'Yeni Türkiye' yolunda neoliberalizm

İletişim Yayınları’nın Kemal Deniz’in özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı Yeni Türkiye’ye Varan Yol - Neoliberal Hegemonyanın İnşası bugünün koşullarını yorumluyor. Kitap, Türkiye’nin yakın tarihi ile ilgilenenlere derli toplu bir kaynak sunma iddiasını taşıyor.

Google Haberlere Abone ol

Kerem Yılmaz

DUVAR - Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta, "Artık eski Türkiye yok, artık yeni Türkiye’nin zamanı" minvalinde sözlerle karşımıza çıkıyor. Gerçekten de ülkemizde 5 yıldan bu zamana değişen, değişmeye devam eden ve kısa ya da uzun vadede de değişmeyi sürdürüceğini öngörebileceğimiz pek çok şey var. Peki “Yeni Türkiye” denen, bu kerameti kendinden menkul olgu (veya imge) ya da anlayış ne ifade ediyor? AK Parti’nin hazırlayıp sunduğu toplumsal, siyasal, ekonomik nitelikteki bir projeyi mi; yoksa AK Parti’yi de önceleyen ve bu partinin hayatımızdaki dönüşümleri yarattığı araç ve yapıların temelini atan bir planı mı?

Geçtiğimiz ay İletişim Yayınları’nın Kemal Deniz’in özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı Yeni Türkiye’ye Varan Yol - Neoliberal Hegemonyanın İnşası, bu karmaşık ve uzun yolun izini sürmeye çalışıyor. İsmet Akça, Ahmet Bekmen ve Barış Alp Özden’in derlediği kitaba akademisyenlerden Ali Ekber Doğan, Ece Öztan, Erbatur Çavuşoğlu, Erdem Yörük, F. Serkan Öngel, Güven Gürkan Öztan, İsmet Akça, Julia Strutz, M. Görken Doğan, Mehmet Sinan Birdal, Uraz Aydın, Yasin Durak ve gazeteci İrfan Aktan yazdıkları makalelerle katkıda bulunuyorlar.

Yeni Türkiye'ye Varan Yol, Kolektif, derleyen: İsmet Akça, Ahmet Bekmen, Barış Alp Özden  çev: Kemal Deniz, İletişim Yayınları, 2018.

Bu çalışmaya değin yapılan tartışmalar genellikle neoliberalleşme sürecini devlet-merkezci bir yaklaşımla ve kapitalizmi işleten sınıfsal ilişkileri ve bu ilişkilerin devletle olan ilişkilerini sorunsallarının dışında bırakarak tartışıyordu. Bu kitapta farklı olan, hegemonya sorunsalını ve neoliberal hegemonya inşası sürecinde AK Parti’nin kazandığı büyük siyasal ve ekonomik gücü, işte bu sınıfsal ilişkileri ve sosyopolitik güç ilişkilerini de analizine katarak anlamaya çalışıyor. Her özenli toplumsal araştırmanın yaptığı gibi, bu araştırma da bugünün neoliberalizmini anlamanın yegâne yolunun neoliberalizmin ve neoliberal hegemonyanın tarihçesini oluşturmak olduğunu düşünüyor ve “bugünü açıklamaktan çok, bugüne giden yolun taşlarına dair, Türkiye’nin yakın tarihi ile ilgilenenlere derli toplu bir kaynak sunmak” iddiasını taşıyor.

'Yeni Türkiye'nin insanları olarak, bizler için, esas meselenin Türkiye siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel hayatının yeniden biçimlendiği bu dönemi anlamanın çok önemli olduğu açık. Zaten derlemenin en temel hedefi de bunu başarmamıza yardım etmek. Bunu yapabilmek için, AK Parti döneminin, kendine has tüm özellikleri ile birlikte, 1980’li yıllarla başlayan neoliberal hegemonya inşası süreci içinde bir bağlama oturtulması gerekiyor. Devletin sermaye, milliyetçilik, toplumsal cinsiyet ya da işçi hareketi ile kurduğu ilişkileri ve bu unsurlarla girdiği karşılıklı etkileşimin özelliklerini analiz etmek gerekiyor. Derlemedeki çeşitli makaleler bu ihtiyaçla kaleme alınmış.

NEOLİBAREL POLİTİKALARIN GEZİ'YE 'SIKIŞMASI'

Devlet, Hegelyen anlamda toplumun üstünde, kendi varlık sebebini içinde taşıyan bir varlık mıdır, yoksa toplumu dönüştürmeye soyunmuş, ancak kendi de bu dönüşümden nasibini alan bir fail midir? Derlemeye göre, AK Parti, neoliberal hegemonyanın tesisi önündeki engelleri (en başta da askeri vesayeti) kaldırma projesinin ve neoliberal-muhafazakar temellere dayanan bir toplum türünü (ekonomide “Bırakınız yapsınlar”cı, kültürel ve siyasi alanda ise “Bizim istediklerimizi yapsınlar”cı bir devlet) inşaa ve tahkim etme projesinin faili. Bu bağlamda devlet, “toplumsal ve politik güç mücadelelerinin kristalleştiği bir alan” (s. 17) halini alıyor; zira AKP ve neoliberal hegemonya inşaası sürecinin failliğine soyunan diğer parti ve organlar (12 Eylül 1980 darbesiyle bu süreci başlatanın ordu olduğunu hatırlatmak gerekir), bu süreçte yalnızca askeri vesayetle değil, örgütlü işçi hareketi, diğer milliyetçi projelerin fail ve sözcüleriyle de kâh çarpışmak, kâh pazarlık etmek durumunda kalmışlardı.

Derleme, editörlerin Gezi Direnişi’ne çaktıkları selamla sonlanıyor. Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmesine barışçıl bir şekilde direnenlere yönelen orantısız polis şiddeti sonrasında başlayan ve yazarların deyimiyle “modern Türkiye tarihinde benzeri görülmemiş ölçekte bir kitle hareketi ve protesto” (s. 335) halini alan Gezi direnişi, 1980 ve 90’lı yıllarda kurulmaya çalışılan neoliberal hegemonyayı çok ileri bir seviyeye taşıyan AK Parti iktidarına karşı patlak vermiş olması bakımından önemli olduğu kadar ilginç de... Geleceğe dönük olarak ise neoliberal ekonomik politikalara, yani genelleşmiş işsizliğe veya esnek-güvencesiz işçiliğe, özelleştirmelere ve bunun yanında dindar muhafazakarlığa, yani azınlıklara, muhaliflere, “makbul vatandaş” olmayı başaramayan ya da başarmak istemeyen herkesi dışlayan bir biyo-siyaset biçimine verilmiş güçlü bir toplumsal tepki olması bakımından umut verici. Ne diyordu çapulcular: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam...”