Latife Tekin'den iki roman: Yarının ve kadınların sitemkar selamı

Manves City bir çözülmenin, çürümenin öyküsü. Dünden bugüne emek sömürüsünün izlediği seyri takip ederek bu çözülme ve çürümeyi teşhis ediyor Latife Tekin. Sürüklenme ise hayatla irade arasındaki bağıntıyı sorguluyor. Bu bağıntının zemini ise yerinden edilme hali. Bulaşıcı bir hastalık gibi hızla dünyanın her yerine dalga dalga yayılan yerinden etme ve yerinden edilme süreçlerine odaklanıyor Sürüklenme. Savrulmaya eşlik eden telaşın ve tedirginliğin anatomisini sergiliyor.

Google Haberlere Abone ol

Adalet Çavdar

DUVAR - Okurlarını dokuz sene beklettikten sonra iki romanla birden tekrar karşımızda Latife Tekin. Manves City ve Sürüklenme. Bugünün dertlerini anlattığını söyleyen, taşra sıkıntısından bahseden yazarlara ders mahiyetinde iki roman. Dersini nasıl iyi çalıştığını ancak bu romanları okuyarak anlayabilirsiniz.

Latife Tekin bu iki romanda tüm okurlarına bir edebiyat ziyafeti sunuyor. Çünkü o kendi bahçesinin bütün kuytularını ezbere biliyor, gözü kapalı buluyor. Biz okurlarına hasret kaldığımız anlatılar sunuyor. Bugünün esas dertlerine yüzünü dönüyor Latife Tekin. Taşra, hayatta kalma çabası, emek, toprak… Bize beklediğimiz duraklarda gelen ilk vasıtaya binerken telaşla unutuverdiğimiz hallerimizi hatırlatıyor. İnsan evladının elinin değdiği her şeyi nasıl ve niye mahvettiğini sorguluyor. Yoksulluğun ve yaşama uğraşının yeni hallerini anlatıyor.

Latife Tekin bu iki romanını yazarken köylerde, kasabalarda, işçi kentlerinde, sanayi bölgelerinde, çiftliklerde kimliğini gizleyerek geziyor. İnsanlarla konuşuyor, fabrikalarda dolaşıyor, işçi evlerine misafir oluyor, hayatın nasıl devam ettiğini gözlemliyor, yerel gazeteleri okuyor. Büyük şehirlerin küçük şehirlere yansımalarına kafa yoruyor. İki romanda da yer alan pek çok ayrıntıyı anlatabilmesinin nedeni bir etnograf gibi yaptığı derinlemesine araştırma ve analiz. Yaklaşık bir buçuk yıl içerisinde yazılıyor iki roman. Birbirine el veriyor, birbirine selam gönderiyor. İki romanın temelinde de kadınlar ve giriştikleri mücadeleler var; bedenlerine, hayatlarına, topraklarına sahip çıkma halleriyle alacakaranlığın ardındaki umuda selam veriyorlar. Latife Tekin de bugünün ve geleceğin kadınlarının ve ağaçlarının sitemkar selamını iletiyor okuruna.

Manves City, Latife Tekin, 152 syf., Can Yayınları, 2018.

MANVES CİTY

“Her şeyi adım adım beraber yaşayıp da susanlar, direnmekten vazgeçip içeri koşanlar…”

Manves City bir emek romanı. Dünden bugüne emekçi hayatlarına ışık tutuyor; taleplerin, savunuların nereden nereye geldiğini gösteriyor. Pırasa Ovası’ndaki Erice adında bir kasabada geçiyor Manves City. Her an büyüme halinde bir sanayi bölgesinden söz ediyoruz. Akıl almaz büyüklüğe erişen fabrikalar Manves olarak adlandırılıyor, kapılarına gelenleri “Manves City’ye hoş geldiniz” tabelası karşılıyor. Romanın başlıca karakterleri Ersel ve Nergis. Ersel bir sebepten bir süre hapiste kalmış. Nergis ise bir fabrika işçisi ve aynı zamanda yerel gazetenin köşe yazarı.

Erice herkesin birbirine üvey olduğu bir kasaba. İlişkilerin tamamı şirazeden çıkmış. Ersel’in karısı Zeynur ve karısının ilk kocasından olan kızı, Nergis kocası Serco ve iki oğlu ile aynı avluya bakan evlerde yaşıyorlar. Ersel cezaevine girdikten sonra Zeynur ve Serco çocuklarını bırakıp birlikte kaçıyorlar. Sabah programlarında gazetelerin üçüncü sayfalarında gördüğünüz haberlerin yaşandığı bir kasaba Erice. Herkesin birbirinin arkasından işler çevirdiği, mal-mülk için insanların öldürüldüğü, küçük kız çocuklarının kullanıldığı, kadın-erkek ilişkilerinin giriftliği ile gerçek bir taşra.

Latife Tekin işlerini kaybeden emekçilerin hayatlarını anlatıyor Manves City’de. İnsanın insana yaptığı zulmü döküyor ortaya. Kötülük olarak adlandırılmayan kötülükleri tasvir ediyor. Anlatısının kalbinde ise kadınlar var. Latife Tekin, topluluğun düçar olduğu çürümenin nasıl bir sessizlik sarmalına dönüştüğünü anlatıyor. Bir kadının ya da kız çocuğunun başına gelenler karşısındaki sessizliğiyle müşterek suçlara yeni katmanlar ekliyor taşra kalabalığı.

Ersel, cezaevinden çıktıktan sonra döndüğü Erice’nin yerinde yeller estiğine tanık olur. Suları kirlenmiş, ağaçları kesilmiş ya da kurum, havası bozulmuş, insanları acılaşmış bir kasaba bulur karşısında. Kasabada eskiden olduğu gibi bulduğu tek kişi Nergis’tir. O da Ersel’in arayışına eşlik etmeye çalışır, ancak tüm ahaliyi karşılarında bulurlar. Nergis gazetedeki köşesinde Erice’nin kaybolmaya yüz tutan güzelliklerinden bahseder. Hani ev, hani yuva, diye sorar okurlarına. Karşılık bulabilecek midir acep?

Manves City bir çözülmenin, çürümenin öyküsü. Dünden bugüne emek sömürüsünün izlediği seyri takip ederek bu çözülme ve çürümeyi teşhis ediyor Latife Tekin. Yoksulluğun merhameti silip yuttuğu bir tarihsel manzaranın kuytusuna köşesine dikkat çekiyor. Öyle bir manzara ki düşünmek ve yas tutmak için ihtiyaç duyulan zaman hemen herkeste var ama kimsede o cesaret kalmamış artık. Sanki herkes “gitmiş gibi.”

Sürüklenme, Latife Tekin, 192 syf., Can Yayınları, 2018.

SÜRÜKLENME

“Birine elimi sürecek oldum, çarpılacaktım az kalsın, ölmemiş daha, can çekişiyor ağaç.”

Sürüklenme hayatla irade arasındaki bağıntıyı sorguluyor. Bu bağıntının zemini ise yerinden edilme hali. Bulaşıcı bir hastalık gibi hızla dünyanın her yerine dalga dalga yayılan yerinden etme ve yerinden edilme süreçlerine odaklanıyor Sürüklenme. Savrulmaya eşlik eden telaşın ve tedirginliğin anatomisini sergiliyor.

Sürüklenme’nin kahramanının adını da cinsiyetini de bilmiyoruz. Bir yolculuk hikâyesi ile başlıyor her şey ve o yolculuk roman boyunca devam ediyor. Uçaktan indiğinde peşine takılan yabancı, kâhin gibi her şeyi bilen, dağa taşa, göğe suya anlamlar veren bir taksici ile başlıyor roman.

Bir sivil toplum kuruluşuna kaynak arama bahanesiyle sürükleniyor oradan oraya Asistan. Büyük işletmelerin yuttuğu köyler ve kasabalar; Türkiye, Rusya, İngiltere, Almanya, Yunanistan arasında geçiyor roman. Asistan bir yandan fon ararken bir yandan kuruluşun lideriyle hesaplaşıyor içinden. Toprağın, ağaçların ve insanların başlarına gelenleri uzun uzun anlatıyor Latife Tekin bu yüzleşmeye taraf olarak. Sivil toplum kuruluşlarını ve içinden çıktıkları siyasal düşünce bağlamını eleştirmeyi de ihmal etmiyor.

Takviye adında bir örgütten bahsediyor anlatıcı. Kuruluşundan “pörsüme” diyebileceğimiz ruhunu kaybetme ve nihayet kötücülleşme haline kadar aşamalarını gözden geçiriyor. Takviye kısa süreli, geçici iş arayanlar ile eleman arayanları buluşturan bir platform olarak biliniyor. Ama işler elbette bilindiği gibi değil.

Böylesi bir sivil toplum kuruluşu için para toplamaya giden birisi olsa da yanında yöresinde sürekli birilerini ya da aslında hayatlarını kaybetmiş ama bir şekilde yeşermeye çalışan gençleri buluyor anlatıcı. Sorgulamaktan geri duramıyor yaptığı işi. Her şeyi Raşit’e anlatıyor, Raşit’le aralarında Tamsi adında bir çocuk gelip gidiyor, mektupları taşıyor, arada onunla sohbet ediyor. Pek çok havaalanında, pek çok yolda bir yerden bir yere sürüklenirken kendi gibi sürüklenen başka insanlara denk geliyor Asistan, değdiği insanların hikâyesini anlatmaya başlıyor. Herkes ona dokunuyor ve böylece yaptığı işin anlamı giderek yitiyor gözünde.

Sürüklenme romanını okurken bir polisiye okuyormuş izlenimine kapılabilirsiniz. Seyahat devam ettikçe şekilleniyor kahramanlar. Takviye’nin nereye varacağını neye dönüşeceğini kestirmeye çalışıyorsunuz. Bulmaya çalıştığınız kişi katil ya da kayıp ceset değil. Bir sınır arıyorsunuz farkında olmadan. İyiliğin nerede bittiğini, kötülüğün nerede başladığını gösteren bir çizgi.

Klonlanan bitkiler, seralar, hayvancılık, ipek böcekçiliği, GDO, süs bitkileri, madenler, işçiler, patronlar ve sessizlik, suskunluk; en çok da mecburiyet duygusu hakim romana. Toprağa, ağaca, tohuma yapılan eziyet seriliyor gözler önüne. İnsan evladının en iyi hallerine bile sızan riya sırıtıyor anlatılan öykülerin köşesinden.