Bez bebekler ağlamaz

'Israrotu' Kanun Hükmünde Kararname ile işinden uzaklaştırılmış öğretmen Gökhan Taner Günsan'ın Medakitap tarafından yayımlanan şiir kitabı. Günsan'ın artistik kaygılar gütmeden, sözcük bağlamlarını içinden çıkılmaz metaforlara boğmadan yansıttığı duyarlılıklar, okurun yeniden üretmesine olanak tanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Can Yücel’in, kendisiyle yapılan bir konuşmada söylediğini hatırlıyorum. Şiirin ne olduğu sorusunu yanıtlarken aşağı yukarı şöyle diyordu: “Şiir yoksunluğun sonucudur.” Bakın, “yoksulluk” demiyor, “yoksunluk” diyor. Yani bir şeylerin eksikliği… Gerçekten de Freud bile mutlu insanın sanat yapamayacağını söylemiyor muydu, Sanat ve Sanatçılar Üzerine adıyla Türkçeye çevrilmiş olan kitabın bir yerinde? Mutlu, her şeyin yolunda gittiği, toplumla ve devletle uyumlu, herhangi bir endişesi bulunmayan bir insan niçin sanat yapsın ki? Niçin, sanat yapmanın o zor, belalı sürecinde kendini telef etsin ki? Zaten Nazım Hikmet dememiş miydi, “şairlik zor zanaat” diye? Belki mutlu insan da sanat yapabilir ama mutlu insanların sanatı olur o, sanırım. Demek sanat yapmak, sosyo psikolojik, politik ya da ekonomik bir “yoksunluk” gerektiriyor.

.

Israrotu, şiirlerini Varlık, Evrensel Kültür, Yeni E gibi dergilerde yayınlayan Gökhan Taner Günsan’ın ikinci şiir kitabı. Hani Aziz Nesin diyordu ya, “Türkiye’de her üç kişiden beşi şairdir” diye, bu ironinin gerçek karşılığına baktığımızda, demek Türkiye’de her üç kişiden beşi, bireyi şiir yazmaya zorlayan bir “yoksunluk” u yaşıyor. Gökhan T. Günsan da böyle, bir öğretmen, sendika başkanlığı yapmış, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işinden uzaklaştırılmış. Eşi ve bir çocuğuyla yaşıyor. İşinden atılınca geçim derdi başlıyor. Bir ustanın yanında boya badana işine giriyor. İlk boyadığı evde, boyayı eşyaya damlatıyor. Beceriksizliği yüzünden patron işten çıkarmayı düşünürken, KHK ile işinden atılmış bir öğretmen olduğunu öğrenince, iyi davranıyor, hatta yaptığı kötü işlere bile “iyi olmuş” diyor. Şimdilerde eşi İlknur Günsan’la birlikte bez bebek yapıp satarak yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. İnternet aracılığıyla ülkenin çeşitli yerlerinden aldıkları bez bebek siparişlerini yetiştirmek için gece gündüz birlikte çalışıyorlar. Ünlü kişiler internette bebeklerini paylaştıkları zaman, sipariş artıyor. Yaptıkları bebeklerin kendine özgü özellikleri var. Örneğin, “Cindy” güzelliğine karşı bir güzelliğe sahip bu bebekler. Her biri farklı karaktere sahip. Organik ve her birinin hikayesi olan bebekler. Sahiplerine gönderilirken, bir felsefe mektubu ve bir kitapla birlikte gönderiliyorlar. Başlangıçta bir ayakkabı kutusunda ambalajlanıp gönderilirken, bu yöntemin kötü şeyler çağrıştırdığını düşünüp, özel kutular yaptırıyorlar.

Evet, işte Israrotu, şimdilerde bez bebek işçiliği yapan bir öğretmen şairin şiirleri.

“…

içimde boş bir salıncak

sallanıyor aklıma çarparak

uzun bir çay söylüyorum kendime

ölümün uzun saçını süpürüyor berber

bir yaprak neden bu kadar uzun düşüyor

(bülent bi çay)”

Israrotu.

Gökhan T. Günsan’ın şiirlerinin en önemli özelliği, insana dair şeylerin dolaysız bir dille, yalın bir ifadeyle yansıtmasıdır. Öyle olmadık artistik kaygılar gütmeden, sözcük bağlamlarını içinden çıkılmaz metaforlara boğmadan yansıttığı duyarlılıklar, okurun yeniden üretmesine olanak tanıyor. Günhan’ın şiirleri, günümüzde yayınlanan birçok şiirsel metnin içerdiği sorunları aşmış görünüyor. Ülkemizde şiir yazan birçok insanın ürettikleri metinler, ne yazık ki bütünlüklü bir yaşantı bölüğü, okurda karşılığını bulabilecek ve onun yeniden üretebileceği bir imgesel evren sunmuyor. Metnin içerdiği geniş imge dünyası birbiriyle bağlantısız, dağınık, uzak, yer yer şematik ve yapay kalıyor. Şu da var: imgesel ilgi alanları, onu şiir diline dönüştürebilmek için çok usta bir şiir becerisi, çalışması ve mühendisliği gerektiriyor. Çünkü şiir eni konu yoğunlaştırılmış anlamdır. Bu nedenle, anlamsal yoğunluğu zaten kendi başına şiddetli olan nesne, imge, sözcük ve bağdaştırmalarla (karanlık, kan, yürek, deniz, fırtına vb.) şiir yazmayı tercih ettikleri için, bu malzemeler şiir olmamak için, kendi özgürlüklerini korumak için direniyorlar. Ayrıca şiiri destekleyecek, ona bütünlüklü olması için yön verecek bir yaşam projeleri, ütopyaları, ideolojileri yetersiz kalıyor. Yani kumaş çok iyi ama onu elbiseye dönüştürecek ustalık yetersiz. Sonuçta ortaya düş gibi, sayıklama gibi bir metin çıkıyor. Gökhan T.Günsan, dediğim gibi, bu sorunları büyük ölçüde aşabilmiş.

Gökhan Taner Günsan

ocağı açık unutmuşum gibi

dönüyorum sürekli gözlerine

insan giderken

daha fazlası kalıyormuş geride

(yarına inanç)”

Dünya şiir tarihinde önemli yeri olan, Türkçeye de çevrilmiş önemli bir şiir kuramı kitabı “Illision and Realite” nin (Yanılsama ve Gerçeklik) yazarı Christopher Caudwel aynı zamanda bisiklet vitesinin mucididir. Demek şiir gibi ince, mikro estetik hesaplar gerektiren bir işi yapan bir insan bisiklet vitesini icat edebiliyor. İşte bu açıdan baktığımızda, Gökhan T.Günsan’ın da bir şair olması, yine şiirler yazan eşiyle birlikte ürettikleri bez bebeklerin diğer bebeklerle, özellikle “cindy” bebeklerle estetik ve anlamsal farkında ortaya çıkıyor.