15. yüzyılın bahtsız seyyahı: Afanasiy Nikitin

Doğum tarihi net olarak bilinmeyen Nikitin’in, Rusya’nın batısında yer alan Tver’de doğduğu ve bahsi geçen seyahatine de buradan başladığı düşünülür. Gerçekten de üç denizi “birincisi Hazar Denizi, ikincisi Hint Denizi, üçüncüsü ise, Karadeniz”i geçerek Rusya’dan Türk diyarına giden ilk ve tek Rus seyyah olduğu iddia edilir.

Google Haberlere Abone ol

XV. yüzyılın Anadolu’sunda ve Güney Asya’sında da tüm dünyada olduğu gibi güç çekişmeleri yoğunluklu olarak devam etmektedir. Osmanlı, İstanbul’u fethetmiş ancak Anadolu’ya henüz hâkim olamamıştır; Akkoyunlular, Karakoyunlular, Timur Hanlığı gibi güçlere karşı gardını koruyordur. Güney Asya’daki durum da bundan farklı değildir. Güç mücadelesinde öne çıkan belli başlı hanedanlardan biri de Hindistan’da hüküm süren Behmen Türk Sultanlığı’dır (1347-1527) ki davetsiz bir misafiri ağırlamak üzere beklemektedir.

Tüm bu karmaşa ortamındaysa Rus bir tüccar, Afanasiy Nikitin, uzun soluklu bir yolculuğa çıkma kararı alır. Her şeyden habersiz olmasına rağmen biraz cahil cesaretine sahiptir, maceraperest yapısına bir de para kazanma hırsı eklenince ticaret yapmak maksadıyla hazırlıklara başlar. Önce azizlerin mezarlarını ziyaret eder, ardından Rusya Büyük Knezi (Prensi) III. İvan’dan (1462-1505) aldığı izin belgesiyle işi tamama erdirir.

Nikitin, Şirvanşahlı Tatar elçi Hasan Beg ile yola koyulduğunda, başına gelecek bin türlü aksiliğin ilkiyle karşılaşır. Astarhan Hanı Kâsım Han, ordusuyla birlikte peşlerine düşer ve hepsini yakalayıp gemideki mallara el koyar. Hatta bazı Rusları esir olarak alır. Canlarını güç bela kurtarıp yola devam ettiklerindeyse bu kez de gemileri sorun çıkarmaya başlar ve tahmin edildiği üzere Dağıstan yakınlarında karaya vurarak parçalanır. Nikitin ve arkadaşları canlarını ve mallarını kurtarmak için didinirken bu kez de Kaytakların yağmasına maruz kalırlar. Elçi Hasan Beg’in araya girmesiyle özgürlüklerine kavuşurlar kavuşmasına amma ticareten ölü haldedirler. Bazı Rus tüccarlar gerisin geri memleketlerine dönmüşlerse de Nikitin kafasına koymuştur bir kere, devam edecektir.

Hem macera hem de ticari zararının karşılamanın yollarını arayan Nikitin öncelikle Bakü’ye, hemen ardından da Hindistan’a gider ve “beş paskalya yortusu” sürecek olan seyahatine kısa duraklarla devam eder.

Üç Deniz Ötesine Seyahat, Afanasiy Nikitin, çeviren: Serkan Acar, 78 syf., Türk Tarih Kurumu, 2013.

SİYAHLAR ARASINDA BİR BEYAZ

“Burası Hint memleketidir ve halkının tamamı çıplaktır. Başlarında örtü yoktur, göğüsleri açıktır ve saçları tek örgüdür. Tamamı göbekleri açık şekilde dolaşmaktadır. Her yıl çocuk doğururlar ve çok sayıda çocukları vardır. Erkek ve kadınların hepsi zencidir. İnsanlar beni takip ettiği için bir yere gidemiyorum. Beyaz insanlara şaşkınlıkla bakıyorlar.”

Hintliler, bu beyaz seyyahı her ne kadar garip bakışlarla karşılaşmışlarsa da Nikitin’in de onlardan aşağı kalır yanı yoktur. Nikitin’in görüp şaşırdığı, durup düşündüğü hemen her şeyi yazmasının sebebi de bu olsa gerek.

Şaşırdığın şeylerin başında da siyah kadınların kendisine karşı olan hassasiyetidir. Beyaz çocuk sahibi olmanın bir tür prestij sebebi olduğunu yazan Nikitin, özellikle hanlarda konakladığı vakitlerde, oradaki kadınların beyaz erkeklerden para dahi almadığını kaydeder.

Bu denli dikkat çekmesinin bir diğer göstergesiyse şüphesiz ki dinidir. Junnar’daki bir han, Nikitin’in atına el koymasının ardından şöyle der. “Eğer inancımızı, Muhammed dinini, kabul edersen sana atını iade edip bin altın vereceğim. Fakat Müslüman olmayı reddedersen atına el koyup hayatına karşılık senden bin altın alacağım.” Üstüne bir de düşünmesi için dört gün süre veren han çekip gider. Nikitin’se çaresiz kalır, en sonunda civarın sözü geçenlerinden biri olan Hoca Muhammed Horasani’ye gidip yardım ister ve ancak o zaman atını da canını da az buçuk altınını da kurtarır. Derin bir oh çeken Nikitin akabinde şöyle yazar. “Şu halde siz, Hristiyan Rus kardeşlerim Hindistan’a seyahat etmek isterseniz Rusya’daki inancınızı terk edip, Muhammed dinini kabul ettiğinizi söyleyerek oraya gitmelisiniz.”

Hindistan’da Müslüman, Hristiyan, Budist gibi farklı dinlerin olduğunu yazan Nikitin, asilzadeliğin, yani yönetimin Horosanlı Türklerin elinde olduğunu belirtir ve bu beylerin şatafatlı av partilerine, binleri bulan resmî geçit törenlerine nazaran halkın aç biilaç halde olduğunu çeşitli şekilde örnekler.

Tüm bunlarla beraber kendisini de kutsal günleri unuttuğu için eleştirir durur, sürekli tövbe eder ve Tatarların yağmasında dinî kitaplarını da kaybettiği için hepten kafası karışır. Bir zaman sonra Müslümanlarla beraber oruç tutmaya, dua etmeye başlar. Ramazan’da içkiye ve sekse ara verir. Öyle ki civarda Hoca Yusuf Horasani ismiyle anılır ancak ne Hristiyan ne Müslüman olarak kabul edilir, bir tuhaf duruma düşer.

MAYMUN KRAL VE ORDUSU

Ticaret maksadıyla gittiği bir panayırda anlattıklarıysa hayli enteresandır.

“Dağlarda ve kayalıklarda yaşayan maymunlar ise geceleri şehre inerek kümes hayvanlarını kaçırırlar. Ormanda yaşayan maymunların kralları vardır. Maymun kral ordusuyla dolaşır. Eğer biri onlara zarar verirse krallarına şikayet ederler. O da ordusunu göndererek şehre hücum eder. Maymunlar evleri yıkıp, insanlara saldırırlar. Ordularının çok kalabalık olduğu ve kendilerine ait dillerinin bulunduğu söylenmektedir.”

Bahsi geçen maymunların aslında ormanda, dağda yaşayan bir insan topluluğu olduğu da yapılan yorumlardan biridir. İbn Battuta Seyahatnamesi’nde de aynı coğrafyada benzer özelliklere sahip maymunlardan bahsedildiğini de okuruz.

“Şeyh Osman ile oğlu ve diğerlerinin bana anlattığına göre maymunların bir başkanı varmış, hükümdar gibi itaat görürmüş hemcinslerinden. Hükümdar maymun, başına ağaç yapraklarından bir şeyler sarar ve asâya dayanır, sağında solunda eli sopalı dört maymun dikilirmiş. O oturunca dört maymun derhal onun başucunda beklemeye başlarmış. Ayrıca dişisi ve yavruları her gün gelip önünde elpençe divan dururmuş. Diğer maymunlar huzura çıktıklarında hükümdardan daha öteye çömelir, bir hayli mesafeli otururlarmış. Sözü geçen dört maymundan biri bir şey söyleyince tüm maymunlar sırtlarını çevirip çıkarlarmış huzurdan. Daha sonra her birinin elinde muz, limon veya benzeri bir meyve ile geldiği görülürmüş; meyveleri hükümdar ve dört yaveri ile yavrular yermiş afiyetle!”

OTLUKBELİ SAVAŞI’NA TANIK OLMAK

Nikitin yola her ne kadar ticaret için çıktığını söylemiş olsa da ticarete dair çok bir bilgi vermez bize, verdikleriyse ya mallarının çalınmasından ya da irili ufaklı birkaç satırdan ibarettir.

Nihayetinde memleketine dönmek için yola koyulan Nikitin, geldiğinde ne denli tehlike altındaysa, dönüş yolunda da o denli zorluklar yaşar. Bunun en büyük sebebi bölgedeki, özellikle de Anadolu’daki savaşlardır. Güç dengeleri değiştikçe tüccarların güzergâhları da tehlikeli olmaya başlar. Hatta seyahatnamedeki şaşırtıcı yerlerden biri de buradadır. Nikitin, Fatih Sultan Mehmed’le Akkoyunlu Hasan Beg arasındaki Otlukbeli Savaşı’na (1473) dair şöyle yazar.

“Tebriz’de Hasan Beg’in ordasına gittim. Buradan öteye yollar kapalı olduğu için 10 gün ordada kaldım. Türkler (Osmanlılar) Hasan Beg’e karşı 40 bin asker göndererek Sivas’ı aldı, Tokat’ı yakarak ele geçirdi, Amasya ve pek çok köyü de yağmalayıp zapt etti. Bu ordu daha sonra Karaman üzerine yürüdü. Ben de ordadan Erzincan’a, Erzincan’dan da Trabzon’a geçtim.”

SEYAHAT! YENİDEN SEYAHAT!

Doğum tarihi net olarak bilinmeyen Nikitin’in, Rusya’nın batısında yer alan Tver’de doğduğu ve bahsi geçen seyahatine de buradan başladığı düşünülür. Gerçekten de üç denizi “birincisi Hazar Denizi, ikincisi Hint Denizi, üçüncüsü ise, Karadeniz”i geçerek Rusya’dan Türk diyarına giden ilk ve tek Rus seyyah olduğu iddia edilir.

Nikitin’in bu seyahatnameyi ilkin Hindistan’dan yazmaya başladığı ve Kırım’ın Kefe şehrinde tamamladığı düşünülmektedir ve onunla beraber seyahat eden arkadaşları, Nikitin’in ölümünün ardından bu notları Moskova’ya götürürler. 1475’te III. İvan’ın katiplerince düzenlenen seyahatnamenin orijinal yazmaları ne yazık ki kaybolur ve ilk kez 1817’de Rus tarihçilerinden Nikolay Mihayloviç Karamzin (1766-1826) tarafından Troitse Sergiyev Manastırı’nda gün ışığına çıkarılır.

Seyahatnamesinde pek çok Türkçe, Arapça, Farsça kelime/cümle yazan ve yolculuğu esnasında Kazan Hanlığı, Astarhan Hanlığı, Akkoyunlu Devleti, Timurlu Devleti, Behmen Türk Sultanlığı, Osmanlı Devleti, Kırım Hanlığı topraklarını ziyaret eden Nikitin’in, yolculuğa çıktığı Tver şehrinin Itil Irmağı kıyısında bir de heykeli vardır ki hikâyesi, en az heykel kadar güzeldir.

Nikitin, Ruslarla Hintliler arasında ta 15. yüzyıldan bir bağ kurduğu için 1955’te, dönemin Sovyetler Birliği başkanı olan Kruşçev, Hindistan’ı ziyarete gider. Hindistan başbakanı Jawaharlal Nehru, Rusya’daki Nikitin heykelinden bahseder, övgülerini sunar ancak böyle bir heykel yoktur aslında. Kruşçev döner dönmez Nikitin’in heykelinin yapılmasını ve Jawaharlal Nehru’nun ziyaretinden önce bitirilmesini ister.

Yine bu dönemde Sovyet-Hint ortak yapımı olarak Nikitin’in hayatı, yani seyahatnamesi filme çekilir. 1957 tarihli Journey Beyond Three Seas (Pardesi) isimli bu yapım pek dikkat çekmemiştir amma ben yine de filmin linkini  bırakıyorum.

2006 yılına gelindiğindeyse aralarında gezgin Phalguni Matilal ve tarihçi Hari Vasudevan’ın da olduğu 14 kişilik Hint-Rus bir grup muhteşem bir işe imza atarak Nikitin’in seyahatini, aynı rota üzerinden yeniden gerçekleştirirler. 12 Kasım 2006’da başlayıp 16 Ocak 2007’de biten, Tver-İran arasında 2000 kilometrelik bir mesafeyi kapsayan bu gezi aslında bizlere çok farklı bir şeyi anlatır.

Acaba “günahkâr kulunuz Nikitin oğlu Afanasiy” 1468 yılında, Tver şehrinin Itil Irmağı kıyısında gemisini beklerken böylesi bir etkiye sebep olabileceğini hiç düşünmüş müdür?

Kaynaklar 

  • İbn Battûta Seyahatnamesi, İbn Battûta, Çev: Aç Sait Aykut, Syf: 791, YKY, 2019
  • https://en.wikipedia.org/wiki/Journey_Beyond_Three_Seas
  • https://www.telegraphindia.com/india/in-footsteps-of-old-russian-traveller/cid/723380?ref=search-page