Assata Shakur’un iki hayatı

İthamlarla karşılaşan, üzerine cinayet yıkılan, hapishanede işkence gören ve ABD’de itibarsızlaştırılmaya çalışılan Shakur, devrimci kişiliğinden asla vazgeçmedi. Assata: Bir Otobiyografi, devrimciliğini anlattığı bir kitap olmakla beraber, baldıran zehri içmeden önce kendisine atılan iftiralara ve “mahkemenin” hakkında verdiği karar karşısında, Sokrates’in “Suçlu olsaydım daha mı iyiydi?” sorusunu hatırlatan bir metin.

Google Haberlere Abone ol

Ali Bulunmaz

ABD’de ırkçılığa bağlı suçların tarihi yazılsa bundan dolayı hâlâ mağduriyet yaşayan Assata Shakur o tarihî listenin en başında yer alır kuşkuşuz.

New York’ta doğan, çocukluğu ve ilkgençliği, ABD’de ırkçılığın en yaygın yerlerden biri olan Kuzey Carolina’da geçen Shakur, o dönemde siyahların gettosu sayılan bir bölgede yaşıyor. Ayrımcılığın benliğinde yol açtığı yıkım nedeniyle çok kısa zamanda politize olan Shakur, bir dönem Kara Panterler’e katılsa da hareket içindeki erkek egemen kültür yüzünden burada fazla kalamıyor.

Ardından Black Liberation Army’de (BLA) yer alan Shakur, bu silahlı Marksist oluşumun, emperyalizm ve ırkçılık karşıtı söylem ve eylemleri içinde sivrilen bir karakter hâline gelirken FBI’ın radarına giriyor. Çeşitli suçlamalarla tutuklanıp yargılandıktan sonra beraat eden Shakur, 1973’te kendisine kurulan kumpastan kurtulamıyor.

New Jersey otoyolunun hemen girişinde iki BLA üyesiyle birlikte çevirmeye takılan Shakur, nereden ateşlendiği belirlenemeyen kurşunlarla ölen bir polis memurunun katil zanlısı olmakla suçlanıyor. Yaşanan bu olayın ardından, tamamı beyazlardan oluşan jüri üyelerinin kararıyla mahkeme tarafından ağır hapis cezası alarak tutuklanmasını, dönemin anti-komünist ve ırkçı havasına bağlayanların sayısı hiç de az değil. Devrimcileri, hak savunucularını, ırkçılığa karşı mücadele verenleri, hümanizmden ve eşitlikten yana olanları korkutup sindirmek için Shakur’un “terörist” diye yaftalandığını söylüyor aynı kitle. Hatta Angela Davis, Shakur’un başına gelenleri, ifade özgürlüğünü ve aktivizmi savunanlar için bir gözdağı diye niteliyor.

Söz konusu hak gaspı ve ithamlar, bir itibar suikastını aşıyor; medya, muhafazakâr siyasetçiler ve derin devlet, suçsuz bir insanı toplumun gözünde kriminalize edip hiçleştirme harekâtına girişiyor. Üstelik bu, 1973’ten beri devam ederken Shakur’un 2013’te FBI’ın en çok aranan teröristler listesine alınan ilk kadın olmasıyla  zirveye çıkıyor.

1970’lerde “kamu düzenini bozduğu” ve “müesses nizamı yok saydığı” gerekçesiyle ırkçılığa karşı hak mücadelesi veren Shakur’un, ayrımcı bilinçaltının bir yansıması olarak köle ismi JoAnne Chesimard adıyla FBI’ın terör listesine alınması, erkeklerin yanında hapiste tutulup psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kalması kadar ağır bir suç. İşte bu şekilde özetlenebilecek sürecin daha ayrıntılı hâlini Shakur’un kendi kaleminden okuyoruz Assata: Bir Otobiyografi’de.

Lennox S. Hinds, kitaba yazdığı önsözde “Bu siyah devrimciyi oluşturan koşullar, ırkçı Amerika’dır” deyip şöyle devam ediyor: “Assata, deneyimlerini tarihi bir kişiliğin ‘Gerçek Hayatı’nı aydınlığa kavuşturur gibi değil, kendi hayatına ve etrafındaki tüm insanlarınkine ışık tutacak değişim arayışlarını yaşamış bir birey olarak yazıyor. Onun deyişiyle ‘yasaya aykırı biçimde kilit altına alınanların’, ‘kindarlar tarafından kelepçelenenlerin’, ‘açgözlülerce susturulanların’ ve ‘bir duvarın sadece bir duvar olduğunu ve başka da hiçbir şey olmadığını’ düşünenlerin” hikâyesi bu aynı zamanda.

RESMÎ TARİHİN 'ADALETİ'

Shakur’un yaşamı ikiye ayrılıyor: İlk bölüm 1973 öncesi; bir komplo sonucu vurularak cinayetle suçlanıp tutuklanmadan evvelki hak mücadelesi ve ırkçılık karşıtlığı. İkinci bölüm ise 1973 sonrası; cezaevi yılları ve hapisten kaçışı: “Zeki ve çok çalışkan beyazların başarılarını çekemeyen” siyahların “teröre başvurduğu”na dair iddiayla mücadelesi… Kanıtsız suçlamalara ve işkencelere maruz kalan Shakur, otobiyografisinde 1973 ve sonrasını paralel biçimde anlatırken hak ve adalet arayışının yanı sıra kendisini ırkçılığın nesnesi hâline getirenleri ifşa ediyor. Dramaları ya da tarihi filmleri aratmayan bir yaşamöyküsü bu: Polisin kışkırtmaları, şiddetli sorgulamalar, sahte kanıtlar ve yalancı tanıklar, ırkçılık taraftarı bir jüri ve ABD’nin resmî tarih söylemine uygun bir “adalet…” Bütün bunlar, Shakur’u ruhsal ve fiziksel olarak çökertmek, ırkçılığa karşı yürütülen mücadeleyi onun şahsında itibarsızlaştırmak için girişilen eylemler.

BİR 'İYİ NİYET ELÇİSİ' 

Anneannesinin “Sana kimsenin kötü davranmasına izin verme” öğüdü ve küçüklüğünde tanık olduğu ayrımcı uygulamalar, Shakur’un bulunduğu her yerde (sorgu odası, hapishane, sürgün vd.) ayakta kalmasını sağlarken arkadaşları, bu süreçte yeni ailesi hâline geliyor.

Shakur’un yaşamı, ABD’nin yakın tarihinde siyahların başına gelenleri yansıtıyor: Var olmaya çalışan siyahi genç bir kız, kısıtlamalar, siyahlarla beyazları ayıran gettolar, Kara Panterler, BLA, ithamlar, suçlamalar ve âdil olmayan bir adalet… Hatta bazı siyahilerin, arkadaşlarına “zenci” demesi ve kendilerine ayrımcı davrananların değer yargılarını benimsemesi, ilk gençliğinde Shakur’u rencide eden olaylardan birkaçı.

Resmî tarih öğretisi, gerçekleri ötelerken mahallelerde, okullarda ve sosyal hayatın hemen her ânında sonradan bir çığ hâlini alacak kavgalar da Shakur’un yaşamının bir parçası. Bunlar dışında çocukluğuna dair paylaştığı bir anekdot var: “Benden siyahların aptal, kültürsüz ve pis olmadığını; kötü kokmadığını kanıtlaması gereken, iyi niyet elçisi bir çocuk olmam bekleniyordu. Beyazlar kadar iyi olduğumu göstermek için görevi elimden geldiğince yerine getirdim.”

'BEN SİYAH BİR DEVRİMCİYİM'

“Amerikan Rüyası”nı ve onun çeperine itilme nedenlerini çok küçük yaştan itibaren sorgulayan Shakur, bir bakıma ABD’nin gayrıresmî tarihini temsil ediyor. Otobiyografi ise bunun kâğıda dökülmüş hâli.

Shakur, hapishane günlerini anlatırken bu gayrıresmî tarihin bir parçasına nasıl dönüştüğünü ortaya koyuyor: “Varlıklarını yoksulluğumuzla büyüten zenginlere, yüzlerimize gülerek bize yalan söyleyen siyasetçilere, onları ve mülklerini koruyan tüm kalpsiz robotlara karşı savaş açtım. Ben siyah bir devrimciyim ve bu yüzden de Amerika’nın gücünün yetebildiği bütün öfkenin, nefretin ve iftiranın kurbanıyım. Amerika, diğer tüm siyah devrimcilere yaptığı gibi beni de linç etmeye çalışıyor.”

Shakur, ortalama yaşam süresi beyazlara kıyasla düşük olan; sağlık hizmetlerinden fazla yararlandırılmayan, uyuşturucuya alıştırılan ve cinayete kurban giden siyahlara katil, hırsız ve haydut denen bir dönemi resmediyor.

Shakur, 1973 öncesi ve sonrasındaki yaşamını anlatıp büyük ve küçük hapishane arasındaki benzer yanları görmemizi sağlarken “büyük olmaktan sıkıldım, tekrar çocukluğuma dönmek istiyorum” diyor.

Assata: Bir Otobiyografi, Assata Shakur, Çeviren: Ece Kıvılcım Karabacak, 384 syf., Ayrıntı Yayınları, 2019.

'IRKÇILIK PEK ÇOK ŞEKLE GİRER'

Shakur, çocukluğuna dönemiyor ama 1979’da hapishaneden kaçıp Küba’ya giderek özgürlüğüne kavuşuyor bir anlamda: Havana günlerine, “kâbusun bitişi ve rüyanın başlangıcı” diyor. Oradayken yaşamında ve benliğinde hapishanenin yarattığı boşlukları hızla onarmaya girişip hiç vazgeçmediği mücadelesini perçinliyor: “Irkçılık pek çok şekle girer ve hatırı sayılır nüans barındırır; çözmek için çok fazla araştırmanın, çok güçlü bir mücadelenin gerektiği, karmaşık bir sorundur. Kübalılarla bu soruna farklı açılardan yaklaşsak da aynı amacı taşıdığımızı hissediyordum; ırkçılığın tüm dünyadan silinmesi.”

“Kovboylar ve haydutlar dünyanın sahibi değildir” diyen Shakur, FBI’ın en çok aranan teröristler listesine girdiği 2013’te Havana’dan dünyaya yazdığı mektupta, “Sahip olduğum tek şey sesim, ruhum ve hakikati söyleme iradem” demişti. İthamlarla karşılaşan, üzerine cinayet yıkılan, hapishanede işkence gören ve ABD’de itibarsızlaştırılmaya çalışılan Shakur, devrimci kişiliğinden asla vazgeçmedi. Assata: Bir Otobiyografi, devrimciliğini anlattığı bir kitap olmakla beraber, baldıran zehri içmeden önce kendisine atılan iftiralar ve “mahkemenin” hakkında verdiği karar karşısında, Sokrates’in yönelttiği “Suçlu olsaydım daha mı iyiydi?” sorusunu hatırlatan bir metin.