Gökçer Tahincioğlu: Bir yol var; inat ve emek!

Gökçer Tahincioğlu ile ilk romanı Mühür'ü konuştuk. Tahincioğlu, "Yazarın içinden geçtiğimiz dönemden, yaşadıklarımızdan kaçma şansı yok. Olmadığı gibi aksine tarihe not düşmek biraz da görev gibi..." dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Uzun yıllardır gazeteci kimliğiyle tanınan ve  gazetecilik üzerine düşünen kitaplar kaleme alan Gökçer Tahincioğlu bu kez bir romanla okur karşısında. Güncel politik bir meseleyi ele alan Mühür, geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları etiketiyle yayımlandı. Tarikatlar, kayıplar, iki avukat ve dayanışma... Tüm bunları günümüz Türkiyesi'nde anlatan Gökçer Tahincioğlu ile edebiyata, gazeteciliğe ve okurlarını bekleyen yeni çalışmalarına dair konuştuk. Tahincioğlu, "Mühür’ün odağında esrarlı bir tarikat var. Ancak mesele sadece bu tarikatla sınırlı değil. O esrarlı tarikata diz çöktürmeye çalışan bütün ülkeye hâkim tarikatlar, onların mağdurlarıyla dayanışan avukatlar, kayıplar ve yakınları, cezaevlerindeki hak ihlalleri ve küçük bir kızın bütün bu toplum düzeni içerisinde yaşamak zorunda kaldıkları da var. Ve elbette aşk da... Mühür, bütün bu yönleriyle güncelik politik olarak nitelendiriliyor" dedi.

Öncelikle gazetecilik hayatınızla başlayalım. Uzun yıllar Milliyet gazetesinde çalıştınız ve biyografinizde de ayrılış tarihinizi not düşüyorsunuz. Gazetecilik size ne kattı?

Gazetecilik benim mesleğim. Yaşama dair bildiğim ne varsa bu meslekte öğrendim. Ben sokakta, insan hikayeleriyle dolu bir alanda uzun yıllar gazetecilik yaptım. Adliyede sıradan insanların dava dosyalarına giren garip hikayeleriyle karşılaştım, onların acılarına ya da beklentilerine tanıklık ettim. Bütün bunlar haberin dışında alanlara kaymaya zorluyor insanı. Bazen dili haber metni dışına taşan bir metinle sadece olayı değil insanların o olaydan nasıl etkilendiğini, önce ve sonralarını aktarmak öykü yazmak gibi. Hiç göremeyeceğim yerleri gördüm, hiç tanışmayacağım insanlarla tanıştım. Gazetecilik, toplumu tanımak için muazzam bir olanak sunuyor size. Biyografimde de küçük bir eksiklik var. Sanki gazetecilik orada bitmiş gibi algılanmaya müsait. T24’te gazetecilik yapmaya devam ediyorum.

'ÇOCUKLUK HAYALİMDİ'

Buradan devam etmekte fayda var... Haber yazmaktan kurgu metne geçiş nasıl oldu?

Aslında planlı bir süreçti. Mühür’ü sosyal medyadan duyururken de “çocukluk” hayalim demiştim. Gazeteciliğe başladığım günden bu yana yazı konusunda kendimi yetiştirmeye çalıştım. Haberle ve gazeteyle bağlı kalmamaya da özen gösterdim. Bütün bunların pişmesi için sabırla beklemek ve emek vermek gerekiyordu. Ne kadar oldu, elbette bunu okuyucu takdir eder ama doğru olduğunu düşündüğüm bir zamanda yazmaya başladım.

Sizi gazetecilik üzerine kaleme aldığınız kitaplarınızdan da tanıyoruz. Neden roman?

Gazetecilikle ilgili yapıp ettiklerim bir yana yazı konusunda bütün bu kendini yetiştirme çabası roman içindi. Hayalim zaten roman yazmak ve başladıktan sonra sürdürebildiğim noktaya kadar bunu sürdürmekti. Yola Mühür'le çıktım. Gelen tepkiler sonrası için de belirleyici elbette. Ama mümkün olursa yazmaya devam etmek istiyorum.

Mühür, Gökçer Tahincioğlu, 259 syf., İletişim Yayınları, 2018.

Mühür, bugünlerin Türkiyesi'ni konu ediniyor. Bugünü yazmanızdaki ana motivasyon nedir?

Son yıllarda bireye ve gündelik yaşamına odaklanmış bir roman yazımı daha ağırlıklı olarak yapılıyor. Ben güncel politik romanları hem seviyorum hem de edebiyat aracılığıyla tarihe bir not düşme işlevinin olduğunu düşünüyorum. Aslında yazarın çok da içinden geçtiğimiz dönemden, yaşadıklarımızdan kaçma şansı yok. Olmadığı gibi aksine tarihe not düşmek biraz da görev gibi...

Tabiri caizse haber değeri oldukça yüksek bir meselesi var Mühür'ün. Tarikatlar, avukatlar, kayıplar... 

Mühür’ün odağında esrarlı bir tarikat var. Ancak mesele sadece bu tarikatla sınırlı değil. O esrarlı tarikata diz çöktürmeye çalışan bütün ülkeye hakim tarikatler, onların mağdurlarıyla dayanışan avukatlar, kayıplar ve yakınları, cezaevlerindeki hak ihlalleri ve küçük bir kızın bütün bu toplum düzeni içerisinde yaşamak zorunda kaldıkları da var. Ve elbette aşk da... Mühür, bütün bu yönleriyle güncelik politik olarak nitelendiriliyor.

Dil ve atmosferle güçlü bir bağ kurduğunuzu düşünüyorum. Özellikle açılış sahneniz oldukça kudretli. Haliyle karşımızda bir gazeteci-yazar olunca sormak icap ediyor. Kurgu ve gerçek yaşam arasında nasıl bir bağ ördünüz?

Romanda yer alan her olayın gerçekle bir biçimde bağı var. Gerçekten yola çıkarak bir kurgu oluşturmak ve olayları birbirine bağlamak en zor yanıydı. Ve elbette bunu yaparken dil işçiliği yapabilmek... Hem gerçekten kopuk olmaması hem de akışının güçlü olması gerekiyordu. En çok zorlandığım kısım da bu oldu. Haber yazıyor gibi yazma tuzağına düşmemek ancak insanlara da olanı biteni edebi bir biçimde aktarabilmek... Bunu yaparken kopukluklar yaşanmaması ve eklektik bir metnin ortaya çıkmaması da önemliydi.

Tarikatların, karanlık yapılanmaların, hesaplaşmaların arasında iki genç avukat ve küçük kız çocuk Elife... Günümüzün panoraması diyebilir miyiz?

Kesinlikle öyle. Evet bugünün bir yansıması ancak geçmişten gelen hesaplaşmaların, adaletsizliklerin bugün nasıl sürdürüldüğünü de içeriyor kitap. Zira bugün yaşadıklarımız durup dururken ortaya çıkmadı. Her olayın ardında büyük bir geçmiş ve hafıza var. Doğal olarak günümüzün panoraması derken yakın tarihin izlerini de eklemek gerekiyor.

Mühür, bugünün Türkiyesi'ni anlatırken yolda gördüklerini tarif etmek yerine yolunu bile isteye 'sorunlu' güzergahlara sokuyor. Devlet ve topluma dair eleştiriler var. Peki tüm bu eleştirilerin çözümü anlatılan hikayede kendine yer bulabiliyor mu? Edebiyatın bu noktadaki işlevi nedir?

Aslında o güzergahlara sokmuyor. Yolun kendisi oraya gidiyor. Kurguyu siz yapıyor olsanız da yolun başka bir güzergaha girmesi çok mümkün değil. O zaman güncel politik bir romandan değil bir ütopyadan bahsediyor olurduk. Temel dert ise bütün bu parametreler varken bu sarmaldan kurtulmanın çok da bir yolunun olmadığının anlatılması. Bir yol var; inat ve emek. Bir de bunu vurgulamak asıl dert.

Anlatımda dikkat çeken bir diğer hâl de yer yer kendini gösteren nostaljik öğeler... Bugüne dair bir metin kaleme alırken nostaljik unsuları da anlatıya yedirmek geçmişe dair özlemin karşılığı mıdır? 'Eski'den daha mı iyiydi?

“İyi” kavramını kullanmam, değildi. Ya da muhtemel ki nadir dönemler dışında “iyi” diyebileceğimiz bir dönem yok. Özellikle eleştirel baktığınızda böyle okumuyorsunuz meseleleri. Ama daha saf bulduğum tarafları var eskinin. “Değer” kavramının içini daha fazla doldurabildiğiniz bir tarafı var. Bugün saf ve değerli diyebileceğimiz şeylerin sayısı eskiye oranla çok daha az. Ama bu da geçmişten kopuk değil. Orada yaşanan kötülüklerin bugüne bir yansıması ve sonucu. Sadece doğamız gereği özlemiyoruz eskiyi, kırık dökük de olsa düzeltilebilir taraflarının daha fazla olması nedeniyle de, anlattığımızda dinleyecek ve edep sınırları içerisinde sizinle konuşabilecek daha fazla insan olması nedeniyle de özlüyoruz. İyi ise başka bir kavram. Ben eski-yeni tartışmasından, özellikle de bu iyiydi, bu kötü demekten öteden beri biraz kaçınanlardanım.

Uzun yıllardır süregelen gazetecilik kariyeriniz... Meslek kitaplarınız ve şimdi de bir ilk roman. Peki bundan sonrasında okurlarınızı neler bekliyor?

Gazetecilik kitaplarına da romana da devam edebilmek niyetindeyim. Her iki türde yazabilecek çok fazla materyal var. Elimden geldiğince ikisini bir arada sürdürebilmeyi deneyeceğim.