Musa Anter’in Hüseyin Aykol’a söylediğidir: Valla iyi sallamışsın evlat!

Musa Anter 100 yaşında. Korona virüsü herkesi eve kapatmasa birçok ilde etkinlikler düzenlenecek, Musa Anter üzerine tartışmalar yürütülecekti. 'Apê Musa 100 Yaşında!' planlanan etkinliklerden biri. Hüseyin Aykol’un editörlüğünü yaptığı kitapta, aralarında siyasetçilerin, sanatçıların aydınların bulunduğu 76 kişi Musa Anter’le anılarını okurla paylaşıyor.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Musa Anter ismi, “Hatıralarım” kitabını okuyuncaya kadar bir efsaneydi benim için. Çektiği işkenceleri, yattığı hapishaneleri, yol gösterici nitelikteki sözleri dilden dile dolaşıyordu. Musa Anter’in yaşadığı birçok olay, örneğin mahkemelerde savunma yaparken kullandığı ifadeler, fıkra gibi anlatılıyordu ve başka bir gerçek olarak dolanıyordu memleketi.  “Hatıralarım” bütün bu efsane gibi anlatılanların en doğrusunu, birinci ağızdan ulaştırdı okura. Efsane, somut gerçeklik kazandı.

“Hatıralarım”ı okuduğumda, Musa Anter’in müthiş bir insan olduğunu, müthiş bir hayat yaşadığını düşünmüştüm. Mardin’in bir köyünde başlayan macerası birçok şehirde birçok insanla devam etmişti. İşyerleri açmış, gazeteler çıkarmış, şehirler değiştirmiş, hapisler yatmıştı. Arada karamsarlık yokladığında, yaşamak heyecanını yitirmeden gidip köyüne yerleşmiş, köyündeki bahçesini yeşertmiş. Sonra yeniden şehirler, gazeteler, yazılar... Mezopotamya Kültür Merkezi ve Kürt Enstitüsü’nün kuruluş çalışmaları, Welat gazetesi, Rewşen dergisi, Kürtçe mizah dergisi Tewlo... Bütün bu kurumlarda emeği vardır Musa Anter’in. Bütün bu kurumların kendisine bir delikanlı heyecanı verdiği de muhakkak.

Gazeteci Hüseyin Aykol’un editörlüğünü üstlendiği 'Apê Musa 100 Yaşında!' kitabı, Musa Anter’le ilgili düşüncelerimi pekiştirdi. Kitapta yazılarıyla yer alan 76 yazar, Musa Anter’le anılarını paylaşıyorlar. Yanı sıra Musa Anter’in duygu ve düşünce dünyasına, politik duruşuna, insan sevgisine, barış özlemine, yaşama sevincine de değiniyor ve yorumluyor. Bu şekilde Musa Anter’i biraz daha yakından tanımamıza yardımcı oluyorlar.

Musa Anter

Musa Anter, öyle anlaşılıyor ki, bir şekilde temas kurduğu bütün insanların üzerinde olumlu ve unutulmaz bir etki bırakmış. Bu sayede olsa gerek, siyasetçi, sinemacı, şair, eski yol arkadaşlarının hafızasındaki yerini korumayı başarmış. Ahmet Telli, Musa Anter’i Hatıralarım kitabı çıkmaya yakınken, yayınevinde tanımış, bir süre sohbet etme fırsatı bulmuştur. Murathan Mungan, kitaptaki yazısının girişinde “Ben Musa Anter’i çocukken tanıdım. Evimizin girişindeki salondan geçen bir gölge olarak hatırlıyorum onu” der. Telli ve Mungan’ın Musa Anter’le tanışıklığı bu kadardır ama hafızalarındaki yeri daha uzun solukludur ve bu sayede iki şair enfes iki yazıyla kitaba katkıda bulunmuş. Şair Suna Aras ile Hicri İzgören’in yazılarını da unutmamak gerekiyor.

Musa Anter’in dostu Nuri Sınır ile olay yerine giden ilk gazetecilerden olduğu için kaçırılan Ferit Aslan’ın yazdıkları, Musa Anter’in vurulduğu gece Diyarbakır’da nasıl bir atmosfer olduğunu gösterir nitelikte. Mem û Zîn filminin yönetmeni ve oyuncuları, Musa Anter’den aldıkları insan sıcaklığının yanı sıra dönemin ağır koşullarında neler hissettiklerini belki ilk kez okurla paylaşıyorlar.

Kitapta yazılarıyla yer alan siyasetçiler, Musa Anter’in Kürt halkına, Kürt halkının Musa Anter’e duyduğu sevgiye odaklanmışlar yazılarında. Elbette en zor zamanlarda havayı yumuşatan esprilerine de yer vermişler. Zaten neredeyse bütün yazılarda onun gelişkin mizah anlayışına değiniliyor ve birer fıkra gibi anlatılıyor. Gazeteci arkadaşları, Kürt Enstitüsü ve Mezopotamya Kültür Merkezi’nde mesai yaptığı gençler de onun enerjisinden söz ederler yazılarında. İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, bir tanıklığını ilk kez kamuoyu ile paylaşırken, İlkay Akkaya, “Kasaplar Deresi” adlı şarkısında Musa Anter’in metne “Edî bese looo!” nidasının nasıl yer aldığını anlatıyor.

Kitaptaki anıların tümü çarpıcı. Ama beni esas etkileyen çocuklarının babaları Musa Anter’e duydukları özlemin kendini apaçık etmesi oldu. Mesela Rahşan Anter, tehditlerden dolayı annesinin ve kardeşlerinin Avrupa’ya gittiğini hatırlattıktan sonra “Dört sene içinde ben babama bir kere gidebildim. Babam bana bir kere gelebildi. Çünkü istemiyordu. Başıma bir şey gelir, diye bir tek ben kaldım diye. Kendi ülkemizde sürgünde yaşadık” diyor. “Babamla anılarım hep yaşanmamışlık üzerine kurulu” diyen Dicle Anter’in şu sözleri de dağıtılmış bir aileyi özetliyor: “Vurulduğu zaman 42 yaşındaydım ve onunla olan birlikteliğimiz düşündüm o zaman. Bu 42 sene içinde 5 yıl bile beraber kalmamışız. Onun cezaları, benim sürgünlerim...”

'KÜRTLER MUSA ANTER'İ YETERİNCE TANIMADIĞININ FARKINA VARACAKTIR'

Uzatmadan, Musa Anter’in 100’üncü yaşı için hazırlanan kitapta siyasetçilerin, şairlerin, müzisyenlerin, insan hakları savunucularının, gazeteci arkadaşlarının kıymetli anıları yer alıyor, diyelim ve sözü, “Apê Musa 100 Yaşında!” kitabının editörü Hüseyin Aykol ile yaptığımız söyleşiye bırakalım.

.

“Musa Anter 100 Yaşında!” bir anılar kitabıdır, diyebilir miyiz?

Elbette diyebiliriz ama bu belirleme yeterli olmaz sanırım. Genelde bilim insanları ya da uluslararası düzeyde kabul görmüş kimi yazarlar için böylesi “Saygı” kitapları yayınlanıyor. Hakkında “saygı” kitabı yazılan kişiyi öğrencileri, dost ve arkadaşları değerlendiriyor. Kitap, yöntem olarak söz konusu kitapları örnek aldı ama sadece bu amaçlanmadı. 2020 yılında “Musa Anter-Apê Musa için çok geniş çaplı ve çok özel şeyler yapmak gerek” diye birkaç yıl öncesine dayanan fikir alışverişlerimiz oluyordu. Ancak tüm dünyayı etkileyen Koronavirüs Pandemisi, 2020 yılının hemen başında yola koyulmamıza engel oldu. Pandemi önlemlerinin kalkmaya başlamasıyla hemen yola çıktık. Planlamamıza neredeyse harfiyen uyduk ve 20 Eylül öncesinde kitabı okurların beğenisine sunduk. “Anı” kitabı demek yetmez demiştim. Sebebi şu: Kitap, 2020 yılı boyunca ve hatta gelecek yıllarda yapılacak olan Musa Anter ile ilgili panel ve sempozyumlar için bir ön hazırlık mahiyetindedir. Dahası kitap, az tanıyanlar ve hiç tanımayanlar için Musa Anter’i tanıtmaktadır. Özellikle adını duymuş olsa da O’nu tanımayan Türklerin, Musa Anter’i tanımaktan çok mutlu olacakların sanıyorum. O’nu bildiğini-tanıdığını düşünen Kürtler ise, Apê Musa’yı yeterince tanımadığının farkına varacaktır.

BARIŞ İÇİNDE BİRLİKTE YAŞAMA AZMİ

Musa Anter kimdir diye sorulacak olursa, gazeteci, nüktedan, dava adamı, Apê (Amca), çınar, filozof gibi tanımlamalar yapılır ki bunlar doğrudur da. Kitap, bunların yanı sıra bilmediğimiz hangi Musa Anter’i de gösteriyor okura?

Kürt basınına en çok emek veren, katkıda bulunan Bedirxan ailesidir, derdim. Onlardan sonraki dönemi de neredeyse tek başına Musa Anter temsil ediyordu 1990’lı yılların başlarına kadar. Musa Anter de Bedirxan ailesinin damadı olduğundan bizler, Kürt basını mücadelesini doğrudan Bedirxan ailesinden almış olduk! Ancak Musa Anter’e kadar uzanan Bedirxan ailesini sadece Kürt basını ile sınırlandıramayız. Aile 1900lü yılların başlarından Musa Anter’e kadar, -hem de İstanbul’da- Türklerle birlikte yaşama ve yönetme geleneğinin temsilcisidir. Apê Musa, 1940 ve 1950’lerde, Türk yönetici sınıfıyla içli-dışlı yaşayabildi. Dahası iki halkın birlikte ama birbirine saygı göstererek yaşaması gerektiğini -her koşulda ve ortamda- anlatıp durdu. Nitekim öyle de yaşadı. Bu kitap, barış içinde birlikte yaşama azminin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Musa Anter nezdinde -halen yaşayan ve Kürt hareketinde etkili olan- nesli hatırlatıyor anlamak isteyen kafalara.

Musa Anter kitabı hazırlamanın ne gibi zorlukları oldu?

Haziran ayı başlarında yola çıkabildik. Ancak kitabın Musa Anter ve Basın Şehitleri Gazetecilik Yarışması ile şehadet yıldönümü öncesine yetişmesi gerekirdi. Haziran ayı, anıların toplanması; Temmuz ayı kitabın tasarımı ve Ağustos ayı matbaa aşaması olarak yaptığımız planlamaya harfiyen uyduk. Ama bunun için onlarca gazeteci arkadaş, seferber olmamız gerekti. Büyük bir heyecanla röportajlar yapıldı; kayıtlar bilgisayara döküldü ve benim redaksiyonumdan geçti. Anısını kendisi yazanların yazılarını da elden geçirdim. Benim redakte edip, en az iki kere kontrolden geçirdiğim yazılar, yayınevi editörleri tarafından da okunup, gerekli düzeltmeler yapıldı. Böylesi bir kitabın materyalinin toplanması için en az bir yıl gerekir. Biz bunu bir ayda toplayabildiysek, muhataplarımızın Musa Anter ismine olan saygısı nedeniyle en hızlı şekilde hareket ettikleri içindir. Bana ulaşan metin için, işin doğrusu ben de anında refleks verdim. Kitabın yazım aşamasında çok sert davrandığım olmuştur belki ama Musa Anter’in arkasına saklanınca (!) her şey kolaylaşıyor.

'TÜRKLERE SESLENMEK İSTEDİM'

Kitaptaki yazıların bir kısmı Kürtçe ve Arapçadan çevrilmiş. Kürtçe yazabilecek birkaç yazar da muhtemelen sizlere vakit kazandırmak için Türkçe yazmış. Musa Anter’in Kürtçe konuşma ve yazma konusunda gösterdiği hassasiyeti de göz önüne alarak, kitap Kürtçe de çıkabilirdi diye düşündüm...

Teşekkür ederim; çok naziksin. Evet, böylesi bir eleştiriyle karşılaşacağımı en başından itibaren biliyordum. Doğrudur. Böylesi bir kitap, Apê Musa’nın da tercih edeceği gibi Kürtçe olmalıydı. Ama ben bu kitapla, öncelikle Türklere seslenmek istedim. Bu çalışma, klasik bir anı kitabı değil.

Bu kitabın-çalışmanın asıl derdi, Türklerle birlikte yaşamak isteyebilecek Kürtlerdeki son nesli -haydi bir araya getirmek demeyelim ama- bir kez daha düşünmeye sevk etmek. Birlikte yaşam ve birlikte yönetmek yanlısı Musa Anter’in yoldaşları halen yaşıyor bu memlekette. Halen sesleri çıkıyor ve sözleri dinleniyor Kürt halkı arasında. Musa Anter’i katlettirdiği için pişman olan derin devletin akildaneleri, son treni bari kaçırmasa!

Elbette Kürtçeyi iyi bilen ve gelen metinleri de hakkıyla redakte edebilecek bir editörün koordinesinde, böylesi bir kitap da Kürtçe olarak yayınlanabilir. Böylesi bir çalışmayı ben ancak alkışlayabilirim. Apê Musa, önce onların alınlarından öperdi ama benim derdimi dinledikten sonra, bana da biraz -yok canım epeyce- hak verirdi sanırım. Bu yüzden, kendi anadiliyle anısını yazanların rızası alınıp, yazıları Türkçeye çevrildi.

Kitabın 76 yazarı var ama Musa Anter, deyim yerindeyse, çevresi geniş bir insandı ve bu nedenle yazar sayısı arttırılabilirdi gibi geliyor bana. Kitabın yazarlarını seçerken neye dikkat ettiniz?

Doğru! Uğraşılsa ve bir ay yerine bir yıl gibi bir süre konsa, kitaba katılım 76 yerine 760 bile olabilirdi. Ancak planlama süresi bizi sıkıştırdı. Öncelikle, Apê Musa’nın son birkaç yılına yakından tanıklı etmiş biri olarak, davet edilebilecek kişileri tanıyordum. Her biri anısını paylaşmak üzere ısrarla davet edildi. Dahası medya aracılığıyla duyurumuz sayesinde bizim aklımızda olmayan, birebir tanımadığımız insanlardan bile anı geldi. Onları sevinçle kabul ettik. Başka kişiler olabilir miydi; evet! Artık onlar da, belki ikinci baskıya olur ya da başka kitaplarda yer alırlar...

Giriş yazısında Musa Anter’in yazarı olduğu Yeni Ülke gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olduğunuzu belirterek, günün koşullarında yazılarını nasıl aldığınızı yazmışsınız. Kendisiyle ilgili çok sayıda anınız vardır mutlaka. Birini bizimle paylaşır mısınız?

Apê Musa yazılarını el yazısıyla yazardı. Osmanlıca bilen ve Arapça alfabeye aşinalığı yüzünden yazısını okumak zordu. Gazetedeki en yaşlı kişi bendim. Dahası Arapça ve Farsça kimi kelimeleri en fazla bilen biri olarak -elbette yayın yönetmeni olarak- yazısını ben redakte ederdim. Bir gün yazısındaki bir kelimeyi yanlış anlamış ve yanlış bir şey yazmışım. Böyle durumlarda çok kızardı haklı olarak. Önce gazeteye telefon edip, önüne çıkanları fırçalamış. Birkaç gün sonra gazeteye geldiğinde öfkesi epey dinmişti. Konu açıldığında bana “Valla iyi sallamışsın ha, evlat!” demişti bana. Aslında fazla muhabbetimiz olamıyordu. Onun MKM, Kürt Enstitüsü gibi işleri, benim ise gazetenin yönetimi konusundaki işlerim yoğundu...