Yaşatmak için eylemek

Yan Lianke’nin “Günler, Aylar, Yıllar” adlı metni, bıraktığı etki ile insanın yaşama arzusunu çoğaltıyor, iyi geliyor. Karakterlerinin yaşadıklarını içeriden duyuyorsunuz. Onların hayatta kalma çabalarına, inatlarına, vazgeçmeyişlerine hayranlıkla tanıklık ediyorsunuz. İşte bu direnç diyorsunuz bize gerekli olan, başka türlerle ele ele verip yaşatmak, hem dünyada yaşama dair olandan kıymetli ne var ki, yaşam için eylemekten daha önemli ne var ki?

Google Haberlere Abone ol

Hayatta var kalma kudretinin devamlı aşındığı bir çağda yaşıyoruz. Bu sadece insan türü için değil, dünyanın diğer varlıkları için de geçerli. Bu nedenle var kalmayı sadece insan türü üzerinden düşünmek bana kalırsa büyük yanılgı olur.

Kendi türümüzün dünyada nasıl hayatta kalabileceği üzerine düşünürken, başka türleri de aynı şekilde düşünmek zorundayız. Türler arası dostluklar kurup, eşit ilişki biçimlerini sadece insanlar arasında talep etmekten çıkarıp, dünyanın tüm yaşayanlarını kapsayacak şekilde inşa ettiğimiz bir tahayyüle ihtiyacımız var. Bu bence hem yaşamda kalma kudretimizi arttıracak hem de bize varoluş arzusu verecek.

TEK ÇABA HAYATTA KALMAK

Günler, Aylar, Yıllar, Yan Lianke, 105 syf., Jaguar Kitap, 2020.

Bana bunu düşündüren bir kitaptan bahsedeceğim bu hafta. Yan Lianke’nin, Erdem Kurtuldu çevirisi ile Jaguar yayınları tarafından basılan, “Günler, Aylar, Yıllar” adlı metni. Kitap tam da yukarıda bahsettiğim gibi türler arası yoldaşlığın, hayatta var kalma çabasıyla birleştiği, bunun sonucunda arzudan gelen kudretinin en zor anda bile insanı etkin kılabildiğini gösteren yanıyla epey etkilendiğim bir metin oldu. Çünkü insana hayatta kalmanın bir inat olduğunu, şartlar ne olursa olsun bu yaşama dair arzunun etkin kılınabileceğini hatırlatıyor. Kuraklık nedeniyle herkesin göç ettiği, zamanın durduğu, Balau sıradağlarının yamacında üç farklı türden kahramanın direncine tanıklık ederken, insanın onların eyleme kudretinden güç almaması neredeyse imkânsız. Bu kitabı benim açımdan değerli kılan bir diğer neden kahramanlarının sadece insanlardan seçilmiş olmaması. Bu metnin üç karakteri var: Kör bir köpek, mısır fidesi ve ihtiyar bir insan. Başka başka türlerin bir arada başarmaya çalıştığı tek şey var bu metinde, hayatta kalmak, yaşam için eylemek. Bir damla suyun, tek tane mısırın, bir dal yeşilin nasıl da önemli olduğunu anlatan, dünyanın kaynaklarını sınırsızmışçasına tüketen bizlerin, aslında nasıl yaşamı tükettiğimizi gösteren, doğayı karşımıza aldığımızda biz insanların nasıl hiç olduğunu, bıraktığı etki ile okura yaşatan bir metin “Günler, Aylar, Yıllar”. Ama tüm bunlara rağmen yaşamı tutmayı hiç bırakmayan kahramanlarının o kudretli arzusuyla umudu yok saymayan tarafıyla da konuşulmaya değer.

YAŞAM İÇİN YAŞATMAK

Kitabın biraz ayrıntısına girer isek, kuraklık nedeniyle tüm köy göç kararı verdiğinde ihtiyar, büyük çaba vererek yeşerttiği mısır fidesini ve yoldaşı kör köpeği bırakmak istemediği için ayrıca yaşlılığı nedeniyle yola ömrünün yetmeyeceğini de düşündüğünden köyde kalmaya karar veriyor. Bu karar onun için oldukça zor bir sürecin başlangıcı anlamına geliyor. Çünkü bu hem yaşama hem de yaşatma çabasına dönüşüyor. Kendi hayatının önüne koyduğu mısır fidesinin ve köpeğin yaşamını sürdürme gayesi onun için bir direnme biçimine dönüşüyor. Mısır fidesini yaşatmak istiyor çünkü daha büyük bir amacı var.

Kendisi ölse bile yağmur bir gün geri döndüğünde, köyden göçenlerin de geri döneceğini umuyor ve döndüklerinde ekecekleri tohum kalsın istiyor. Yani aslında onun amacı yaşamı sürdürmek bir tek fidenin ona verdiği kudretin nedeni, her şeye rağmen hayatın devam etmesi kısacası. Kör köpek ise onun yoldaşı, onunla kurduğu eşit bir dostluk ilişkisi, köpek onun sırdaşı, azıcık öğününü eşit paylaştığı hattâ kendisi yemeyip onun yemesi için çabaladığı, kendi yaşamından daha çok onunkini önemsediği bir diğer yoldaşı. Lianke, bu kitabı ile türler arası bir dostluk başlatıyor, aynı çabayı verdiğimizi, birimizin var kalabilmesi için diğerinin yoldaşlığına ve dayanışmasına ihtiyacımız olduğunu, dünyada doğru bir yaşamın; doğayla savaşarak, ona hâkim olarak, onu sadece yararlanabileceğimiz bir nesne gibi görerek değil, onun bir parçası olduğumuzu bilerek, eşit ilişki biçimleri geliştirerek, birlikte yaşamı çoğaltarak gerçekleşebileceğini hatırlatıyor. Bu bakımdan metin hem işlediği konu hem karakterleri hem de umudun nerede olduğunu, etkileyen bir biçimde okura sunuyor. 

ARZUYLA DİNLEMEK 

Peki, her şey bu kadar kötüyken, kitabın yaşlı karakteri kendisi de gerçekten zor durumdayken, onun yaşam için inadı nasıl açıklanabilir veya onun varolma kudretini etkin kılabilmesinin sebebi nedir diye sorabiliriz. Spinoza’ya göre; “hiç kimse aynı zamanda varolmayı, eylemeyi ve yaşamayı, yani edim hâlinde olmayı arzulamadıkça, iyi bir şekilde eylemeyi ve iyi yaşamayı arzulayamaz” (akt. Misrahi, 2019: 259). Kitabın kahramanı ihtiyar insanın çabasına bu açıdan bakabiliriz. Çünkü onun devamlı “edim hâlinde” olmasının sebebi hayat arzusundan vazgeçmemesi olarak yorumlanabilir. Bu arzu yaşatıcı ve varoluş için gerekli olanı ona sunuyor. Ve bu arzu bir eyleme kudretine dönüşüyor. Çünkü “bir arzu varlığı olan insanın neşeyi arama hakkı olmasının da ötesinde, bu arayışın asıl olduğunu da söyleyebiliriz. Bundan dolayı, gerçek erdem eleme ve ıstıraba teslim olmak değil, aksine kendini koruma arayışını etkin bir şekilde sürdürmek, hakiki Arzunun gelişimiyle ve hakiki bir neşeye erişerek mutluluğun peşinden gitmektir” (Misrahi, 2019: 25). İhtiyarın çabası bana kalırsa bununla ilgili. Karakterin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde çok kolay kendisini ıstırabın kollarına bırakabilir, neşenin peşinden gitmektense kedere kapılabilir, vazgeçebilir ve metin bir “hiçlik” anlatısına dönüşebilirdi. Ancak Lianke’nin metninde, karakteri “kendini koruma arayışını etkin” bir şekilde sürdürerek, bunu sadece kendi varlığını korumak için de değil başka’nın varlığı içinde bir eyleme kudretine dönüştürerek, her şeye rağmen mutluluğun peşinden gitmeyi başarıyor. Bu da kitabın başka bir önemli yanı olarak çıkıyor karşımıza, iyimserliğe kapılıp gidemeyecek kadar çok sebep sunuyor metin ancak arzunun etkin kılındığında umutsuzluğa karşı eylenebileceğini de hatırlatıyor.

DOĞAYA KARŞI MÜCADELENİN ANLAMSIZLIĞI

Bu kitabın bir diğer yanı ise insanın doğayı karşıt olarak kurup, ona karşı mücadele vermesinin anlamsızlığı. Çünkü insanın doğayla ilişkisinin eşit olmaktan çıktığı günlerden bugünlere kadar hiçbir şey iyiye gitmedi. İnsan türü doğaya hâkim oldukça daha da ileri gideceğini, onu kendi yararına dönüştürdükçe daha mutlu olacağını varsayıyordu, kendisini tanrı olarak gerçekleştireceğini düşündüğü bir hayaldi bu. Geldiğimiz noktada insan doğadan kopuk bir hayatın yaşayıcısı olurken, doğa da varlığını ona daima hatırlatıyor diyebiliriz. Metinde bu durum, sadece yağmurun beklenen mevsimde yağmaması sonucu neler olabileceğini epey iyi gösteriyor. Kitabın karakteri ihtiyar, bazen sıcağa o kadar dayanamıyor ki köydeki boş evlerden birinden bulduğu kırbaç ile bir ritüel gibi güneşi kırbaçlıyor. Köydeki son kuyu kuruduğunda kilometrelerce öteden su taşımak zorunda kalıyor, doğada hayatta kalma mücadelesi veren tek tür kendisi olmadığı için “vahşi” hayvanlarla karşı karşıya kalıyor çünkü doğanın tükenişi dünyanın tüm türlerinin hayat çabasını ortaklaştırıyor. Kısacası, kitabın bir diğer yanı insanın doğaya karşı bir mücadeleye girişmesinin ne kadar anlamsız olduğunu fark ettirmesi. Bu nedenle metnin de açıkça gösterdiği gibi yapılması gereken doğa varlıkları ile eşit ilişki kurmak, insan yanlı bakışın yüklediği egodan kurtulmak, tanrı olma arzusundan vaz geçip, eylemlerimizi dünyanın tüm türleriyle dayanışacak hâle getirmek. Bunun için insanın doğanın bir varlığı olduğunu kabul etmesi ve başka türler için de her şeyini ortaya koyarak mücadele etmesi gerekiyor. Lianke’nin karakterleri gibi hayatta kalma çabasını ortaklaştırmak bunun tek yolu gibi görünüyor. Belki hâlâ geç değildir. 

Yan Lianke’nin “Günler, Aylar, Yıllar” adlı metni, bıraktığı etki ile insanın yaşama arzusunu çoğaltıyor, iyi geliyor. Karakterlerinin yaşadıklarını içeriden duyuyorsunuz. Onların hayatta kalma çabalarına, inatlarına, vazgeçmeyişlerine hayranlıkla tanıklık ediyorsunuz. İşte bu direnç diyorsunuz bize gerekli olan, başka türlerle ele ele verip yaşatmak, hem dünyada yaşama dair olandan kıymetli ne var ki, yaşam için eylemekten daha önemli ne var ki?

Kaynak

Misrahi, R., (2019), “Spinoza Sözlüğü”, (Çev. Ece Durmuş), İstanbul: Otonom Yayıncılık.