Elden düşme bir hayata razı olmamak

Wilhelm Genazino’nun Tevfik Turan çevirisiyle Jaguar Yayınları tarafından yayımlanan “Elden Düşme Dünya” adlı kitabı ayrıntıda çok şey saklıyor. Genazino, okuru kendi çıkmazlarıyla karşı karşıya bırakıyor karakteri üzerinden ve günümüz insanının kaygılı benliğini ve bunun nedenlerini bir kere daha görmemizi sağlıyor.

Google Haberlere Abone ol

Modern dünyanın ilişkiler ağı içinde kaygı ve korkuyla baş etmeye çalışan bireyin sorunlarıyla çok sık karşılaşıyoruz. Bu durum elbette edebiyat metinlerinde de karşımıza çıkıyor. Bir türlü istediği kişi olamama, kendi ben’i ile öteki ben arasında savrulma, yaşamda tutunamama, gündelik hayatın getirileriyle baş edememe, kendi yarattığı fanteziler içinde kaybolup, gerçekliği yitirme, her şeye karşı bir yabancılaşma içinde olma ve tüm bunların getirisiyle kendini gerçekleştiremeyip daimi bir korkuyla varoluş çabası verme. Karakterlerinde bu özelliği gördüğümüz ve kendi okuma deneyimim üzerinden düşündüğümde, tüm bu bahsettiklerimizi iyi yansıtan bir yazar Wilhelm Genazino. Bu anlamda da insanı, kaygı ve korkularıyla, hayatta kalma çabasıyla, varoluşunun derinlerinden yükselen sıkıntısıyla görmemizi sağlıyor ve insanî olanı kesin iyilerin ve kötülerin dünyasında bulamayacağımızı hatırlatıyor.

Wilhelm Genazino’nun Jaguar Yayınları tarafından Tevfik Turan çevirisi ile basılan, “Elden Düşme Dünya” kitabında da yine bahsettiğimiz özellikleri taşıyan bir karakter ile karşılaşıyoruz. Genazino, mimar olduğunu bildiğimiz isimsiz karakterinin dünyasında bizi dolaştırırken, bireyden beklenenlerle gerçekleştiremediklerinin onda yarattığı korkuyu ve kaygıyı hissetmemizi sağlıyor. Güvenceli bir iş, düzgün elbiseler, düzenli yemekler, ihtiyaç hissetmediğinde dahi çevrenin etkisiyle alışveriş yapma zorunluluğu gibi beklentiler ve bunları gerçekleştiremeyince içine düşülen boşluk metin boyunca karşımıza çıkıyor. Çünkü beklentileri karşılayamama bir süre sonra bireyin kendisini “eksikli” olarak kurmasına sebep oluyor, bu eksiklik duygusu devamlı onu doldurmak için çaba sarf etmeye, yaşama dair tüm hevesini kaybetmeye sebep oluyor. Ayrıca birey, kendi olarak varolamayacağını, onaylanmayacağını hissettiğinde gerçek dünyada kabul görmeyeceğini düşünüyor ve bundan duyduğu kaygıyı aşmak içinde fantezilerinin dünyasına sığınıyor. Gerçeklik ve fantezi arasında sıkışan kişi bir süre sonra yaşantısız bir dünyada buluyor kendini. Genazino’nun metninde karakteri üzerinden anlatmaya çalıştığı da bana kalırsa bununla ilişkileniyor.

GÜNDELİK YAŞAMIN KURALLARI NEDEN?

Genazino’nun “Elden Düşme Dünya” kitabının ayrıntılarında gündelik yaşamın kuralları üzerine düşünecek epey malzeme bulabiliyoruz. Karakterin birlikte çalıştığı ve hiyerarşik olarak kendisinden üst konumda olan, pek hoşlanmasa da zoraki bir ilişkiyi sürdürdüğü anlaşılan -gerçi karakterin her ilişkisinde bu zoraki yanı görebiliriz- arkadaşı ölünce, onun cenazesine gitmesi gerekiyor. Yalnız bir sorun var sevgilisi onu bu cenazeye uygun olacağını düşündüğü bir kıyafet almaya zorluyor ki bu da bahsettiğimiz karakter için basit bir şey değil, onun algısında bu bir tür dayatma, ona müdahale etme… Ancak bunun dışında gerçekten üzerine düşününce hak verilmesi gereken bir yanı var, şu cümlelere bu açıdan bakabiliriz: “Maria’nın (yas kıyafeti alma konusunda ısrarcı olan sevgilisinden bahsediyor) bu katı tutumuna karşı şüphe içindeydim, ama kendimi çaresiz hissediyordum. Birçok cenazeye katılmışlığım vardı, her seferinde de hoşuma gidenler, artık büsbütün kusursuz olmaktan çıkmış bir yas kıyafetiyle gelen insanlar olmuştu. Yas elbisesinin tam da uygunsuz oluşuydu yasın işareti.” Her duruma uygun olma hâli var gündelik yaşamda, nerede ne giyeceğinden, nerede nasıl davranacağına kadar her şey belirlenmiş. Öylesine de değil bir ucu genellikle tüketime veya toplumsal kodlara yaslanıyor ve bu tesadüf değil. Yası nasıl tutacağın, yasta olduğunu nasıl göstereceğin bile bir kural hâlini almış. Bana kalırsa Genazino’nun karakteri üzerinden dikkatimizi çekmeye çalıştığı meselelerden biri bu. Ve karakterinin de işaret ettiği gibi, “yas elbisesinin tam da uygunsuz oluşuydu yasın işareti” çünkü gerçekten kaybedilene duyulan yas varsa, ne giydiğinden çok ne hissettiğin önemli değil mi?

Elden Düşme Dünya, Wilhelm Genazino, çeviri: Tevfik Turan, 144 syf., Jaguar Yayınları, 2020.

ONAYLANMAK İÇİN

Genazino metnine yerleştirdiği küçük ayrıntılarla bizi böyle düşüncelere götürüyor, onun metinlerinde sevdiğim yanlardan biri de bu sanırım, yaşamın içinde kabul edip, onayladığımız pek çok davranışın nedenlerini fark etmek. Özellikle karakterlerinin tüketim alışkanlıklarına bakınca da bunu görebiliyoruz, bir şeyler satın almamak için direnme, mağazaları sevmeme, kent mekânlarında tükettirme odaklı değişimleri gözleyebilme, bu metinde de karşımıza çıkıyor ve gözümüze sokmadan, inceden bir ayrıntıyla fark ettiriliyor okura. Bu bazen prensiplerinden ödün vermeyen, katı fikirlere sahip bir karakter üzerinden anlatılıyor gibi görünüp, okurda karakteri olumsuzlayan bir bakışa da sebep olabiliyor ancak tüketim kültürüyle iç içe geçmiş gündelik yaşamı göstermesi açısından önemli geliyor bana: “Bir zamandır birçok fastfood lokantası dışarıya masalar, sandalyeler koyar olmuştu, sanki “gerçek” lokantalarmış gibi. O zaman, bu kurulmamış sofralara oturmuş, herhangi bir şeyler tüketen, terk edilmişe benzeyen (formika masadaki yoğurt benzeri) insanlar görülüyordu. Ben de acıkmıştım, ama ne bir fast food lokantasına oturmak ne de bir büfe köşesinde dikilmek istiyordum.” Genazino’nun karakterinin bu kendinden ödün vermeyen tutumu sorgulanabilir ama o bu konuda ve bir şeyler satın almama konusunda inatçı bir tavır takınıyor. Bu eleştirilebilir hâttâ okurken sizi kızdırabilir ancak kural gibi herkesin aynı şeyi yaptığı ya da herkese aynı şeyin yaptırılmaya çalışıldığı bir düzende onun kendine dair olanı koruma, olabildiğince tüketime esir olmama isteği bana anlaşılır geliyor. Hâttâ burada Stirnervari bir bireylik çabası da görülebilir, bu “toplumsuzlaşmış” bir ben algısı olarak çıkar karşımıza ve böyle bir ben için merkez kendisidir, başlangıç ve amaç kendi ben’inde yoğunlaşır. Genazino’nun karakterinin tüm davranışlarında ve ilişkilerinde bu tutumu görebiliyoruz. Verili olan ile kendi ben’i arasındaki seçimde karakterimiz kendi ben’ini seçmek için çaba harcıyor, bu yanıyla egoist bir benlikle karşı karşıya olduğumuzu düşünebiliriz ki Stirner’in düşüncesinde bu olumlu bir anlam taşır. Burada şu soru açığa çıkar toplumun istediği bir ben mi benim istediğim mi? Genazino’nun karakteri “benim istediğim” diyecektir cevap olarak. Örneğin; bahsettiğimiz iş arkadaşı ölünce onun yerine geçmesi istenir. Sonunda, düzenli bir gelire, her gün gideceği bir işe sahip olmuştur, bu iş sevgilisi tarafından da hoş karşılanır ama işe başladığında, kendi istediği ile ondan beklenen arasındaki çelişki, sıkıntılı bir durum ortaya çıkarır.

Kendi istediği olamamanın sonuçlarını şöyle dile getirir: “Kadrolu işin sonucu olarak, hiç mi hiç çalışmadığım zamanlarda da işimi düşünür oldum. Eskiden tam tersi olurdu; işimi çalışırken bile düşünmezdim. Üç hafta kadar sonra, sol elimin parmakları arasında egzama çıktı. Derim kızardı, çatlamaya başladı. Böyle bir egzama yıllar önce evliliğimin imkânsız bir şey olduğu anlaşıldığında belirmişti. Şimdi, içinde bulunduğum şartlarda bir şeylerin yolunda olmadığını anlıyordum.” Bir şeyler yolunda değildir çünkü onaylanan olmak için kendinden vaz geçmesi gerekmiştir, başta bunu kendisi de istemiştir ama bu durum çok uzun sürmez.

HER ŞEY 'ELDEN DÜŞME' OLUNCA

Toplum ve kendisi arasında kalan karakter, kaygılı ve korkulu bir benlikle varolma çabasını sürdürür. Her şeye yabancılaşan, diğer insanları anlamayan ve bunun için çaba göstermeyen kendi deyimiyle “hayattan ürküntü” duyan biri hâline gelir. Ve sahip olduğu her şeyin “elden düşme” olduğunu fark ettiğinde durum içinden çıkılmaz bir hâl alır. Çünkü ona verilen iş başkasından kalmadır, oturduğu masa, kullandığı eşyalar, ona hiçbir şeyin kendisine ait ve gerçek olmadığını düşündürür. Kendisi değildir varolan, ölen birinin artık yerine getiremediği istekleri devam ettirendir. Bununla yüzleştiğinde aslında bildiği bir şeyi tekrar hatırlar: “İnsanın dünyayla tamamen mutabık olamayışı bana ta derinlerde anlaşılmaz bir şey olarak görünüyordu. Belki bunun için, Tanrı veya herhangi başka bir şey tarafından ‘sorun çetrefilleştirici’ sıfatıyla damgalanmış olduğumdan şüpheleniyordum uzun zamandır.” Yaşamındaki en küçük ayrıntıyı içinden çıkılmaz hâle getirmesinin sebebi aslında tam da dediğiyle ilgili bana kalırsa, “dünyayla tamamen mutabık olamama”. Onun isteklerine karşı çıkma, boyun eğmedikçe kendi içine kapanma, yalnızlaşma, kaygıyla yaşama ve kendisini zamanın dışına itme.

Özetle, Wilhelm Genazino’nun “Elden Düşme Dünya” metni çok farklı uğrakları olan bir metin. Bahsettiğimiz gibi ayrıntıda çok şey saklıyor Genazino, okuru kendi çıkmazlarıyla da karşı karşıya bırakıyor karakteri üzerinden, günümüz insanının kaygılı benliğini ve bunun nedenlerini bir kere daha görmemizi sağlıyor. Sonunda şu soruyla baş başa kalıyoruz nasıl bir hayat kendimizi ait hissettiğimiz mi, üzerimize giydirilmeye çalışılan mı?