Mülteciler için pandemi ne demek?

Pandemi bir kez daha ve bu defa kıyıcı şekilde gösterdi ki, toplumsal refah herkesin kapsanabilmesiyle mümkün. Günün sonunda aynı marketten alışveriş yapıp, aynı mahallede komşu olduğumuz, aynı hastanede tedavi olup ortak yaşama deneyimi geliştirmeye çalıştırdığımız mülteci komşularımızla el ele tutuşmak bu günlerde daha elzem

Google Haberlere Abone ol

Elif Cabadak*

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü çoğu zaman ‘öteki’ ilan edilen mültecilerle dayanışmak için bir fırsat. Salgını, mültecileri ve Hatay’daki durumu sahadan dinleyin.

Dünya tarihi, bir nevi göçler tarihinden ibaret. Göç kavramı bugün de farklı simalarla varlığını devam ettiriyor. Daha iyi bir hayat için ‘göçenler,’ başka bir seçenekleri olmadığı için yaşadıkları yeri terk ederek ‘göçenler’… İşte mültecilik, bu ikinci hâli tanımlıyor. Hayatta kalabilmek için evini, toprağını, ülkesini terk etmek zorunda kalan, zorla yerinden edilmiş olanlar… Hayata Destek Derneği ile Hatay’da mülteciler** için çalışan bir sivil toplum emekçisi olarak, mülteci gündemini bugün hayatınıza taşımayı da görev biliyorum.

SINIR KOMŞULUĞUNDAN KAPI KOMŞULUĞUNA 

‘Daha iyi bir hayat için değil, hayatta kalmak için buradalar.’

Mülteciler gündemimize nasıl girdi? Göç, bu coğrafyada, göç yollarının vazgeçilmez güzergahı Anadolu’da yaşayan bizler için oldukça tanıdık bir kavram. Ancak mültecilik çerçevesinde bakıldığında konuya aşinalığımız hayli yeni. 1990’ların başında, 1. Körfez Savaşı sırasında televizyondan anbean düşen bombaları takip ederek tanık olduğumuz yeni bir sürecin parçası olarak, savaşın şiddetinden, çatışmadan, hayatta kalma umuduyla kaçarak ülkemize sığınan 500 bin kadar Iraklının varlığıyla daha da belirginleşen bir süreç bu. ‘Daha iyi bir hayat’ için göç, bu hikayelerde artık ‘hayatta kalmak için göç’ hâlini alıyor. 2011’de bir diğer sınır komşumuz olan Suriye’de başlayan iç savaş ise ‘mültecilik’ konusunu kuşkusuz bir adım öteye taşıyarak ana gündem maddelerimizden biri hâline getirdi. Zira bugün neredeyse dört milyon kadar Suriyeliyle birlikte yaşıyoruz. Yani sınır komşuluğumuz kapı komşuluğuna evrildi. Aradan geçen dokuz yılda elbette iltica, mülteci hakları, mültecilere yönelik hizmetler konusunda önemli gelişmeler yaşandı. Kitlesel olarak göç dalgasının başlamasıyla, sınır illerine gelen mülteciler için kamu kurumlarıyla birlikte ulusal, yerel ve uluslararası ölçekte sivil toplum kuruluşları temel ihtiyaçların karşılanması, yasal hakların tesisi ve kamu hizmetlerine erişimin sağlanması için hummalı bir çalışmanın içine girdi. Bu çalışmaların tamamı uluslararası sözleşmeler temel alınarak yürütüldü ve iç hukukta yapılan düzenlemelerle de desteklendi.

PANDEMİ: İKİNCİ AFET

‘Zaten güvencesiz ve asgari ücretin çok altında çalışan mülteciler, pandemiyle büsbütün gelirsiz kaldı.’

Mültecilerle mahalle komşuluğumuzun hem sıcaklığını hem de tansiyonunu deneyimlediğimiz bölgelerden biri, sınır kentimiz Hatay. Mülteciler*, bugün yerel nüfusun önemli bir parçası diyebiliriz. Aslına bakarsanız dil, kültür, yaşayış anlamında iki toplumun zaten birçok ortaklığı ve hatta akrabalığı mevcuttu. Bugün de paylaştıkları zenginlikler ve göğüs gerdikleri sıkıntılarda ortaklaşıyorlar. Salgın sürecinde baş gösteren sorunlar gibi…

Türkiye’de yaşayan dört milyona yakın Suriyeli mülteciden 500 bin kadarı, 1,6 milyon nüfuslu Hatay’da bulunuyor. Peki tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını, Suriyeli mültecileri nasıl etkiliyor? Mültecilerin ‘ikinci afet’ olarak adlandırdıkları pandemiye, Hatay penceresinden bakalım.

Salgın süresince Suriyeli mültecilerle yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz izlenim, geçim kaynağı, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde halihazırda yaşanılan sorunların daha da derinleştiği yönünde. Covid-19’un yol açtığı en ciddi problemse, geçim kaynağının bir anda yitirilmesi oldu. Milyonlarca insanı doğrudan etkileyen ve hızla yayılan korona virüsü, sosyal mesafenin korunması zorunluluğu ya da karantina uygulamalarının yoğunlaşması nedeniyle, hayatlarını çoğunlukla günlük kazançla idame ettirenler bir anda işlerini kaybetti. Büyük oranda bu günlük gelirle yaşayan mülteci kesim için bu iş kaybı temel ihtiyaçlara cevap verecek yegane kısıtlı gelirin de kaybı anlamına geliyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki Suriyeliler, pandemi öncesinde de geçim kaynaklarına erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyordu. Bir şehir efsanesi hâline gelen ‘İşlerimizi elimizden aldılar,’ söyleminin tersine, günlük olarak ağır işlerde, güvencesiz bir şekilde ve asgari ücretin çok altında çalışıyorlardı. Dolayısıyla Covid-19 salgınından sonra Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Hatay’da da hayatın neredeyse durma noktasına gelmesi, özellikle inşaat sektörü, mevsimlik tarım işçiliği gibi gündelik yevmiyeyle dönen alanlarda çalışan mültecilerin kirasından faturasına, yemeğinden hijyen malzemesine kadar temel ihtiyaçlarını karşılamasını dahi epey zorlaştırdı. Bunun üstüne bir de mülteciler, güvencesiz çalışmanın bir sonucu olarak pandemi sürecinde sunulan iş güvencesine dayalı tedbirlerin de hiçbirinden faydalanamadı.

UZAKTAN EĞİTİM ÇOCUKLARA ÇOK UZAK

‘Ailelerle yaptığımız görüşmelerde yoksulluğun çocukların eğitim alamamasına neden olduğunu dinledik.’

Hayata Destek Derneği Hatay Koruma Ekibi olarak, Covid-19 salgını sürecinde, öncelikle durum tespiti ve ihtiyaçların belirlenmesi için harekete geçtik. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) işbirliğiyle Altınözü, Antakya, İskenderun, Belen, Reyhanlı ve Kırıkhan’da 289 aileyle derinlemesine görüşmeler yaptık ve ailelere hizmetlere erişimle ilgili sorular sorduk. 289 ailenin tamamı, pandemi sürecinde geçim kaynaklarına, sağlık ve kamu hizmetlerine erişimle ilgili sıkıntılarını ifade etti. Bu süreçte yaptığımız görüşmeler, özellikle çocukların eğitim hakkına ulaşmasının önündeki engelleri de ortaya serdi.

Bilindiği gibi, Covid-19 vakaları Türkiye’de ortaya çıktıktan hemen sonra, 13 Mart itibariyle okullar fiziksel olarak kapatıldı ve öğrenciler internet yoluyla ya da karasal yayınla ulaşılan Eğitim Bilişim Ağı (EBA) vasıtasıyla uzaktan eğitime başladı. Fakat özellikle bu sistemle ilgili 86 aile ile yaptığımız derinlemesine görüşmelerde, ailelerin bir kısmı EBA frekans kurulumunun sağlanamaması, çanak antenlerinin olmaması gibi nedenlerle; 24 aile evlerinde internet, televizyon, tablet ve telefon olmaması nedeniyle; 11 aile ise EBA sistemiyle ilgili hiçbir bilgilerinin olmaması nedeniyle çocuklarının uzaktan eğitimden faydalanamadığını söyledi. Neticede bu ailelerin yarısına yakınında, 37 ailedeki çocuklar mart ayından itibaren eğitim imkanlarından hiçbir şekilde faydalanamadı.

Türkiye de dahil 196 ülkenin imzacı olduğu ‘Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28'inci maddesinin işaret ettiği gibi, her çocuğun eğitime erişimi en temel haktır ve eğitim ücretsiz olmalıdır. Fakat pandemi öncesinde de dil bariyeri, kayıt dışılık, okulların kapasitelerinin yetersizliği gibi nedenlerle bu temel haklarına ulaşamayan ve okul dışı kalan çocuklar, bu defa da sosyo-ekonomik koşulların daha da keskinleşen yansımaları nedeniyle eğitim haklarına erişimde sıkıntı yaşadılar. Kırılganlıkları yüksek olan Suriyeli çocukların okul dışı kalmalarının yanı sıra, derinleşen yoksulluk döngüsü nedeniyle çocuk işçiliği riskiyle de karşı karşıya kalmaları hem kısa hem de uzun vadede üzerinde düşünülmesi gereken büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor.

VAKİT DAYANIŞMA VAKTİ

‘Pandemi gösterdi ki toplumsal refah, herkesin kapsanabilmesiyle mümkün. Hatay’a ve hayata destek gerek.’

Covid-19’dan önce olduğu gibi şimdi de hizmetlere erişimle ilgili ‘öteki’ hâline gelen mültecilerle daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız var. Mültecilik statüsünün her şeyden önce bir lütuf değil, hukuk tarafından korunan bir hak olduğunu hep hatırlamak ve hatırlatmak bu dayanışmanın hak temelli bir düzlemde güçlenmesini sağlayabilir. Pandemi bir kez daha ve bu defa kıyıcı şekilde gösterdi ki, toplumsal refah herkesin kapsanabilmesiyle mümkün. Günün sonunda aynı marketten alışveriş yapıp, aynı mahallede komşu olduğumuz, aynı hastanede tedavi olup ortak yaşama deneyimi geliştirmeye çalıştırdığımız mülteci komşularımızla el ele tutuşmak bu günlerde daha elzem. Sadece 20 Haziran’da değil, her gün ‘mülteci’ olmanın ne demek olduğunu içimizde hissetmeye ihtiyacımız var. Çünkü birlikte bir gelecek, hepimize iyi gelecek.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü kutlu olsun!

**Suriye’de yaşananlar sebebiyle Nisan 2011’den sonra ülkemize iltica edenler, Türkiye’de geçici koruma altındalar ve yasalar önünde ‘mülteci’ olarak adlandırılmıyorlar. Bununla birlikte Hayata Destek Derneği olarak tüm koruma arayanlar için mülteci terimini kullanıyor, iltica edenlerin kalıcı statülere erişebilmelerini savunuyoruz.

*Hayata Destek Derneği Hatay sahasında Proje Yöneticisi