KKTC'nin eski başbakanı Soyer Duvar'a konuştu: Adalı cinayetinin yeni bulgularına dört elle sarılalım

KKTC’nin eski başbakanlarından ve Kıbrıs Türk solunun önemli isimlerinden Ferdi Sabit Soyer, Kutlu Adalı cinayetine dair yeni iddiaları Duvar'a değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - KKTC’nin eski başbakanlarından ve Kıbrıs Türk solunun önemli isimlerinden Ferdi Sabit Soyer, Sedat Peker’in ifşaları ve Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili son gelişmeleri Duvar’a değerlendirdi. Tecrübeli siyasetçi, Kıbrıs’ta derin devlet ve mafya yapılanmalarının varlığıyla ilgili olarak “Ana hatlarıyla bildiğimiz gerçekliğin ipuçları bugün ortaya çıkıyor” yorumu yaptı.

Soyer ayrıca, yeni gelişmelerin gölgesinde Türkiye eksenli derin yapıların Kıbrıslı Türklerin sosyopolitik yaşamına yönelik anti-demokratik müdahalelerine de değindi. Soyer’e göre, Kıbrıs’ın kuzeyinde cinayetlere, saldırılara ve yasadışı eylemlere girişen gruplar 1981 yılından itibaren Kıbrıs Türk siyasetine müdahale ediyor... 

2005-2009 arasında KKTC başbakanı olan Soyer, kendi iktidar döneminde derin devletin girişimlerinin 'kayda değer' olduğuna işaret ediyor. Soyer bu girişimlerle ilgili olarak “Boyun eğmedik ve her türlü direnci gösterdik” vurgusunda bulunuyor. 

'KIBRIS BİR OYUN ALANIYDI'

Soyer, Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili olarak gündeme gelen son bilgiler konusundaysa, bugüne dek “ana hatlarıyla bilinen bir gerçekliğin”, yani Adalı cinayetinin arka planının, bugün ipuçları ve ayrıntılarıyla gündeme taşındığı yorumunu yapıyor. Soyer’e göre, Adalı cinayetinin merkezinde Kıbrıs’taki derin devlet yapılanması bulunuyor; söz konusu anti-demokratik yapının 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Kıbrıs’ı ‘oyun alanına’ çevirdiğini söylüyor. 

Türk ve Yunan derin devletlerinin Kıbrıs’taki faaliyetlerinin birbirleriyle benzer yanlarının olduğunu vurgulayan Soyer, 'milli dava' adına Yunanistan kamuoyunun da 1967-1974 döneminde cunta rejiminin adadaki yasa dışı eylemlerine ses çıkarmadığını hatırlatıyor. Aynı şekilde, Türkiye kamuoyunun da Kıbrıs sorununun bir 'milli mesele' olarak görülmesi dolayısıyla derin devletin adadaki varlığı karşısında sesini yükseltmediğini belirtiyor. 

1974 savaşına dek Kıbrıs Türk toplumunda 'Türkiyeli komutanlarla Kıbrıslı Türk işbirlikçilerin komutasındaki bir çeşit bey faşizmi rejimi'nin var olduğunu söyleyen Soyer, bu ittifakın 12 Eylül sonrasında Kıbrıs’ı ‘büyük bir operasyon alanına’ çevirdiğini anlatıyor. 

 

'BİZE FETÖ’CÜ DİYEMİYORLAR AMA…'

Soyer, Peker kardeşlerin derin devletin başrolüne soyunduğu Adalı cinayetiyle ilgili açıklamalarında dikkat çekici bir çok noktanın var olduğunu belirterek, bu ifşalarda Adalı’nın “adayı Rumlara satmakla” ya da “PKK’lı olmakla” itham edildiğine dikkat çekiyor. Kıbrıs’ta barış yanlısı çevrelerin daima Rum ya da barış yanlısı olmakla itham edildiğini hatırlatan Soyer, şimdiki süreçte de anti-demokratik yapıların demokrasi savunucularını aynı ithamlarla kötülediklerini belirtiyor: “Bize FETÖ diyemiyorlar. Onun yerine bizi devleti (KKTC’yi) yıkmakla itham ediyorlar. Bu bağlamda, ‘Bunlara her şey yapılabilir’ diyorlar”.

Soyer’e göre, Kıbrıslı demokrat çevreler söz konusu suçlamalara ve anti-demokratik eylemlere karşı Adalı cinayetiyle ilgili gündeme gelen yeni bilgilere “dört elle sarılmak” zorunda. Soyer konuyla ilgili olarak “Adalı’nın cenazesine farklı görüşten on binlerce kişi katıldı. Toplumsal infial oluştu. Bugün de siyasi görüşünden bağımsız olarak tüm insanlar bu olaya eğilmeli” mesajını veriyor. 

Kıbrıs’ta derin yapıların faaliyetlerinin sadece şiddet eylemleriyle sınırlı olmadığını vurgulayan KKTC’nin eski başbakanı, Türkiye’deki müesses nizamla beraber derin yapıların Kıbrıslı Türklerin siyasetine müdahalelerinin 1981 yılından itibaren tırmanışa geçtiğini belirtiyor. 

“1981 yılında ilk defa halkın oyuyla demokratik bir hükümete sahip olabilirdik” mesajını veren Soyer o tarihte Kıbrıs Türk Federe Devleti’nde gerçekleştirilen seçimlerden sol partilerin galip çıktığını ve küçük bir partiyle beraber koalisyon hükümeti kurma noktasına geldiklerini hatırlatıyor. Söz konusu girişim, Türkiye’deki cuntanın müdahalesiyle akim kalmıştı. O dönem Ankara’da iktidarda bulunan Milli Güvenlik Konseyi adaya heyetler göndererek, Kıbrıs Türk sağının en büyük partisi konumundaki Ulusal Birlik Partisi'ne (UBP) azınlık hükümeti kurdurmuştu. Ayrıca, cunta Kıbrıs’ta yerel toplum-Türkiyeliler ayrımını başlatarak Türkiye kökenlilere parti kurdurtmuş, bu girişim 1985 yılına kadar sürmüş ve bu partinin vekilleri Ankara’nın talimatıyla UBP’ye transfer edilmişti. 

'ASKER, POLİS VE TRT KANALIYLA KIBRIS TOPLUMU İKİYE BÖLÜNDÜ'

Kıbrıs Türk siyasetine Türkiye eksenli anti-demokratik müdahaleler 1990, 1998 ve 2000 seçimlerinde de sürdü. O dönemdeki müdahalelerle ilgili olarak Soyer, “Asker, polis ve TRT kanalıyla toplum ikiye bölündü” mesajını veriyor. 

Derin yapıların Kıbrıs Türk seçimlerine müdahalelerinin 1998-2000 döneminde zirveye tırmandığını söyleyen Soyer 1998 seçimlerinde anti-demokratik girişimlerle UBP’nin birinci parti konumuna getirilmek istendiğini vurguluyor. “Esas hedef 2000 cumhurbaşkanlığı seçimleriydi” yorumunu ekleyen Soyer, bu seçimlerde derin güçlerin cumhurbaşkanlığına Rauf Denktaş’ın yerine Derviş Eroğlu’nu seçtirmek için harekete geçtiğini belirtiyor; “Tüm müdahalelere, siyasi görüş farklılıklarımıza rağmen Eroğlu’nun evinin önünde bomba patlatıldığında biz Eroğlu’yu ziyaret ettik ve destek ifade ettik” vurgusunda da bulunuyor. 

'KENDİNE GÜVENEN KIBRISLI TÜRKLER TÜRKİYE'NİN YARARINA'

Soyer 1998-2000 dönemindeki müdahalelerin bugün de “biçim değiştirerek” devam ettiği görüşünde: “Askeri vesayet kırıldı ama vesayet ortadan hiç kalkmadı. Kıbrıslı Türklere güvenmiyorlar. Ancak Türkiye kamuoyu kendine güvenen Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin yararına olduğunu kavramalı."

 

'KOMUTANLAR SIRTINI DÖNDÜ, ELİMİ SIKMADI'

Peki Soyer kendi başbakanlık döneminde derin devletin izlerini gözlemledi mi? Kıbrıslı siyasetçi bu soruyu yanıtlarken adadaki anti-demokratik yapının 2000’li yıllarda da toplumsal ve siyasi yaşantının her alanında varlık göstermeye devam ettiğini belirtiyor.  “Bu yapılara karşı her türlü direnci gösterdik” diyen Soyer, kendi başbakanlığı döneminde Kıbrıs’taki bir Kolordu Komutanı’nın elini sıkmaktan imtina ettiğini belirtiyor. Ayrıca birçok komutanın kendisine sırtını döndüğünü söylüyor. 

“Bu tür girişimlere rağmen demokrat subaylarla da karşılaştık” diyen Soyer, “Boyun eğmedik, provokasyonlara kapılmadık, onların oyununa gelmedik” mesajını veriyor.