Modern Türkçe şiirin seslileri – 9

Modern Türkçe şiiri kapsayan, ilk kez şiir okumaya niyetlenenler için bir liste sunmuştuk. Bu yazıda okuyanı yaşamaya, umuda, sevince kışkırtan şiiriyle Gülten Akın'ın modern Türkçe şiirdeki yenilikçiliğini ve öncülüğünü şiirlerinden örneklerle açıklamaya çalışacağız.

Google Haberlere Abone ol

İkinci Yeni’nin yenilikçi, özgürlükçü girişimi, özellikle genç şaire büyük bir özgüven sağlamıştır. Dalgaya yöneltilen sağlı sollu eleştiriler karşısında şiirde yenilikçilikten yana olanlar geri adım atmak yerine, denemeye ve arayışa ara vermeden devam etmişlerdir. İkinci Yeni dalgasının adının da konulduğu ve artık sürecin bu adla anılmaya başladığı 1956 yılından sonraki ortamı, şiirdeki yenilikçilik girişiminin durumunu, dönemin eleştirmenlerinden Hüseyin Cöntürk şöyle değerlendirir: “Şiirimiz 1958’de, yazmakta devam edenlerdeki dökülüş ve yeni girenlerdeki artış bakımlarından ele alınınca, yarı yarıya gençleşmiştir.”

İkinci Yeni aslında sadece şiiri değil, şiir ortamını da gençleştiren, özgürleştiren ve yenileyen bir dalga olarak etkili olmuştur. Bir şair kadının modern Türkçe şiirde, ilk defa bu yıllarda adından söz ettirmeye başlaması tesadüf olamaz. Bunda İkinci Yeni’nin getirdiği gençleşme ve sağladığı özgüven ortamının da payı olduğunu unutmamak gerekir.

Bu bölümde, Modern Türkçe şiire yenilik yönünden öncülük etmiş, katkıda bulunmuş şairleri gözeterek hazırladığımız ve okuma önerisi olarak sunduğumuz “Modern Türkçe şiirin seslileri” listemizdeki tek şair kadın olarak dikkati çeken isimle devam edeceğiz. Sözü getirmeye çalıştığımız şairin Gülten Akın (1933) olduğu buraya kadar çoktan anlaşılmıştır diye düşünüyoruz.

Rüzgar Saati, Gülten Akın, 77 syf., Varlık yayınları, 1956.

GÜLTEN AKIN: İLK VE TEK OLMAK

Gülten Akın, İkinci Yeni dalgasının yükselmeye başlamasından kısa bir süre önce şiire başlamış bir isimdir. İlk şiiri (Çin Masalı) 1951’de yayımlanır. İlk şiir kitabı Rüzgâr Saati de 1956’da okurla buluşur. Şair yayımlanan ilk şiirine kitaplarında yer vermemiştir. Akın’ın “gurbet burcu” yıllarını, ilk kitabından bir şiirle, “Deli Kızın Türküsü”nün üçüncü bölümüyle hatırlayalım:

Sana büyük caddelerin birinde rastlasam

Elimi uzatsam tutsam götürsem

Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak

Anlasan

Elimi uzatsam tutamasam

Olanca sevgimi yalnızlığımı

Düşünsem hayır düşünmesem

Senin hiç haberin olmasa

Senin hiç haberin olmaz ki

Başlar biter kendi kendine o türkü

Yağmur yağar akasyalar ıslanır

Bulutlar uçuşur geceleyin

Ben yağmura deli buluta deli

Bir büyük oyun yaşamak dediğin

Beni ya sevmeli ya öldürmeli

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa

Böcekler gibi başlamalı yeniden

Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta

Yan garipliğine yürek yan

Gitti giden

'KENDİ YENİLİĞİYLE BİR ÖNCÜ'

Kestim Kara Saçlarımı, Gülten Akın, 48 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2016.

“Deli Kızın Türküsü”nün yazıldığı 1955’te, henüz bir adı olmamasına karşın İkinci Yeni’ni süreci başlamıştır. O da belli ki genç bir şair olarak kısa süre içinde yükselen dalganın içinde yer almıştır. Kaldı ki genç bir şairin ikinci yeni gibi güçlü bir dalganın içinde kalmamasının imkânsızlığını, geriye dönüp bakınca daha açık görürüz. Ancak Gülten Akın’ın ikinci yeni içinde sürüklenen değil kendi özgünlüğüyle kendi yeniliğiyle bir öncü olarak yer almış olduğunu da belirtmek gerekir. 1960’ta yayımlanan Kestim Kara Saçlarımı kitabı da bu tezin kanıtı gibidir. Gülten Akın’ın, İkinci Yeni dalgasının yükseldiği dönemini kapsayan kitabı, onun hem İkinci Yeni şairi hem de dalganın içinde öncü bir şair olduğunu aslında uzun uzadıya tartışmaya yer bırakmayacak şiirle doludur. En çok bilineni “Kestim Kara Saçlarımı” şiirini okuyalım:

Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön

Yasaktı yasaydı töreydi dön

İçinde dışında yanında değilim

İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi

Bu nasıl yaşamaydı dön

Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti

Tutsak ve kibirli -ne gülünç-

Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez

İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı

Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum

Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi

Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen -

Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım

Günaydın kaysıyı sallayan yele

Kurtulan dirilen kişiye günaydın

Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi

Bir yaşantı ile karşılayanlara

Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum

'ERİL İKTİDARA KARŞI İSYAN'

Toplumsal ortamdaki eril iktidara karşı isyanın dile getirildiği “Kestim Kara Saçlarımı” ve kitaptaki öteki şiirler, Gülten Akın’ı biçim, biçem, içerik, dil açısından İkinci Yeni’nin “içinden” bir şair yaparken aynı zamanda modern Türkçe şiirin ilk şair kadını olarak da tescilini sağlayacaktır. Gülten Akın’ın şiir serüveninde olduğu kadar modern Türkçe şiirin birikimi açısından da önemini hâlâ koruyan kitaptan bir şiir daha aktararak devam edelim. “Kırmızı Şemsiyeli Kadın” başlıklı şiir:

Pek bilmem nerdeydi önceleri

Kırmızı şemsiyeli kadın ıslak köpek

Sen gelince İzmir geldi dedim İzmir'de

Tutuşun bakışın küsüşün geldi

Bu nasıl gözleri insanın sana bağlı

Bu nasıl yüzünden akışı mahzunluğun

Bu nasıl bitmeyen şu kadar yıl

Bir sana tutunma uzaklardan

Önceki bölümlerde konu ettiğimiz şairin neden önemli olduğunu, şiirlerini niçin okumamız gerektiğine ilişkin soruyu Gülten Akın’la ilgili olarak da dile getirebiliriz. Modern Türkçe şiirin seslileri listesinde mutlaka okunması gereken on altı şairden biri olarak yer alan Gülten Akın, niye önemlidir? Şairi niçin tanımalıyız ve şiirlerini neden okumalıyız? Yenilikçi ve öncü olduğu için; modern Türkçe şiire bu özellikleriyle yaptığı katkılar hâlâ önemli olduğu için diyebiliriz… Bu bir yanıt olacaktır, ama yeterli olmayacaktır. Öyleyse Gülten Akın’ın İkinci Yeni’nin içinde başlayan şiir yolculuğuna biraz daha yakından bakalım.

Şairin şiir serüveninde geçirdiği süreci belki üç başlık altında irdelemek daha uygun olacaktır. Ama daha önce belki belirtilmesi gereken Gülten Akın’ın şiirlerinde sesiyle, sözüyle bir kadının konuştuğunun duyumsanıyor olmasıdır. Şiirimin Çeyrek Yüzyılı adıyla yayımlanan kitabında, “Gülten Akın Şiirinde Kadın İmgesi” başlıklı yazısında Yücel Kayıran da dikkati buraya çekiyor: “Gülten Akın şiirinin temel özelliklerinden biri, rafine edilmiş bir ‘dili’ içermesinde görülür. Bu özellik, sadece şiir dizgesinin kuruluşuna ait bir özellik değil, aynı zamanda bu şiire ait anlatıcı-benin bulunduğu optik gözleme ait bir özelliktir de. Anlatıcı ben bulunduğu düzlemin zaman ve mekânından, bu zaman ve mekâna ait duygu ve tutkulardan, daha önemlisi cinsiyetinin kimliğini ait bağlantılardan rafine edilerek kurulmuş bir anlatıcı-bendir.” Kayıran’ın yazısındaki şu cümle de konuya ilgi duyanlar açısından önemli bir başlangıç noktası olabilir. “Gülten Akın’ın şiirinde kadın imgesi bir ideoloji argümanı olarak değil, bir olgu referansı olarak ortaya çıkar.”

Gülten Akın’ın ilk döneminde, varoluş ve varlık sorunlarıyla uğraştığı dönemde şiirlerin kişisi “şair kadın” olarak görünür. Rüzgâr Saati'nde, ama daha çok Kestim Kara Saçlarımı'da yansıyan tavır budur diyebiliriz.

''ŞAİR KADIN'DAN 'EŞ KADIN'A'

Akın’ın “şair kadın” döneminin 1960’tan itibaren ama özellikle 1970’ten sonra “eş kadın”a evrilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Şairin başından beri toplumsal sorunlarla ilgili olduğunu ama bu dönemde şiirin merceğini toplumsal ilişkilere daha da yakın tuttuğu görülür. Dünyayla, hayatla, doğayla, toplumla olan ilişkilere, sorunlara “kadın erkek birlikteliği”, onun da anlamı “kadın erkek eşitliği” açısından bakmaya başlar. Bu dönem şiirlerinde kadın erkek eşitliğiyle ilgili sorun ve çatışma ağırlık kazanmış gibidir… İlk dönem şiirlerinde görülen eril dünya karşısındaki isyankâr tavır, artık “kadın erkek” ilişkisinde eşitlik talep eden bir boyut kazanmıştır. Kendini göstermeye sesini duyurmaya dayanan isyan toplumsal bir amaca yönelmiş ve hedefini somutlaştırmıştır. Şairin ikinci dönemini yansıtan ve “eş kadın” olarak konuştuğu şiirlerde kadınla erkeğin“eşitlik” ilkesine dayanan birlikteliği düşüncesi ön plandadır. Şairin üçüncü kitabı “Sığda”dan (1964) bir şiir okuyalım. “Duvarda” başlıklı şiirin ikinci bölümünden iki betik:

Tanımazdık belki, vardı, gerekliydi

O kimdi, biz kimiz, nerdeyiz

Dipsiz bir kuyuya iner arardık

Aramaya keserdi her yerimiz

Hazel gider, Cemil gider

Erkekler atlan alır gider

Kadınlar kalırdı kedilerle

Tek gözlü ve ürkek gecelerde

Gülten Akın’ın modern Türkçe şiire yenilik açısından katkısı kadın duyarlığı kadın sesidir demek bile yeterlidir aslında. Öncülüğü de bu konuda ilk oluşudur. Ancak onun şiirin çıtasını, kendi özgün sesiyle, sözüyle bir hayli yükseğe taşıdığını da vurgulamak gerekir.

Kırmızı Karanfil, Gülten Akın, 164 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2004.

Kırmızı Karanfil (1971) Gülten Akın’ın yeni döneminin başlangıcını da haber verir. Ancak yeni dönemle gelenin bir dönüşten çok bir açı değişikliği olduğunu söyleyebiliriz. Akın’ın bu dönemden itibaren şairlik düzeyinde düşüş olmadığı gibi şiirinin de gerilemediğini, hatta daha da açıldığını, yeni kaynaklara doğru genişlediğini, derinleştiğini söyleyebiliriz. Baştan beri yakın durduğu geleneksel şiirin, “halk şiiri”nin kaynaklarından yeni imkânlar araştırmaya girişir. Şairin bu arayışa yönelmesinde, toplumsal değişimin, gelişmelerin; kırların kentlere doğru akışının etkili olduğunu söylemek mümkün. gülten’in bu dönemdeki arayışı aslında kentte yeni bir hayat oluşturma uğraşına giren ve göçle gelen toplumsal kesimlerin içinde oldukları çok boyutlu sorunları şiir olarak dile getirmekle ilgilidir. Şair bu döneminde, İkinci Yeni’nin dil, biçim ve biçemsel değerlerinden kopmaz. Ancak özellikle içerikte toplumsal sorunlara karşı duyarlılığı daha da artar. İlgisi çatışma alanlarına daha çok yoğunlaşır. Artık siyasal sorunlar karşısında açık tutum alarak konuşan bir şair kadın söz konusudur.

Öyle şiirler vardır ki tek başına şairinin bütün şiir yolculuğunu içerir ve yansıtır. Gülten Akın’ın Kırmızı Karanfil kitabında yer alan “Pas” başlıklı şiiri de öyledir diye düşünüyoruz. O nedenle, biraz uzun olmakla birlikte kesmeyip şiirin tamamını aktaracağız:

Doğduğum kente gittimdi, bazı pasları silmeye

Yerinde görmeye bazı taşları, bazı oyukları v.b.

Saçlarımı yine uzun tuttumdu bir ağırlık olsun diye

Dışarlıklı bir pabuç giydimdi

Yitmesin gelişim diye tozda toprakta

Beni kentin dışında durdular karşılamaya

Çevirip yöremi ayrıladılar

Sanmazdım konuk olayım çocukluğuma

Geri göndermenin ilk adımı olsun hiç sanmazdım

Yengelerim için karşılama

Sanmazdım çocukları asfalta ve parka başlatsınlar

Oteller hanlar yapsınlar canım viraneliklere

Pastalar, vitrinler çiğdem pilavına karşı

Sanmazdım kar yerine buzdan dondurma

Bir tek Çapanoğlu kalmasın Yozgat’ta

Dedem ölmüş ninem ölmüş annem ölmüş

Giremedim eski evimize

Dedem ki karşı durmuştu yıllarca

Tütünün ve ağıdın yıkımına

Ninem ki karşı durmuştu yıllarca

Yokluğun ve dedemin yıkımına

Annem ki karşı durmuştu yıllarca

Onulmaz bir inceliğin yıkımına

Gülten'i Yozgatlı demesinler bundan böyle

Nerde ölürsem oralı olayım

Doğularda, yolsuz dağların

Soğuk suların başında öleyim

Gülten Akın’ın şiiri, şairin, dünya sorunları karşısında nerede, nasıl duracağını da örnekler. Ülkede toplumsal sorunların arttığı, kırların kentlere yığılmaya başladığı, siyasal krizin derinleştiği, muhalefetin genişlediği, çatışmanın yoğunlaştığı yetmiş sonrası koşullarında Gülten Akın’ın şiirlerinde, Yücel Kayıran’ın söyleyişiyle “anlatıcı ben” artık siyasallaşmış bir “şair anne” olarak konuşmaktadır. Alıntımız “Seyran Destanı”nın (1979) birinci bölümünden:

Ağıtla başlarız yaşamaya

Konuşmadan önce sövmeyi biliriz

Yarısı alkışsa sözlüğümüzün

Gerisi ilenç

Bizim kadar çabuk hangi desti dolar

Akar hangi böğet

En gergin tel biziz

Kaç Eyüp şaşkına döner sabrımızdan

Dağları tutmuşuz boylarımızla

Ayakta bir halkız

Kentlerde simgemiz kondularımız

Bin duran uygarlık eskittik

“Göçtür göç”ü vuran davulumuz

Eskimemiştir.

Gülten Akın şiiri kışkırtıcı bir şiirdir. Duyguyu, düşünceyi, duyarlılığı yansıtmakla yetinmez. Okuyanı kışkırtır. Yaşamaya, umuda, sevince kışkırtır. Sakinleştirici, yatıştırıcı olmaktan çok kışkırtıcı, sorgulayıcı imler bırakır okuyanda. Düzene, verili olana karşı mesafe kurmaya, bakış açısını değiştirmeye, sorgulamaya, eleştirmeye kışkırtır.

Kızları, oğulları 12 Eylül işkencehanelerinden geçirilmiş, zindana kapatılmış tüm annlerin sesi olan “şair annenin” “42 Günün Şiirleri”nden “Görüldü”yü okuyalım:

“Görüldü” kimi özlediğimiz

Neyi sevdiğimiz, istediğimiz “görüldü”

keliysek hangi dağlara vurup

Kederliysek hangi suları izlediğimiz

“Görüldü”

Selamımız ve dikenlerimiz

İçimizde, derinde

Derin denizlerin yaslı göletin dibinde

Bir umumuz vardır sileriz

Parlatırız gece gece

Damgasız işaretsiz

Sevda Kalıcıdır'dan (1991), itibaren, ilk iki kitabın “şair kadını” deneyimin, sorarak sorgulayarak edinilmiş birikimin, zamanın imbiğinden geçmiş yaşanmışın duyarlılığıyla, ışığıyla konuşan bir “bilge kadına” dönüştüğü görülür. Sonra İşte Yaşlandım (1995), Sessiz Arka Bahçeler (1998), Uzak Bir Kıyıda (2003), Kuş Uçsa Gölge Kalır (2007) adlı kitaplarının adından bile şiirlerde artık “hikmet burcundaki” bir “şair kadının” konuştuğunu çıkarmak mümkündür. Alıntılayacağımız şiir, Sessiz Arka Bahçeler'den “Teşekkür”:

En zor mektuplardır teşekkür mektupları

yazılan yazılamayan yazılmasından korkulan

ne ertelesen çok

ne yazsan az ne göndersen

yaşa sığınırsın hiç istemeden

bağışlanmayı umarak

'TÜRKÇE'NİN YAŞAYAN EN BÜYÜK ŞAİRİ'

Gülten Akın, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ölümünden sonra, dönemin Milliyet gazetesi tarafından yapılan kamuoyu yoklaması sonucunda Türkçenin yaşayan en büyük şairi seçilmişti. Onun neden önemli bir şair olduğunu ve şiirlerinin niçin okunması gerektiğini anlatmak için bu ya da benzeri sonuçların ölçü olarak bir önemi yoktur aslında. Çünkü esas olan, bir yandan şairi tanırken bir yandan şiirleriyle yapılan düşünsel, duygusal yolculuktur. O nedenle diyebiliriz ki okumak için seçilecek şair ve yapıtlarıyla ilgili en iyi referans bizzat şiir olmalıdır. Uzunca bir süre konuşulmuş bir gazoz reklamının sloganında “imaj hiçbir şey, sen susuzluğunu dinle” deniliyordu. İlham alarak ödüller, kitapların baskı sayıları, vurgulanan kimlikler, yaldızlanmış etiketler ve bunun gibi reklama, pazarlamaya yönelik sunumlar hiçbir şeydir; ey okur, sen şiirin sesine kulak ver…

Modern Türkçe şiirin seslilerinden biri olarak okunmasını önerdiğimiz Gülten Akın’ın modern Türkçe şiirdeki yenilikçiliğine ve öncülüğüne değinmeye çalıştığımız bu bölümü bitirirken bir kez daha vurgulayalım: O şiirin ölümsüz şairlerinden, yapıtlarıyla ölümsüzlük kazanabilmiş ilk şair kadınlarından biridir. On beş kitaplık şiir külliyatı da herkesin vakti olsun durup ince şeyleri anlamaya diyedir…

Gülten Akın’ın son kitabı Celâliler Destanı (2007), güncelin arkeolojisini yapması, gündelik yaşantının tarihsel bağlarını araması, eklenti yerlerini bulup göstermeye çalışması yönünden de dikkat çekicidir.

Ferhad’ın kesik kolları bir değse toprağa

su uzakta birikiyor hâlâ

söylenti bu, kulaktan kulağa

Mavi Kuş’un sahipleri esas demirciler

bir gün masallardan dönecekler

– şimdi mi, burada mı, bu durumda mı?

Şimdi aşk bile zorba

Şairin “ah” diyerek başladığı o meşhur “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” dizesinin çağrışımları eşliğinde dünyaya, hayata bakarken aklımızdan geçeni söyleyelim: Kimin ihtiyacı yok ki inceliğe… Öyleyse şiir… Belki de inceliği yaratmak ve anlamak için muhtaç olunan vakit, şiir okuyarak oluşturulabilir…

Sahi, şiirle inceltilmiş bir hayatı paylaşıyor olsak her şey bugün olduğundan çok daha güzel olmaz mı?