İrem Uşar: Çocukların olduğu yerde umut hep var

İrem Uşar’ın, umut, özgürlük, cesaret, bellek ve gerçeklik gibi kavramları usta işi bir kurguyla harmanladığı romanı 'Eksik Dünya Baltı' Günışığı Kitaplığı tarafından okurla buluştu. “Başkalarının savaşını vermek zorunda bırakılan çocuklar, romanımın çıkış noktası oldular” diyen Uşar ile çocuk edebiyatını, doğayı ve 'Eksik Dünya Baltı'yı konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Meltem Dağcı

DUVAR - İrem Uşar, Notre Dame de Sion Lisesi’nin ardından Marmara Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Muhabirlik, editörlük ve metin yazarlığı yaptı. ÇGYD tarafından Yılın En İyi Çocuk Öyküleri Kitabı 2011 Jüri Özel Ödülü’ne değer görülen Kuuzu ve Lunapark Ailesi ’nde (2011), gülümseten aile öykülerini kaleme aldı. Sadi Güran’ın desenleriyle canlanan Lataşiba romanı çok beğenildi. Günışığı Kitaplığı’ndan yayımlanan son çocuk romanı Eksik Dünya Baltı üzerine İrem Uşar’la konuştuk.

2010’da PEN’in davetiyle Belçika’nın Antwerp kentinde katıldığınız yazarlık atölyesinde, Günışığı Kitaplığı’nın, Assos yakınlarındaki Sivrice Deniz Feneri için özel projelendirdiği resimli çocuk kitabı Fenerden Taşınan Işık’ı yazdınız. Çocuk edebiyatına ilk adımınızı atışınızın ardından bugüne kadar geçen süreçte neler yaşandı?

Aslında ilk çocuk kitabım Kuuzu ve Lunapark Ailesi idi. Her şey çocukluğumdan beri kimini bizzat yaşadığım, kimi bana defalarca anlatılmış matrak aile hikâyelerini yazmaya karar vermemle başladı. Dedem kendine has, yaşama neşe katmayı seçen biriydi. Çocukluğumda, en çok kardeşlerimle sonra da dedemle oynadığım oyunlarda kahkaha atmışımdır. Öldüğünde, “Bir daha birlikte oynayamayacak mıyız?” diye düşünüp üzüldüğümü hatırlıyorum. 30’lu yaşlarımın sonuna geldiğimde ise, aile anılarımızı ve yaşadıklarımızı unutmamak için yazmaya karar verdim. Kalemimden, dili çocuğa hitap eden öyküler döküldü. Yani Kuuzu ve Lunapark Ailesi, çocuk kitabı olmayı kendi seçti. Sonrasında çocuk edebiyatına has billurluğun, berraklığın peşine düşüp bir Ege kasabasında geçen Fenerden Taşınan Işık’ı yazdım. Ve devamı geldi.

‘ROMANIMIN ÇIKIŞ NOKTASI, BAŞKASININ SAVAŞINI VERMEK ZORUNDA BIRAKILAN ÇOCUKLAR OLDU’

Eksik Dünya Baltı ile fantastik bir dünyanın kapısını aralıyor çocuklar. Baltı halkı, üç yüz yıldır yeraltında yaşıyor. Aslında hikâye Uroboros kutlamalarında bir tören yılanının kendi kendini yutmasıyla başlıyor ve ardı sıra yaşanan tuhaf olaylar gerçekleşiyor. Kitabın başından sonuna kadar kurguyu oluştururken sizi besleyen kaynaklarınız nelerdi?

Baltı halkı, 300 yıldır süren yerüstü savaşı nedeniyle yeraltında yaşıyor. Yerüstündeki savaşı yöneten bir liderleri var. Savaşın dünya çapında salgına dönüştüğünü öğrendiklerinde, Baltı çocukları devreye giriyor. Fantastik bir biçimde değişip dönüşerek yerüstüne çıkmaya hazırlanıyorlar. Macera da işte böyle başlıyor.

Eksik Dünya Baltı’yı 2015’te yazmaya başladım. O zaman Aylan bebek gerçeği vardı. Görmezden gelsek de başımızı çevirsek de gerçekler mutlaka kendini gösteriyor. Başkalarının savaşını vermek zorunda bırakılan çocuklar, romanımın çıkış noktası oldular. Bu çocuklara, özgürlüğe uçabilecekleri kanatlar, kötülüğe savurabilecekleri güçlü pençeler, savaşı başlatanlardan hesap soracak keskin gözler vermek istedim. Romanın distopik ve fantastik yanı böyle doğdu. Ancak Baltı, konusu savaş olan bir roman değil. Savaş, arka planda varlığını hissettiriyor sadece.

Baltı’yı okuyan çocuklara içlerindeki gücü hatırlatmayı umuyorum. Çünkü tüm çocuklar doğaları gereği birer değiştirici, dönüştürücü. En başta anne ve babalarını değiştirip dönüştürüyorlar. Masumiyetlerinin gücüne kulak verebilirsek sıra Dünya’ya gelebilir.

Eksik Dünya Baltı, İrem Uşar, resimleyen: Ceyda Karlı, 184 syf., Günışı Kitaplığı, 2020.

‘DÜNYA İLE BAĞIMIZ KOPTUKÇA, KENDİMİZLE DE BAĞIMIZ KOPUYOR’

Yeryüzünde bitmeyen savaşlardan ötürü yerin dibine sığınan çocuklar bir süre sonra doğayla uyumlu yaşamayı öğreniyor. Şu anki bilincimizle çocuklarla birlikte evde kalmamız gereken bir süreçten geçiyoruz. Aslında doğa, dünyayı karşısına alıp bir şeyler demek ister gibi. Neler söylemesini istersiniz?

Eksik Dünya Baltı’nın ithaf bölümüne: “Pes etmeyen, dünya güzeli gezegenimiz için” yazmıştım. Sadece insan ve para merkeziyetçi düşünce, dünyayı evimiz olarak görmemizi zorlaştırıyor. Böylece içimizdeki evden, yani doğanın parçası olan özümüzden de uzaklaşıyoruz. Dünya ile bağımız koptukça, kendimizle de bağımız kopuyor. Dünyanın kaynaklarını tükettikçe kendimiz de tükeniyoruz.

Salgın dolayısıyla yaşadığımız karantina günlerinde, yaban hayatın bizden boşalan sokaklara, denizlere geri döndüğünü izliyoruz. Örneğin İstanbul’da, Moda sahilinde yunuslar görülmüş. Neşeyle yüzüyorlar. Bu manzara hücrelerimize iyi geliyor, bizi gülümsetiyor. Doğa zaten bunu böyle kurgulamış. Gelgelelim kendi aklını her şeyden üstün zanneden insan, yunusla terapi diye bir etkinlik yaratıp bunu satıyor. Oysa bize iyi gelen şeylerin parayla ilgisi yok. Dünya, artık bunu görmemizi istiyor olmalı.

Çocukların hayal dünyaları çok geniştir. Gizemli yerlerin atmosferi, doğa, hayvanlar, savaş, barış, özgürlük, yeraltı gibi temaların etrafında toplanıyor kitap. Çocuk kitabı yazarken edebiyatın diğer türlerinde de olduğu gibi iyi bir gözlemci olmak gerekir. Bu bağlamda kitabı yazarken dikkat ettiğiniz hususlar oldu mu?

Var olmayan bir yer tasarlayıp, orayı keşfe çıkmayı seviyorum. Baltı’da çocuklar için: Uroboros, Siyahtan da Siyah, Mağara Çiçeği, Theremin, Gerçeküstü Resim gibi keşif alanları var. Örneğin, yeraltına saklanıp bir nevi görünmez olmuş Baltı halkının, görünmez tellerle çalınan theremin adlı müzik aletini sevebileceğini hayal etmek keyifli. Ya da tüm “güç hayvanları”nın içinden çıkıp geldikleri, bir karadeliği andıran Siyahtan da Siyah elbiseyi...

Bir çocuğun yoluna farklı kültürleri, yaşamları anlatan, keşfetme isteğini körükleyen kitaplar çıkarsa, sonunda adı “Özgürlük” olan o güzelim meydana varabilir.

“Dünya Benim Arka Bahçem” bölümünde kitap boyunca okuduğumuz İD’lerin yani İnsan Değil’lerin kısaltılmışı olduğunu merak uyandıran bir paragraf da okuyoruz. Baltı halkının yeraltında verdiği bir mücadele vardı. Yeryüzünün epeyce bir keyfini çıkardık, talan ettik sonunda. İD’ler yeryüzünde değişim/dönüşüm yaşayabilir mi bir gün? Bu ne yönde olabilir sizce?

İD’lerin yeryüzündeki yaşamının da bir mücadele olacağına eminim. Ancak unutmayalım ki Baltı çocukları karşı duruyor, özgürlüğe tırmanıyor ve ne olursa olsun gerçeği arıyorlar. Çocukların olduğu yerde umut hep var. Bugünün gerçek dünyasında, liderlerin karşısına geçip gezegenimize iyi bakmamız gerektiğini kararlılıkla söyleyen çocuklar da var. Mesela Greta Thunberg, içindeki gücü hatırlayıp yerüstüne çıkmış Baltı çocuklarından birine benzemiyor mu? Kendi rehber hayvanını bulmuş. Gözleri alev alev bakıyor.

Baltı’nın fantastik dünyasında gerçekleşebilecek her dönüşüm, dünyamızda da yaşanabilir. Şayet çocuklara kulak verirsek.

‘DOĞA, BIKIP USANMADAN BİZE BİR ŞEYLER ANLATIYOR’

Yine aynı bölümün devamında “Ama güç hayvanlarımızı bulup geri geldik” cümlenizi okuyoruz. Kendimizi bazen hayvanlarla dertleşirken, bir şeyler anlatırken bulabiliriz. Sizin de konuşmayı çok sevdiğiniz hayvanlarınız var mıdır?

Doğayla daha yakın temasta yaşanan çağlarda insanların birer ‘Rehber Hayvanı’ olduğuna inanılıyordu. Bu hayvanlar, insanlara yaşamları boyunca yol gösteriyorlardı. Baltı’nın çocukları da aslında içlerinde var olan ama unuttukları cesareti, kendi güç hayvanları ile buluşunca hatırlıyorlar.

Ben, evcil ya da yaban tüm canlılara saygı duyuyorum. Bunun onları sevmekten daha kıymetli olduğunu düşünüyorum. Onlar, yüzyıllardır bir akışa uyum sağlamışlar, yani biliyorlar. Bu çarkı istediği zaman durdurabileceğini, tersine döndürebileceğini, kontrol edebileceğini sanan ise biz insanlarız. Oysa doğa, bıkıp usanmadan bize bir şeyler anlatıyor. Örneğin, göl kıyısındaki bir fidan, “ileride dalımdan meyve yesinler, gölgemde serinlesinler, balıklar köklerime yumurtalarını bıraksın” diye düşünüp boy atmıyor elbette. O, sadece ağaç olabilme derdiyle, yaşamayı ciddiye alarak büyüyor. Ağaç olma görevini layığıyla yapınca, sonrası kendiliğinden geliyor, çevresine güzellikleri topluyor.

Çocukluk ve gençlik döneminde İrem Uşar’ın kitaplığında hangi yazarlar yer alıyordu?

Aziz Nesin, Ferenc Molnar, Goscinny bir çırpıda sayacaklarım... Şimdiki Çocuklar Harika, Pal Sokağı Çocukları, Pıtırcık, Asteriks dönüp dönüp okuduklarımdı. Bir de tabii ki masallar vardı. Çocuklukta, farkında olmadan çekmecelerimize bir eylem ve bir duyguyu birlikte yerleştiriyoruz. “Bunu yaparken şunu hissettim” gibi. Mesela benim kitap okumayı sevmem, kış günü üzerimize battaniyeyi çekip loş bir gece lambası ışığında annemin bana kitap okumasındandı. Yani benim çekmecemde “kitap okumak”; güven, sıcaklık, mutluluk ile yan yana duruyor. Sonrasında "bir gülü neden beğeniriz?” ya da “bizim için neden bir sineği öldürmek daha kolayken, bir fili öldürmek daha zordur?” gibi sorular sorup sınıfa düşünmeyi, sorgulamayı öğreten bir edebiyat öğretmenim oldu. Galiba bizi kitaplara yaklaştıran, bu özenli küçük anlar.

Son olarak, ilerleyen zamanlar için kitap çalışmanız var mı?

Her zaman elimden geldiğince duyuları açık ve meraklı kalmaya çabalıyorum. Aklımda dönen birkaç fikir var. Hangisi kendini yazdırmak isterse ondan başlayacağım.