Türk kılığında Alman gazeteci: Burada sana yer yok

“Als ich ein Türke war (Ben bir Türk’ken)” başlığı bir kitapçıda çarpıyor gözüme. Kitabın kapağı siyah bıyıklı bir erkeğin elinde sarışın bir adamın resmini tutarkenki fotoğrafı. İlk sayfaları karıştırınca anlıyorum ki bu iki erkek de Alman gazeteci Gerhard Kromschröder’miş; biri kendisi, yani Alman, diğeri ise ‘Türkiyeli’ versiyonu... 1980’lerde Almanya’da Türkiyeli bir temizlik işçisi olmak ne anlama geliyordu?

Google Haberlere Abone ol

Eichborn dergisi tarafından basılan Als Ich Ein Türke War 1983 tarihli. O zamanlar Stern’de gazeteci olarak çaşılan Gerhard Kromschröder, Frankfurt am Main’da, Almanların bir ‘auslaender (yabancı)’ya nasıl davrandıklarını birebir deneyimlemek için bu çalışmayı gerçekleştirmiş. Tabii önce ‘bir Türkiyeli’ kılığına girmesi gerekmiş: Kara kaşlar, siyah bıyıklar, eski püskü bir takım elbise, renkli kravat ve kasket ile tamamlamış kostümünü.

1982’de Batı Almanya’da 4 milyon 667 göçmen yaşıyordu ve bunların yüzde 34’ü Türkiyeliydi. Gettolarda yaşamaya mahkum edilen işçilerin ve onların ailelerinin maruz bırakıldıkları ırkçılık, Gerhard Kromschröder’in bu çalışmasıyla ilk defa gündem oldu. Duvarlarında “Türken rauss” (Türkler dışarı), banklarında “Nur für Deutsche” (Yalnızca Almanlar için) yazılmalarıyla Almanya, Yahudi soykırımını yalnızca 40 yıl geride bırakmıştı. Peki Kromschröder neler yaşıyor? Kendini nasıl hissediyor? Çalışması nasıl tepkiler alıyor?

.

‘BU İNSANLAR OLMASAYDI, TÜM ŞEHİR HAVASIZLIKTAN BOĞULURDU’

1 hafta boyunca Türkiyeli diğer göçmenlerle temizlik işçiliği yapan Kromschröder, her sabah 4’te uyanıyor ve ‘Alman disiplini’ ile tam 5’te işe koyuluyor. Zaman zaman sokakta farklı yaş gruplarından erkekler tarafından hem sözlü hem de fiziksel tacize uğrayan Kromschröder şöyle anlatıyor deneyimlerini: Kahvaltılarımızı, üzerinden arabalar geçen bir köprünün altındaki, havasız, pis bir depoda yapıyoruz. Burada bir masa ve 4 sandalye var. Bizim bölgedeki diğer Türkiyeli işçilerle burada bir araya geliyoruz. Altından metro, üzerinden arabalar geçen bu gürültülü ve camsız yerde, bazen nefes almak için yaya yoluna açılan kapıyı açıyoruz. Bizi kontrol eden Alman şefimiz hemen oracıkta bitiyor, bizi bir güzel azarladıktan sonra kapıyı hızlıca kapıyor. Yoldan geçenler, pislik içindeki bizleri görüp rahatsız olabilirler...

1983’te Frankfurt’ta çalışan temizlik işçilerinin yüzde 95’i göçmen. Schröder, “Bu insanlar olmasaydı tüm şehir havasızlıktan boğulurdu”, diyor.

BİR CAFE’YE OTURAN KROMSCHRÖDER’E TEPKİ: BURADA SANA YER YOK!

Şehri, Almanların sürekli ‘yeterli düzeyde entegrasyon gösteremedikleri’ için topa tutukları Türkiyelilerden biri olarak deneyimlemeye devam ediyor. İlk durağı “Opern” isimli bir cafe. Kendisini görüp “Bak, işte Doğulu geliyor,” diyerek, onu birbirlerine ‘egzotik bir cisim veya hayvan’ gibi işaret eden çalışanlara gülümsedikten sonra, cafede bir masaya oturuyor. Yanına gelen genç kadın garson neredeyse bomboş olan cafede, ‘rezervasyonu olup olmadığını’ soruyor ona. Daha sonra ise defalarca garsonlara sipariş vermeye çalışsa da, teker teker herkes yok sayıyor onu; “Oturduğum yer aslında boş. Ben görünmezim. Camdan bir adam! Varlığımı kanıtlayacak bir delil peşindeyim şimdi: Çığlık atsam ya da önümdeki masayı duvara fırlatsam?”, sözleriyle anlatıyor hislerini.

Bir kez daha genç kadınla konuşmaya çalışıyor ve Udo isimli erkek garson, Kromschröder’i kravatından tutup, “Her yer rezerve. Burada sana yer yok. Senin gibi Kanake (Almanca’da göçmenleri aşağılamak için kullanılan bir sözcük)’lere ihtiyacımız yok. Şimdi toz ol yoksa sana gününü gösteririm!”, diyor tehditkar bir şekilde. Aynı şekilde bir gece kulübüne, başka bir bara girmeye çalışan Kromschröder’in karşılaştığı tepki hep aynı. Etrafında onunla beraber bu dökümantasyonu hazırlayan Alman fotoğrafçıları ise her yere kolaylıkla girebiliyorlar ve çalışanlar tarafından hoşgörü ile karşılanıyorlar.

Als Ich Ein Türke War, Gerhard Kromschröder, 135 syf., 1983.