Modern Türkçe şiirin seslileri – 8

“Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listemizin on altı şairi arasında yer alan Cemal Süreya, bütün şiirleri sözcük sözcük, dize dize, betik betik okunacak bir şairdir. Çünkü o, anadili olmamasına karşın Türkçenin kurucu şairlerinden biri olmuştur. Şair olarak da bir model oluşturur. Şiir yazmıştır, şiir üzerine düşünmüştür.

Google Haberlere Abone ol

İkinci Yeni dalgasının oluşumunda kurucu faktör olan kendiliğindenlik önemlidir. Dalganın bu özelliği modern Türkçe şiirde hem ilk hem de tek örnektir. İkinci Yeni içinde olan şairlerin her birinin “kendi İkinci Yenileri”ni oluşturmaları da bir başka dikkat çekici husustur. Turgut Uyar’ın İkinci Yenisiyle İlhan Berk’in İkinci Yenisi birbirinden farklıdır. Farklılıklar şairlerin kişilik özellikleriyle ilgili olduğu kadar yaşama anlayışı ve pratikleriyle de ilgilidir. İkinci Yeni’ye, öncülük eden şairlerin tümü de birbirlerinden bağımsız olarak dalgayı bir başka açıdan yükseltecek biçimde katkıda bulunmuşlardır. Dikkat çeken bir başka konu da İkinci Yeni’nin öncü şairlerinin aralarındaki etkileşimin olabileceğinden çok daha düşük seviyede kalmasıdır. Birbirlerinden hiç etkilenmemişlerdir denilemez elbette. Ama kaynaklar da göstermektedir ki modern Türkçe şiirde aynı kuşaktan olup birbirinden en az etkilenen şairler İkinci Yeni’nin öncüleridir. Aynı dalganın içinde yer alıp da özgünlüklerini yitirmeden arayışlarını ve yenilikçiliklerini sürdürmeleri, İkinci Yeni’ye hem çokseslilik hem de genişlik ve derinlik sağlamıştır.

Modern Türkçe şiirin gelişmesinde, yenilenmesinde, yeni arayışlara girmesinde büyük rol oynayan İkinci Yeni dalgasına, uçlara gitmeden, deyim yerindeyse ortasında kalarak öncülük eden şairlerden biri de Cemal Süreya (1931) olmuştur.

99 Yüz / İzdüşümler - Söz Senaryosu, Cemal Süreya, YKY, 2004, 474 syf.

CEMAL SÜREYA: ŞİİRLE DİL ARASINDAKİ AYNA

Cemal Süreya’nın İkinci Yeni dalgasının içerisinde öncü olduğu kadar denge kurucu bir şair olduğunu da söylemek gerekir. Yenilik yıkıcıdır ve elbette denge bozucudur. İkinci Yeni’yle, şiirde her şeyin denenmesine, “bütün mümkünlerin kıyısına” varılmasına yönelik bir arayış başlamıştır. Aşırılığa kaçmayan, uçlarda dolaşmayan, sınırları zorlamayan yenilik yoktur. Deneyim sırasında savrulmayı engellemekse ancak yeniliğin kendi dengesini sağlamakla söz konusu olabilir. Cemal Süreya’nın İkinci Yeni dalgasının içinde üstlendiği rol bu anlamda önemlidir. İkinci Yeni dalgası modern Türkçe şiire köktenci girişimiyle sürekli yenilik kazandırırken gereken ağırlık noktasının oluşmasında, iç dengenin sağlanmasında da onun öncülük ettiğini söyleyebiliriz. İkinci Yeni’nin çoksesliliğinin gürültü kirliliğine kurban gitmesinin önlenmesinde ve uçlara savrulup dağılmasının engellenerek derlenip toparlanmasında Cemal Süreya’nın şair kudretinin ve şiir anlayışının etkili olduğu bir gerçektir.

Dilden iletişim dili çıkarıldığında, geri kalan şiirdir. Ancak bu cesaret ister. İkinci Yeni deneyiminde olduğu gibi bedeli son derece ağırdır. “Dışlanmak” ne kelime, “kapatılmayı” göze almak gerekir. Hele de bunu modern Türkçe şiirde denemeye kalkışırsanız.

İkinci Yeni’ye öncülük eden şairlerin neredeyse tümünün belki de tek ortak özelliği dilden iletişim dilini çıkarmak olmuştur diyebiliriz. Bu nedenle “kapatılmamışlardır”, ama “dışlanmanın” her türüne maruz kalmışlardır. Ancak yenilikten yana tavırlarını, yeniliği sonuna kadar savunarak sürdürmüşlerdir. İkinci Yeni’yle şiir, var olan anlama takılan bir süs, bir kalıp, bir araç değil de sürekli yenilikten yana bir arayışa dönüşmüşse şair olarak Cemal Süreya’nın katkısını unutmamak gerekir.

Şunu da belirtelim: İkinci Yeni dalgasının getirdiği yeniliği tüm yönleriyle savunarak tartışmak, yöneltilen eleştirilere yanıt vermek işini de kendiliğinden biçimde Cemal Süreya üstlenmiştir. Bu nedenle de İkinci Yeni’nin sözcüsü olmuş gibidir. Tartışmanın en şiddetli olduğu anlarda bile İkinci Yeni, yeniliğini, sürekli yenilik anlayışını kaptırmadan, ezdirmeden, eksiltmeden kurtarabilmişse bunda Cemal Süreya’nın düşünsel katkısının büyük payının olduğu görülür. Kısaca o yalnız şiirle değil, kuramıyla da uğraşmıştır. Bu yönüyle de modern Türkçe şiirin ender şairlerindendir.

“Koparak” ya da “dönüşerek” değil, başından itibaren içinde yer alarak Ece Ayhan gibi “saf” ve “has” bir İkinci Yenici olan Cemal Süreya’nın ilk şiiri “Şarkısı-Beyaz” 1953’te yayımlanır. Şairin kitaplarına almadığı şiire, ancak ölümünden sonra yeni baskısı yapılan “Sevda Sözleri”nde yer verilir. Şairin eğilimini, yönelimi görmek için de iyi bir örnek olduğunu düşündüğümüz ilk şiiri “Şarkısı-Beyaz”ın son iki betiğine bakalım:

Siraküzaya uğrayamadık

Torbadaki çakıllara baktım Şarkısı-beyaz

Benimkilerin üstünde üç tane hilal

Üç tane uzun hilal vardı, upuzun

Siraküza açıklarında bahanesiz bir yaz

Çalkandık durduk.

Ayıcılar geçti, mağlup insanlar geçti

Rüyalar darmadağındı Şarkısı-beyaz

Sonra dalgalar geldi dile

Sonra bir mavilik aldı her yerimizi;

Nasıl hatırlıyorsan dünyayı

öyle…

Cemal Süreya’nın, yolun başındayken yeni şiiri, eski şiirin, o şiirin dilinin içinden çıkarmaktan yana olduğunu görüyoruz. Bu tutumunu daha sonra da sürdürecektir.

Şairin ilk kitabı “Üvercinka”yı değerlendirirken Ahmet Oktay şu tespiti yapar: “Bence Süreya’nın asıl yeniliği, eşyayı soyutlaştırışından ve dilinden geliyor. Ama bu eğilim bir özenti değil. Bir yama gibi durmuyor şiirde. Her cins şairde olduğu gibi evreni ve varlığı genişletme, yeni bir boyut, bir ikinci, bir üçüncü boyut kazandırma çabasından doğuyor. C. Süreya’nın başarısı, soyutlarken uzay ve zaman içinde bir varlık derecesi olarak gerçekleşen duyguları, olayları somutlayabilmesinde. İ. Berk ve E. Cansever’deki havada kalış yok onda. Masası, atları o doğada gördüğümüz masalar, atlar değildir ama, bizi belli bir uca, belli bir anlam ve sonuca götüren Cemal Süreya’nın masası, atlarıdır.” Oktay’ın Cemal Süreya’nın şiirindeki yenilikle ilgili söylediklerine katılmamak mümkün değil.

“Üvercinka” (1958) yayımlandığında şiir ortamındaki durum; İkinci Yeni dalgasının önlenemeyen yükselişinin lehine dönmüş gibidir. İkinci Yeni dalga olarak 1960’tan sonra geri çekilme, yayılma eğilimi gösterse de kendisinden sonraki ve önceki kuşakları etkilemeye devam eder. Bu arada “Üvercinka”yı iki şiirle, “Gül” ve “San”dan aktaracağımız betiklerle hatırlayalım istiyoruz. İlk alıntımız “Gül” başlıklı şiirden. “Üvercinka”da ikinci sırada yer alıyor, ama altındaki tarih (1954) “San” (1957) şiirinden daha önce yazılıp yayımlandığını gösteriyor:

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum

Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz

Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum

İstasyonda tiren oluyor biraz

Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum

Her nasılsa sokağa düşmüş

Kolumu kanadımı kırıyorum

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı

Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

Cemal Süreya’nın ilk şiirinde uç veren yerleşik olanı, sürmekte olanı değiştirerek, yenileyerek eskitme, öylece aşma anlayışı ve tavrı kısa sürede kökleşir ve gelişir. “San” şiiri bunun ilk örneklerindendir:

Kırmızı bir at oluyor soluğum

Yüzümün yanmasından anlıyorum

Yoksuluz gecelerimiz çok kısa

Dörtnala sevişmek lazım.

İkinci Yeni şiirinin ilk örnekleri dergilerde görünür görünmez yöneltilen eleştiriler ve başlayan tartışma, dalganın öncü şairlerine geri adım attırmamış bilakis onları daha da kışkırtmıştır.

Oktay Rifat’ın 1956’da İkinci Yeni tartışmasının ortasına düşen “Perçemli Sokak”ını, 1957 yılında yayımlanan Edip Cansever’in “Yerçekimli Karanfil”i takip etmiştir. Bir yıl sonra İlhan Berk’in “Galile Denizi”, Edip Cansever’in “Umutsuzlar Parkı” ve Cemal Süreya’nın “Üvercinka”sının yayımlanmasıysa yazınsal iktidar karşısında İkinci Yeni dalgasına güç katarak pekiştiren bir hamle olur. Son yıkıcı hamleyse 1959 yılında yayımlanan Ece Ayhan’ın “Kınar Hanımın Denizleri”, Turgut Uyar’ın “Dünyanın En Güzel Arabistanı” ve Edip Cansever’in “Petrol” kitaplarıyla gelir. Bir başka açıdan bakarak İkinci Yeni’ye kadar “mavilik” arayışında olan modern Türkçe şiirin, İkinci Yeni’yle gökkuşağı arayışına yönelmiş olduğu yorumunu da yapabiliriz.

Gelişimi ve yenilenmesi açısından modern Türkçe şiire çok şey katmış olan İkinci Yeni dalgasının öncü şairlerinden biri olarak Cemal Süreya’nın hangi şiirini ansak muhakkak bir yenilikle karşılaşırız. Onun yenilik arayışı belki uçlara gitmemiştir. Ama coşkusunu kontrol altında tutacak, açık yarasını saklayacak, acısını bastıracak, yasını öteleyecek kendine özgü yeni bir dil ve şiir kurarak İkinci Yeni’nin öncüsü şairlerden biri olmuştur.

Çıkıp semaya seyreylemek için âlemi şiirin gökyüzüne merdiven dayamış şairin ikinci kitabı “Göçebe” (1965) “Üvercinka”dan sonraki bir üst basamak gibidir. Kitapta yer alan “Arka Güneş” başlıklı şiirden bir betik okuyalım:

Bir kan salkımıdır şarkısı

Dağılır incelir belledikçe

Evlerle bacalarla karışık

Karaağaçların üstüne yükselir

Oradan yönetir korkuyu

O beyaz o erken o ilk

O yapışkan uğultu

Acının tekniğini öğretir

Dört Yön birbirini yokladıkça

İki tanrı çeker arabasını

Ölümün, dağlara doğru.

Cemal Süreya, her şeyi elinden alındıktan sonra sığındığı neyse onu mesken tutmuş biri gibi sımsıkı sarılır Türkçeye. Annesi, çocukluğuna ait ev, kimliği, ait olduğu kültür ve o kültürün yaşadığı coğrafya elinden alınan biri neyi var, neyi yok kaybetmiş değil midir?

Bir şiirde, “Kan Var Bütün Kelimelerin Altında” demiş olmak için bütün kelimelerin altına bakmış olmak gerekir. Cemal Süreya’nın Türkçeyle ilişkisi, bütün kelimelerin altına bakacak kadar “ileri” gitmiştir. Konuşturulmadığı anadilinin yerine mecbur bırakıldığı dili, anadilini konuşanlardan daha iyi konuşarak göstermiştir sanki tepkisini. Ya da intikamını öylece almak istemiş, öfkesini öylece dışa vurmuştur. Şairin üçüncü kitabı “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de (1973) yer alan “Kan Var Bütün Kelimelerin Altında” şiirini, bir betik aktararak hatırlayalım:

Kan var bütün kelimelerin altında

Umulmadık bir gün olabilir bugün

Bir çeşme gibi akabilir cumartesi

Çığlığındaki sessiz harfler

Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında

Ne güzel konuşur sokak satıcıları

Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar

Ve çiçekçi kızların göğüsleri

Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından

Kan var bütün kelimelerin altında

Yaprağını dökecek ağaç yok burda

Ama ışık dökebilir olanca renklerini

Sürekli işbaşındadır belleğin

Tanık şairler arasında

Oyuncu arkadaşlar arasında

Yolculuk bir kafiye arayabilir

Atının kuyruğundaki düğümde

Cemal Süreya’nın şiir dilinin kıvraklığında; “bölgeyi” zorunlu olarak takma adlarla dolaşan Fırat suyunun yankısı da vardır, Dersim sürgünü bir ailenin bireyi olmanın acısını saklayan izler de, zekâsının parlaklığından düşen ışık da… Alıntıladığımız betik “Seviş Yolcu başlıklı şiirinden:

1.

Gurbet yavrum garba düşmektir gurbet

Çiçeklerden gelincik içinde Bünyamin sevgisi

2.

Yürüdün gittin eski kurganlar üstünden kent kent

Kulağında âmâ bir çömleğin kırılma sesi

3.

Barış demiştir ve güvercin tıkmışlardır boğazına

Bu yüzden edep kuralı gözetmez Anadolu ermişi

4.

Bu yüzden kimi zaman zordur ayırmak

Üstünü başını yırtmış ağıtlardan şiiri

“Modern Türkçe Şiirin Seslileri” listemizin on altı şairi arasında yer alan Cemal Süreya, bütün şiirleri sözcük sözcük, dize dize, betik betik okunacak bir şairdir. Çünkü o, anadili olmamasına karşın Türkçenin kurucu şairlerinden biri olmuştur. Şair olarak da bir model oluşturur. Şiir yazmıştır, şiir üzerine düşünmüştür. Dergiler çıkarmış, çeviriler yapmıştır. Dünyaya, hayata olan ilgisinin odağında insan, aşk ve umut yer almıştır. Yalnızdır, yaslıdır, kederlidir, mutsuzdur, ama karamsar değildir; şenliklidir, yaşamaktan yanadır. Şenlikli bir yas içindedir dili. Şiir arzularına tuttuğu bir ayna, dünya uçurumunda tutunduğu dal olmuştur. Hilesiz, hurdasız bir ayna… Şiir onun elinde ve dilinde ironik, hedonist ve neşeli bir aynaya dönüşmüştür. “Düşüncesi Değil, Kendisi” başlıklı şiirini okuyalım:

Çiçekleri sulayan adamın

Bir sürü adı vardır.

Üsküdar'a at yollar.

Fırat suyu bütün bir bölgeyi

Takma adlarla dolanmak

Zorundadır.

Ölüm güney yarımkürede

Çok sığ ve sonsuz geniş

Bir ırmaktır

Ganj da derler ona

Ölüm deyince

Zamansızlığın ortalarında

İstanbul'da enderun ağaları

Padişahın buyruğuyla

Kartopuna tutar birbirini

Onun dikkat çeken bir özelliği de “hasret burcuyla” “hikmet burcu” arasındaki yolculuğunun kısa sürmüş şairlerden oluşudur. Diyebiliriz ki en iyi şiirini belirlemek için vazgeçilecek en kötü şiiri yoktur.

Cemal Süreya’nın şiirleri yöneldiği neyse onu yoklayıp, inceleyip kendi ortamından çıkararak teşhir etmez. İşaret eder. İşaret biçemi de soymayan, hafif bir dokunuşla sıyıran, kıvıran, sınırında bırakan bir bakış ve incelik içerir. Bu aynı zamanda şairin kendine özgü duyarlılığının da dışavurumudur. Şu iki betik “Striptiz” şiirinden:

Kaç nota var

Do re mi fa sol la si

Onun da üstünde

O kadar giysi

Etekliği fa

Sütyeni sol

Papuçları la

Şapkası si

Üvercinka, Cemal Süreya, 64 syf., YKY, 2015.

Önerimiz şiir okurken “seçme şiirlere” teslim olunmamasıdır. Cemal Süreya’nın bütün şiirleri “Sevda Sözleri” adıyla tek kitapta toplanmıştır. Şairlerin yapıtlarını gelişigüzel değil, sırayı takip ederek okunmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz. “Seçme şiirler”, adı üstünde seçme şiirlerdir ve daha çok seçenin beğenisini yansıtır. Seçmeler, şair ve şiirleriyle ilgili bir fikir verebilir. Lakin kısıtlı, sınırlı, tadımlık bir sunumdur söz konusu olan.

Cemal Süreya, Ahmed Arif, Edip Cansever, Turgut Uyar dahil birçok şair için şiir yazmış ya da şiirlerinde onlara değinmiştir. Onun için de şiir yazan şairler olmuştur.

Yakın arkadaşı Ülkü Tamer de Cemal Süreya’yı şiirin diliyle betimlemiştir. İşte “Cemal: Atlas Okyanusu’nda Fırat’ın Salı / Zap Suyu’nda Alp Çiçeği...” dizelerini de yazan Ülkü tamer’in Cemal Süreya’yı anlattığı dizeler:

Tanrı

Bin birinci gece şairi yarattı,

Bin ikinci gece Cemal'i,

Bin üçüncü gece şiir okudu tanrı,

Başa döndü sonra,

Kadını yeniden yarattı.

Şiir dünyaya ve hayata dair bir teferruattır. O teferruat bir şiir evreni yaratmış olan Cemal Süreya’da doyasıya vardır. Cemal Süreya bir şiir evrenidir. Yazdığı şiirlerin yanı sıra şiir üzerine düşünceleriyle de yaratıp genişlettiği bir şiir evrenidir onun çabasıyla oluşturduğu.

Turgut Uyar’ın ölümü üzerine yazdığı şiir, şairin arkadaşına ağıtıdır. Öte yandan genel anlamda şiiri hem içerik, hem biçim ve biçem yönünden genişleten, derinleştiren özelliğiyle de dikkati çeker. Turgut uyar başlıklı şiirden ilk ve son ikiliği:

Ak odada oturur

Kapısı penceresinden çok

(…)

Öldüğü gün

Hepimizi işten attılar.

“Modern Türkçe şiirin seslileri” listesinde yer alan modern Türkçe şiirin on altı yenilikçi ve öncü şairinden biri olarak Cemal Süreya’nın hangi şiiri okunsa diğerinin boynu bükük kalır. Diğer şairler gibi Cemal Süreya’nın da şiir evrenine girmek, orada gezinmek önemlidir, ama yetmez; orada, o evrende yaşamak gerekir. Elbette okuyarak.

Şiir okumadan yaşamanın yaşamak olup olmadığına, ancak şiir okuyanlar karar verebilir ve şüphesiz; şiirin yalnızca yazın değil, hangi mevsim çalınsa kapısı okuyacak olana açıktır. Şairin Edip Cansever için yazdığı “Edip Cansever” başlıklı şiiri okuyarak bitirelim:

Yeşil ipek gömleğinin yakası

Büyük zamana düşer.

Her şeyin fazlası zararlıdır ya,

Fazla şiirden öldü Edip Cansever.