Selim Temo: Kitabı yazmadan önce okumuş gibiydim

Horasan Kürtleri kitabında Horasan’ın tarihini, aşiretlerini ve edebiyatını ele alan Selim Temo ile yaptığı yolculuğun izlenimlerini, Horasan ile ilgili yapılmış çalışmaları ve burada yapılan Kürtçe edebiyatı konuştuk. Söz döndü dolaştı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Biz Horasan’dan gelen Türkmenleriz” demesine geldi ve Temo bu sözü de değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Selim Temo, Kürtçe ve Türkçe şiirlerinin yanı sıra “Kürt Şiiri Antolojisi”, “Türk Şiirinde Taşra”, “Uzak Komşu: Kürt ve Türk Şiiri İlişkileri” ve “Serê Şevê Çîrokek” gibi referans kitaplarıyla da tanınıyor. Geçtiğimiz günlerde Alfa Yayınları etiketiyle çıkan “Horasan Kürtleri” kitabı ise, merak edilen ya da bilinmeyen pek çok konuya ışık tutuyor. 726 sayfalık bu dev eserde Kürtlerin “En büyük Kürt diasporası” ve “Küçük Kürdistan” da denen Horasan ile tarihsel ilişkisi gözler önüne seriliyor.

“Horasan Kürtleri” hakkında konuşurken, “sanki kitabı yazmaya başlamadan önce okumuş gibiydim” diyen Temo, kitabı için “Kravat takmayan bir bilimsel zihnin ürünü” tanımlaması yapıyor. Kitapta Horasan’ın tarihini, aşiretlerini ve edebiyatını ele alan Temo ile Horasan’a yaptığı yolculuğun izlenimlerini, Horasan ile ilgili yapılmış çalışmaları ve burada yapılan Kürtçe edebiyatı konuştuk. Söz döndü dolaştı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Biz Horasan’dan gelen Türkmenleriz” demesine geldi ve Temo bu sözü de değerlendirdi. Fotoğraflar, haritalar, belgeler ve elyazmaları ile zenginleştirilmiş bu kaynak kitap, yer verdiği birçok şair/şiir ile aynı zamanda bir Horasan Kürt şiiri antolojisi de sunuyor okura. Selim Temo ile “Horasan Kürtleri” kitabı hakkında konuştuk.

Selim Temo

2016 sonbaharında söyleşi yaptığımızda üçü yeni (“Mem ile Zîn” çevirisi, “Kar ve Ateş” çevirisi ve “Keştiya Bayê”) ve biri yeni baskı (“Sê Deng”) dört kitabınız çıkmıştı. Bu sonbaharda ise dört yeni baskı (“Mem ile Zîn”, “Keştiya Bayê”, “Sê Deng” ve “Jübile”) ile bir yeni kitabınız (“Horasan Kürtleri”) çıktı. Duvar’a haftalık yazı yazıyorsunuz, Kürtçe bloğunuzda edebiyat dergisi çıkarıyorsunuz, haftalık bir dergide mizah yazdınız. Bu kadar çalışkan olmanın sırrı nedir?

Aslında kendimi çok tembel bulurum. Yapıp ettiğim her şey, karşıma çıkan sorulara aradığım cevaplar. Bir de çok yalnız bir insanım. Rilke, “Bütün kendimi adadıklarım ömrümce / Ansızın zenginleşip beni harcamaktalar” der ya, özetim bu. İnsanın yüceliğine inanmaya devam etmekle birlikte birtakım cevaplar da bulmaya yöneldim sanırım. Bir noktadan sonra soruya ihtiyacı olmayan cevaplar oluştu.

“Horasan Kürtleri” kitabı neyin cevabı?

Birkaç şeyin. Öncelikli cevap, kişisel tarihime. Babam hep “biz Rüstem-i Zal’ın torunlarıyız, Horasan’dan gelmişiz” der. Bu sözün peşine düştüm. Horasan diyarına vardım. Orada Rüstem’in gölgesiyle karşılaştım; dağları, pınarları, bembeyaz meleyen kuzuları bile tanıdığımı fark ettim. Cevabın biri de resmî ideolojiye. Liseden beri okuduğum uyduruk kitaplara verdiğim bir cevap. Ama benim cevaplarımdan daha önemli olan şey, Horasan’a “Gurbet Kürdistanı” adını vermiş Horasanlı Kürtlerin cevabıdır. Onların cevaplarını taşıyan bir kitap bu. Belki de oradan buraya cevabî bir mektup getirdim.

Biraz yorucu bir cevap olmadı mı? 11 dilde ve 3 alfabede kaynak kullanmışsınız. Belgeler, haritalar, elyazmaları, masallar, şiirler, tiyatro oyunları, atasözleri. 726 sayfa. Kadim zamanlara kadar gitmişsiniz. İndus Vadisi’nde hüküm süren Kürtlerden Cezayir’de kale komutanlığı yapan Kürtlere kadar neredeyse sınırsız bir araştırma alanında çalışmışsınız.

Aslına bakarsanız dönüp baktığımda bugüne kadar yazdığım binlerce sayfayı yazmamam gerektiğini düşünürüm. Bir “araştırmacı”nın bu kadar ince ruhlu olması gerekmeyebilir, ama bilimsel çalışma yapmak bana göre değil. Büyük bir hevesle çalışıyorum, tarihin dip köşelerine süpürülen şeyleri bulmakla mutlu oluyorum, ama aslında tarihçi değilim. Bazen edebiyatçı da olmadığımı düşünüyorum! Günlük hayatında güzellik içindeki kusuru seven biri olarak bu çalışmalardaki kusurlardan ödüm kopuyor. Öyle bir kusur incelemesi ki metnin güzelliğini fark edemiyor. “Horasan Kürtleri”ni tam 16 kez okuyup tekrar yazdım mesela. Şimdi çıktı ya, tekrar tekrar okuyup kusurlar bulacağım, biliyorum. Ama rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kapsamda bir çalışma yapılmadı. Biricik bir kitap bu. Kravat takmayan bir bilimsel zihnin ürünü.

'KÜRT ALEVİLER ARASINDA KÜRTÇE GERİ PLANDA OLDUĞU İÇİN TÜRKÇE YAZDIM'

Ne zamandır Horasan kitabı üzerinde çalışıyorsunuz peki?

Aslında kendimi bildim bileli. Ama son birkaç yılı masa başında geçirdim. Bileklerim su topladı, parmaklarıma kramp girip duruyor. Bu kitabın seyrini değiştiren söz Ali Duran Topuz’a aittir. Bir yerde Horasan mistifikasyonunun Kürt Alevileri de-nasyonalize etmek için kullanıldığını yazmıştı. O zaman başka bir ufuk açıldı. Biraz bu mistifikasyonla cebelleştim. Kürt Alevileri arasında Kürtçenin geri planda olması, kitabı Türkçe yazmaya sevk etti. Sürecin bir yerinde Kürtçeye döndüm ve önce Kürtçesi çıksın istedim. Ama Kürtçe kaynaklar kolilere dizilmişti, işimden atılmıştım, bir adresim yoktu, mecburen Türkçeye edisyona döndüm.

Nasıl hazırladınız kitabı? Neler yaptınız, nerelere gittiniz?

Binlerce kilometre ötedeki Meşhed’e de gittim, kütüphanemin uzak raflarındaki anı kitaplarına da. Bazı kitapları Kanada’dan getirttim, bazı kitaplar kendi ayaklarıyla evime kadar geldi. Kütüphanemden her 3-4 kitap indirdiğimde bunlardan en az birini lisans öğrencisiyken, master-doktora yaparken okuduğumu, bugüne lazım olan kısımların kenarlarını kurşun kalemle birer nokta koyarak işaretlediğimi fark ettim. Bir zamanlar Kitap-lık dergisinde yazmayı aşkınlaştırıp yeni bir tasavvuf geliştiren kimi isimlerin cümlelerine benzeyecek ama, sanki kitabı yazmaya başlamadan önce okumuş gibiydim. Paradigma değiştirmeye girişen bir kitaptı bu. Yüz yılı geçen bir akademik-ideolojik anlatıyla hesaplaşıyordu. Şimdi ise bir yerlere gitmek yerine kitabın içinde dolaşıyorum.

'HORASAN'DAN ALEVİ TÜRKMEN OLARAK GELME ANLATISINI TARİHLE YÜZLEŞTİRİYORUM' 

Nasıl bir paradigma değişikliği bu?

Öncelikle “Alevi” sözcüğünün Kürt Batınîleri tarif ettiğini ileri sürüyorum. Yani Alevi derken aslında Kürtleri kastediyoruz. Sözünü ettiğim anlatı ise Kürtlerin Alevi olamayacağını söyleyip durdu. Oysa Batınî Kürtlere Alevi deniyordu, Batınî Türklere ise Kızılbaş ve Bektaşi. Horasan’dan Alevi Türkmen olarak gelme anlatısını tarihle yüzleştiriyorum. Halen Horasan’da yaşayan Özbek ve Türkmenlerin neredeyse tamamı Sünnidir. O zaman Horasan’dan gelen Türkmen Alevi söylemi çöküyor!

Kemal Kılıçdaroğlu “biz Horasan’dan gelen Türkmenleriz” derken yanlış mı biliyor?

Yanlış söylüyor! Alevi Kürtlere bu söz ezberletildi. Oysa Horasan’da M.S. 6. yüzyıldan beridir Kürtlerin bulunduğunu ileri sürüyorum. Aynı şekilde 1245-1381 yılları arasında bugünkü Horasan ile bugünkü Afganistan’ın önemli bir bölümü, Kurd-Gelî adlı Kürt devletinin kontrolündeydi. 16. yüzyıldan itibaren ise Kürdistan’daki Alevi Kürtler, İran’a yönelik Sünni Özbek ve Türkmen saldırılarını engellemek için Horasan’a göç ettiler/ettirildiler. İranî sahayı 350 yıl boyunca Sünnilere karşı savundular. Bu Kürt kitleleri, 1952 yılına kadar özerk şekilde yaşadılar. Orada dört büyük “ilhanlık”, yani beylik kurdular ve Meşhed’den Belh’e kadarki önemli şehirleri yönettiler. Bugün Kürt ana kıtasında bulunan yüzlerce aşiretin birer kolunun Horasan’da yaşadığını yazıyorum. Bu aşiretleri ana kıtadaki bakiyeleriyle karşılaştırdım. Aynı şekilde hepsinin obaları, köyleri, şehirleri, hatta mensuplarının soyadlarını tespit ettim. Horasan Kürtlerinin yazılı ve sözlü Kürtçe edebiyatına da yer verdim kitapta. Böylece Kürt ve dünya edebiyatının pek bilinmeyen bu parçasını ortaya çıkarmaya çalıştım.

Horasan Kürtleri, Selim Temo, 726 syf., Alfa Yayınları, 2018.

Klasik şiirden beş elyazması metin ile modern dönemden 50 kadar şairin şiirlerine yer vermişsiniz. Bunları seçerken ölçütünüz neydi?

Horasan’da bulduğum en eski klasik şiir metni, Fuzûlî’ye ait olduğu ileri sürülen “Leylî vü Mecnûn” adlı Kürtçe-Türkçe eserdir. Bir müstensih, yani metnin bir kopyasını yazan kişi ona kendi şiirlerini ekleyebilir, yanlış kaydedebilir ya da başkasına ait gösterebilir. Bütün bunlar mümkündür. Bu yüzden ihtiyatlı davrandım. Ama Fuzûlî’nin mezar taşında da Arapça, Farsça, Kürtçe ve Türkçe kasideler yazdığı belirtiliyor. Yani Kürtçe şiirleri olduğu kesin. Ama bulduğum metin mi, emin değilim. Diğer dört metin ise, elyazmalarından bulduğum şiirler. Hatta Farsça-Kürtçe “Leyl û Mecnûn”un sayfalarının üst kısımlarına zehir sürülmüştü, hiç unutmuyorum. 13 Ağustos 1716’da istinsah edilmiş metnin sayfaları uzun süre sonra yeniden açılıyordu. Metni bir bağ evinde taradık. Soğuktu ve sürekli dışarıyı kolluyorduk.

Modern dönem şiirlerini ise tek tük şiir kitabından, İran’daki antolojilerden ya da kimi şehirlerle ilgili kaleme alınmış tanıtım kitaplarından derledim. İran’da, özellikle de Horasan’da Kürtçe kitap yayımı uzun ve çoğu zaman olumsuz cevapla tamamlanan bir süreç demek. Bu yüzden şairlerin şiir defterlerine ulaştım. Okuma yazma bilmeyen ve gelip kameramın önünde şiirlerini okuyan şairlerin şiirlerini derledim. Ölçütüm, öncelikle Kürtçe olmalarıydı. Zira Arapça, Farsça ve Horasan Türkçesi ile de edebî eserler yazan çok sayıda insan vardı.

Neden şiirleri Türkçeye çevirmeyi ya da Türkçe çevirileriyle birlikte yayımlamayı düşünmediniz?

Bunun doğru olmayacağını düşündüm. Yüzlerce yıl sonra biri gidip Horasanlı Kürtlerin Kürtçe şiirlerini derliyor ve kitabı yayımladığı dile çevirerek aktarıyor. Aklıma yatmadı bu. Önümüzdeki sonbahara doğru Arapça, Farsça ve İngilizce çevirilerini yapmak isteyenlerden de aynı şeyi talep ettim. Yani orijinal dilinde kalsın. Öte yandan şiirlerin önemli bir kısmı Berfirat Kurmancîsi dediğimiz ve Afrin, Antep, Maraş, Malatya, Dersim, Sivas ve Orta Anadolu Kürtçesine çok benzeyen bir dil ile yazılmış. Yeni dönemde standart Kurmancî ile yazılan şiirler de var. Yine Kobanî’den Şengal’e, Van depreminden Leyla Zana’ya kadar pek çok olay ve sembol bu şairlerin ilgisini çekmiş.

“Horasan Kürtleri” büyük bir ilgiyle karşılandı. Bunu bekliyor muydunuz?

Hayır, ama umuyordum. Hemen herkes merak ediyor çünkü. Çünkü Horasan büyülü bir coğrafya. Kimsenin kökü orada değilse bile gelenek herkesi oraya bağlıyor. Öte yandan bu ilginin rüzgârına kapılmak yerine bizden önceki kuşağın değerli çalışmalarını anmalıyım. Faik Bulut, Mehmet Bayrak ve Selahattin Ali Arik gibi ağabey kuşağından yazarlar, sözünü ettiğim ideolojik-akademik anlatıyı epey hırpalamışlardı zaten. Bense teorikten ziyade pratiğe yöneldim ve çok sayıda metni getirip ortaya serdim. En büyük beklentim bu kitabın bir anahtar kitap olarak alımlanması.

Anahtar kitap?

Demin söylediğim gibi pek çok konuyla ilgili kaynakları ortaya serip yorumlamaya giriştim. Antropolojiden tarihe, dilbilimden sosyolojiye pek çok uzman bu anahtarla Horasan’a dair yoğun ve disiplin odaklı ya da disiplinler arası çalışmalar yaparsa kitap tamamlanmış olur.

'ARİŞET OLGUSU ÜZERİNE YOĞUNLAŞMAYA ÇALIŞTIM'

En çok merak edilen konuların başında aşiretler geliyor. “Horasan Kürtleri”nde yaklaşık 200 sayfalık aşiretler bölümü var.

Evet, aşiret olgusu üzerinde yoğunlaşmaya çalıştım. “Gerici bir form” olarak kodlanmış aşiretin aslında küçük bir devlet olarak anlaşılması taraftarıyım. Aşiret yapısı oradaki Kürtleri de asimilasyondan bir ölçüde korudu. Ama pek çok toplumda rastlanan aşiret formunun, Kürtlerin temel örgütlenme formu olmadığını düşünüyorum. Aşiretler bir araya gelip federasyon, konfederasyon ve hanedanlık sırası ile örgütlendiler. Aynı şekilde bir üçüncü dünya uluslaşması olan Kürt uluslaşmasına kaynaklık ettiler.

Bu kitabın adını tekrar hatırlatmalı: “Horasan Kürtleri.” Horasan’da çok sayıda topluluk var, ben sadece oradaki Kürtler hakkında yazdım. Alevi, Êzidî ya da Sünni hemen her Kürt aşiretinin orada bir kolu var. Son dönemde bazı Kürtler arasında uluslaşma duygusundan aşiret mitolojisine dönüş eğilimi olduğunu fark etmiyor değilim. Merak biraz da bundan kaynaklanıyor. Aslında aşiret mitolojisi ile tarihsel gerçeklik her zaman çakışmıyor. Bununla birlikte çok sayıda insanın oradaki akrabalarını bulma duygusunu anlıyorum. Evet, onlar yüzlerce yıldır haber alamadığımız akrabalarımız. Biz onları doğru hatırlamıyor olsak da unutmadık, onlar ise terk ettikleri yerleri unutmadılar, ama yüzyıllar boyunca orada yalnız olduklarını, arkalarında kimse kalmadığını düşündüler. Kitabı burada sabırla bekleyenler vardı, orada ise sabırsızlıkla bekleyenler var.

Klasik bir soru ile bitirelim. Bu süreçte yaşadığınız, tanık olduğunuz, unutamadığınız şeyler oldu mu?

Kuzey Horasan eyaletinin başkenti Bocnûrd’daki bir kitapçıda tek tük Kürtçe kitabın olduğu rafa bakarken ajanın biri beni itecek kadar yakından takip etmişti. Toplayıp getirdiğimiz belgelere Bazîd sınır kapısında el konacak diye korkuyordum, ama görevli yurtsever çıktı. Horasan’dan kaçmak zorunda kalmış olan edebiyatçılardan birkaçı benim ajan olduğumu düşündükleri için uzun süre diyalog kurmaktan kaçındılar. Hatta onlardan biri, “İran istihbaratı zaten peşimde, şimdi de Türk istihbaratı mı peşime düştü?” diye sormuştu. Olan bitenleri anlattığım arkadaşlarımdan kitabın hikâyesini yazmamı isteyenler oldu. Onlara göre en az kitap kadar ilginçmiş. Ama hem bunun için hem de Kürtçe edisyon için zamanım ve enerjim kalmamıştı doğrusu. Biraz dinlendikten sonra Kürtçe edisyonu hazırlayacağım.

Hiç kimse böyle bir kitabı tek başına yazamazdı. Çok sayıda dostum yardım etti. Çaldığım hiçbir kapıdan geri çevrilmedim. Kitabın “Teşekkür” kısmında müteşekkir olduğum insanların adlarını anmıştım. Tekrar teşekkür ediyorum. Var olsunlar. Bu kitabı onlara borçluyuz. Ama Horasan’da kapısını açan, yardım eden, katkı sunan insanların adlarını teşekkür kısmına yazamadım. Orada büyük bir baskı var çünkü.