Dünya yeniden şekilleniyor!

Dünya Yeniden Şekillenirken 2 Nota Bene Yayınları tarafından yayımlandı. Yaşanan büyük geçiş dönemini mercek altına alıp izlemeye çalışan dizinin ikincisi olan kitap, dünyada olup bitenlerin tematik bir eksen çerçevesinde incelenmesini ve bunun politik mücadeleler üzerindeki etkisini ortaya koymayı hedefliyor.

Google Haberlere Abone ol

Candaş Ayan

“Dünya değişti. Bunu suda hissediyorum, toprakta hissediyorum. Havada kokusunu alıyorum. Bir zamanlar var olan kayboldu. Hatırlayanların hiçbiri artık yaşamıyor.” Bu sözleri ne ilk söyleyişimiz ne de son; ne ilk duyuşumuz, ne de son. Nebuchadnezzar’ın gelişinden çok önce Yeremya kurmuştur bu cümleyi, Darius’a hançerini geçiren Bessos da. Dalmaçya’ya kaçan Nepos da işitmiştir, Kortez’i şehrine kabul eden Montezuma da. İki yüz yıl önce Fransa’da, yüz yıl önce Rusya’da haykırdı bu sözleri özgür halklar.

Engels’in, Komünist Manifesto’nun 1888 baskısına düştüğü dipnotu da akılda tutarak insanlığın yazılı tarihi sınıf savaşımları tarihidir, hiç bitmeyen, ancak elbet bir gün bitecek olan sınıf savaşlarının tarihi. Dünya her seferinde değişmiş de olsa, mayasında bulunan savaş hiç bitmemiştir. Bugün bu cümleyi tekrar kurmaktayız; dünya değişmekte, yeniden şekillenmektedir. Bugünün dünyası Kolomb’un yelkenlilerinden çok ileride, yüzen savaş makinelerinin dünyasıdır artık. İstihbarat için yollanan kumrular yerini her adımımızı gölge gibi takip eden dijital gözetim mekanizmalarına bırakmış durumda. Artık siyah köleler zorla Afrika’dan koparılmıyorlar, kendi rızalarıyla köleliklerine doğru Afrika’dan göçüyorlar. Güneşin batmadığı imparatorluk Doğu Kampanyası’nı lağvedeli çok zaman oldu. Değişimin diyalektiği sosyalist devrimleri getirdi, kapitalist propaganda devrimleri geri püskürttü. Ancak, bunca farklılığa sebep olan iki temel dinamik hep olduğu yerde kaldı: değişim ve sınıf savaşı.

Britanya’da ilk çitlemelerin yapılışından itibaren kapitalist bir düzenin içerisinde yaşamaktayız. Elbette bu düzen içerisinde belli hiyerarşiler ve dönemsel önderlikler olmakla birlikte, bunların hiçbiri değişimin önünde direnememiştir. Dünya sistemleri yaklaşımının sağladığı teorik çerçeveden hareketle, sömürgelerinden elde ettiği güç ve zenginliğe dayanarak İngiltere İmparatorluğu’nun ilk hegemonik güç olması; kapitalist üretim ilişkileri açısından tarihsel bir gerçeklik. Ancak yirminci yüzyılda bu durumun değiştiğini ve hegemonya merkezinin batıya, Birleşik Devletler’e kaydığına şahit olduk. Bu geçiş süreci içerisinde, iki dünya savaşı ve Ekim Devrimi’nin gerçekleştiğini düşünecek olursak, değişimin ne denli sancılı olduğunu görebiliriz. Şimdilik aynı şiddette yaşanmasa da içinden geçtiğimiz dönemde “suda ve toprakta hissettiğimiz”, “havada kokusunu aldığımız” benzer bir değişim dönemine tanık olduğumuzu söyleyebiliriz. Dünya, şimdiye kadar pek çok kez olduğu gibi yeniden şekilleniyor. Ne yazık ki geçmiş deneyimler bu yeniden şekillenişin sakince olmayacağının habercisidir. Peki, bu noktada bize düşen nedir? Yeremya gibi sadece yıkımın çok sert olacağı kehanetini dillendirmek mi, Robespierre gibi değişim sürecine aktif ve kesin müdahalelerde bulunmak mı, Jirondenler gibi sistemin yönünü bulması için objektif süreçlerin işlemesini beklemek mi, İsmet Paşa gibi yeni dünya düzeninin kurulmasını beklemek mi, yoksa Foucault gibi iktidarı tanımlamaya çalışmak mı?

'DAHA TEMATİK BİR SEÇKİ'

Bu soruya verilen yanıt her ne olursa olsun, ilgili edimin başlangıç noktasında her şeyden önce bu değişimin hangi dinamiklere yaslanarak gerçekleştiğinin anlaşılması yer alacaktır. Öyle ki, insan, eyleminin nesnesini ne kadar iyi anlarsa eylemi o denli hassas bir nitelik kazanır. Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan Dünya Yeniden Şekillenirken-2 başlıklı çalışma, dünya yeniden şekillendiği bir momentte, değişimin diyalektiğini kavrama, süreklilik ve kopuş momentlerini bilince çıkartma ve küresel ölçekte olup bitenlerin doğasındaki sınıf savaşımını ortaya koyma çabasının bir ürünüdür. Kitap, dünyada meydana gelen çeşitli gelişmelerin nabzını tutmaya çalışan Dünya Yeniden Şekillenirken  serisinin ikinci kitabı. İlk kitapta dünya haritasını coğrafi dağılım temelinde ele alan çalışmalara yer veren editörya, bu kez daha tematik bir seçkiye gitmiş. Bu nedenle kitabın alt başlığı “Siyaset, İktisat, Teknoloji, Emek” biçiminde. Çalışmada bu dört tema çerçevesinde son yıllarda dünyada en çok tartışılan meseleleri ele alan yazılar yer alıyor.

Dünya Yeniden Şekillenirken 2, Derleyenler: Ulaş Taştekin, Yalçın Bürkev, Cenk Ağcabay, 288 syf., Nota Bene Yayınları, 2019.

Daha fazla üzerinde durulması gereken husus, içerisinden geçmekte olduğumuz değişim sürecinde, Dünya Yeniden Şekillenirken’nin neden önemli olduğudur. İlk olarak, Dünya Yeniden Şekillenirken’in içerisinden geçmekte olduğumuz sürecin bir değişim, bir yeniden şekillenme hali olduğunun anlaşılması açısından önemli bir ihtiyaca karşılık geldiğini belirtmekte fayda var. İçerisinde yer alan çalışmalar, bir yandan geçmişteki sınıf mücadelesi deneyimlerini biz okuyuculara hatırlatırken, diğer yandan bu geçmiş deneyimlerle günümüz pratikleri arasında bağlantılar kurmaya çalışıyor. Bunun en belirgin göstergesi, emperyalizmin mekanizmalarının anlatısı ile belli coğrafyalarda halen sürmekte olan sömürü politikaları arasında kurulan paralelliktir. Çalışma bu bağlantıları çeşitli analiz düzeylerinde yapmaya çalışıyor. Siyaset ve iktisat teması kapsamında yer alan yazılar, bu ilişkileri makro düzeyde, dünya ölçeğinde kurarken teknoloji başlığı altındaki yazılar gerek makro ölçekte gerekse mikro ölçekte meydana gelen gelişmeleri ve olası sonuçlarını ele alıyor. Kapitalizmin nihai aşaması olan emperyalizmin altında gizlendiği kıyafetlerin ters yüz edilişi, orada yaşanan sistemik krizlerin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Öyle ki, “1970’lerin sonundan itibaren o dönemdeki ekonomik krize cevap olarak üretilen neoliberal sistem, 1990’lardan itibaren Doğu Bloku'nun yıkılmasıyla neredeyse bütün dünyaya yayılmış, ama 2008’den itibaren artık onun da sınırlarına ulaşmıştır” (İlhan Uzgel’le Söyleşi, Dünya Yeniden Şekillenirken-2, s.35). Kapitalizm kendisine ne coğrafi ne de iktisadi anlamda yeni alanlar bulamadığı ölçüde çözüm, “eski kapitalist merkezler ile yeni kapitalistleşen Çin’in, küresel tıkanıklığı aşabilmek için aralarındaki rekabet ve mücadeleyi arttırmasında” aranmaktadır (İlhan Uzgel’le Söyleşi, Dünya Yeniden Şekillenirken-2, s.36). Bu artan rekabete koşut olarak “uluslararası para ve finans sisteminde istikrasızlıklar artmakta, hâkim ekonomik gücün gerilemektedir”; ancak bunun yerini alacak gücün ise henüz tam olarak ortaya çıktığını söylemek zordur (Ümit Akçay, Küresel Ara Rejim, Dünya Yeniden Şekillenirken-2, s. 95). Bu tablo, çalışmaya katkı sunan yazarlardan olan Ümit Akçay tarafından, iki Dünya Savaşı arası döneme (1915-1945) benzetilmekte ve ikinci küresel ara rejim olarak adlandırılmaktadır.

'DÜNYADAKİ GÜÇ DENGELERİNE İLİŞKİN UYARI VE HATIRLATMALAR PUSULA İŞLEVİ GÖRÜYOR'

Bu geçiş ve dönüşüm sürecinin makro-ölçekli tartışma başlıkları arasında en popüler konunun dünya hegemonyasındaki gelişmeleri ele alan tartışmalar olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Tam da bu nedenle kitapta yayımlanan söyleşisinde İlhan Uzgel, ABD’nin düşüşünün “medyatik ve akademik açıdan neredeyse magazinleşmiş bir konu” olduğunu ifade etmekte, “bu konudaki analizlerin bir kısmı ‘wishful thinking’den kaynaklandığını” dile getirmektedir (Dünya Yeniden Şekillenirken-2, s. 37-38). “Hegemonik pozisyonun çok karmaşık, siyasi, askeri, ekonomik, finansal, sınıfsal, kültürel ve düşünsel boyutlara sahip” olduğu unutulmamalı ve Çin’in ekonomik büyümesinin “otomatik bir hegemonik devir teslimini” beraberinde getirmeyeceği akılda tutulmalıdır (İlhan Uzgel’le Söyleşi, Dünya Yeniden Şekillenirken-2, s.39). Dünyadaki güç dengelerine ilişkin bu gibi oldukça önemli uyarı ve hatırlatmalar içeren çalışma, bu boyutuyla dünya siyasetinde yön bulmaya yardımcı olan bir pusula işlevi görüyor. Böylesi açmazların söz konusu olduğu koşullarda, emperyalist kapitalizmin bu krizlere yanıt üretecek bir dizi aracı geliştirip geliştiremeyeceğinin ipuçlarını özellikle Jerome Roos tarafından finansallaşmaya dair yapılan tartışma ile Mehmet Yılmazer ve Kees van der Pijl’in teknoloji teması çerçevesinde sunduğu katkılarda bulmak mümkün. Zira bu iki alan, merkez ülkelerde hem ciddi yatırımların hem de kritik projelerin temel başlığını oluşturuyor.

İkinci olarak Dünya Yeniden Şekillenirken, geleceğe dair yeni, daha önce sorulmamış sorular sorma fırsatını da tanımaktadır. Teknolojik gelişmelerin hiç olmadığı kadar hızlı ilerlediği bu değişim çağında, bu üst düzey teknolojiler ile yeni üretim biçimleri tasarlamak mümkün olacak mıdır? Gelecekte, üretim ilişkilerinin kalbinde bulunan isçi sınıfının yerini makineler aldığında insanlık refaha ve huzura mı erecektir, yoksa kaosa mı sürüklenecektir? Bütün üretim gelişmiş teknolojik aygıtlarla yapıldığı nokta tarihin, diğer bir deyişle sınıf savaşlarının sonu mu olacaktır? Bu ve buna benzer soruların bizlerin zihninde canlanmasını sağlayan DYŞ, elbette kehanetten ziyade bilimsel bir analiz çerçevesiyle bu sorulara yaklaşmaya çalışıyor ve son dönemlerin popüler tartışma başlıklarından biri olan teknolojik gelişmelerin emek denetim mekanizmalarında ve uluslararası güç dengeleri üzerinde oynayacağı role odaklanıyor.

Dünya Yeniden Şekillenirken, Derleyenler: Ulaş Taştekin-Cenk Ağcabay, 304 syf., Nota Bene Yayınları, 2017.

'TARAF SEÇEN BİR ÇALIŞMA'

Üçüncü olarak, geçmiş ve geleceğin yanında, elbette değişimin yaşanmakta olduğu şimdiye dair de söyledikleri ve söyleyecekleri var Dünya  Yeniden Şekillenirken’in. Değişim, diyalektik bir süreç olması bakımından bir anda olup biten, ani bir refleks değil, tam tersine yavaş ve sancılı isleyen bir süreçler bütünüdür. Bütün bu birbirinden farklı, ancak ayni yöne doğru ilerleyen süreçlerin anlaşılması ve dünyanın yeniden şekillenmekte olduğunun farkındalığının oluşturulması, Dünya Yeniden Şekillenirken’in ortaya çıkmasına hasıl olan ihtiyacın ta kendisidir. Bu değişim objektif süreçler kadar, değişimin tarafı olan aktörlerin müdahalelerine bağlı olarak da şekillenmektedir. Dünya Yeniden Şekillenirken, çatışma ve savaş bölgelerinin hangi coğrafyalarda yoğunlaştığına dikkat çekmesi; savaş baronlarının bu ve benzeri değişim süreçlerinde oynadığı rolün altını çizmesi ve en önemlisi bunca sancının ne yöne evrileceğine dair fikir jimnastiği yaptırması açısından, oldukça önemli ihtiyaçlara cevap verme niteliğindedir. Bu yanıyla Dünya Yeniden Şekillenirken taraf seçen bir çalışmadır; şayet bu değişimde sınıf mücadeleleri önemli bir rol oynuyorsa, Dünya Yeniden Şekillenirken bu mücadelede işçi sınıfının tarafında durmaktadır. Geleceğin ne getireceğine dair belirsizliklerle yüklü bir algının aksine, gelen günlerin neler getirebileceğine dair analitik bir çerçeve sunarken aslında bu gelişmelere yön verme şansının adı pek anılmasa da işçi sınıfının elinde olduğunu bizlere hatırlatma çabası oldukça kıymetli.

Mesele dış politika olduğunda köşe yazılarında ve televizyon programlarında siyasi aktörlerin ötesine geçmeyen çeşitli yorumlarla karşılaşıyoruz. Eleştirel teoride, görünenin ardındaki gerçekliğe bakmak önemlidir denir ya, Dünya Yeniden Şekillenirken bu çabanın ürünüdür. Buradan devam edersek, sosyal bilimlerdeki üretim ve tartışma ortamı Türkiye'de ve her geçen gün zayıflarken bu kitabın emek sürecinde bulunan, bir ucundan tutan herkesin emeğini takdir etmek gerekir. Dünyadaki güç dengeleri değişiyor, paylaşım ve bölüşüm ortamında emperyalist devletler kendi paylarına düşeni fazlasıyla almak istiyorlar. Bu durum ise dünyanın her bir köşesinde, savaşların ve göçlerin artmasına sebep oluyor. Nasıl bir süreçte olduğumuzu anlamak, anlamlandırmak için Dünya Yeniden Şekillenirken-2 iyi bir kılavuz niteliğinde.

İleri teknolojinin bir marifeti olarak neredeyse aklımızdan geçenlerin bile takip edildiği bu gözetim ve denetim mekanizması tesis ediliyor. Halkların bunun karşısında özgürlüğünü koruyabilmek adına yapması gereken haklarına sahip çıkmak, ekonomik ve ekolojik mücadelenin ön saflarında yer almak, bu alanlarda söz hakkını egemen sınıflara bırakmamaktır. Yüzyıllardır yapılan hatalardan çıkartılması gereken en önemli ders: artık tarihin tekerleğini daha eşit, özgür ve adaletli bir dünyaya doğru ilerletme konusunda burjuvazi işlevini yitirmiştir; yeni dönem ya özgür halkların, işçi sınıfının mücadeleleriyle bir çıkış yolu bulacak ya da daha fazla savaş, sömürü ve bunun getirdiği yoksulluk, göçler ve sefaletle damgalanacaktır.