Covid-19 ve zaman egemenliği: Tayvan neyi doğru yaptı?

Aylardır yurtiçi kaynaklı bir vaka görülmeyen Tayvan’da, salgına karşı alınan kısıtlayıcı önlemler haziran ayı itibariyle gevşetilmeye başlıyor. Salgına karşı başlangıçta hem coğrafi hem demografik hem de politik olarak oldukça kırılgan bir konumda olan Tayvan, hiçbir iddiayı hatta dedikoduyu görmezden gelmeyerek salgına karşı önlemini alan ilk ülke oldu.

Google Haberlere Abone ol

Harun Talha Ayanoğlu*

Herfried Münkler, Empires; the Logic of World Domination from Ancient Rome to the United States (2005) adlı ufuk açıcı çalışmasında, başarılı imparatorlukların ortak özelliklerinden bahsederken zaman egemenliği kavramına değinir. Buna göre dünya siyasetinin merkezinde yürütülen emperyal oluşum süreçleri, periferide yürütülenlere kıyasla daha başarısız olur. Zira merkezde diğer emperyal güçlerden sıyrılmak gerekir ve sıklıkla imparatorluk savaşları olarak anılan hegemonya savaşlarında proto-imparatorluk, imparatorluklar koalisyonunca yenilir. Roma’nın yıkılışının ardından Avrupa’da kurulan imparatorlukların görece kısa ömürlü olmalarının nedeni de söz konusu uzun süren savaşlardır.

Münkler, periferide yürtülen güç mücadelesinin ise en önemli avantajının zamana olan hakimiyet olduğunu savunur. Merkezdeki şiddetli rekabetin aksine, periferideki uzun süreli barış atmosferi, ekonomik gelişme ve altyapı çalışmalarına olanak tanıyarak emperyal oluşum süreçlerini oldukça verimli şekilde etkilemektedir. Periferide güçlü rakiplerin olmayışı, emperyal oluşum süreci aşamalarının daha geniş zamana yayılarak aşılmasına olanak tanır. Merkezin siyasi dinamiği, periferinin aksine emperyal oluşum sürecine giren devletin önüne zaman ve rakip engelini çıkarmaktadır. Nitekim Almanya’nın ulusal birliğini sağlayarak emperyal genişlemeye başlaması ve bunun yol açtığı rekabet, Avrupa içindeki zaman ufkunu daralmasına ve nihayetinde de iki dünya savaşına yol açmıştır. 20 yıl içinde iki defa uzun ve yıkıcı savaşlarla birbirlerini yıpratan Avrupalı hegemon güçlerin yerine kendi emperyal gelişimini periferide tamamlayan ABD, hegemonyasını kurabilmiştir. Benzer şekilde Münkler İngiltere’nin emperyal oluşum sürecini de rafine bir örnek olarak vurgular ve konumu sayesinde Kıta Avrupa'sındaki güçlerin birbirlerini yıprattıkları savaşların dışında kalıp emperyal oluşumunu çok uzaklarda kurabildiğini belirtir.

Münkler’in zaman egemenliği kavramsallaştırması, farklı bağlamlara da uyarlanabilir. Covid-19 salgınında da zaman egemenliğine sahip olmak, ülkelerin salgınla mücadelelerindeki performanslarını derinden etkilemiştir. Salgın bağlamındaki zaman egemenliği, Münkler’in formüle ettiğinden haliyle daha farklı olarak değerlendirilmelidir. Her şeyden önce ülkeler salgınla mücadelede birbirlerine farklı alanlarda destek olmaktadır. Bir diğer deyişle herhangi bir ülke, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla bir diğerinin salgına karşı yenik düşmesini istememektedir. Buna mukabil zaman egemenliği bu sefer coğrafi değil, siyasi iktidarların salgına karşı önlemlerini ne zaman aldığıyla ilgili olmaktadır. Önlemlerini en erken alan ülkeler (hatta ilk vaka görülmeden alan ülkeler) daha başarılı bir mücadele sergilemiştir. Bu hususta SARS tecrübesine sahip Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri bir adım öne çıkıyor olsa da salgına karşı başarılı ülkeler sayılırken sıklıkla Yeni Zelanda’nın adı anılır. Oysa dünyanın nüfus yoğunluğu yüksek olan bölgelerine—ve salgının merkezine—uzaklığı ve 268 bin kilometrekareye yayılmış 5 milyona yakın nüfusu (kilometrekareye düşen 18 kişi ile dünyada nüfus yoğunluğunda 166'ncı sırada) ile salgından kendini koruyamaması sürpriz olarak karşılanabilirdi. Ancak tüm bu doğal avantajlarına rağmen salgının erken safhalarında sıkı önlemler almayı elden bırakmayan Yeni Zelanda, zamana olan egemenliği ile salgından en az etkilenen bölgeler arasında sayılabilir.

Zaman egemenliğini Covid-19 salgınında en rafine halde ise Yeni Zelanda gibi bir ada ülkesi olan Tayvan’da gözlemlenebilir. Tayvan, 36 bin kilometrekarelik eski adıyla Formosa adası üzerine kurulan 23 milyonluk bir ülke. Kilometrekareye düşen 649 kişiyle dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek 17'nci ülkesi. Oldukça dağlık bir adaya kurulu olan Tayvan’da şehirler ancak kıyılara kurulabilmekte, bu da şehirlerin nüfus yoğunluğunun oldukça artmasına sebep olmaktadır. Başkent Taipei’de kilometrekareye 10 bin kişi düştüğü hatırlanırsa, herhangi bir salgının Tayvan’da yayılma hızının oldukça yüksek olacağını ön görmek sürpriz olmayacaktır.

Salgının başından beri tek bir gün bile sokağa çıkma yasağı ilan etmeyen ve Salgın Komuta Merkezi yetkililerince sokağa çıkma yasağı ilanının oldukça uzak ihtimal olduğu vurgulunan Tayvan, 7 Haziran 2020 itibariyle altısı aktif toplamda 443 vaka ve 7 can kaybıyla oldukça başarılı bir görünüm sergiliyor. 2003 SARS salgınından alınan dersler Tayvan’ın Covid-19 ile mücadelesinin temel taşını oluşturdu. 2003’teki salgında 73 vatandaşını kurban veren Tayvan, Çin’e olan 130 km’lik uzaklığını da hesaba katarak önlemlerini Çin’den bile önce aldı. Zira salgının merkezi Wuhan kentinde iş ve eğitim sebebiyle bulunan vatandaşlarının, kentte yayılmaya başlayan gizemli bir hastalıktan söz etmesi üzerine dikkatini bu konu üzerine verdi. Dahası yeni tip virüsün insandan insana bulaşabileceği konusunda aralık ayının sonunda Dünya Sağlık Örgütü’nü uyaran Tayvan, dünyada “dedikodu”lara dahi kulak tıkamadan ilgili tarafları uyaran ve önlemlerini alan ilk ülke oldu.

İlk önce Wuhan’dan gelen uçuşları sıkı kontrole tabi tutan Tayvan, bir süre sonra da Hong Kong ve Macau kentlerinden yapılan uçuşlar dışında Çin’den gelen tüm uçuşları durdurdu. Salgının yayılmasını takiben yurtdışından gelen herkese 14 gün karantinayı zorunlu kıldı. Bugün oturum izni veya diplomatik vizesi olmayan kimse Tayvan’a seyahat edememekte ve bu durumun 1 Ekim tarihindeki sınırlı gevşemeye kadar devam edeceği öngörülmekte.

Tayvan’nın salgınla mücadelesi ülke içinde de oldukça etkin ilerledi. Salgının erken safhalarında tüm toplu etkinlikler iptal edildi, üniversitelerin spor salonlarına erişim sınırlandırıldı, toplu taşıma araçlarında maske takmak zorunlu hale getirildi, kamuya açık tüm binaların girişlerine termal kamera yahut yalnızca ateş ölçen personel yerleştirildi ve dahası. Dikkate değer bir diğer uygulama ise dünyanın birçok ülkesinde erişimi ve dağıtımında sorun yaşanan maskeler konusunda görüldü. Normal şartlarda 3’lü paketi 30 NTD’ye (7 Haziran 2020 kuruyla 6.83 TL) herhangi bir markette bulunabilen medikal maskelerin eczaneler dışında satışını yasaklayan hükümet, kişi başına haftalık 3 adet olmak üzere sınırladığı maskelerin fiyatını, manipülasyonları önlemek adına tane başına 5 NTD olarak belirledi. Tayvan hükümeti, maske üreticileriyle anlaşarak bu süreçte maske üretimini günde 10 milyona kadar çıkardı. Ayrıca maske ihracatını da yasaklayan Tayvan, bu sayede maske kıtlığının önüne geçti. Maske stoklarının 100 milyona ulaşmasına takiben, yurtdışına acil medikal malzeme yardımına hız veren Tayvan, maske ihracatı üzerindeki yasağı kaldırmayı da gözden geçirmeye başladı. Tabii bu sırada vakaların oldukça düşmesi ve peşpeşe sıfır vaka kaydedilen günlerin artmasıyla beraber kişi başına alınabilecek maske sayısında da artışa gidildi.

Tayvan’nın salgın konusundaki zaman egemenliği, gelecekte olabilecek yeni salgın dalgalarına karşı alınacak önlemleri daha rahat test etmesini sağlıyor. Zaman egemenliğini güçlendirmek adına yaptığı çalışmaların başında olası bir yeni dalgada sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde ekonominin ve eğitimin durmaması için kamu ve özel sektörde uzaktan çalışma ve eğitim provalarının yapılması geldi. Şirketler hem personellerinin evden çalışabilme kapasitesini test etmek hem de ofislerde sosyal mesafe için alan oluşturmak adına personellerini gruplara bölerek rotasyonlu halde evlerinden çalıştırmaya başladı. Benzer şekilde öğretmenler uzaktan eğitime hazırlandı ve 40 kişiden fazla öğrencinin bulunduğu üniversite sınıflarında nisan ayı içinde bir hafta boyunca dersler deneme amaçlı uzaktan yapıldı.

Yine şu an pilot uygulaması yapılan bir mobil uygulama, metro vagonlarının yoğunluğunu göstererek yolcuların daha az yoğun vagonlara yönelmesini sağlıyor. Bu sayede özellikle iş ve okul giriş çıkış saatleri gibi yoğun saatlerde yolcuların sosyal mesafeyi mümkün mertebe koruması hedefleniyor.

Öte yandan salgının başından beri Sağlık Bakanı Chen Shih-Chung (陳時中) tarafından her gün düzenlenen basın bilgilendirme toplantıları da ilginç uygulamalara tanıklık etti. 15 Mayıs 2020 tarihinde “çocuklara özel” olarak düzenlenen basın toplantısında ilkokul öğrencisi 500 çocuk arasından seçilen 11 öğrenci, sorularını doğrudan Sağlık Bakanı'na sordu.

Mayıs ayının başında, Taipei Tıp Üniversitesi Hastanesi ile Endüstriyel Teknoloji Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilen ve Covid-19 hastalarıyla ilgilenen sağlık çalışanlarını korumayı amaçlayan “temassız tedavi” teknolojisi test edildi. Kameralar, kızılötesi sensörler ve yapay zekayı kullanarak hastaları izleyen yeni teknoloji ile gün içerisinde 12-15 kez hasta odalarına girmek zorunda kalan sağlık çalışanlarının hastalarla olan temasının minimuma indirilmesi amaçlanıyor.

Oldukça ilginç ve yenilikçi bir diğer uygulama da maske satışlarında görülmektedir. Taipei’n belirli noktalarında pilot uygulaması başlayan ve sonrasında ülkenin hemen hemen tüm büyük şehirlerinde yerini alan “maske satış otomatı”, ulusal sağlık sigortasına sahip herkesin iki haftalık maskesini eczanelerde sıra beklemeden almasına olanak tanıyor.

Tayvan halkının, hükümetin salgına karşı aldığı önlemlere bakışına dair AmCham Taipei’n araştırmasının sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 95’i hükümetin salgına karşı önemlerinden memnun olduğunu belirtti. Yüzde 37’si salgının Tayvan için 2020’nin üçüncü çeyreğinde biteceğini, yüzde 25’i ise dördüncü çeyrekte biteceğini düşünürken yüzde 84’ü gelecek 18 ay içinde ekonominin kendisini toparlayacağına yönelik güven duyduklarını ifade etti. Katılımcıların yüzde 84’ü şirketlerinin yeni duruma ayak uydurabilmek için alternatif çalışma yöntemleri geliştirdiklerini, yüzde 72’si ise Covid-19 henüz patlak vermeden önce şirketlerinin olası bir salgın durumunda uygulayacakları bir acil durum planları olduğunu ifade etti. Alternatif çalışma yöntemlerinin üretkenliklerini negatif yönde etkilemediklerini düşünenlerin oranı ise yüzde 52. Her ne kadar Tayvan en az etkilenen ülkelerden olsa da, küresel ekonomik karşılıklı bağımlılık nedeniyle katılımcıların yüzde 77’si salgının ürün ve hizmetlere yönelik talepleri düşürmesi sebebiyle işlerinin negatif etkilendiklerini belirtti.

Aylardır yurtiçi kaynaklı bir vaka görülmeyen Tayvan’da, salgına karşı alınan kısıtlayıcı önlemler haziran ayı itibariyle gevşetilmeye başlıyor. Salgına karşı başlangıçta hem coğrafi hem demografik hem de politik olarak oldukça kırılgan bir konumda olan Tayvan, hiçbir iddiayı hatta dedikoduyu görmezden gelmeyerek salgına karşı önlemini alan ilk ülke oldu. Münkler’in zaman egemenliği konsepti üzerinden yorumladığım mücadele stratejisiyle Tayvan, şu ana dek, tüm dünyaya “21'inci yüzyılda küresel bir salgınla nasıl mücadele edilmeli?” konusunda örnek teşkil etmiş gibi görünüyor.

* National Chengchi University, Asya-Pasifik Çalışmaları Doktora Öğrencisi