Baroların yargı sistemlerindeki statüsü: Dünyadan örnekler

Dünyanın hiçbir gelişmiş demokrasisinde barolar sıradan birer meslek örgütü değil. Dahası hiçbir ülkede “aynı bölgede yetki sahibi olan birden fazla baro” anlamında bir çoklu baro modeli yok. Ya illere, ya eyaletlere ya da bölge mahkemelerinin yetki alanlarına göre çizilen sınırlarla örtüşen “tek bir bölgede tek bir baro” uygulaması, bütün bu demokratik ülkelerde hukuk düzeninin temel bir unsuru.

Google Haberlere Abone ol

Armağan Öztürk* & Doğancan Özsel**

30 Haziran tarihinde AKP’nin baro teklifi TBMM Başkanlığına sunuldu. Teklif konusunda ısrarcı olunacağının sinyali ise bir gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verildi. Cumhurbaşkanına göre avukatlık yasasında yapılacak değişiklilerin nihai amacı daha demokratik ve daha çoğulcu bir yapı kurmak. Ancak AKP iktidarı döneminde temel hak ve özgürlüklere saygılı hukuk devleti ve liberal demokrasi kıstasları bakımından yaşadığımız irtifa kaybı karşısında, kanun teklifi için öngörülen bu amaç oldukça ironik.

Teklifin içeriğinde öne çıkan iki husus var: İktidar partisi, üye sayısı beş binden fazla olan barolarda iki bin üyenin yazılı başvurusu üzerine yeni bir baro kurulmasını istiyor. Ayrıca kanun teklifiyle Türkiye Barolar Birliği (TBB) Genel Kurulu'nda değişiklik yapılıyor. Bundan sonra üye sayısı ne olursa olsun her baro en az dört delegeyle temsil edilecek. Üye sayısı fazla olan barolara ise, her beş bin üye için fazladan bir delege hakkı verilecek.

İki madde birlikte okunduğunda, yeni bir temsilde adaletsizlik durumunun yaratılmak istendiği açık. Zira “çoklu baro” sistemi ile birlikte İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük baroların bölüneceği, üye sayısı düşük baroların da TBB Genel Kurulu'nda orantısız biçimde temsil edileceği yeni bir düzene kapı aralanıyor. Üstelik bu sistem, yargı bağımsızlığı ile meslek içi denetim ve düzenleme mekanizmalarının sağlıklı işleyişi gibi konularda da bir dizi yeni soruna yol açacak gibi görünüyor.

Nitekim Türkiye’deki bu tartışmaları parantez içine alarak dünyanın gelişmiş demokrasilerindeki baro uygulamalarına baktığımızda da, getirilen modelin son derece atipik ve istisnai olduğunu görüyoruz. Ez cümle, dünyada çoklu baro diye bir şey yok. Dünya örnekleri bakımından meselenin ayrıntılarını irdelediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ

Her eyalette bir baro bulunuyor. Ülke federal yapıyla yönetildiği için, eyaletler arasında barolara üyelik konusunda farklılıklar var. Ancak eyaletlerin çoğunluğunda baro üyeliği avukatlar için zorunlu. Bu barolara “birleşik barolar” (integrated bars) deniyor. Bunların hukuk pratiğini düzenleme, yönlendirme ve avukatlık mesleğine kabul koşullarını belirleyip yürütme yetkileri var. Yine birleşik eyalet barolarının, üyelerini hakkında disiplin soruşturması yürütme, ve çoğunun da bu soruşturmalar sonucunda bir yargı kurma yetkisi bulunmakta. Bunun yanında tekil bir şehir, bölge, gündem veya etnisite bazında örgütlenen gönüllü dernekler de var (örn. Hispanik Ulusal Baro Derneği). Bu derneklerin, yargı süreçlerinin düzenlenmesinde ve yönlendirilmesinde kurumsal rolleri yok.

Avukatların bu tekil eyalet barolarına üyelikleri süreklilik arz ediyor. Avukat daha sonra hâkim, bürokrat, akademisyen veya özel sektörde yönetici olsa dahi baro üyesi olarak kalmaya devam ediyor. Baro aidiyeti bu kadar önemli.

Üstelik baroların, yargıç atamalarında da dolaylı ancak son derece önemli rolleri var. Federal düzeydeki hâkim atamalarında adaylar, gönüllü bir örgüt olan Amerikan Baro Derneği’nin bir komitesi tarafından belirlenmiş olan niteliklere sahip olup olmamalarına göre değerlendiriliyor ve çoğu zaman da ancak bu komitenin onayından sonra atanabiliyorlar. Hakimlerin uyması gereken mesleki etik kuralları da büyük oranda Amerikan Baro Derneği’nin hazırladığı “Yargı Etiği İlkeleri” (Code of Judicial Conduct) metnine dayanmakta.

İNGİLTERE

İngiliz hukuk sisteminde iki tip avukat (Barrister’lar ve Solicitor’lar) bulunmakta. Bu avukatlar grubunun her birisi için ulusal çapta tek bir mesleki örgüt var. Solicitor’ların meslek örgütü “Hukuk Derneği” (The Law Society) adıyla biliniyor. Örgütün görevi, “İngiltere ve Galler’deki bütün solicitor’lara yardımcı olmak, korumak ve onları geliştirmek” olarak belirlenmiş. Örgüt bu amaçla siyasal lobi faaliyetleri gerçekleştiriyor, üyelerine eğitimler veriyor. Ayrıca bağımsız bir organı olan “Solicitor’ların Denetimi Birimi” (The Solicitors Regulation Authority) aracılığı ile, kamu yararı adına üyeleri arasında denetim uygulama, disiplin soruşturmaları yürütme ve etik kuralların izlenmesini sağlama yetkisine sahip.

İkinci avukat grubu olan Barrister’ların meslek örgütü ise kısaca Baro Konseyi (Bar Council) adıyla biliniyor. Bu konsey de Barrister’ların mesleki eğitimi, gelişimi ve mesleğin çıkarlarının korunmasından sorumlu. Hakim önüne çıkma yetkisi çoğunlukla yalnızca kendilerinde olan barrister’ların mesleğe giriş ve mesleki etik kurallarının belirlenmesi ve bu konudaki disiplin soruşturmalarının yapılması ise, yine yürütmeden bağımsız bir organ olan Baro Standartları Kurulu (Bar Standards Board) tarafından yapılmakta.

Özet olarak şu söylenebilir: İngiliz örneğinde iki tip avukatlık var. Ama her bir mesleki grup için sadece yine tek bir örgüt bulunmakta.

FRANSA

Her ilde tek bir baro bulunmakta. Ülke çapındaki bütün barolar Fransız Baroları Ulusal Konseyi adındaki bir şemsiye örgüt içerisine toplanmış durumda. Avukatlık mesleğini yapabilmek için baro üyeliği zorunlu ve baroların üyeleri hakkında disiplin soruşturması yürütme ve mesleğin standartlarını belirleme yetkileri var. Hem barolar hem de barolar tarafından kurulmuş veya onlar tarafından yürütülen kuruluşlar, avukatlara sürekli mesleki eğitimler vermeye yetkililer. Üstelik Fransız baroları, cezai kovuşturmalar sırasında da üyelerine koruma sağlıyorlar. Örneğin bir avukatın bürosunun cezai kovuşturma kapsamında aranması, ancak o bölgedeki baro başkanının nezaretinde ve bir hakim tarafından yapılması kaydıyla mümkün. Yine bir avukatın telefonunun dinlenmesi kararının da, hakimler tarafından üyesi olduğu baronun başkanına bildirilmesi bir zorunluluk.

ALMANYA

Almanya’da barolar kamu hukuku tüzel kişiliği niteliğindeler. Alman Baroları kanun ile kendilerine tanınan yetkileri kullanıyorlar ve bölge mahkemelerinin yetki alanlarını kapsayacak şekilde bölge bazlı olarak kurulmuşlar. Toplam 28 barodan bir tanesi Temyiz Mahkemesi olan Federal Mahkeme’nin yargı alanında kurulmuş durumda. Bunun dışında, Almanya’da da her bölgede tek bir baro var. Federal baro ise tüm baroların çatı organizasyonu gibi iş görmekte.

Avukatlık mesleğinin yapılabilmesi için baroya kayıt olmak zorunlu. Avukatlık yapmak için gerekli ruhsatının verilmesi, mesleki hukuka uyulup uyulmadığının denetlenmesi, gerekli disiplin soruşturmalarının yapılması ve avukatlar arasındaki veya avukatlarla müvekkilleri arasındaki ihtilafların çözümüne aracılık edilmesi gibi işlevleri barolar üstleniyor.

JAPONYA

Ülkenin parlamenter demokrasiye geçtiği 2. Dünya Savaşı ertesine değin Japonya’da barolar siyasi iktidara bağlı, doğrudan adalet bakanlığının kontrolündeki birimlerdi. 1949 yılındaki yargı reformu ertesinde barolar, iktidardan tümüyle bağımsız ve özerk yapılara dönüştüler. Bugün Japonya’da da her bir bölge mahkemesinin yetki alanı içerisinde tek bir baro bulunmakta. Ülkedeki tüm baroların şemsiye örgütü ise Japonya Barolar Birliği.

Japonya Barolar Birliği, Yüce Mahkeme ve Adalet Bakanlığı ile birlikte, Japonya Hukuk Sistemi’nin temel kurallarını koyan ve “hukuk üçlüsü” denen üç kurumsal yapıdan birisi. Hukuk mesleğini icra edebilmek için baroların açtığı sınavları kazanarak baroya kaydolmak zorunlu. Burada da baroların, üyeleri ile ilgili idari yaptırımda bulunma, disiplin soruşturması açma ve mesleki eğitim verme gibi işlevleri var.

SONUÇ YERİNE

Geldiğimiz yeri özetlersek şunları söyleyebiliriz: Dünyanın hiçbir gelişmiş demokrasisinde barolar sıradan birer meslek örgütü değil. ABD’deki çoğu eyalette ve bunun dışındaki tüm ülkelerde avukatlık mesleğinin icrası için baro üyeliği zorunlu. Barolar, mesleğin iç düzenini sağlayan, mesleğe giriş kurallarını koyan, eğitimleri veren ve adaletin sağlanmasında asli olarak görev yapan kurumsal yapılar.

Dahası hiçbir ülkede “aynı bölgede yetki sahibi olan birden fazla baro” anlamında bir çoklu baro modeli yok. Ya illere, ya eyaletlere ya da bölge mahkemelerinin yetki alanlarına göre çizilen sınırlarla örtüşen “tek bir bölgede tek bir baro” uygulaması, bütün bu demokratik ülkelerde hukuk düzeninin temel bir unsuru. Ancak avukatların baro dışında da kendi özel gündemleri ile mesleki örgütler kurmaları, ABD ve Almanya gibi örneklerde mümkün.

Medeni dünyada hal böyleyken neden bize böylesi bir kanun dayatılmakta peki? Yanıtını az çok hepimiz biliyoruz. AK Parti, AK Barolar istiyor. Sarı sendika benzeri sarı baroların hayalini kuruyor. Ayrıca küçük ve orta çaplı illerin TBB yönetiminde ağırlıklı bir konumda olmasını garanti altına almak da bir diğer amaç. Kanun bu haliyle yasallaşırsa Türkiye Barolar Birliği yönetimi Metin Feyzioğlu gibilerin elinde kalmaya devam edecek.

*Doç. Dr. Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.

**Doç. Dr. Munzur Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü