Terry Eagleton’ın oyunbozan kurbanı

Terry Eagleton, modern zamanın hem kurbanı hem günah keçisi olan ezilenlerin, kendilerini karanlığa mahkûm edenlere karşı seslerini duyurmaları gerektiğini vurgular. Radikal Kurban’ın mesajı, yaşamak yerine biriktirmeyi, hissetmek yerine sahip olmayı vaaz eden egemen akla karşı hayatı güzelleştirme yollarının araştırılması gerekliliğidir.

Google Haberlere Abone ol

Terry Eagleton’ın kurban kavramını tartıştığı son kitabı Radikal Kurban, Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Eagleton, aldığı Katolik Hıristiyan eğitiminin de etkisiyle konuya siyaset bilimi, felsefe, psikoloji ve teoloji ile olan kesişim noktaları üzerinden yeni bir kuramsal boyut kazandırıyor.

Kurban konusu açıldığında aklıma hep Ursula K. Le Guin’in “Omelas’ı Bırakıp Gidenler” öyküsü gelir. Eagleton da dâhil olmak üzere konu üzerine söz alanların, belki de didaktik olduğu gerekçesiyle görmezden gelmeyi tercih ettikleri bu kısa öykü kurban ve günah keçisi nosyonlarının derinlemesine tartışıldığı önemli bir metindir. Öyküde ütopik bir şehrin ayakta kalmasını sağlayan, yaşanan ya da olası tüm kötülükleri bedeninde cisimleştiren, ülkenin refahını sağlayan kişi işkenceye uğrayan küçük bir çocuktur sadece. Le Guin, neredeyse tüm kitaplarında yaptığı şeyi tekrarlayıp ortaya şu ahlaki sorunu attığına dair izlenim bırakır: “Bir çocuğun kederi, acısı ve çektiği eziyetler toplumunuzu daha adil, müreffeh yapacaksa bu durumu kabullenir misiniz?” Kişisel bir soruyla karşılaştığınızı düşünürken, aslında siyasetin, felsefenin ve antropolojinin alanına çekildiğinizi hissedersiniz. Bugün yaşadığımız tüm refah aslında birilerinin acılarının ve gözyaşlarının üzerine yükselmiyor mu? Başkalarının acılarını unutma konusunda bu kadar maharetliyken iyi bir insan olduğumuzu düşünebilir miyiz?

KURBAN VE GÜNAH KEÇİSİ

Terry Eagleton da Le Guin’le benzer tema üzerinden ilerler Radikal Kurban’da. Sınıflı toplumlarda ister kurban ritüeliyle kendini göstersin isterse günah keçisi olarak vücut bulsun hegemonyanın tesis edilmesini sağlayan bir mekanizmanın varlığı inkâr edilemez. Bu mekanizmaya bağlı olarak sevgi, ısdırap, kötülük, bağışlayıcılık, özgecilik, eli açıklık kavramları kimin nasıl anlamlandırdığına bağlı olarak bir mücadele alanı olarak belirir. Bu noktada Eagleton, konunun çok boyutlu yapısını göz önünde bulundurarak tartışmanın muhataplarıyla polemiğe giriyor.

Yazar, işe kurban mefhumu üzerindeki kafa karışıklığını gidermeye çalışarak başlar. “Kurban, herhangi bir ortak özelliğe sahip olmaları icap etmeyen bir dizi faaliyeti kapsayan çokçeşitli (politetik) bir kavramdır. Tarihin farklı dönemlerinde armağan, minnettarlık, ahit, dua, pazarlık, şükran, kefaret, hayranlık, kandırma, kutlama, tazminat, telafi, kutsama, teskin, hasbihal, dostluk, arınma ve borcun ifası olarak görüldüğü vakidir.” Bu çokçeşitlilik ister istemez konunun dallanıp budaklanmasına müsaade eder. Ama Eagleton bu yorumun kafaları bulandırmasına da engel olmaya çalışır. “Kurban ritüeli gerçekte kayıp ve ziyanla ilişkili olmakla birlikte, çok daha zengin bir yaşam formu uğrunadır. Şayet kurban etme, bir şeyden vazgeçmeyi içeriyorsa, bu ona daha derinden sahip olmak içindir.”

Bu noktadan itibaren antik uygarlıkların kuruluş mitlerinden kadim dinlerin ortaya çıkışına, oradan İsa’nın çarmıha gerilişine kadar ilerleyen süreçlerde kurbanın rolü üzerine bir tartışma yürütülür. Bu tartışma Eagleton’ı René Girard’ın günah keçisi kavramına ulaştırır. Yazara göre Girard’ın teorisi özgün olsa da bazı eksikleri içinde barındırır. Girard’a göre bu kavram neredeyse tüm toplumların üretici ilkesidir: Her toplumsal kurumun kökeninde bir masuma yönelmiş linç güruhları vardır. Eagleton, Girard’ın “her kapıyı açan anahtar” olarak görülen bu teorisini hem sınıfsal konularda kör hem de politik olarak derinliksiz olduğunu iddia eder. Mesela İsa’nın çarmıha gerilişini sadece kurban edilme olarak görmek, yaşanan olayın bir siyasi cinayet olduğu gerçeğini gizlemektedir. Girard’ın temel katkısı kurban pratiğini yeniden düşünce dünyasına taşıması; eksiğiyse konuyu egemen kalıpların içerisinde ele almasıdır.

Radikal Kurban, Terry Eagleton, çev: Aslı Önal, 224 syf., Ayrıntı Yayınları, 2019.

HAYATI GÜZELLEŞTİRMENİN YOLLARI

Eagleton, bu eksik üzerinden ilerleyerek bir yol haritası çizer Radikal Kurban’da. Önce şehitlik kurumu ve ölümlülük fikrini masaya yatırır. Şehitliğin özgeciliği ve toplumsal değişimi tetiklemesinin yanısıra nasıl müstehcen bir boyuta sahip olduğunu, dahası çoğu zaman yanlış bir fikrin sonucu olarak ortaya çıkabileceğini vurgular. Şehitliğin dinî boyutu, inananın cennete gideceğine emin olmasıyla ilgilidir. Böyle bir eylemin, öldükten sonra sonsuz mutluluğa ulaşacağına dair netliğin sonucu olduğu göz önüne alınırsa özgeci bir eylem olmasını beklemek safdillik olacaktır. Ölümsüzlüğe ulaşma fikri, insanın bu dünyada yaşamasını bir yüke çevirmekten başka işe yaramaz. Oysa erdem sahibi ve iyi bir insan olmak için öteki dünya motivasyonuna ihtiyaç duymak ne kadar ahlaki olabilir ki? Eagleton, tam farklı bir öneri ile gelir: “Bu açıdan bakıldığında insanı erdemli olmaya teşvik eden şey, ölümsüzlük vaadinden çok, insanın kendi ölümlülüğünü düşünmesidir. İnsanın kendi ölümlülüğü üzerine tefekküre dalması, gerçek anlamda ahlaklı olmak için bir fırsat yakalamasıdır. Örneğin intikam almak yahut başkalarının uğrayacağı zarar pahasına muazzam bir zenginlik elde etmek adına zamandan çalan entrikalar planlamak, uğraşmaya değmeyecek şeylere dönüşür.”

Şehitliğin, bireysel bir yarar sağlama amacıyla yapılması mübadele, armağan, aşırılık ve bağışlayıcılık gibi konuları gündeme getirir. Eagleton, bu konuları, kurban ve şehitlik kurumlarıyla birlikte tartışarak günah keçisi konusuna geri döner. Günah keçisini ele almanın alternatif yolu onu bir parçamız olarak kabul etmektir. Eagleton’a göre Agamben’in “Cemaatten dışlanan şey, gerçekte cemaatin tüm yaşamının üzerinde kurulu olduğu şeydir” sözü meseleyi harikulade bir şekilde özetleyecektir. Günah keçisinin bu formülasyonu, egemenler tarafından dışlanan ötekinin başka bir dünyanın imkânlarına işaret eden devrimci özneler olduğu gerçeğini gözler önüne serer. Hükmedenlerin sistemin bekasına halel getirilmemesi yönündeki isteği, esasta toplumsal yaşamının üzerine kurulması gereken bu temeli reddediştir.

Sonuçta Eagleton, modern zamanın hem kurbanı hem günah keçisi olan ezilenlerin, kendilerini karanlığa mahkûm edenlere karşı seslerini duyurmaları gerektiğini vurgular. Yazara göre “Erkek ve kadınları kendilerinden başka kimsenin özgürleştiremeyecek olması, izahtan vareste bir durumdur.” Kurban olmayı kabullenmek yerine oyunbozanlık yapmayı göze almak gerekir. Radikal Kurban’ın mesajı, yaşamak yerine biriktirmeyi, hissetmek yerine sahip olmayı vaaz eden egemen akla karşı hayatı güzelleştirme yollarının araştırılması gerekliliğidir.