C. Hakkı Zariç'in politik şiiri

C. Hakkı Zariç, meselesi hayatta karşı konulmayacak bir hal alınca şiirle cevap veren bir şair. Tarihsel olan, politik bir hat üzerinden akarak, taze düşler peşinde yeni bir hâfıza inşa ediyor.

Google Haberlere Abone ol

Şeref Bilsel

DUVAR - Şiir ortamımıza son dönemde yöneltilen ve hemen herkesin hemfikir olduğu şikâyet herkesin birbirine benzediği, âdeta bir fotokopya ortamına dönüştüğünü… Biz, düz yazının herhangi bir şubesinde (Roman, hikâye, deneme vbg) ortaya konan eserin niteliğini tartarken şiirden hareketle yol alıyoruz; fakat bugün şiir ile şiir olmayan arasındaki mesafe neredeyse sıfırlandı. Bu değişimde teknolojik devrimin, internet ortamının ağır rolü olduğu kuşkusuz. Herkes, yazıyor artık. Bu duman altı ortamda nitelikli olanı vurgulayıp öne çıkartacak çabaların yetersizliğini biliyoruz. Özgünlük taşıyan nitelikli şiir kitaplarına arada bir de olsa rastlıyoruz.

C. Hakkı Zariç’in ‘Zona’ adlı son kitabı çoğunlukla sıkıntıdan peydahlanan, apansız gelen bir hastalık, şiir gibi yani. “Kadın evdeyse kâğıtlar kederden alamaz nasibini”. Sırtımızda taşıdığımız yüklerin yaralar üzerinden dile gelip konuşması gibi. Güzel bir isim olmuş. Yeni kurulmuş bir yayınevinin- manos- ilk şiir kitaplarından biri, kısa sürede ikinci baskısını yaptı üstelik. Zariç’in baştan beri kendine has bir şiir yapısı oldu. Nazım birimi kendine has ve şiire açılışı içten ve gümrah. Şiirin başlığının üzerinde iki dize bu son kitapta da bize eşlik ediyor. Kimselere benzemiyor yazdıkları.

Kitabın iç bütünlüğünde biçimin de katkısının olduğu şüphesiz. “Yanlış çevirmişler dünyayı törene taş, törende taş gerekir/ Kaçak aynaya öksüz cam kırıkları, unutulmuş uğultuya/ sessizlik gerekir” Bir tarih hesaplaşması bize eşlik ediyor şiirler boyunca. Şiirlerde buna uygun olarak olumsuzluk çağrıştıran sözcükler- özellikle fiiller- öne çıkıyor. Bazen de fiiller devreye girmeden bu olumsuz atmosfer görebileceğimiz bir mesafeye taşınıyor: “Kalbim, seni çığlık kalıplarının içine doğurdu o vefasız anne/ penceresi istasyona bakan odada yangın düşleri kur diye” Uzun dizelere yayılan anlatma isteği bazen yanına sert bir akustiğe sahip sözcükleri alıyor, bazen de hiç uyandırılmamış sözcükleri.

Zona, C. Hakkı Zariç, 64 syf., Manos Yayınları, 2017.

ZAMANSIZ GİDENLER... 

Sıkıntının, huzursuzluğun ve geçmişe bakmanın yorgunluğunun verdiği tazyik kendini dizelerde duyuruyor. Ve zamansız gidenler: Soysal Ekinci, Öztürk Uğraş, dizelere uğramakta gecikmez. Ses ve anlam birbirine zarar vermeden yürüyor. “Uysal bir ormanın uğultusunda kaybedilmiş patikayı kim arar/ Herhangi bir mevsimin sonuna doğru kim özler ilk şiirlerini/ Baş dönmesi, karmaşa bir de kör olma isteği/ Zona: sırtımda taşıdığım bıçak izleri sıkıntımın.” Zariç çok sık şiir yazan biri değil, meselesi hayatta karşı konulmayacak bir hal alınca sanki şiirle cevap veren bir şair. Tarihsel olan, politik bir hat üzerinden akarak, taze düşler peşinde yeni bir hâfıza inşa ediyor. Böylece hâtıra ve hayâl şiirin iki kanadı gibi açılıyor önümüze. Şiir üzerinden hafıza ile yüzleşen biri C. Hakkı Zariç. İçte olanı, kaybetmediklerini getiriyor bizlere.

Bu şiirlerin bir yüzü tanıklıklara yaslanıyor. Neye tanıklık? İnsana tanıklık ve insanın etrafında olup biten kederli manzaraya… Derine bakan, yüzeyde olup bitenin izlerini derinde arayan bir özne var yazdıklarında. Ve yaşadığını yazmaktan, yaralarını şiire göstermekten korkmayan bir özne: “Günün ilk dakikalarında dikilen bir fidan gibi/ Bir Ege türküsüyle yan yana olmak gibi/ Bir intihar girişinden sonraki ilk duyuş gibi/ Bir çift dudağın dokunuşuyla iyileşir kimi yaralar/ Hatta zona!..”