Cioran: Tanrı, intihar, boşluk...

E. M. Cioran’ın “Yeni Tanrılar” kitabı, bizi düşünürün pek çok fikriyle buluşturuyor. Bir kez daha dünyada varlık olmanın sıkıntısını duyuruyor, intihar fikriyle özgürleşebileceğimizi hatırlatıyor, ben olmaktan bıkmanın anlamını düşündürüyor, boğulmalardan, boşluklardan varlığa dair içinden çıkılmaz olandan, düşünceden, yüzeysel fikirlerden, tanrılardan, insanın tanrıya ihanetinden bahsediyor. Yine bir yığın şüphe ile bırakıyor okuru, başka türlü bakmanın yolunu açıyor, hayatı, dünyayı, doğayı, insanın açmazlarını, varlığı-yokluğu, ölümü-yaşamı iç içe geçiriyor.

Google Haberlere Abone ol

E. M. Cioran denilince okurunun kafasında türlü düşünceler beliriverir. Doğmuş olmayı olumsuzlayan, yazarak, “bir yıldan diğerine geçebildiğini” söyleyen, intihar fikrini yaşamın devamı için gerekli gören, kitaplarını katil olmamak için yazdığını belirten, can sıkıntısının ıstırabından kurtulamayan, “metafizik bir vatansız”... İnsanın dünyada varoluşunun mümkün olmadığını sonuna kadar savunur Cioran, tanrı fikriyle devamlı hesaplaşma içerisindedir, iflah olmaz bir şüphecidir. Cioran’a dair kurulacak cümlenin sonu yok gibi hissediyor insan. Kitaplarını şamar gibi yüzümüze indirirken, uzaktan okurunu izleyip güldüğünü düşündüğüm de oluyor. Onun için kitaplar “yaralayıcı” olmalıdır ki okurunda karşılık bulsun. Bu nedenle, Cioran okurluğu, dünyayla, hayatla, kendinle, varoluşla ve hâttâ sığındığın bir tanrı veya inanç varsa onunla bile yüzleşmeyi içerir. Ölüm fikrini hayatının baş tacı yapmayı, doğarken ağlamış olmanın anlamını bilmeyi ve geceyi gündüze yeğlemeyi, ilerlemenin umut vaadini yıkmayı bilmen gerekir. Kısacası düşünürün takipçileri için günlük güneşlik bir dünya tahayyülü yoktur ve bunu iliklerine kadar hissedersin. Belki de bu nedenle Cioran ile karşılaşanlarda şunu gözlemleyebiliriz, ya düşünürden nefret ederler ya da onun her cümlesini önemseyerek takip etmeye çalışırlar. Uçlarda gezmek, eğer bununla bir derdin varsa, onun “yaralayıcı” kitaplarından nefret edebilir, bu metinleri duvardan duvara çarpma hissi bile duyabilirsin.

E. M. Cioran

Cioran hakkında bu kadar gevezelik etmeme sebep olan, kendisine ait bir metnin daha Türkçeye kazandırılmış olmasından kaynaklanıyor. Geçtiğimiz günlerde, Redingot Kitap tarafından, Murat Erşen çevirisi ile basılan, “Yeni Tanrılar” adlı metin, bizi bir kere daha Cioran düşüncesi ile karşılaştırıyor. “Yeni Tanrılar”da yazar bizi, tanrı fikri, intihar, ölüm, hayat, varoluş, boşluk, boğulma gibi farklı temaları etrafında dolaştırıyor. Böylece Cioran, okurunun alışık olduğu o uzlaşmaz tavrıyla, her konuda sonuna kadar sürdürdüğü şüpheciliğiyle bir kere daha bize kendi gerçeğimizi gösteriyor. Başlangıçta da uzunca bahsettiğimiz gibi Cioran metinleri ile karşılaşmak bizi zora sokar çünkü haksız olmasını istediğiniz dünyaya ve insana dair tüm olumsuz eleştirilerinde, bilirsiniz ki ona hak vermemek çok zordur. Dünya budur der, varoluşun imkânsız olduğu, tanrıların bile terk ettiği/ettirildiği yer. Bu nedenle ölüme yakın bir yaşamdır onun size vaadi, aydınlık günlere filan inanmak isterseniz, Cioran metinlerinde bulamayacağınızı hatırlatalım.

Yeni Tanrılar, E. M. Cioran, çeviren: Murat Erşen, 136 syf., Redingot Yayınları, 2019.

İYİ TANRI-KÖTÜ TANRI

Cioran, “Yeni tanrılar” adlı metninde ilk önce bizi yine tanrıya dair sorgulamalarla karşılıyor ve özellikte ona yüklenen “yaratıcılık” misyonunu tartışıyor. “İyi Tanrı” ve “Kötü Tanrı” ayrımı yapıyor. Ona göre bu kusurlu dünya “iyi tanrı”nın elinden çıkmış gibi görünmüyor. Ayrıca “iyilik yaratmaz” diyor düşünür, çünkü ona göre: “Hayal gücünden yoksundur; ya da ne kadar baştan savma olursa olsun bir dünya meydana getirmek için hayal gücü gerekir. Hiç olmadı, iyilikle kötülüğün karışımından ortaya çıkabilir bir eylem veya bir eser. Ya da bir evren. Bizimkinden yola çıkarsak, her halükârda yaratımın ucu kolaylıkla şerefli bir tanrıya olduğu kadar şüpheli bir tanrıya da çıkabilir.” Dünyaya bir yaratıcının eseri gözüyle bakarsak veya tanrıya yaratıcılık payı biçersek, Cioran’a hak vermemek zor görünüyor. Bu iyi bir tanrının işi olamaz çünkü ortaya çıkan hayal gücünden yoksun, çorak, insan türünün elinde heder olmuş bir eseri hatırlatıyor. Bu nedenle Cioran “iyi tanrı”nın her şeye muktedir olsa bile yaratmaya kudreti olamayacağını düşünüyor. “Kötü tanrı”yı oldukça yararlı buluyor düşünür, onun âdeta insanın günah keçisi olduğunu düşünüyor. Çünkü o, insan türünün tüm nefretini yönelttiği, safrasını akıttığı tanrı. Şöyle diyor: “Hepimiz faziletlerimizin değerinin bilinmediğine ya da onların alaya alındığına inandığımıza göre, bu kadar yaygın bir adaletsizliğin yalnız insanın işi olduğu nasıl kabul edilsin?” Bu açıdan düşünüldüğünde “kötü tanrı” insan için kendi kusurlarını yüklediği tanrı olarak çıkıyor karşımıza, kendi hatasını, dünyanın, onun doğasına, türlerine verdiği zararı kabul edemeyen, kendiyle yüzleşmesini gerçekleştiremeyen bir varlığın günahlarını yüklediği kötü tanrı, her şeyin sorumlusu tutulan tanrı.

TANRI ÇOKTUR

Cioran kitabın “Yeni Tanrılar” adlı bölümünde Hıristiyanlıktan yola çıkarak tek tanrı inancını sorguluyor. Tek tanrı inancının karşısına çok tanrı inancını koyuyor. Çünkü ona göre: “Çok tanrıcılık eğilim ve itkilerimizin çeşitliliğiyle daha iyi uyuşur, onlara kendilerini icra etme, açığa vurma imkânı sunar, zira her biri kendi doğasına göre o an ona uygun gelen tanrıya meyletmekte özgürdür oysa tek bir tanrıyla nasıl baş edilir?” Bunu tarihsel olarak düşündüğümüzde de aslında katılabileceğimiz bir düşünce... İnsan türü başlangıçta özellikle doğa ile ilişkisi daha eşit bir konumda iken ona dair imgelere tanrısal anlam yüklerdi. Neolitik Dönem toplumlarının çok tanrılı inançlarına bakıldığında da bu görülebilir. Bana kalırsa bu dönemlerde insanın tanrıyla ilişkisi daha yakındı. Tanrı aslında insanın doğaya hâkim olma arzusuyla ondan uzaklaştı, güç insanın eline geçtikçe ve imparatorluklarla birlikte tek elde toplanmaya başladıkça tanrının da gücü tekleşti. Tanrı artık gökyüzünde yaşar oldu. Yeryüzünde ise tanrı olmaya çalışan bir tür vardı artık, insan! Tanrının tekleşmesiyle gücün tekleşmesi arasında ilişki kurulabilir. Çünkü Cioran’ın söylediği gibi: “Liberal demokraside alt alta (ya da bilinçdışı) birçok tanrı yatar; tersine, her otoriter rejim, kılık değiştirmiş bir tek tanrıcılıktan pay alır.” Bu nedenle tanrının tekliği sadece inançlarla da ilgili değil gibi görüyor. İnsan türü açısından düşünüldüğünde ise önceden her durumda sığınacak bir tanrısı olan insan için durum zorlaştı, -sadece insan için de değil- Cioranvari bir düşünceyle söylersek, tanrının da işi kolay değil artık, yoruluyor, yıpranıyor. Bunlardan dolayı Cioran, “eski inançları” tanrıyı seçme yetisi verdiğinden dolayı olumluyor ve insanın oluşuna daha uygun olduğunu düşünüyor. İnsan kaprisli bir varlık ve bu nedenle tanrıyı değiştirme, birinden diğerine geçme ihtiyacı fazla. Ancak ona göre; “Hıristiyanlığın zaferinden sonra, aralarında değerlendirme yapma ve istediğini seçme özgürlüğü akıl almaz bir şey hâline geldi. Birlikte sürdürdükleri yaşam, oluşturdukları harika kalabalık sona erdi.” Cioran bu durumu bir afet olarak değerlendiriyor, Hıristiyanlığı kesinlikten gücünü almasından ve Paganizme karşı tavrından dolayı da eleştiriyor. “Özgürlük, farklılık hakkıdır” diyor düşünür, herkes aynı olmadığına göre tanrının da herkes için aynı olamayacağını vurguluyor böylece. Düşününce pek de haksız değil yine, insan değişken bir varlık. Koşullara göre, kültürel edimlerine, geçim pratiklerine, hayatta başına gelenlere göre değişiyor düşüncesi, duygusu. O zaman tek bir tanrı insana yeter mi? İşte, kafamızda böyle düşünceler bırakıyor Cioran, tanrı fikrini çoğullaştırıyor ve eleştirisini esirgemiyor.

YAŞATICI İNTİHAR FİKRİ 

Cioran üzerine düşününce ilk aklımıza gelen konulardan birisi de ölüm ve intihar fikri. “Yeni Tanrılar” kitabında da yazarın bu konudaki düşünceleriyle karşılaşıyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi Cioran düşüncesinde intihar, genellikle yaşatıcı bir unsur olarak karşımıza çıkar. İnsanın dünyada varlığını devam ettirebilmesinin bir koşuludur bu. Dünya kötü bir yerdir ve insan hayattan bunaldığında, bir hiç olduğunu fark ettiğinde, onca olumsuz duruma tanık olup hiçbir şey yapamadığında gidebilme ihtimalinin olması yaşatıcıdır bana kalırsa da. Şöyle söylüyor düşünür: “Kendini öldüreceğini düşünmek iyi gelir. Daha huzur verici konu yoktur. Ona yaklaşır yaklaşmaz, nefes alır insan. Onun üzerine tefekkür etmek neredeyse bizzat eylem kadar özgürleştiricidir.” İntiharı düşünmenin özgürleştirici olması yine dünyaya mecbur olma hissini azaltmasıyla ilişkilidir. İnsan kendisini dünyada tutsak hissettiğinde, hiçbir kaçışı kalmadığında ölümü düşünmek kurtuluş sunduğu için iyi gelir. Cioran düşüncesinde bu fikir, intiharı eyleme geçirmekten çok onun üzerine düşünmekle ilgilidir. Yazar, düşünce olarak intiharı olumlar, âdeta bu fikrin olmasını şenlikle karşılar. Şu cümlelerinde ifade etmeye çalıştığı gibidir durum çünkü: “Kendini öldürmeyi hiç aklına getirmemiş kişi durmadan onu düşünen kişiden çok daha çabuk karar verecektir intihar etmeye. Can alıcı her eylemi düşünmeden gerçekleştirmek ince eleyip sık dokumaktan daha kolay olduğundan, intiharın el sürmediği zihin bir kez ona itildiğini hissetti mi, bu ani itki karşısında savunmasız kalacaktır.” Ancak intihar fikri ile yaşayan O'nu, yaşamın bir parçası yapmıştır ve düşüncesiyle özgürleşmeyi öğrenmiştir. Bu da bir şekilde intiharı yaşatıcı bir yere taşır.

BOŞLUK

Cioran’ın “Yeni Tanrılar” kitabında bahsetmeden geçemeyeceğim bir konu da “boşluk” meselesi. İnsan türünün ara ara içine düşüp salındığı o tanımsız durum. Her şeyin anlamsızlaştığı bir yabancılaşma, hiçlikle savrulup, kederin başka türlü hissedildiği soyut bir bilinmezliğin içinde olma hâli. Cioran’ın cümleleriyle, “Boşluk -bensiz ben- “ben” macerasının sonlanışıdır, varlıktan iz taşımayan varlıktır, mutlu bir yutulma, mukayese kabul etmez bir felakettir.” Kişiyi “ben” yapan tüm inançların, kimliklerin, verili olan her şeyin dışına itilmektir bu. Kişinin “ben”den sıyrılması artık ona dair olan ne varsa hepsini bırakması anlamına gelir. Düşünürün “bensiz ben” ile kast ettiği de budur fikrimce. Boşlukta dolanan varlık için her şey geride kalmıştır. Tüm sorumluluklar, yükümlülükler boşluk tarafından “mutluca yutulmuştur”, varlıktan çıkılmıştır, izi bile yoktur, geriye kalan yokluğun nehrinde boğulmaktır.

E. M. Cioran’ın “Yeni Tanrılar” kitabı, bizi düşünürün pek çok fikriyle buluşturuyor. Bir kez daha dünyada varlık olmanın sıkıntısını duyuruyor, intihar fikriyle özgürleşebileceğimizi hatırlatıyor, ben olmaktan bıkmanın anlamını düşündürüyor, boğulmalardan, boşluklardan varlığa dair içinden çıkılmaz olandan, düşünceden, yüzeysel fikirlerden, tanrılardan, insanın tanrıya ihanetinden bahsediyor. Yine bir yığın şüphe ile bırakıyor okuru, başka türlü bakmanın yolunu açıyor, hayatı, dünyayı, doğayı, insanın açmazlarını, varlığı-yokluğu, ölümü-yaşamı iç içe geçiriyor.

Şöyle bir cümle geçiyor kitapta: “Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir.”

Cioran gibi dünyanın acısını çekmiş bir düşünürün metnini okumak, onunla diyalog kurmak, fikirleriyle hemhal olmak; kendimizle yüzleşmek, dünyanın çıkmazını anlamak, hayatın üzerimize yüklediğinin farkında olmaktır.