Küçük Ama Büyük Yalanlar: 'Kızkardeş' veliler...

Liana Moriarty’in çok satan romanı “Küçük Ama Büyük Yalanlar”, Hep Kitap etiketiyle Türkçe’de. İlk bakışta pembe dizi tadında bir hikâye anlatıyormuş gibi görünen kitap, esasında hem temposu yüksek bir polisiye ve hem toplumsal ve psikolojik çözümlemelere gebe bir roman.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Son 3 yıldır, geride kalan her yıl için okuduğum kitapların bir listesini yapıp kendi okuma notlarımla beraber blogumda yayınlıyorum. Bu yıl, listeye bir de ‘izlediklerim’ başlığı eklemeyi düşündüm. Çünkü 2017 yılı, özellikle diziler açısından çok şanslı geçmişti. Big Little Lies, pek de uzun olmayan dizi izleme geçmişimin en nadide deneyimlerinden biri olarak, listemin ilk sıralarına yerleşti. Mekanların büyüleyiciliği, mükemmel müzik seçimleri, kadın oyuncuların zarafeti, çocuk oyuncuların sevimliliği, nihayetinde hikâyenin sürükleyiciliği ve sarsıcılığı ile senelerce başa sarılıp izlenebilecek, çok sevilen bir film gibi hafızamda yer etti. Dizinin finaliyle (şimdi final yapmamaya karar vermiş olsalar da) bükülen boynum, diziye ilham kaynağı olan kitabın Türkçe baskısının çıktığı haberiyle yeniden dikildi. Bu güzel haberin kaynağı, Hep Kitap’tı. Diziye ilham kaynağı olan Liane Moriarty romanı, İsten Erdener tarafından “Küçük Ama Büyük Yalanlar” adıyla Türkçe’ye çevrildi ve Hep Kitap’tan çıktı.

Bir ‘çok satan’ olarak dikkat çeken kitap, ışıltılı kadınların biraz muzdarip ama çokça allı pullu dünyasını anlatıyormuş gibi görünse de ilişkilere, kadınlığa, kadınların birlikte güçlü ve güzel olduklarına dair hakkı teslim edilmesi gereken bir roman. Hikâye, Avustralya’nin Pirriwee kasabasında başlıyor. Üç tarafı okyanusla çevrili olan bu kasaba, orta sınıf ve üzeri ailelerin yaşadığı, herkesin birbirini tanıdığı, sosyal hayatın büyük oranda kasabanın tek okulu Pirriwee Devlet Okulu etrafında şekillendiği bir yarımada. Tüm kasaba, harıl harıl okulda gerçekleşecek etkinlik gecesine hazırlanıyor. Dışarıdan bakıldığında, genç ve bakımlı annelerin incir çekirdeğini doldurmayacak gündelik telaşlarından başka bir problemin yaşanmadığı sanılan Pirriwee, aslında büyük bir sorunu, bir cinayeti çözmeye çalışıyor.

Küçük Ama Büyük Yalanlar, Liane Moriarty, çev: İstem Erdener, 416 syf., Hep Kitap, 2018.

TESADÜFÜN ÖTESİNDE BİR ANLAM

Daha ilk bölümden itibaren, çeşitli tanık ifadelerine yer vermeye ve ikinci bölümden itibaren etkinlik gecesine doğru geri saymaya başlayan roman, hikâyesini aslında zamanda geriye dönerek anlatıyor. Bu hikâyenin başrolünü üç kadın paylaşıyor: Madeline, Celeste ve Jane. Madeline, kasabada girişkenliği ve inatçılığıyla tanınıyor. Celeste, kusursuz güzelliği, muhteşem ailesi ve kocasının zenginliği ile... Jane ise kasabada yeni. Okul anneleri arasında gençliği ve bekârlığının yanı sıra okulun ilk gününden küçük oğlu Ziggy’e yapıştırılan ‘zorba’ etiketi yüzünden dikkat çekiyor. Üçü de görünenin ötesinde sorunlarla boğuşan, hayata dair gerçekçi endişeler taşıyan kadınlar. Üçünün bir araya gelmesinde tesadüfün ötesinde bir anlam var.

Kasabaya yeni taşınan Jane, küçük oğlu Ziggy’nin okuldaki ilk gününde, eski iki arkadaş olan Madeline ve Celeste’le tanışıyor. Okulun ilk gününün sonunda, kasabanın önde gelen isimlerinden Reneta Klein’in kızı Amabella’nın Ziggy’nin kendisine zarar verdiğini söylemesi ile öykü ivme kazanmaya başlıyor. Son derece sakin ve sevgi dolu bir çocuk olarak görünen Ziggy, Amabella’nın suçlamasını kabul etmese de başka bir zanlı göstermeyerek kendine yöneltilen suçlamaları kabul etmiş sayılıyor. Jane’in, kendi hayatındaki bilinmezlik nedeniyle oğluna sonuna kadar inanmakla emin olamamak arasında kalması, sırrının büyüklüğüne işaret ediyor.

Jane, hayatının gerçeğiyle mücadele ederken çok geçmeden tüm kasabada konuşulmaya başlayan ‘zorbalık’ gündeminden küçük Ziggy’i korumaya çalıştığı bir mücadeleye girişiyor. Madeline ve Celeste, adeta pirhanalarla dolu bir havuzu andıran okul anneleri arasında Jane’in kendini güvende hissedebileceği bir liman oluşturuyorlar. Fakat bu, Madeline ve Celeste’in hiç de problemli olmayan yaşamlar sürdükleri anlamına gelmiyor.

Madeline’in yaşamını tanımlayacak tek bir kelime bulmak gerekirse, bu kesinlikle, ‘kaos’ olurdu. Madeline’in yaşamı, belki tek başına bir romanın öyküsü olabilirdi. Madeline, ilk evliliğinden geride kalan duygularla ve gerçeklerle mücadele etmeye çalışırken ikinci evliliğini sürdüren bir kadın. Medeni kurallarla kadınlık duyguları arasındaki çatışmadan sağ çıkabildiği zamanlarda ise muhteşem bir arkadaş, sevimli bir eş ve tedirgin bir anne.

Celeste ise aslında bu iki kadının hikâyesi arasında aslında en ayrıcalıklı yere sahip. Aslında Celeste’in hikâyesi, kitabın da dizinin de (maalesef) sürpriz(!) unsurlarından biri. Bu yüzden onun hikâyesinin detaylarına hiç girmeyerek, aralık bir kapı bırakmak daha uygun olacak.

KİTLE PSİKOLOJİSİ VE TOPLUMSAL VİCDAN

“Küçük Ama Büyük Yalanlar”, sadece bir okulun veli kitlesi üzerinden büyük bir toplum analizi yapıyor. İnsanların kendilerini nasıl birer özneye çevirip problemleri çözümsüzlüğe saplamakla övündüklerini ve acımasız olduklarını küçük bir örnekleme üzerinden bir kez daha kanıtlıyor. Bunun yanında, Madeline, Celeste ve Jane karakterleriyle ‘kadınlık’ ve ‘kız kardeşlik’ kelimelerinin altını kalın çizgilerle çiziyor. Bu duygu yüklü yapısına paralel, bir polisiye olarak nabzı sürekli yüksek tutuyor ve okurunun dikkatini kaybetmiyor. Kitabın ritmi öylesine özgün ki Türkiyeli okurla dizi uyarlamasının ardından buluşmasına rağmen dizi izleyicilerinin okuma zevkini dahi bozamıyor. Olsa olsa kitapta tasvir edilen karakterlerin ve mekanların dizide ne kadar isabetli şekilde yorumlandığını fark ettirerek okurunu keyiflendiriyor. “Küçük Ama Büyük Yalanlar”, kadınları erkek karakterler üzerinden konumlandırıp tarif etmeden, aralarındaki ilişkiyi bir erkeği paylaşamama noktasına indirgemeden anlatmasına rağmen çok okunan ve çok izlenen bir iş.

Kadınları, kendi karakterleri ve gerçekçi sorunlarıyla ele almasıyla dikkat çekiyor. Aynı zamanda kitle psikolojisi ve toplumsal vicdana dair de üzerine düşünülecek noktalar belirliyor. Üstelik bölümlerin sonundaki tanıklıklar, toplumdaki bireylerin tek bir olayı adeta kulaktan kulağa oynar gibi nasıl farklı yorumladıklarına dair ibret verici bir örnek teşkil ediyor.

Peki, yalan bu işin neresinde? Yalan, herkesin ardına saklanmak için ördüğü duvarlarda, açıklamak için sabırsızlandığı bir sırda. Yalan, görünende. Gerçek, görünenin ardında.

Etiketler Madeline Celeste Jane