'Sultanın tek elması' ve ailenin karanlık yüzü

Ailenin Karanlık Yüzü: Ensest kitabı babasının evlenmek istediği Ahu Melek masalıyla başlıyor. Ondan sonra kitap, en güvenli yer diye öğretilen evlerin hiç güvenli olmayabileceği vurgusunu yapıyor.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Onur Yılmaz

Çocukların neredeyse sadece ölümleriyle, başlarına gelen sansasyonel, büyük kötülüklerle gündeme gelebildiği bu acımasız ülkede bazı çocukların payına babalarının, dedelerinin, amcalarının ya da ağabeylerinin cinsel istismarına uğramak yani “ensest saldırı” düşüyor. Ama bu çocukların başına gelenler, çocuğa yönelen diğer saldırı ya da suç türlerine göre en az konuşulan, en zor konuşulan, yüzleşmeye en gönülsüz, çözüme en uzak olduklarımız. Geçtiğimiz haftalarda kitapçıların raflarına çıkan bir kitap tüm bu olumsuzluklara rağmen ensesti tartışmak, ensest saldırı gerçeğiyle yüzleşmek için hepimize bilimsel ve insan hakları hak temelli bir fırsat sunuyor.

“Bir padişah, bir karısı, bir de kızları varmış. Karı-koca konuşurlarken,kadın padişaha “Ben öldükten sonra evlenirsen, sandıkta bir pabucum var, o kime uyarsa onu al,” der. Gel zaman git zaman, padişahın karısı ölür. Aradan bir vakit geçer, padişah kızına haber gönderir “Artık beni evlendirin!” diye. Bunun üzerine kız pabucu alır eline, çıkar kız aramaya. Kimin ayağına giydirdiyse pabuç olmaz. Eh sonunda kız artık bıkar, hizmetçilere “Bu nasıl bir pabuçmuş, kimsenin ayağına olmadı, getirin bakayım bir de ben giyeyim,” der. Pabucu giyer, tıpa tıp olur ayağına. Bunu gören halayık “Padişahım, pabuç kimsenin ayağına olmadı, sultan hanımın ayağına oldu,” der. O da tutar müftüye bir mektup yazar “Bahçemde bir elma ağacı dikmiştim, bir tek elma vermiş. Ben mi yiyeyim, halka mı yedireyim?” diye sorar. Müftüden “Niçin tek elmayı halka yedireceksin? Kendin ye,” diye cevap gelir. Padişah, bunun üzerine tutar hazinenin anahtarını kızına gönderir. “Kızım çeyizlerini tedarik et, ben seni alacağım,” diye haber gönderir…”

Pertev Naili Boratav’ın derlediği Ahu Melek adlı bu masalla başlıyor ve ardından aşağıdaki satırlarla devam ediyor, “Ailenin Karanlık Yüzü: Ensest” başlıklı kitap.

Ailenin Karanlık Yüzü: Ensest Türkiye’den Araştırmalar, Saptamalar, Örnekler ve Öneriler Hazırlayanlar: Alanur Çavlin, Filiz Kardam, Hanife Aliefendioğlu, 288 syf., Metis Yayınları, Haziran 2018

“Çocuklara anlatmak istemeyeceğimiz masallar vardır. Sadece korkutucu olduklarından değil; öyle olsa devlerin, ejderhaların, kötü büyücülerin masallarını da anlatmazdık çocuklara. Bu masallar korkunç oldukları kadar gerçek olduklarından da anlatılmaz. Çocuklara en güvenli yer diye öğretilen evlerin hiç güvenli olmayabileceğini, en kutsal bağ diye dikte edilen aile bağının sorgulanabileceğini gösterir bu masallar.”

Bu çarpıcı girişle başlayan kitabın ensest konusunu ele alan az sayıdaki yayından önemli farkları var. Öncelikle çok alışık olduğumuz üzere, ensest saldırı suçunun faillerine ve “faillere ne ceza versek” sorusuyla değil suçun mağduru olan çocuklarla ilgileniyor, kitap. Bu tavır kitabın tümünde özenle çizilmiş bir hat olarak beliriyor. Dolayısıyla ensest saldırı suçu gündeme geldiğinde pek çoğunuzun da ilk reflekslerinden biri olarak zihninizde beliren “acaba ne kadar yaygın, kaç çocuğun başına geliyor” sorularını da en baştan anlamsız kılıyor. Çünkü ensestin büyük bir suç olmasını niceliği ya da yaygınlığı ile değil bu suçun yöneldiği çocuğun başına gelenin niteliği ile açıklıyor ve şöyle diyor:

“Ensestin en yakıcı yanı bizi dışarıdaki anonim kötülükten koruyacak ve bize güven verecek, merhametle saracak olduğu düşünülen aile ortamında gerçekleşiyor olması”.

HİÇBİR ÇOCUKTAN VAZGEÇMEDEN...

Kitapta yer alan makalelelerin hemen hemen tümünde özenle çizilen ve kitabın başlığını da belirleyen ikinci hat ise ensest saldırı ile mücadelede aile ile esaslı bir hesaplaşma. Bu cesur hesaplaşmada her birimizin ne demek istediğini hemen anlayacağı “derin aile” kavramını ortaya atıyor, kitabın yazarları. Ailenin karanlık yüzünü görmeden, “derin aile” ile hesaplaşmadan, aile için hiçbir çocuktan vazgeçmeden, ‘çocuğa rağmen aile değil, aileye rağmen çocuk’ ilkesi ile hareket etmeden ensest saldırı suçu ile anlamlı ve etkili bir yüzleşmenin mümkün olmadığını kanıtlarıyla gösteriyorlar. Çözüm olarak da ensestin failini etkili bir şekilde dışarıda bırakan ve çocuğun etrafında kurulacak bir koza olarak “yeni aile”yi öneriyorlar.

ATAERKİL SÖZLEŞMENİN YA DA ÇOCUĞUN TARAFI OLARAK KADININ ROLÜ

Kitabın özenle irdelediği olgulardan birisi de ensest saldırı suçunda kadının (fail olmadığı durumlardaki) rolü. Kitabın yazarları kimi durumlarda annelerin “ataerkil sözleşmenin bir tarafı” olarak ensest saldırı suçunun gizlenmesindeki etkin rolünün altını çizse de ensest saldırı ile mücadelede, (hangi aşamada olursa olsun) ailedeki kadının güçlendirilmesine odaklanılması gerektiğine vurgu yapıyor. Esas olanın mümkün olan her durumda ailedeki kadının çocuğun tarafına çekilmesi olduğunu, bunun, çocukların ensest saldırıdan korunmasından suçun ortaya çıkmasına, cezasızlığın engellenmesinden ensest saldırı mağduru çocuğa yönelik onarıcı müdahalenin geliştirilmesine, her aşamada çocuk için hayati önemde olduğunu ısrarla ve kanıtlarıyla gösteriyor.

Tam bu noktada, kitabın ana hatlarından birisi olan ‘ensest saldırı ile mücadelede çocuk odağı’nı kaybetme riskinin belirdiği ama yeterince irdelenmediği bir noktanın altını çizmeye ihtiyaç var. Çocuğun ensest saldırıya karşı korunmaması da, ensest saldırının görmezden gelinmesi de failin cinsiyetinden bağımsız olarak suçtur. Ensest saldırı suçuna karşı (çocuğun yanında) duruştaki netliğin kaybolmaması ancak suçla ilgili müdahale ve ceza yargılamalarında belirleyici olan (her seferinde ve sadece) çocuğun üstün yararı olduğunda olanaklı olacaktır. Ataerkil saiklerle ensest saldırı mağduru çocuğun annesini, saldırgan erkeğin önüne geçirecek şekilde suçlayan ve şeytanlaştıran yaklaşım gibi, anneyi ensest saldırının mağduru olarak gösteren ya da çocuğun aleyhine olan tutumunu “hata” olarak azımsayan açıklama da çocuk odağının kaybolmasına yol açmaktadır. Kitapta aktarılan araştırma verileri ve buna dayanarak yapılan çıkarımlar gösteriyor ki alandaki uzmanlar açısından dahi ataerkil iktidara karşı kadının yanında durmakla çocuğun yanında durmanın zaman zaman karışması söz konusu.

Ensest konusunda tartışma yürütürken en sık sapılan çıkmaz sokaklardan birisi de ister istemez ahlakçı bakış. Kitabın editörleri ve yazarları bundan özenle kaçınmışlar. “Ensest” ile “ensest saldırı” ayrımını yapmakta gösterdikleri dikkat ve kitabın odağını en baştan “çocuğa yönelen bir suç olarak ensest saldırı” ile sınırlamaları bu çıkmaz sokağı öngördüklerini gösteriyor.

Kitabı özel kılan yanlarından birisi de kapsamının genişliği. İki bölümden oluşan kitapta ensest saldırı suçu ile ilgili farklı uzmanların deneyimleri 11 ayrı makale ile anlatılıyor. Kitap, bir klinik psikoloğun uzun yıllara sair deneyiminden, saldırganların özelliklerine dair irdelemeye, ensest mağdurlarının anneleri olarak kadınlar konusundan ensest sonucu gebe kalan çocukların travma döngüsüne, ensest vakaların ve suçlarının medyada temsilinden adli tıp temelli değerlendirilmesine kadar kapsayıcı bir perspektif ve derin bir içerik sunuyor.

Ensest olgusunu anlamak ve bu konuda yüzleşmeye doğru bir adım atmak isteyen herkes için okuması şart ama bir o kadar da zor bir kitap.

* Faillerin ağırlıklı olarak erkek olduğu ensest konusundaki bu kitap hakkında bir erkeğin tabir denk düşerse ahkam kesmesinden rahatsızlık duyacak herkesin anlayışına sığınıyorum.