Ferdi Çetin'den ilk öyküler: Evimizi Böyle Yaktım

Ferdi Çetin'in ilk öykü kitabı Evimizi Böyle Yaktım Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı. Çetin kitabında minimalist anlatımı öne çıkarıyor. Öykülerinin sahnede bir gün form alabileceğini söyleyen Çetin ile Evimizi Böyle Yaktım'ı ve tiyatroyu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ferdi Çetin günümüz öykücülüğünün aksine minimalist öykülerle karşımıza çıkıyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan öykü kitabı Evimizi Böyle Yaktım 'kıpkısa' öykülerden oluşuyor. Yazarın adını ilk kez 2011 yılında Mîna Urgan Kısa Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü kazanması ile duyduk. Sonrasında ise yazdığı metinleri sahnelemesiyle...

Ferdi Çetin’in öykülerindeki bir diğer özellik ise büyük-küçük harf hiyerarşisine karşı çıkması... Bu ister istemez bana Ayşe Düzkan’ın yazılarını anımsatıyor ve kendisini ne kadar özlediğimizi düşünüyorum. Düzkan'dan farklı olarak uzun cümlelere ve noktaya da karşı Ferdi Çetin. Düz yazı formundan uzakta şiire daha yakın yazıyor öykülerini. Okumayı zorlaştırdığı düşünülebilir böyle deyince ama aslında ritmin peşinde yazar. Gördüğü herhangi bir fotoğraf ya da an karesinden yola çıkıp o karenin hareketlenmesine izin veriyor Ferdi Çetin. Sonra o fotoğraf zamanla sizin gözünüzde de canlanıyor. Bir kapı önü, otlar, bir yılan, bir kedi, bir kadın, kadının kızı, bir adam, adamın oğlu... Dili ve kelimeleri kullanırken gösterdiği tutumu anlattığı öyküler için de gösteriyor yazar.

Herkesin köyünden, kasabasından, yaşadığı şehirden bir şekilde anlatmaya başladığı ve önce kendi hayat hikâyesini öyküleştirdiği bir çağ ve edebiyat içinde alışılmışın dışına çıkarak başka bir yol denemeye cesaret ediyor. İnsanı hayata bağlayan bazı iç sıkıntılarını anlatmayı belki de bu sayede başarıyor. Ferdi Çetin ile tıpkı öyküleri gibi kıpkısacık bir söyleşi yaptık.

Ferdi Çetin

'İLK ÖYKÜMÜ DEVASA AMFİLERDE YAZDIM'

Evimizi Böyle Yaktım ilk öykü kitabınız. Öykü yazmaya nasıl başladınız ve bir kitap çıkarma fikri nasıl doğdu?

İlk öykümü lisans eğitimim devam ederken postmodern roman dersinde yazdığımı hatırlıyorum. İstanbul Üniversitesi’nin devasa amfilerinde yazdım diyebilirim ilk öykümü. Sonrasında da kısa bir süre içinde birçok öykü yazdım. Yazdıklarımı bir noktada Kitap-lık’ta yayınlamaya başladılar. Öykülerim yayınlandıkça aslında kitap fikri ortaya çıktı diyebilirim. O sebepten yazdıklarınızın yayınlandığını görmek büyük cesaret verici bir şey olduğunu söyleyebilirim.

Bir ev neden yakılır?

Başka bir çaresi kalmamış olabilir ya da küçük bir çocuk kibritle oynarken evi yakabilir. İkincisi de beni daha ilgilendiriyor sanırım. Bir de Canetti bir kitapta şöyle diyor: “Bütün yok etme araçlarının en etkileyicisi ateştir. Çok uzaktan görülebilir ve daha da çok insanı kendine çeker. Geri dönüşsüz bir biçimde yok eder; ateşten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz.” Küçük bir çocuğun oyun olarak kibriti ateşlemesi geri dönüşü olmayan bir oyuna dönüşüyor. Etkileyici olan kısmı benim için.

Dramaturg olmanızın yazarken size bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? Yarattığınız karakterler gözünüzde canlanıyor mu? Hatta geçip karşınıza yazdıklarınızı sahneliyorlar mı?

Tiyatro ile uğraşmak başlı başına büyük bir katkı sağlıyor diyebilirim. Değişik biçimlerde yazılmış çok fazla oyun okuyorum. Birçok değişik öykü, form, karakter ve biçime aşina oluyorum. Bir öyküye başlamadan önce imge ve karakterlerin dünyasına adım atmak için de sanırım tiyatro bana çok yardımcı oluyor. Bir oyun metni yazmak için bir imgeden ya da bir ruh halinden yola çıkılabilir, öykü de benim için biraz öyle bir temele dayanıyor.

'KENDİMİ ŞANSLI HİSSEDİYORUM'

2011 yılında Mîna Urgan Kısa Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü kazandınız. Mîna Urgan gibi bir ismin adını taşıyan ödülü almak size ne hissettirdi?

Mina Urgan Kısa Öykü Ödülü’nü ilk yazdığım öykülerle aldım. Bir yandan ödül almak diğer yandan ise Mina Urgan Ödülü’nü almak daha çok yazmak için başka bir sebep gerekmiyordu sanırım. O yüzden daha çok yazdım. Mina Urgan’ın eğitim verdiği sıralardan geçen bir yazar adayı olarak da hep biraz şanslı hissediyorum kendimi.

Evimizi Böyle Yaktım, Ferdi Çetin, 72 syf., Yapı Kredi Yayınları, 2019.

Çok da alışık olmadığımız başka bir konsept var kitabınızda; küçük harfle başlıyor, satırlarınız virgülle devam ediyorsunuz. Bunun okuyucu tarafından yabancılıkla karşılanacağını, bunun bir risk olduğunu düşündünüz mü?

Cümlenin noktayla tamamlanmak yerine virgül ile devam etmesi hem doğrudan bir yargı bildirmemesi açısından hem de ritmin devam etmesi açısından benim için önemli. Yazarken bir ritim esasında akıyor satırlar ve imgeler satır aralarında belirirken aklımızda kalan çoğu zaman ya bir ritim oluyor ya da bir ruh hali. O sebepten tamamlanmayan cümlelerin karakterlerde ve mekanlarda yarattığı muğlaklık beni karakterlerin, nesnelerin, hayvanların ve mekanların birbirinin içinde çözülmesi ihtimaline götürüyor.

'İSİMLERİN MÜZESİ: ÖYKÜLER'

Müçteba, seçilmiş insan anlamına geliyor. Karakterlerin adını bulmak, anlamlarını araştırmak için de bir mesai harcadınız mı?

Karakterlerin adını bulduğum zaman başlıyor aslında her şey. Bir müzede dolaşırken sizi çok etkileyen bir heykelle karşılaşmak gibi bu benim için biraz ya da sahaflarda dolaşırken uzun zamandır aradığınız baskısı tükenmiş bir kitabı bulmak gibi ya da antika eşyalar satan dükkanlarda yüz yıl öncesine ait bir kristal bardak bulmak gibi.

Duyduğum isimler ya da bir yerlerden rastladığım isimler oluyorlar genellikle. Müçteba örneğinde de öyle oldu. Önce ismin sesi kulağımda asılı kaldı sonra araştırdığımda anlamı da çok etkileyici geldi. Ama ismin anlamının bir anlamı olmasına her zaman bu şekilde dikkat etmiyorum. İsimlerin arkaik tınısı daha önemli benim için. İsimlerin müzesi de diyebiliriz öykülere ya da unutulmuş isimler kataloğu.

Bir tiyatronuz var ve metinleriniz aynı zamanda sahneleniyor...

Evet, annem ilkokul, babam boş isimli öyküyü Yusuf Demirkol ile birlikte kurduğumuz ba- tiyatro’da Ev, Mercedes ve Anneler ismiyle sahneledik. Bu sebepten öyküler biraz da sahneleneceğini bilen öyküler oluyorlar. Yani bir gün sahnede bir form alabileceklerinin farkındalar.