KIYIDA üyeleri sahaya indi: 'Sahiller yeniden halkın olacak'
Sivil toplum hareketlerinin ortak platformu Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı 'Kıyıları geri alacağız' kampanyasını, binlerce imzayla TBMM’ye taşıyacak.
AYVALIK - Anayasa'nın 3621 sayılı Kıyı Kanunu 5. maddesine göre, "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.''
Kanun, bu kadar açık olmasına rağmen Çanakkale'den Antalya'ya, son yıllarda tüm kıyılarda işgal ve ihlaller farklı biçimlerde sürüyor. Güney Ege'de halkın yararlanacağı plajlar özel işletmelere kiralanıyor. Dolayısıyla halkın sahillere ücretsiz erişimi engelleniyor. Kuzey Ege'ye gidildikçe Foça, Dikili, Altınova, Sarımsaklı, Burhaniye'de turizm alanı ilan edilmiş kıyılarda otel görünümlü lüks konut projeleri çoğalıyor. Bu projelerin bir kısmında ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi) başvurusu dahi bulunmuyor.
'DAHA AZ TURİZM, DAHA FAZLA YAŞAM'
Kitle turizmi ya da aşırı turizmin sonucu olarak yorumlanan bu tablo sadece Türkiye kıyılarına özgü değil. Dünyanın herhangi bir noktasında aşırı turizm varsa orada kiralar artıyor; halk barınacak konut bulamıyor. Ekolojik yıkım, gürültü ve kirlilik gibi sorunlar çoğalıyor. Bu yüzden İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkeler artık milyonlarca turisti ağırlamak istemiyor. Hatta halk turistlere, ''Gelmeyin'' diyerek sokaklara dökülüyor, protestolar düzenliyor.
Kitle turizminin yarattığı olumsuz tablo karşısında bazı ülkeler mücadele yolları arıyor. Örneğin geçtiğimiz yaz Yunanistan'da Çevre Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı, plajlarda inşaat yapmak, tente yerleştirmek, denize ulaşımı engelleyecek şekilde araç park etmek gibi ihlallerde 60 bin euroya kadar para cezası getirdi. İspanya'nın tarihi Alicante kentinde, ''akustik doygunluk bölgeleri'' ilan edildi ve buralardaki bar, restoran, gece kulüplerinin çalışma saatleri kısıtlandı. Mallorca Adası'nda aktivistler ''Daha az turizm daha fazla yaşam'' sloganıyla önümüzdeki turizm sezonu için eylemlere hazırlanıyor.

KIYIDA İLE MÜCADELE ORTAKLAŞTI
Türkiye kıyılarındaki işgaller, hukuksuz kiralamalar ve kıyı ihlalleriyle mücadele ise çoğunlukla yereldeki çevre hareketleri eliyle sürdürülüyor. Geçtiğimiz yıl mayıs ayında 24 sivil toplum hareketinin bir araya gelerek kurduğu Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı (KIYIDA), bu mücadeleyi ilk kez ortak bir platforma taşımış oldu.
Türkiye’nin farklı bölgelerinden kıyı hareketleri ve ekoloji örgütlerinden oluşan KIYIDA, kıyı ekosistemlerin korunması ve işgallerin ortadan kaldırılması için çalışmalar yapıyor.
Bu yıl 13 Ocak'ta ülke genelinde başlatılan ''Kıyıları Geri Alacağız'' adlı imza kampanyasıyla çeşitli merkezlerde stant açarak imza toplayan KIYIDA gönüllüleri, 18-23 Şubat tarihleri arasında Ayvalık'ta. Toplanan imzalarla, önümüzdeki ay TBMM vekilleri ve ilgili bakanlıklara ziyaretler planlanıyor.
KIYIDA'nın eş sözcülerinden Sedat Yağcıoğlu ve dayanışma ağının üyesi Ayvalık Tabiat Platformu'ndan Nebahat Dinler ile kitle turizminin yol açtığı sorunları ve kıyı hareketleri dayanışmasını konuştuk.

TOPLANAN İMZALAR MECLİS'E İLETİLECEK
Sedat Yağcıoğlu, Türkiye’nin farklı bölgelerinden 24 kıyı hareketi ve ekoloji örgütü bileşenden oluşan Kıyı Hareketleri Dayanışma Ağı'nın bir yılı aşkın süredir, kıyı ekosistemlerinin korunması ve kıyı işgallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik, eş zamanlı birden çok yerelde eylemlilik ve basın açıklamaları ile kamuoyunun dikkatini kıyılara çektiğini ve ilgilileri göreve davet ettiğini belirtti. Son olarak, 13 Ocak'ta tüm Türkiye’de “Kıyıları Geri Alacağız!” sloganıyla bir ıslak imza kampanyası başlattıkları bilgisini veren Yağcıoğlu, bu yolla anayasa ve Kıyı Kanunu'ndaki kıyıların korunması ve işgallerin ortadan kaldırılmasına yönelik hükümlerin uygulanmasını, kıyıların özgürleştirilmesini talep ettiklerini söyledi. Kampanyanın nihai hedefi, meclis ziyareti ile milletvekillerine ve ilgili bakanlıklara ülkenin dört bir yanında toplanan imzaları iletmek.
'CAZİBESİ ARTAN ALANLARDA BASKI DAHA GÖRÜLÜR OLDU'
Kıyı Kanunu gibi güçlü bir yaptırım olduğu halde, kıyıların korunmaya muhtaç hale gelmesini kitle turizmi baskısı ile açıklayan Yağcıoğlu'na göre, turizm adına yerelden başlayan baskı kaçınılmaz olarak kıyı bölgelerin ekonomik ve sosyal yapısında değişimler yaratıyor.
Yağcıoğlu bu durumu şöyle değerlendirdi:
''Türkiye çok büyük bir kitle turizmi baskısı altında. Datça gibi, Ayvalık gibi yıllar içinde cazibesi artan alanlarda, bu baskı daha gözle görülür oldu. Yerel yönetimler, kamu kurumları temsilcileri sermayeyi çekmek adına o bölgeyi pazarlama peşine düşüyor. Siz Datça'ya yazın 150 bin kişiyi getirmeyi hedeflediğinizde aynı zamanda '150 bin kişiye hizmet vermemiz gerekiyor' bahanesine sığınıyorsunuz. Peki neden bu kadar çok kişinin gelmesi gerekiyor? Bu kentlerin stratejik planlamasında gelecek nasıl öngörülüyor? Bu sorular hiç sorulmuyor. Tarım arazileri bir bir satılıp yerlerine tiny house'lar, pansiyon-kondular üretilirken bu gidişatın kıyılara doğru uyguladığı basınç gözle görülür hale geliyor."
'DATÇA'DAKİ OTELLERİ ULUSLARARASI SERMAYE ALMAYA BAŞLADI'
Yağcıoğlu, bu çerçevede Datça'nın yaşadığı kitle turizmi baskısıyla da ilgili şunları söyledi: "Datça'da yıllardır mücadele ettiğimiz bir yat limanı süreci var. Yakında karar açıklanacak, bilirkişi raporu lehimizde ama 'yat limanı gelecek, istihdam alanı açılacak' argümanı ortaya sürülüyor. Halbuki Datça'nın tarıma dayalı ekonomisi aslında Datça ölçeğine yetecek düzeyde. Anca siz buraya yat limanı yaptığınızda hem varsıllaşmayı hem de dışarıdan göçü artırarak sadece doğanın yıkımına yol açmıyorsunuz, ekonomik ve sosyal dokuyu da yıkıma uğratıyorsunuz. Datça'da yerel sermaye dışında ulusal sermaye bile üç yıl öncesine kadar yokken şimdi uluslararası otel zincirleri, Datça'daki otelleri satın almaya başladı. Oysa kitle turizmi yerine kendine yeterli, yerelin kendine özgü dinamiklerini koruyarak turizmi birkaç aya sıkıştırmayan bir turizm politikası geliştirmeye ihtiyaç var. Böyle olmaz da siz Datça'ya 150 odalı bir otel yaparsanız, önündeki kıyıya da çökerler. Ama eğer turizm planlamanızda imardan yapıya kadar stratejik bir planlamaya göre 'genişlemeyi' öngörürseniz yaşanabilecek bu gibi sorunları bertaraf edebilirsiniz."

'KAMUYA AÇIK HALK PLAJINI ŞANTİYE ALANINA ÇEVİRDİLER'
Öte yandan Kıyı Ege'de yaşanan hızlı yapılaşma sorunun görünür olduğu merkezlerden biri olan Ayvalık'ta da benzer sorunlar söz konusu. KIYIDA'nın bileşenlerinden Ayvalık Tabiat Platformu'nun sözcüsü Nebahat Dinler, 2024 yılına ait Kıyı İşgalleri Raporu'ndan söz ederek Ayvalık'taki tabloyu şöyle özetledi:
"Kamuya Açık Halk Plajı olarak kayıtlı olan Türkiye’nin en iyi ve en uzun kumsalı olarak bilinen Sarımsaklı kumsalında, 'Rekreasyon Alanı ve Peyzaj Düzenleme Projesi' adı altında 2023 yılında büyük bir yıkım yaşandı. Otopark sorununu çözmek için alan üretme zahmetine katlanmayan dönemin Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, en kolay yola başvurdu. Ayvalık turizmine önemli girdiler sağlayan bu eşsiz doğal yapıyı koruyarak sadece WC, duş, kabin gibi portatif ünitelerle hizmet vermek mümkün iken sahil şantiye alanına çevrilerek, yaklaşık 20 futbol sahası büyüklüğündeki kumsal acımasızca betonla kaplandı, devasa bir otoparka dönüştürüldü. Önde kalan alan da işletmecilere kiralandı, kamusal alan yok edildi. Önceden denize rahatlıkla girilebilirken şimdi para vermeden ayağımızı suya değdireceğimiz kıyı kalmadı. Kiralama ve kıyı işgali konusu had safhaya ulaştı. Sarımsaklı, Cunda, Şirinkent sahillerinde Milli Emlak ya kendisi sahilleri işletmelere kiralıyor ya da Sarımsaklı gibi Büyükşehir'e kiralayıp onun eliyle alt işletmecilere veriliyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın başlattığı 'Kıyılar Halkındır' kampanyasında göstermelik olarak Sarımsaklı sahili Bilentur mevkiinde, bir kafetarya yıkıldı. Bu basına büyük bir olay olarak yansıtıldı ancak sonraki süreçte değişen bir şey olmadı. Hatta turizm belgesi almadan çalışan iş yerleri tespit edilmesine rağmen bunların bürokratik engelleri aşması için yollar yöntemler arandı."
'ÇED BAŞVURUSU OLMAYAN KONUTLARIN REKLAMI YAPILIYOR'
Ayvalık Belediye Meclisi'nin geçen ay oybirliğiyle aldığı karar uyarınca turizm imarlı alanlarda yapılaşmaya sınır getirildiğini anımsatan Dinler, şöyle devam etti: ''Biz bardağın dolu tarafını görmeye çalışıyoruz ancak bu tür alanlarda asıl sorun Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda. Bakanlık turizm tesis alanlarında beş katlı binaların yapılabilmesi için turistik tesis işletmesine izin veriyor. Oradan alınan imar planına bu bilgi işleniyor. Ruhsatı alınan inşaat bitince bu kez emlak şirketleri devreye giriyor ve 1+1 veya 2+1 konutlar şeklinde pazarlama faaliyetine başlanıyor. Ayvalık'ta daha ÇED başvurusu yapmamış olduğu halde reklamı dönen konut projeleri var ve bu çok vahim. 120 odalı otel olarak ruhsat alan bir projenin reklamlarında bir bakıyorsunuz oda sayısı bağımsız birim adı altında 344'e çıkmış. Dolayısıyla bu noktada büyükşehir ve ilçe belediyelerine de büyük görev düşüyor. Ayrıca valilik veya kaymakamlık nezdinde komisyonlar kurulup her kurum denetimlerini kendi alanındaki sorumluluğuyla üstlenmeli."
DAYANIŞMA AĞLARI BÜYÜYECEK
Aşırı turizm baskısı sürdüğü ve yerelin kendine has koşullarını dikkate alan bir turizm planlaması yapılmadığı sürece kıyıların korunmasının giderek imkansız bir hal aldığını söyleyen Sedat Yağcıoğlu ise mevcut turizm politikalarının her boyutuyla tartışılması gerektiği görüşünde.
KIYIDA olarak önümüzdeki dönem iki önemli adım atacaklarını sözlerine ekleyen Yağcıoğlu, mücadele alanlarını Doğu Akdeniz ve Karadeniz'e genişleterek bu bölgelerdeki yerel mücadeleleri kapsayacaklarını ve Akdeniz kıyısını paylaşan İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkelerle bir dayanışma ağı oluşturacaklarını belirtti.