Avukatınız hangi barodan olsun?

Gerçekten, İstanbul’da birden fazla baro faaliyete başladığında ne olacak; özlük hakları nasıl yürütülecek? Örneğin, gözaltına alındığınızda baroca atanacak müdafiniz için polis memurları şöyle mi soracak? -Burada isim verelim- “Avukatınızı Önce İlke Çağdaş Avukatlar Barosu’ndan mı, yoksa Hukukun Üstünlüğü Barosu’ndan mı çağıralım?” ve müdafisini bekleyen şüpheli şöyle cevap verse: “Bilmiyorum ki, sizce hangisi?”

Google Haberlere Abone ol

Utku Can Akyol*

İstanbul Barosu’nun açıkladığı eylemlilik süreci üzerine baro başkanları Ankara’ya yürüdü. Ankara’ya yürüyen 41 baro başkanı Eskişehir Yolu Ankara giriş kapısı önünde buluştukları sırada polis müdahalesiyle karşılaşmışlar ve hatta Gaziantep Barosu Başkanı Bektaş Şarklı fiziki bir müdahaleye maruz kalmıştı.

Polis barikatı eşliğinde geçirilen yağmurlu gecenin ardından sorunun çözülmesiyle (?) baro başkanları, Ankara’da onları karşılayacak 15 baro başkanıyla buluşup Anıtkabir’e sembolik bir yürüyüş gerçekleştirdiler. (Böylece -Bayburt ilinin Gümüşhane-Bayburt bölge barosuna bağlı olması sebebiyle- 80 baro başkanının 60’ı aşkını fiili olarak eyleme katıldı.) Fakat bu sırada birçok haber merkezi tarafından “korsan ziyaret” olarak nitelendirilen ancak benim “kaynak yapmak suretiyle” diyebileceğim biçimde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, polis engelinden yaklaşık 27 saat sonra girişte bekletilen baro başkanlarını ziyaret etti ve bir “avukat barikatıyla” karşılaştı.

Tepkiler çarpıcıydı; “Gölge etmeyin!”, “Baroları terörize ederek bu noktaya getiren sizsiniz!”, “Baroları siz böldünüz, rol çalmayın!” ve bu tepkileri veren bulunduğu illerin avukatlık meslek örgüt liderleri, baro başkanlarıydı. Nihayet, avukatların Anıtkabir ziyareti sonrası İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu İstanbul Barosu önünde meslektaşlarıyla buluştu.

Gerçekten, İstanbul’da birden fazla baro faaliyete başladığında ne olacak; özlük hakları nasıl yürütülecek?

Örneğin, gözaltına alındığınızda baroca atanacak müdafiniz için polis memurları şöyle mi soracak? -Burada isim verelim- “Avukatınızı Önce İlke Çağdaş Avukatlar Barosu’ndan mı, yoksa Hukukun Üstünlüğü Barosu’ndan mı çağıralım?” ve müdafisini bekleyen şüpheli şöyle cevap verse: “Bilmiyorum ki, sizce hangisi?”

Ya ilişkiler nasıl şekillenecek? Avukatlar duruşmalarda, icra dairelerinde ya da dava dilekçelerinde hangi baroya mensup olduklarını belirtecekler mi? “Sana çok iyi bir avukat buldum, hem de hani şu yeni kurulan ‘B’ Barosu’ndan!” Savcılık görüşmelerinde, mahkeme kalemlerinde bu yeni baroya mensup avukatların bir artısı olacak mı?

Farklı baroların farklı disiplin kurulu kararları vermesi, avukatların aynı il içinde iki farklı etik anlayışla meslek yürütmelerini sağlamayacak mı?

İstanbul’da bir baro kız çocuklarının reşit olmadan evlendirilmesini kınarken, diğer baro nasıl bir açıklama yapacak? Bir baro İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması gerektiğini savunurken, diğer baro “olur böyle şeyler” diyecek ya da susacak mı?

Birkaç soru daha; yeni kurulan barolar avukat kazanmak için yarışa girişecekler mi? Barolarına üye olan avukatlara vaatlerde bulunacaklar mı? Mesleğine başlaması için bir baroya üye olması gereken genç avukatlar, ruhsatı en kolay aldıkları baroya mı yönlenecekler? “Sizin baronuzda harçlar yüzde elli indirimli mi? Peki İstanbul’daki avukat sayısını göz önünde bulundurarak, sekiz barolu bir İstanbul düşünebiliyor musunuz?

İstanbul Barosu’nun çoklu baro/nisbi temsil meselesi ile ilgili hazırladığı üç videoluk “Bizden Söylemesi” serisinin ikinci bölümü “Biz Bu Filmi Daha Önce İzlemiştik!” bunun bir FETÖ projesi olduğuna değinirken, üçüncüsü ise az önce değindiğimiz, yaşanacak muhtemel sorunları irdeliyor; “Bazı Kirler Hemen Çıkmaz.”

Bu tartışmalar devam ederken Metin Feyzioğlu Ahmet Hakan’ın programına katılıp, “Oraya olayı çözüp geldiğini” anlatıyordu, yayında gerçekten iyi bir ikiliydiler. Neyi çözmüş olabileceğini tartışmanın lüzumu var mı? 

Dünyada çoklu baro örneği var mı? Demokrasinin kurumsallaştığı Avrupa ülkelerinde, avukatların uzmanlık alanlarına göre örgütlenmeleri mevcut; ancak onlarda uzman avukatlık kurumu onun da ötesinde nitelikli bir hukuk eğitimi, yargı bağımsızlığı, kısacası hukuk var, fakat yine de iki farklı baronun bulunduğu başka bir dünya şehri var mı? AKP’nin istediği şekliyle; yok.

Devlet doktrinindeki üç egemenlik organından yargı erki; sav, savunma ve hükümden oluşur. Sav ve hüküm çoktandır ellerinde. Bunları HSYK seçimlerinde, hâkim ve savcılık sınavlarının yeterlilik puanının 54’e düşürüldüğü OHAL kararnamelerinde kaybettik. Bir savunma kaldı yani.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu Ankara’dan döndükten sonraki konuşmasında “Evet, yapabilirler.” diyordu. Peki ya biz avukatlar ne yapacağız? Eylemlilik süreci bütün bu olanları Atatürk’e şikâyet edip gelmekten mi ibaret? Başımıza ne gelse oraya gidiyoruz. Tek yapabileceğimiz bu mu? Örneğin bir perşembe günü, tüm avukatlık faaliyetlerini -espriyle karışık, süreli işler hariç- durduramayacak mıyız?

Barolarla başlayacak olan parçalanma Anayasa’nın 135'inci maddesinde çerçevesi çizilen diğer meslek örgütlerini kapsayacak mı? Örneğin, Türk Tabipleri Birliği gibi diğer terörist(!) meslek örgütlerini? Evet, elbette. “Bakın, avukatlar da, doktorlar da, iktisatçılar da aslında bizden memnun. Evet öğretmenler de… diğer tüm devlet memurları gibi, bizi istiyorlar.”

Sonra ne olacak? Televizyonu açtığımızda İstanbul (Yeni Versiyon 2.0) Başkanı'nın Türkiye’deki yargının aslında ne kadar da bağımsız olduğunu anlattığına şahit olacak, siyasi yargılamalarda çıkan kararları nasıl aklamaya çalıştığını göreceğiz. Yeni baro başkanı bize Terkoğlu’nun neden hâlâ tutuklu olduğunu kendi hukuk doktrini çerçevesinde anlamlandırmaya çalışacak mesela. Hani Türkiye gazetesi yazarı, hukukçu Rahim Er bir televizyon programında hükümeti eleştirdiğini, mesela minare boylarının çok uzun olduğunu eleştirdiğinden bahsetmişti. Öyle hemen, “yapamayacaklar, yıkamayacaklar” demeyelim, yapıyorlar çünkü. Önce tartışmaya açıyorlar, sonra uygulamaya geçiyor ve sonunda, bölüyor ve yok ediyorlar.

Fakat bu kez yasal düzenlemeyi ve sonrasını beceremeyeceklerini hissediyorum. İstanbul Barosu seçimlerine katılan İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu, İMAG’ın savunma yürüyüşüne desteği ilgi çekici. 

Başarırlarsa “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek millet”e “tek yargı” da eklenecek gibi duruyor. Belki bunu seçim meydanlarında yüksek sesle dile getirecek kadar hem de. Evet bu “tek halk, tek imparatorluk, tek lider”den (Ein Volk, Ein Reich, Ein Führer) de öte.

*Avukat