'Küçük İskender Kitabı'nın anlamı

Halim Şafak'ın hazırladığı "Küçük İskender Kitabı" İkaros Yayınları tarafından yayımlandı. Çalışmada küçük İskender’in şiiri ve yazısı kadar hayatının da düşünsel arkaplanını oluşturan aşk ve düşüncesi, anti-otoriterlik, anarşizm, yeraltı edebiyatı, queer düşünce ve insan bedeni tartışma konusu ediliyor.

Google Haberlere Abone ol

Murat Esmer

" Kanlı lağım fareleriydik şiire iltica ettik"!

Küçük iskender

" Bu yüz yılda adının geçmesine cüret edilemeyen aşk, daha büyük bir erkeğin kendisinden daha genç bir erkeğe duyduğu, öylesine büyük bir sevgidir. Ve sürekli olarak, daha büyük ve daha genç bir erkek arasında gelişir. Büyük erkeğin entelekti vardır, genç erkeğin de önünde yaşamın tüm neşesi, umudu ve görkemi vardır"!

Oscar Wilde

Bir " edebi terörist' düşünün ki kalemi eline aldığı günden beri, kendi hikâyesini yazsın ve herkesi bu hikâyeye ortak etsin. küçük İskender yaklaşık otuz beş yılı bulan yazınsal serüveninde dünyayı kaleminin ucuyla yontarak kendine geniş bir yer açmış ve hem hayata hem de dünyaya buradan bakarak yaşamayı bir tavra dönüştürmüştür. Açtığı bu geniş oyuktan gördüğü hayatı şiirin/edebiyatın konusu ederken merkezi, yeraltını, serseriliği erotizmi ve aşkı (bağlı olarak) 'bedeni' alarak, Özgür Taburoğlu'nun demesiyle her şeyin son haline tanıklık etmek istemiştir.

Bedenden çıkan, akıp giden her şeyle ilgilenmiş bunu 'irkiltici' bir dille şiirin bünyesine alarak bu tanıklığı aynı zamanda yazının tarihi eyleyerek kalıcılaştırmıştır. Merkeze bedeni alarak (içerdiği şiddetle beraber) Crispin Sartwell'in dediği gibi bedeni yeniden hatırlatmış Oscar Wilde'ın "bu yüzyılda 'adının geçmesine cüret edilemeyen aşk' dediği şeyi dillendirmek ve yaşamakla kalmamış bunu şiirin/yazının izleklerinden birisi haline getirmiştir.

Erkek bedenden, farklı ruhtan duyulan haz, dokunma eylemiyle birlikte onun şiirinde devasa bir şey oluşturur. Bedenden çıkan, bedene giren her şey küçük İskender'de, Otto F. Kernberg'in dediği türden "cinsel heyecan ve erotik arzu"ya dönüşür. "Erotik arzu özel bir nesneyle bir cinsel ilişki isteğidir.” (agy) Buradaki 'özel nesne' ise kanlı canlı genç erkek bedeninden başkası değildir.

Düşsel cinsellik, tek başına bir hazza tam anlamıyla yetmeyeceği için karşısında bir özne isteyebilir. Buysa benzer ya da karşı bir bedene, ama her anlamda başka bir ruha duyulan cinsel arzunun nedenidir. Bu cinsellik aynı zamanda hayat karşısında her anlamda bir özgürlük mücadelesi anlamına da gelmiştir. küçük İskender'in bu mücadelesi kendinden olmayanı yani ötekini hızla yok eden bir dünya karşısında insan cinsleri ve insan olmayan canlılarla birlikte yaşanması arzulanan bir hayat ve onun arzusu anlamına da gelmektedir.

küçük İskender edebiyatta, başta şiir olmak üzere bir çok alanda ürün verirken, tüm "sahiciliği" ile okurun karşısına çıkarak nasıl yaşadığının izlerini de açığa çıkarır. Onun şairliği okurla karşılıklı bir çatışmanın sonucudur. Burada ki doğallık ise, Marguis de Sade'ın sözünü ettiği "insanlar arasındaki en doğal hal savaş halidir" türünden bir şeydir. "Şiirim bana tecavüz ediyor" demesi bu "doğal" çatışmanın sonucudur. Demeye çalıştığımız şey İskender'in, önce kendi ve bedeni sonra başkaları ve bedenleriyle bir anlamda savaşarak (çatışarak) ortaya koyduğu metnin/tavrın her anlamda birlikte yaşanan hayat olduğudur.

Küçük İskender Kitabı-İnceleme,Tartışma ve Söyleşiler, Kolektif, 272 syf., İkaros Yayınları, 2019.

İSKENDER HAKKINDA HAZIRLANAN İLK KİTAP

Hakkında birçok yazı yazılan ve tartışma yürütülen küçük İskender son olarak, Halim Şafak'ın hazırladığı Küçük İskender Kitabı'nda ( İkaros Yayınları, Kasım 2019, İstanbul ) tartışma konusu edilip okurun ilgisine sunuluyor. Bu kitap İskender hakkında hazırlanan ilk kitap olma özelliğinin yanında küçük İskender’in hayatı ve edebiyatı ilişkin epeyi bir düşünceyi de ortaya çıkarıyor.

'küçük İskender kitabı için kısa bir not' başlığıyla okuru karşılayan giriş yazısında, Halim Şafak, İskender'in şiiri ve hayatı hakkındaki değerlendirmelerin, "tamamıyla  teknik bir düzlemde kendini gerçekleştirmeyeceğini" söylerken, Jean Genet'ye gönderme yaparak, şairin ''kamusal alandan uzak tutulan yeraltı ile yerüstü arasında gidip gelen, aşırılığını baştan ilan etmiş, imgeselliğe açık, ama bir o kadarda hayati ve entelektüel bir dil oluşturduğunun altını çiziyor.

Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, Özgür Taburoğlu ve Abbas Bozkurt "İskender'in Beden/lerini" tartışmaya açıyorlar. Taburoğlu, "İskender teni organlardan ayrı tutan mukozanın içerisinden yazmak ister" derken, İskender'in bütünlük sağlayan organların düzenini bozmak istediğini vurguluyor. Buysa bize İskender'in hangi organı nerede görmek istediğini belirleyip genel durumu  sürekli ihlal ederek kendi kurgusunu (arzusunu) tahayyülündeki ' bedene' tatbik ettiği düşüncesini veriyor.

Abbas Bozkurt ise, "küçük İskender'in biçimsiz bedenleri" başlıklı yazısında  "ten geçirgen bir zar hatta yırtık bir zar oluyor. Durmaksızın sızdıran bir zar"  diyor ve bu durumu tek bir imgede toplamak gerekirse geriye kalanın 'yaralı bir beden'  olduğunu söylüyor. Aynı bölümde Ahmet İlhan, Queer düşüncenin ne'liğini tartışmayı açarken, bunun küçük İskender’in şiiri ve yazısındaki yansımaların ve kültürel karşılığının izlerini sürüyor.

Kitabın ikinci bölümünde ise, Memet Fuat, Halim Şafak, Şakir Özüdoğru, Ertuğrul Meşe, Nilay Özer, Hüseyin Köse ve Zeliha Cenkci, küçük İskender şiiri ve hayatı hakkında epeyi bir düşüncenin kapısını aralamamızı sağlıyorlar.

Şakir Özüdoğru 'akışkanlar mekaniği' 'akışkanlar mekaniği ya da küçük İskender şiiri' ve 'küçük İskender şiirinde yurtlanmak'  başlıklı yazılarında, küçük İskender şiirinin her şeyi bir ' plazma' olarak kabul ettiğini belirtirken, tam bir imgesellikle akan/ yürüyen her şeyi, yıkma/ tahrip etme potansiyelli bir  dekora  dönüştürdüğünü, bu dönüştürmenin aynı zamanda metni kendinin yapma refleksi anlamına geldiğini söylüyor. Özüdoğru, bu 'imgesel' dekorun, bir ucuyla ifşa etmeye açık bir yanının olduğunu da belirtiyor. Yanı sıra, "hayat deneyimlerinin metinleriyle sıkı ilişkisi hayatını açıktan yaşadığını gösterir" diye de ekliyor.

İSKENDER'İN İMGEYLE KURDUĞU BAĞ

İskender'in imgeyle kurduğu bağ, Halim Şafak'ın da dediği gibi "yaşadığı hayatı korumaya yöneliktir". İmge İskender'in sığınaklarından birisi olurken bir yandan da onun ruhsal yolculuğuna refakatçidir. İskender'in " Ben imge çapkınıyım" demesi altta, bastırılan/ ya da açıktan bir çığlık gibi fırlatılan duyguyu bir başkasına geçirmenin gizli/açık aracıdır. Özüdoğru, küçük İskender şiirinin 'kendi öz dinamiklerini koruyarak, yeniyi ve günceli bünyesine aldığını' söylerken, küçük İskender şiirinin her daim güçlü bir yapıda kaldığını da belirtmiş oluyor.

Halim Şafak, İskender'in "edebi terörist"liğini vurgularken, şiddetle ve politizmle iç içe geçerek oluşan dilin, "hem yazanda hem de okurda huzursuz edici bir yakınlık oluşturduğunu" söylüyor ve bu özelliğiyle küçük İskender şiirini günümüz şiiri içinde ayrı değerlendirmemiz gerektiğini belirtiyor.

Hayat ve aşk, nerede (yeraltı/yerüstü) yaşanırsa yaşansın, bir yanıyla suça içkindir ve her ikisi de ölüm içerir. Nilay Özer, "küçük İskender'in şiirlerinde aşk anlatısı: suç, iktidar ve ölüm" başlıklı yazısında, İskender'in aşkı anlatma biçiminin ' suç iktidar ölüm' üçlüsüne dayanan özgün bir içermesi olduğunu söylüyor. İskender'in erkek bedene duyduğu aşkın, toplum nezdinde linç sebebi olmasının 'aşkı bir suç olarak yaşamayı' beraberinde getirdiğini ve  bu 'suç' sarmalının  intihar etmek ya da sevgiliyle birlikte ölmek değil, sevgiliyi öldürmek gibi bir sonuca gittiğini ekliyor.

İskender, hayatını ve aşkını her türden egemenlikler karşısında bir özgürlük ve direniş mottosu olarak yaşaması bir yana, her ikisini de yeri geldiğinde bağırarak yeri geldiğinde ise usulca fısıldayarak hafızalara esaslı bir hikaye olarak bıraktı. Hayattan ve hayatından damıtarak şiir ettiği hikâyesinde imge geniş bir yer tutar. İmge meselesinden devamla Zeliha Cenkci, "annenin hayalinden azade: küçük İskender ile şiir gücü iktidara" başlıklı yazısında İskender'in erotik imgelerinin okuru şairin bilinç dışına doğru gezintiye çıkarttığını söylüyor. Cenkci'ye göre, iktidarın yasakladığı her türden duygu, İskender'de erotik bir anlamı sahiplenmiştir. küçük İskender şiirini, "güzel annemin hayal gücü" (Hera şiir, 96, İstanbul) özelinde ele alan Cenkci, İskender'in erotizmi yasaklı cinsellik karşısında tercih ettiğini de ayrıca ekliyor.

Ertuğrul Meşe, bu topraklarda öteki olmanın 'kederini' vurgulamayı ihmal etmeden İskender'in hariciliğini çocukluğuna da gönderme yaparak tartışma konusu ediyor.

Kitabın son bölümü İskender'le yapılan söyleşilerden oluşuyor. Bu bölümü okumanın ayrı bir anlamı olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü yazdığı hemen hemen her şeyde sesi öne alan birisi için bu bölüm onu dinlemek anlamına da gelir.

Son olarak; içinde hiçbir anının yer almadığı bu kitap, İskender'in oluşturduğu büyük birikime, en başta, şiiri hayatı yeraltı, quuer kültür, deneyimlenmiş serserilik (tabir Ahmet Oktay'a aittir) beden ve erotizm üzerinden yaklaşmanın, tekrardan okuyup/anlayıp tartışmanın ve şairin dünyanın ortasına fırlatıp attığı kanlı mendili akılda tutmanın önemli bir yolu olabilir. Dokunsanız kırılacak hissine kapıldığınız bir camın, yaşamak söz konusu olunca her tarafının nasıl bir keskinliğe dönüştüğünün de resmidir.