Adını şahıslardan almış aşk şiirleri…

Şiirlere adını veren şahısların açıkçası, gerçek hayatta kimler olduklarının şiir açısından çok da önemi yok diye düşünüyoruz. Şunu da belirtmek isteriz ki amacımız şiirlerde cinsel yönelimin izini sürmek değil, yalnızca şahıs adı taşıyan ve yagınlık kazanmış şiirleri hatırlamak, hatırlatmak...

Google Haberlere Abone ol

Ahmet Muhip Dıranas, “Masa da Masaymış Ha” şiirinden övgüyle söz edince, Edip Cansever “Üstat, ben o şiirden bıktım” der. Dıranas’ın karşılığıysa “Ben de Fahriye Abla şiirimden bıktım, ne yapalım, her şairin bıktığı bir şiiri vardır” olur.

Dıranas “Fahriye Abla”dan bıkmıştır, ama modern Türkçe şiirde, okurun bu şiirden bıktığı söylenemez. Sadece zaman karşısındaki direnciyle dahi önemli bir şiir olan “Fahriye Abla”yı bir betikle hatırlayalım:

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.

Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Adını “Fahriye Abla” gibi şahıslardan almış ve okurun bıkmadığı başka şiirler de vardır. Bunu söylediğimizde, kuşkusuz ki hatırlanacak şairlerin başında Nâzım Hikmet olacaktır. Nâzım Hikmet’in şahıs adıyla başka şiirleri de vardır elbette. Ama bu bağlamda en ünlüsü aşk şiirleridir. Onların içindeyse Piraye için yazdığı şiirler, şiirli mektuplar, mektuplu şiirler modern Türkçe şiirin özgünlüğüyle de dikkate değer örneklerdir. Yalnızca aşka dair değil, hayata ve şiire dair de önemli bir birikim ve kaynak oluştururlar. Nâzım Hikmet’in diğer şiirleri gibi Piraye’nin adını vererek ya da doğrudan ona hitap ederek yazdığı aşk şiirlerinin de çok sevildiği, okunduğu bilinir. Şairin “bir sevda şiirini, ama sahici bir sevda şiirini bir kavga şiiri kadar seviyor ve sayıyorum” sözleri de onun bu konudaki düşüncelerinin özeti gibidir. Şairin Piraye için yazdığı şiirlerin en ünlüsü elbette ki “Piraye İçin Yazılmış Saat 21-22 Şiirleri”dir. Şiirin giriş bölümünü okuyalım:

Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:

bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin

ve saçlarında

vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...

İçimde ikinci bir insan gibidir

seni sevmek saadeti...

Şahıs adını taşıyan ve ünlü olmuş şiirlerde dünyaya, hayata karşı ilgisiz bir aşk anlayışı, tutku ya da tapınma değildir söze dökülen. Aksine gerçeğe bağlılık da aşk kadar önemlidir ve öne çıkar. Bu bağlamda Özdemir Asaf’ın “Lavinia”sını şairin gerçekliğe yaklaşımını sergileyen örnek olarak da okuyabiliriz:

Sana gitme demeyeceğim.

Üşüyorsun ceketimi al.

Günün en güzel saatleri bunlar.

Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.

Gene de sen bilirsin.

Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,

İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme, Lavinia

Adını gizleyeceğim.

Sen de bilme, Lavinia.

Adını maşuktan (âşık olunan şahıs) ya da sevgiliden almış ve şairlerin aşklarını dile getirmek için yazdıkları şiirlerin hemen hemen tümü hâlâ çok sevilen, çok okunan şiirlerdir. Bu şiirlerin önemli bir başka özelliği de yazıldıkları dönemin hayatına ve dünyasına tanıklık etmeleridir. Şunu da belirtmek gerekir ki bu şiirler aynı zamanda şairlerin aşk anlayışlarını, aşk tahayyüllerini de deyim yerindeyse katışıksız biçimde yansıtır. Çoğu, zamanına göre son derece yeni olan duygular, duyuşlar, düşünceler içerir… Şairler aslında bu şiirlerinde yeni bir aşk anlayışı da önermişlerdir…

Konumuz şairlerin maşukları, sevgilileri için yazdıkları ve şahıs adı verdikleri aşk şiirlerdir. Başlığındaki şahıs adı nedeniyle ününü, yaygınlığını arttırmış şiirlerden biri de Ümit Yaşar Oğuzcan’a aittir. Oğuzcan, yazımız için bu nedenle görmezden gelinemeyecek, anılması gereken şairlerden biridir. Ancak Ümit Yaşar Oğuzcan’ın aradan geçen zaman içinde unutulmuş bir şair olduğunu da belirtelim. O unutulmuştur, ama başta etkileşim içinde olduğu Attilâ İlhan olmak üzere şiirinin, sesinin izleri başka şairler aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Kısaca günümüz şiirinde genç, ergin onun gibi yazan yok belki, ama onun özellikle sesinin etkisini taşıyanlar hiç de az değil diyebiliriz… Ümit Yaşar Oğuzcan’ın, zamanında, biraz abartarak söyleyelim, “Fahriye Abla” kadar meşhur olmuş şiiri “Milyon Kere Ayten” adını taşır. Şiirden bir bölüm aktarıyoruz:

Ben bir Aytendir tutturmuşum oh ne iyi

Aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum, ne güzel!

Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin,

Biraz Ayten sürüyorum, güzelleşiyor.

Şarkılar söylüyorum,

Şiirler yazıyorum Ayten üstüne.

Saatim her zaman Aytene beş var

Ya da Ayteni beş geçiyor.

Ne yana baksam gördüğüm o,

Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor.

Attilâ İlhan dedik… Attilâ İlhan’da aşkın bir macera gibi anlatıldığı ya da maceralı aşkın, aşkların dile getirildiği birden çok şiir vardır. Dolayısıyla onda adını maşuktan, sevgiliden almış birçok şiir bulunabilir. Ama elbette içlerinde en ünlüsünün adı “Aysel Git Başımdan”dır. Şiirden iki betik paylaşalım:

Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak seziyorum

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün

Dağıtır gecelerim sarışınlığını

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın

Hiçbir dakikamı yaşayamazsın

Buraya kadar şahıs adı alan ve genellikle erkek şairlerin kadın sevgilileri için yazdıkları şiirlerden söz ettik… Ancak erkek maşuklar, sevgililer için erkek şairlerce yazılmış şahıs adı taşıyan şiirlerin de olduğunu belirtelim. Modern Türkçe şiirde bu özelliğiyle bilinen, tanınan ve ünlü olmuş ilk şiir Murathan Mungan’a aittir diyebiliriz. Alıntılayacağımız dizeler “Ahmet ile Murathan” başlıklı şiirden:

ödünç bir ideolojiyle yaşayan

teorisi henüz yazılmamış bir ilişkinin

erken acılarından

kanamaya başladılar zamansız

kanamaya başladılar

Ahmet ile Murathan

1.

bilmediler bir düşün neresindeydiler

kendilerinin bilmecesiydiler

(…)

baktılar yalnız kalabalıkların omuz aralarından

baktılar ah-min-el-aşk levhalarındaki dağ aralarından

uzun uzun baktılar

suretlerini nakışlayan bir fotoğrafın arabına

sağda,yenik ve yorgun kahraman

solda, ikisinden arta kalan

Ahmet ile Murathan

Ahmet ile Murathan

Aynı şekilde küçük İskender’i de bir başka örnek olarak belirtmemiz gerekir. Aktaracağımız şiirin başlığı “Alp Defteri”. Bu şiirden iki betik okuyalım:

bir organ nakli gibi sevmiştim seni

çürük gözlerine bağışlanan ellerim

yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim

darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi

çok tehlikeli bir sırrı saklar gibi sevmiştim seni!

çok eskimiş bir aşkın hatırlanması

sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması

aslında işin açıkçası

rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi

fırtınanın camı çerçeveyi indirmesi gibi

hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi

geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi sevmiştim seni!

Yeri gelmişken belirtelim. Şiirleri seçerken adı şiire verilen kadının ya da erkeğin şairin sevgilisi olmasını değil aşk şiiri oluşunu ve bu yönüyle ünlenmiş olmasını dikkate aldık…

Modern Türkçe şiirde şiirlerine kadın adı vermiş şair kadınlardan biri de Lale Müldür’dür… Şiir aşk şiiridir, aslında şefkat şiiridir demek daha doğru. Ancak bu şefkatin sevgiliye yönelik olduğu da açıktır. Ama sevgilinin cinsiyeti şiirde herhangi bir biçimde vurgulanmaz. Lale Müldür’ün “Destina’sı Yeni Türkü tarafından bestelenmiş bu da şiirin bilinirliğini, yaygınlığını daha da arttırmıştır…

Dün gece sen uyurken;

İsmini fısıldadım,

Ve hayvanların korkunç

Öykülerini anlattım.

Dün gece sen uyurken,

Çiçeklere su verdim,

Ve insanların korkunç,

Öykülerini anlattım onlara...

Şiirlere adını veren şahısların açıkçası, gerçek hayatta kimler olduklarının şiir açısından çok da önemi yok diye düşünüyoruz. Şunu da belirtmek isteriz ki amacımız şiirlerde cinsel yönelimin izini sürmek değil, yalnızca şahıs adı taşıyan ve yagınlık kazanmış şiirleri hatırlamak, hatırlatmaktı…

Umarız bu vesileyle Ahmet Muhip Dıranas’ın dile getirdiği ergen aşkını, Nâzım Hikmet’in demir parmaklıklar arkasına kapatılmış siyasi tutsağın özlem dolu aşkını hatırlatırken Ümit Yaşar Oğuzcan’ın melankolik aşkı, Attila İlhan’ın çatışmacı aşkı, Murathan Mungan’ın törelere meydan okuyan isyankâr aşkı, şiirini saatli bomba gibi kurup ortaya atan küçük İskender’in eşcinsel aşkı, Lale Müldür’ün anaç aşkı mesele ettiklerine de dikkat çekmeyi başarmışızdır...