Cinnete sürüklenen insanlığın trajedisi

Kızıl Kahkaha, devrimler dönemine girmek üzere olan Çarlık Rusya’sındaki halet-i ruhiyeyi de gözler önüne seriyor. Çarlığın içinde filizlenmiş çürüme de bu savaş sırasında açığa çıkmıştı. Çarlığın otoritesini yeniden tesis etmek için girdiği savaş, devrimlerin önünü açan bir koçbaşına dönüşmüştü. Andreyev bir tarafıyla bu çürümeyi anlatıp Rus toplumunun 1905 Devrimi’nden önceki hislerine de tercüman oluyor romanında.

Google Haberlere Abone ol

Savaşlar, bugün dünyanın dört bir yanında sürüyor. 20. yüzyılın kitlesel savaşlarının yerini lokal savaşlara bıraktığı görünse de emperyalist güçlerin her savaşın ardından ortaya çıktığını söylersek abartmış olmayız. Savaşın merkez denilen ülkelerden uzaklaşması ise sanki onun hiç yaşanmıyormuş gibi algılanmasına neden oluyor. Drone’ların, füzelerin, uçakların etkili olduğu zamane savaşları ise şimdi video oyunu gibi görülüyor. İlk kez Körfez Savaşı’nda canlı yayında savaş izlemeyi deneyimleyen insanlık, artık bilgisayar başında cephelerde yaşananları anbean izleyebiliyor. Oysa savaşın içinde yaşamak zorunda olan insanlar için durum böyle değil. Asker yahut sivil, savaş ortamında bulunan herkes, şiddetin en katıksız hâlinin yaşandığı bu olayın etkilerini ruhlarının derinliklerine kazıyor.

Bu durumun edebi eserlere yansıması da kaçınılmaz. Savaşın beyhudeliğini, insan ruhunu paramparça edişini anlatan pek çok eser asırlardır yıldır yazılıyor. Ama yine de neredeyse son dört yüz yıldır savaş tüm dünyaya yayılan bir hastalığa dönüştü. Edebiyatın buna tepkisi öncelikle toplumlara etkisi bağlamında gerçekleşti. Büyük savaş anlatıları da huşu içinde izlenen bir olayın etkilerini taşıdı. Sefiller’in Waterloo Savaşı’ndaki topları, süvari birliklerini betimleyişi, Savaş ve Barış’taki karşılıklı taktiksel hamlelerin analizi savaşın vahşetinden bahsedilmesinin önüne geçmişti. Savaşın bireyi nasıl geri dönülmez şekilde sakatladığını anlatan eserler için ise yirminci yüzyılı beklememiz gerekiyordu.

KİTLESEL HİSTERİ

Leonid Andreyev’in, dünyayı kitlesel bir histeriye sürükleyen cihan harplerinden önce 1904’te yaşanan Rus-Japon Savaşı’nı anlatan Kızıl Kahkaha’sı, askerlerin ruhunda açılan yaraları merkezine almasıyla dikkat çekmeyi başaran bir roman. Andreyev’in, on binlerce insanın bir hiç uğruna ölüme gönderilmesine isyan ettiği Kızıl Kahkaha, yaşanan cinnet hâlinin bireyi nasıl insanlık dışı bir duruma ittiğini, savaştaki sıradan askerlerden birinin gözünden anlatıyor. Kitap bir Rus subayının tuttuğu günlüğün savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanışını anlatır. Anlatıcı subay, geri çekilme manevraları sırasında yaralanıp bacaklarını kaybeder. Eve döndüğünde onu hayata tutan tek şey yazdığı bir günlüktür. Ama kısa süre sonra hayatı noktalanır. Savaşa katılmayan ama savaşın etkilerini tüm yaşam alanlarında iliklerine kadar hisseden kardeşiyse bu günlükleri okuyunca yazmaya devam eder.

Kızıl Kahkaha, savaş betimlemelerine, vahşetin gerçekleşme şekline odaklanmak yerine yaşananların bireyde yarattığı sarsıntıya dikkat çekiyor. Andreyev’in kitaba “Cinnet ve dehşet… Adı önemli olmayan bir yolda keşfettim ilk kez bunu”, satırlarıyla başlaması da bundan. Bu satırlardan sonra göğüs göğse çarpışma, bombalarla, mermilerle bedensel uzuvlarını kaybetme gibi ayrıntıları okuyacağımızı zannediyoruz ama onun yerine bitmek bilmeyen yürüyüşlerle, sıcağın kavurduğu bedenlerle, yorgunluktan aklını yitirmeye başlamış askerlerin hissettikleriyle karşılaşıyoruz sayfalar boyunca. Sonrasında tüm askerleri ele geçiren deliliğe odaklanıyor, Andreyev. Vaktinden önce yaşlanan insanların artık eskisi gibi olamayacaklarını vurguluyor.

Kızıl Kahkaha, Leonid Andreyev, çev: Mustafa Kemal Yılmaz, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2019.

DÜNYA ÇILDIRMAYA BAŞLADIĞINDA

Savaşın tüm dünyayı saran cinnetinden önce bir uyarıda bulunuyor aynı zamanda. Çünkü yazara göre, kızıl kahkahanın etkisiyle herkesi ele geçirme tehlikesi insanlığın yarattığı tüm güzellikleri yok edebilir. Onun sesini duyduğunu anlatmaya çalışıyor okurlarına, Andreyev: “Kızıl kahkaha bu. Dünya çıldırdığında işte böyle gülmeye başlar. Dünyanın çıldırdığını biliyorsun değil mi? Ne çiçekler var üstünde ne de şarkılar; derisi yüzülmüş bir baş gibi yuvarlak, pürüzsüz ve kızıl artık. Görüyor musun onu?”

Diğer taraftan Kızıl Kahkaha, devrimler dönemine girmek üzere olan Çarlık Rusya’sındaki halet-i ruhiyeyi de gözler önüne seriyor. Çarlığın içinde filizlenmiş çürüme de bu savaş sırasında açığa çıkmıştı. Çarlığın otoritesini yeniden tesis etmek için girdiği savaş, devrimlerin önünü açan bir koçbaşına dönüşmüştü. Andreyev bir tarafıyla bu çürümeyi anlatıp Rus toplumunun 1905 Devrimi’nden önceki hislerine de tercüman oluyor romanında.

Nitekim, savaşın beyhudeliği ve vahşetini iliklerimizde hissettirmeyi hedefleyen Andreyev, cinnet hâlinin tüm yeryüzüne yayıldığı günümüzde de güncelliğini koruyan bir eser yazmayı başarmış. Vahşetin normalleşip hızla unutulduğu bir çağda, “dünyanın çıldırmasına”, çiçeklerin ve şarkıların solmasına inadına karşı çıkmak isteyenlerin kesinlikle okuması gereken bir eser, bu Kızıl Kahkaha.