CHP 37. Olağan Kurultayı: Stratejik eksiklikler, düşünceler, teklifler

Kılıçdaroğlu konuşmasında "Evet, Millet ittifakı bu otoriter iktidarın sonlandırılabileceğini bize göstermiştir, bu, önderliğimizdeki muhalefetin bir başarısıdır, koşullar her geçen gün değişmektedir, biz ana muhalefet partisi olarak şimdi Demokrasi İttifakı'nı kuruyoruz, böyle bir ittifak için yola çıkıyoruz" diyebilirdi. Böyle bir çıkış, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında vurguladığı ‘cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma’ fikriyle uyumlu; aynı zamanda, kurultayın en akılda kalıcı, umut verici mesajı olacaktı. 

Google Haberlere Abone ol

Abbas Karakaya*

CHP’nin 37. Olağan Kurultayı ‘iktidar kurultayı’ şiarı ile Ankara’da hafta sonu yapıldı. Kemal Kılıçdaroğlu tek aday olarak girdiği oylamadan altıncı kez genel başkan seçildi. İlhan Cihaner, Aytuğ Atıcı, Tolga Yarman adaylık için gereken 68 delegenin imzasını bulamadıkları için genel başkanlık oylamasına katılamadılar. Kurultayın başka bir ilginç hadisesiyse, Kılıçdaroğlu’nun bir saat üç dakikalık kurultay açılış konuşmasında 24 Temmuz 2020 günkü Ayasofya rezaleti hakkında tek bir kelime etmemesiydi.

Kılıçdaroğlu konuşmasında, demokrasi, ekonomi, dış politika, eğitim ve toplumsal barış alanlarını ülkenin ‘beş temel sorunu’ olarak tanımladı. Şüphesiz, bu beş alanda toplum olarak çok ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Ancak, ülkenin dört bir yanından her gün gelen kent, kır, doğa, orman, su, hava, hayvan katliamlarının varlığı ortayken; doğal kaynaklarımız, başta sularımız, ormanlarımız uluslararası tekeller tarafından yağmalanırken; sistematik biçimde tarım alanları, sulak alanlar, meralar yok edilirken; iklim krizi kaynaklı seller, hortumlar can, mal, toprak kayıplarına yol açarken; tarım alanında neredeyse yüzde yüz dışa bağımlı hale getirilmişken; Anadolu maden arama şirketlerine teslim edilip boşalırken kırın da kentin de yaşanmaz hale gelmesi gibi ciddi, ağır, karmaşık sorunların müstakil bir sorun alanı olarak görülmemesi talihsiz bir durumdur. Oysa Covid-19 süreci, tam da bu sorunları kamuoyunda daha görünür kılmışken ve mevcut iktidarın salgınla beceriksizlikleri, halk ve doğa düşmanı tavırlarına dikkat çekebilmek için çok müsait bir ortam varken bu sorun alanı iktidara yürüyen siyasi partinin kurultay gündemine alınmamıştır. Bu büyük bir eksikliktir.

Kılıçdaroğlu toplumsal barış sorunu hakkında konuşurken, Türkiye’nin en önemli toplumsal sorunlarından biri olarak Kürt sorununu zikretti. Konuşmasının tamamında Kürt sorunu ifadesini üç kere kullandı. Ne var ki, Alevilere dair tek kelam etmedi. Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini es geçti. CHP örgütünde ve seçmen kitlesi içinde Alevilerin ağırlığı göz önüne alındığında, bu es geçmenin de başka bir büyük bir eksiklik olduğu notu düşülmeli.

Konuşmanın ikinci yarısı yukarıda tanımlanan ‘temel sorunların’ nasıl çözüleceğiyle ilgiliydi. Kılıçdaroğlu beş soruna karşılık, on üç maddelik çözüm önerisi getiriyor. On üç maddelik çözüm önerileri dâhil, aslında konuşmanın genelinde bir leitmotif/ler, ana, bağlayıcı, temel fikir ya da ilke eksik. Söz konusu on üç madde eklektik bir biçimde hazırlanmış bir ‘yapılacaklar listesi’ izlenimi veriyor. Çoğu mali, ekonomik alanlara dair yasama faaliyeti diyeceğimiz bu maddeler arasında, mesela, toplumsal barışın sağlanmasına dair somut bir öneri yok. İklim krizi ile mücadele yok. Covid-19 salgını sonrası dünyaya ilişkin söz yok. İşçi cinayetlerine dair söz yok. Dahası, on üç maddede söylenenlerin çoğu, Kılıçdaroğlu’nun salı günleri CHP grup toplantılarında söyleyegeldiği şeyler.

Kılıçdaroğlu konuşmasında, sorunları nasıl çözecekleri konusuna geçmeden önce, aşağıdaki cümleyi, art arda iki kez söyledi ve salondan alkış aldı. O cümle şuydu: ‘Önümüzdeki ilk seçimlerde dostlarımızla beraber iktidar olacağız.’ Bu cümlede dostlar kelimesiyle Millet İttifakı kastedilmektedir. Konuşmanın başlarında kullanılan ‘dostlarla birlikte’ ifadesini de sayarsak konuşma boyunca dört kez Milli İttifakı'na gönderme yapıldı. Kapsayıcılık, ayrımcılık yapmamak niyetiyle söylendiği aşikâr olsa da, şu aşamada, bir partinin ‘tarihi kurultayında’ bir ittifak adı vermesi en az üç bakımdan CHP’nin lehine olmayacaktır.

Millet İttifakı geçmişte işe yaramış olabilir. Ancak gelecekte, ne zaman yapılacağı belli olmayan bir seçimde aynı ittifakın kurulacağının garantisi var mıdır? Yapılacak yeni seçime kadar koşulların nasıl olacağını, öbür partiler nasıl adımlar atacağını henüz bilmeden CHP’nin kendini bir ittifaka bağlaması ne kadar doğrudur? Seçim tarihinin henüz belli olmadığı bir zamanda, iktidara ‘dostlarla’ gelebilme kamuoyunda partinin bir yetersizliği, güçsüzlüğü olarak da algılanmaya son derece açıktır. Her örgütün, her siyasal partinin önce kendi kavramlarına, kendi değerlerine, kendi örgütüne dayanması beklenmez mi?

İktidara ‘dostlarla’, nasıl bir kompozisyon alacağını bilmediğiniz Millet İttifakı ile gireceğinizi söylemek RTE’nin ayrıştırıcı, kutuplara ayrıştırıcı siyasetine farkına varmadan destek vermek anlamına da gelmektedir. CHP’nin iktidar olması için AKP seçmenin de oy alması gerçeği ortadayken, Millet İttifakı ile seçime gideceğini söylemek, RTE’nin seçmenini konsolide etme aparatı olan Cumhur İttifakı'nın zayıflamasına, aşınmasına değil ömrünün uzamasına yarayacaktır.

Millet İttifakı ile iktidara geleceğini şu aşamada söylemenin üçüncü mahsurlu yanı ise CHP örgütünde yaratabileceği rahatsızlıklardır. Örgüt partinin kendi değerleri, ilkeleri ve kararlarına göre çalışırken, bu sefer, çok erken bir zamanda, ittifakın gereklerine uyması istenecektir. Yani örgütün performansına ittifak parametresi de girmiş olacak. Bu ise, örgütte ittifak partileriyle ‘iyi ilişkiler’ kurma durumu ile karşı karşıya kalacaktır. Bu da partililere, çok erken bir aşamada fazladan bir yük getirecek ve kendi yoldaşlarını ihmal etmelerine de yol açabilecektir.

Başka türlü söylersek, şu aşamada, Millet İttifakı'nı ya da herhangi bir siyasi partinin adını ittifaklar bağlamında anmak iskambil oynanan bir masada elini diğer oyunculara, rakiplere göstermeye benziyor.

Oysa yapılması gereken artık bu iki kutuplu zıtlığı, bir dönem işe yaramış olsa da, ortadan kaldırmaktır. Yeni bir sözle gelmektir. Daha somut olarak, iktidara yürüyen CHP’nin ‘tarihi kurultayında’ yapması gereken, yeni bir ittifak duyurmasıydı.

Yani Kılıçdaroğlu konuşmasında "Evet, Millet ittifakı bu otoriter iktidarın sonlandırılabileceğini bize göstermiştir, bu, önderliğimizdeki muhalefetin bir başarısıdır, koşullar her geçen gün değişmektedir, biz ana muhalefet partisi olarak şimdi Demokrasi İttifakı'nı kuruyoruz, böyle bir ittifak için yola çıkıyoruz" diyebilirdi. Böyle bir çıkış, Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında vurguladığı ‘cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma’ fikriyle uyumlu; aynı zamanda, kurultayın en akılda kalıcı, umut verici mesajı olacaktı. Hem de sadece CHP örgüt ve seçmenine değil, AKP’den sıtkı sıyrılmış, umut, gidecek yer arayan, sayıları her geçen gün artan milyonlara da sahici bir umut olacaktı. Kurultayda söylenmemiş olsa da bu sahici umudu yaratmak için henüz geç değil.

*Çekmeköy CHP üyesi