Ayhan Geçgin'in görünmeyen 'dava'sı

Ayhan Geçgin'in Bir Dava'sında mağdur olma halinin sıkça altının çizilmesi ve belirli bir noktadan sonra bu sürecin karakteri, tamamen mağdur temsiline dönüştürerek, benzer konularda benzer sözleri sıkça söylemesine ve dolayısıyla tekrara düşmesine gark etmesi, Kürt karakterle kurduğu ilişkinin, haksızlığa uğramanın verdiği bir yakınlaşma, birbirini anlama veyahut dayanışmadan öte, evliliklerinden mutsuz insanların aldatma hikâyelerine dönüşmesi romanın sorunları olarak beliriyor.

Google Haberlere Abone ol

Yazar Ayhan Geçgin’in son kitabı Bir Dava Metis Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, ülkenin yakın tarihindeki siyasi davalardan birini odağına alıp, kurmaca karakterler üzerinden “adalet”, “dava”, “mağduriyet” ve “hukuk” gibi mefhumları ve olguları tartışıyor. Balyoz Davası’nın siyasi ve sosyal yanını medya ve hukuk ekseninde ele alıp, tutuklu yakınlarının hikâyeleri üzerinden anlatan yazar, kavramları iç içe geçirerek siyasal hukuk meselesini –Kürtleri de dâhil ederek- aktarmaya çabalıyor. Bu noktada, kurulduğu andan itibaren bir siyasal dava cenneti olan “yalnız ve güzel” ülkemizin belirli bir dönemine odaklandığını söylemek mümkün. Yani “Bir Dava” için tarihî roman diyebiliriz. Ancak Balyoz Davası, henüz tarih oldu mu, ayrı bir tartışma konusu. Her ne kadar yargılananlar özgürlüğüne kavuşsa, yargılayanlar içeri girse de, mesele güncelliğini koruyor gibi gözüküyor. Kitapsa, olgunun tarihsel yanından çok, “dava” meselesini ele alıyor.

Geçgin çalışmasında, Kafka’nın Davası’na atıfta bulunarak, okurunu bu mefhum üzerine düşündürmeyi amaçlıyor. Davanın siyasal sebeplerine girmeden, sosyal olay ve olgular üzerinden ilerleyerek, davanın varoluşuna, biçimlenişine ve hukukla olan ilişkisine odaklanıyor. Ancak Kafka’nın zamansız ve mekânsız olarak tanımladığı Davası’nın aksine, burada kimin ne olduğu, neyi amaçladığı ve nerede konumlandığı ortada. Bu yanıyla da, herkesin kişisel mazisinde –doğrudan ya da dolaylı- bir hikâye ya da tanıklık barındıran Balyoz Davası’na “mağdurlar”ın cephesinden bakarken, okurdan ana karakterle özdeşlik kurup bir empati hali yaratmayı amaç ediniyor gibi gözüküyor.

GERÇEKÇİ BİÇİM

Roman son derece gerçekçi bir biçim ile kuruluyor. Öyle ki, olan bitenden haberi olmayan bir kimse, dönemin hukuku ve devleti temsil eden kişilerin ve diğer karakterlerin varoluşunu ve biçimlenişini takip ettiğinde, kronolojik anlatımın düzlemi ve dramaturginin kusursuz konumlanışıyla kendini aynı dönemin bir parçası olarak görmeye başlıyor. Devletin ketum ve ceberut hali, medyanın pespaye tavrı, o günün gerçekliğine uygun olarak yansıtılmış. Bu noktada ana karakterin, babasının tutuklanması sonrası Amerika’dan yurda dönüşü noktasında aynı gerçekçi tavırdan bahsetmek mümkün değil, diye düşünüyorum. Seküler laik olduğunu anladığımız karakter, sanki başka bir diyardan gelmişçesine Türkiye’den bihaber, ailesinin yaşadığı, kendisinin doğduğu ve büyüdüğü topraktan kültürel, sosyal ve siyasal olarak tamamen kopmuş gibi resmediliyor. Ayrıca aynı karakter, bir üniversitede akademisyen olarak çizilmiş. Bilimsel ve sosyal ortamlarda sürekli olarak Türkiye üzerine sorulan sorulara cevaplar vermesi gerektiğini düşünmek yanlış olmaz.

Bir Dava, Ayhan Geçgin, 209 syf., Metis Yayınları, 2019.

Balyoz Davası’nın neredeyse birebir gerçeklikle yansıtılması hadisesinin üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Meselenin taze ve henüz diri olması, yazarın zaten kurmaca olduğu bilinen bir tür olan romana, bu bir kurgudur, diyerek not iliştirmesi -ki yazar açısından bakarsak bunun sebebi gayet anlaşılabilir-, siyasetin hukukla olan ezici ilişkisinin –bir de- Kürtler açısından dile getirilmesi ancak yeterince derine inilmemesi, ana karakterin dava üzerinden bocalamaları -politik- öfke yerine kafa karışıklığı olarak karşılık bulması, hadisenin siyasi yanına hiç girilmemesi ancak davanın siyasi bir dava olduğunun sürekli olarak hatırlatılması, hikâyenin yapısını zedeliyor.

Mağdur olma halinin sıkça altının çizilmesi ve belirli bir noktadan sonra bu sürecin karakteri, tamamen mağdur temsiline dönüştürerek, benzer konularda benzer sözleri sıkça söylemesine ve dolayısıyla tekrara düşmesine gark etmesi, Kürt karakterle kurduğu ilişkinin, haksızlığa uğramanın verdiği bir yakınlaşma, birbirini anlama veyahut dayanışmadan öte, evliliklerinden mutsuz insanların aldatma hikâyelerine dönüşmesi, siyasi bir dönemi odağına alırken, siyasi olanı soyut bir hale büründürüp, onu temsil edene hiç değinmemesi fakat yelpazenin diğer tarafında kalanı uzun uzadıya resmetmesi ve bu biçimsel tercihin de bu gerçekçi metni eksik bıraktığı, romanın sorunları olarak beliriyor. Bu noktada, yine Kafka’nın Davası’na dönersek, zamansız ve mekânsız bir dava tercih edilebilir miydi, sorusuna kafa yormak gerekebilir. Yazarın, gerçekçi bir biçimle kurduğu metinde yapısal bir değişiklik yapmak, gerçeğin gücünün artmasına sebep olabilirmiş gibi gözüküyor. Zaten yazar muhtemeldir ki bunu düşünmüştür.

Yine de Geçgin’in bu romanı, dönemin siyasi erkinin hala iktidardayken yazılmış olması, -henüz konu alınan hadise tarih olmasa da- son derece önemli.