Geride bırakılan gerçeklik: Modern Ortadoğu

İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Ortadoğu: Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, klişelere kapılmayan bir Ortadoğu çalışması. Değindiği hiçbir konuya kesin noktalar koymaması, hırçın ve “çileli” mizacı gereği hiçbir zaman kalıplara sığmayacak bir coğrafyayı başka perspektiflerle anlamaya çalışması, ardında birçok sosyal bilimcinin macerasını başlatacak aralıklı kapılar bırakmasıyla da ideal sosyal bilim çalışmalarının en güzel örneklerinden birini oluşturur nitelikte.

Google Haberlere Abone ol

Büşra Uyar

Herkesin “Ortadoğu” dendiğinde aklında bir imge uyanır: Kimi için en ileri noktasına götürülmüş düşünce sistemleriyle çarpıtılmış bir kültür, kimi için acilen kurutulması gereken bir bataklık, kimi için kısa süreliğine tecrübe edilmesi gereken mistik bir coğrafya, kimi içinse sömürü politikalarının deneme tahtası...

Ortadoğu, birçok “düşünen” ve “çözüm üreten” insanın gövde gösterisi yaptığı bir coğrafya. Zira dünyanın birçok yerinde, köklü medya kuruluşlarından küçük hanelere, kitlesel siyasi partilerden dar tartışma gruplarına kadar her yerde Ortadoğu’ya dair bir “çözüm”, tüm “pisliği” temizleyebilecek bir ideoloji var. Oysa bu tartışmaların çok büyük bir kısmı Ortadoğu’nun modern tarihinden, yeni dünyayla beraber gelişen yeni karakteri ve hedeflerinden bihaber. Peki böyle bir zeminde, tüm bu tartışma ve çözüm önerileri ne kadar sağlıklı? İşte İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Ortadoğu: Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, son derece nitelikli ve sıradışı bir kaynak olarak okurun karşısına çıkıyor. Tarihçi ve aktivist Ilan Pappê, modern Ortadoğu’yu adeta bütün klişeleşmiş analiz ve yöntemlerden sıyırıp, onu kendi dinamikleri ve gerçekliğiyle ele alıyor.

Modern Ortadoğu- Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, Ilan Pappê, 408 syf., İletişim Yayınları, 2019.

Modern Ortadoğu: Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, birbirini besleyerek ilerleyen on bölümden oluşuyor. Çalışmanın, özellikle Ortadoğu üzerine yapılmış bir çalışmaya kıyasla okuru ters köşe eden yanı ise siyasi ve ekonomik plandan kısaca bahsedilerek “asıl” anlatılmak istenene doğru yönelmesi. Zira birçok çalışma için Ortadoğu yalnızca siyasetten ve “hızla yayılan bir virüs” olarak görülmekten ibaret; Ortadoğu’nun kritik noktalarını kültür ve toplumla temellendirmeye çalışmaksa vakit kaybı. Oysa Pappe için bu süreç tam tersine işliyor. Pappe, Ortadoğu kırsalını ve kentleşmeye uzanan süreci “Ortadoğu’nun 20. Yüzyıldaki Kırsal Tarihi”, “Kent Tarihi” bölümleriyle anlatarak, Ortadoğu halklarının yalnızca siyasi huzursuzluklardan kaçmak, göç ettikleri yerleri sıçrama tahtası olarak kullanmak gibi amaçları olmadığını anlamamıza vesile oluyor. Dünyanın her köşesini her saniye yeniden şekillendiren emperyalizmin Ortadoğu kentlerini nasıl şekillendirdiğini, bunun sonucunda sınıfların oluşumunu ve sınıf siyasetinin nasıl yürütüldüğünü gözlemlemek Ortadoğu’nun kendi gerçekliğini “kabul etmemizi” sağlıyor. Marx, Gramsci gibi ikonik teorisyenlerin “Avrupai” tespit ve çözümlerinin bu topraklarda nasıl vuku bulduğunu incelemekse okur için başka bir deneyim haline geliyor. Bu açıdan Pappe, Ortadoğu’yu yalnızca dünyanın geri kalanı için ucuz ve problemli iş gücü olarak gören genelgeçer algıyı paramparça ediyor. Modern Ortadoğu: Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, “Popüler Kültür: Müzik, Dans ve Sanat”, “Ortadoğulu Kadınların Tarihi”, “Yeni Medya Devrimi” gibi bölümlerle ise, Ortadoğu’nun kültürünü ilmek ilmek örüyor.

Modern kültürün her daim sarsıcı, toplumsal travmalarla boğuşan toplumlarla harmanlanarak nasıl köklendiğini, tüm dünya için vazgeçilmez olan iletişim kanallarının bu topraklarda neye göre, ne kadar işlevsel ve özgür olabileceğini anlamak okur için son derece önemli bir nokta. Çünkü Ortadoğu’ya belirsiz, “çözümsüz” kimliğini kazandıran şeylerin nedeni aslında tam olarak da burada yatıyor: Toplum, travmalar ve iç siyasetle sürekli olarak yeniden şekillendirilen kültürün tam içinde. Okur, çalışma boyunca kırsalda, büyük kentlerde, devrimin tam ortasında kendine bir yer edinebiliyor, kitap da böylece okurun -eğer varsa- üstten bakan tavrını ciddi şekilde kırmayı başarıyor. Bu sayede Ortadoğu, tek boyutlu ve edilgen bir obje olmaktan çıkıp çok boyutlu bir özne haline gelebiliyor. Bu noktaya da şüphesiz ki Ilan Pappê’nin teknik ve katı bir gerçeklikle yetinmeyip empatiyi de metne yedirebilen başarılı sosyal bilimci mizacı sayesinde geliyoruz.

İletişim Yayınları’ndan çıkan Modern Ortadoğu: Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, klişelere kapılmayan bir Ortadoğu çalışması. Değindiği hiçbir konuya kesin noktalar koymaması, hırçın ve “çileli” mizacı gereği hiçbir zaman kalıplara sığmayacak bir coğrafyayı başka perspektiflerle anlamaya çalışması, ardında birçok sosyal bilimcinin macerasını başlatacak aralıklı kapılar bırakmasıyla da ideal sosyal bilim çalışmalarının en güzel örneklerinden birini oluşturur nitelikte. Ve Ilan Pappê’nin son cümleleri, hem düşünsel hem de şahsi hayatımıza belki de en güzel tavsiye: “Kendinizi anlamazsanız hiçbir zaman doğru düzgün bir çözümleme yapamazsınız; kaçırdığınız duygusal unsur inanılmaz bir insan devriminin arkasında yatan esas faktörse kağıda dönüşen ormanlara yazık olur, böylece akademisyenler de Ortadoğu’da ne olduğunu boş yere açıklamaya çalışır.”