”

“Hemşireler ‘sizin için hastaların konuştukları önemli midir?’ sorusuna yüzde 81.36 oranında ‘evet önemlidir’ yanıtını vermiştir. Yüzdelik kısmın diğer bölümündeki hemşirelerin uygun olmayan yanıtlar vermesinin kişiliklerine, akıl hastanesinde çalışma isteksizliklerine ve genelde bilgisizliklerine bağlı olduğu düşünülmektedir.”

Çok çarpıcı tespitler ve kaygılandırıcı sonuçlar bunlar. Evet, yıllar önceki bir araştırmadan sadece hemşirelerle ilgili bölümler verdim. Diğer meslek gruplarıyla ilgili duruma ayrıca geleceğim. Ama daha yakın tarihli, 2011 yılında yapılmış kapsamlı bir başka araştırmanın sonuç bölümü çok şey söylüyor.

“Sağlık konusunda eğitim alan öğrencilerin ve kurumlarda çalışan sağlık çalışanlarının ruhsal hastalıklara ve hastalara yönelik tutumun son 10 yılda bir değişiklik göstermemesi ve hala reddedici ve dışlayıcı olmaları; ülkemizdeki tıp ve hemşirelik eğitiminin tekrar gözden geçirilerek, psikiyatri eğitim programlarına bilgi, inanç, tutum ve davranış değiştirmeye yönelik konuların eklenmesi ve ruh sağlığı, ruhsal hastalıklar ve damgalanma konularında sağlık personelinin eğitim gereksinimlerinin karşılanmasını ve sağlık çalışanlarının katılacağı damgalamayla mücadelede araştırma programlarının oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Ayrıca genel tanımlar kullanmak yerine her hastalık için o hastalığın adının kullanılması, tutumları ölçme yöntemi hakkında bir görüş birliğinin sağlanması (önceden ölçek geliştiren ya da uyarlayan araştırmacılar bir araya gelerek yeni bir ölçek geliştirebilir ya da var olan ölçeklerden birini düzeltebilir) gerekmektedir.” (2)

Bu kurumlardan sorumlu bakanlıklar, yani Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri, son 5 yıldır kapalı kurumların, yani hapishanelerin ve ruh sağlığı hastanelerinin, dışarıdaki hayatla arasındaki örülü duvarlarını iyice kalınlaştırdılar, iletişimi sıfırladılar. Hak temelli sivil toplum kuruluşlarının hapishanelerde ve ruh sağlığı hastanelerinde çalışma yapması mümkün değil son 5 yıldır. Bu büyük bir haksızlık içerdekilere...

Sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin bu kurumlarla çalışmalar yapması aslında sorunların tespiti ve çözüm yollarının bulunmasında önemli bir faktördür, bundan yararlanmamak anlaşılır değil. Çünkü her iki kurumda da bulunanların, yani Hapishaneler ve Ruh Sağlığı Hastanelerinde yaşayanların sorunları bütün toplumun sorunu olmalıdır ve çözüm yolu da birlikte bulunmalıdır. Kapı üstüne kapı, duvar üzerine daha kalın bir duvar yapmak çözüm değildir, sadece sorunu gizlediğinizi sanırsınız, o kadar.

Benim hafızamdan ‘bir depo ruh sağlığı hastanesinde… bir banyo gününde… seksen insanı çırılçıplak soyup bekletmeyi…’ silmeniz mümkün değildir. Ya da başka bir ruh sağlığı hastanesinde, yerin altındaki adli servis incelememiz sırasında, kokudan, koşarak ve kusarak çıktığımızı bana unutturamazsınız.

Kafes içindeki televizyonu gösterip ‘tek eğlencemizdi ama yaptırmıyorlar, belki de anteni çevirseler düzelecek, 40 gündür böyle işte’ diyen hastayı da.

‘Biz hastayız ama yatalak değiliz ki’ diyen ve hiçbir faaliyet olmamasından şikayet eden hastayı da.

Anestezi yapılmadan yıllarca kullanılan elektroşokları da...

Anlatmaya kalksam gördüklerimle dolar bu sayfalar, vicdanımız kanar mı bilmem ya da aklımız karışır mı birazcık olsun... bilemem. Neyse, son 5 yılda neler değişti, belki de bütün bu sorunlar çözüldü, kim bilir? Bilebiliriz aslında ziyaret etmemize izin verilirse.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünyada 40 milyon civarında ağır ruh sağlığı hastası olduğunu bildiriyor. Bu rakam, ruh sağlığının korunup, daha iyi bir hale getirilmesi çalışmalarının gerekliliğini ve önemini gösteriyor. Ruh sağlığı hastalarına götürülen sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir. Ekip üyelerinin birlikte, uyum içinde, uygun ve tutarlı bir şekilde hastaya yaklaşmaları hastaya sağlanan yararı arttıracaktır. Oysa mevcut durumda, bir şirket gibi yönetilmeye kalkışılan hastane yönetimi, işini yapması gereken ama şartlar konusunda sürekli şikayet halinde olan psikiyatristler ve hemşireler ve diğer yardımcı personeli görüyoruz.

Dünya Sağlık Örgütünün pandemi ilan ettiği 11 Mart günü ülkemizde de ilk olgu tespit edildi. Birkaç gün sonra okulların tatil edilmesi ile hepimiz için olağanüstü bir dönem başladı. Geçen süre içinde dünya genelinde virüs nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı 538 bini aştı, vaka sayısı 11 milyon 650 bini geçti, ülkemizde altı bine yakın kişi yaşamını kaybetti.

İlk günlerden itibaren salgının kontrolü, izolasyonun ruh sağlığına etkileri ve salgın sonrası uyum konusunda toplumun psikolojik tepkisinin çok önemli olduğu biliniyordu.

Bu konuda Türkiye Psikiyatri Derneği Kurulları ve Çalışma Birimleri Covid-19 salgını ve ruh sağlığı ile ilgili önemli üretimler gerçekleştirdi. Covid-19 salgınında “Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastaneleri ile Üniversite, Devlet Hastanesi ve Özel Psikiyatri Hastanesi Yataklı Kliniklerinde Çalışma Düzeninin Uyarlanması” isimli çalışma çok kapsayıcı bir çalışma olmuş. Bu çalışma eğer dosyalarda kalmamışsa, bakanlık değer vermişse ve hastanelerde uygulanıyorsa mutlu olmalıyız.. Bunu henüz bilemiyoruz. (3) Önümüzdeki hafta bu üretimlerden bahseden bir söyleşimiz olacak.

Devam edeceğiz.

Çünkü psiko-sosyal ve zihinsel engelli tüm bireylerin ve yakınlarının toplumsal hayata tam ve eşit katılımını savunmak, uluslararası ve bölgesel sözleşmeler, temel insan hakları prensipleri ışığında hizmet almaları ve insan onuruna yaraşır bir dünyada yaşamak isteği esastır ve bunun için bütün toplum kesimleri katkıda bulunmalıdır. Buna medya da dahildir.

Devam edeceğiz...

Çünkü, özelikle öz bakım sorunu olan, iç görüsü olmayan ve bilişsel işlevleri bozulmuş olan, genel hijyen ve enfeksiyondan korunma kurallarını yerine getirmekte zorlanan hastalar için covid-19 enfeksiyonunun bulaşma riskinin oldukça yüksek olduğu söylenirken, ayrıca genel olarak şizofreni hastalarının solunum yolu enfeksiyonları ve pnömoni için daha fazla risk taşıdıkları biliniyor.

Devam edeceğiz...

Çünkü şizofreni hastaları ve aileleri covid-19 enfeksiyonunun erken belirtilerini tanımakta güçlük çekebilir ve bu nedenle sağlık kurumlarına başvurmakta gecikebilirler. Ayrıca şizofreni hastalarının üzerindeki damga, yeterli tıbbi değerlendirme ve tedavi olanaklarından mahrum kalmalarına neden olabilir. Şizofreni hastalarının yeterli tıbbi bakıma daha az erişebildikleri iyi biliniyor.

Devam edeceğiz…

Hatırlatmakta fayda olabilir. Dünya Sağlık Örgütüne (WHO) göre: “Sağlık; bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir” diyor. Hapishanelerde kalanların da, ruh sağlığı hastanelerinde kalanların da yani içeridekilerin de bu iyilik haline hakları var.

Hepimizin hali iyi olsun…

* İnsan Hakları Çalışanı

(1) https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/2142020175718-YatakliPsikiyatriModelEkli21042020.pdf

(2) http://www.psikguncel.org/archives/vol3/no2/cap_03_09.pdf

(3) https://www.psikiyatri.org.tr/uploadFiles/2142020175718-YatakliPsikiyatriModelEkli21042020.pdf