Metin Eloğlu: Dilin şeytantırnağı

Metin Eloğlu şiiri, özellikle dilin bozulup yeniden kurulması ve kurgulanması bağlamında önemli bir kaynak oluşturur. Eloğlu verili dili yıkıp, bozup yeniden kurmasıyla ve eleştirel, ironik duyarlılığıyla (kara şiir) dikkat çeker.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Metin Eloğlu’nun (11 Mart 1927 - 11 Ekim 1985) ilk şiiri 1943’te İzmir’de yayımlanan Kovan dergisinde çıkar; ilk kitabı “Düdüklü Tencere” ise 1951’de yayımlanır. Dilinin sürprizleri kadar yaşamöyküsünde de önemli duraklar bulunur. Şiire başladığı kırklı yılların ortasında siyasi suçlu olarak iki ay tutuklanır. Bu nedenle Güzel Sanatlar Fakültesi’ndeki resim öğrenimi de yarım kalır. Tutukluluğu sona erdikten sonra askere alınır, ancak birçok kez kaçar ve askerlik süresini beş yılda tamamlar. Metin Eloğlu bu yönüyle değerlendirildiğinde ‘vicdani ret hakkı’nı kullanmaya hiç değilse teşebbüs etmiş ilk ve tek cumhuriyet dönemi şairidir. Eloğlu, Garip şiirinin ortama iyice yerleştiği dönemde şiire başlamıştır, İkinci Yeni olarak tanımlanan modern şiirin ellili yıllarda başlayan dalgasının ortasında kalmıştır. Bir yandan şiire Garipçilerin getirdiği “espri ve mizah” anlayışını kendi mizacına uygun biçimde işlerken bir yandan da İkinci Yeni şiirinin öznel, özgeci, imgeci, yenilikçi poetikasını izlemiştir…

Metin Eloğlu

Şairin “Düdüklü Tencere” adlı kitabında yer alan “Ömür Törpüsü” başlıklı şiirini okuyalım:

Yaşamak istiyorum

Yaşamak istiyorsun

Yaşamak istiyor

Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.

Ama böyle dünya olur mu?

Böyle barış olur mu?

Böyle hürriyet olur mu?

Böyle kardeşlik olur mu?

Biliyorum ki, katlanıver, diyeceksin;

Ama böyle yaşamak olur mu!

ŞİİR DALGALARINA MESAFESİNİ KORUMUŞTUR

Her iki şiir dalgasından da etkiler almış olmasına karşın kendi öznelliğini korumak bakımından mesafesini kaybetmediği söylenebilir. Eloğlu’nun Garip’le arasına koyduğu mesafeyi anlatmak için, örneğin “küçük adam” kavramının onun şiirindeki yerine dikkat çeken Turgut Uyar’ın sözlerine kulak verebiliriz. Uyar’ın saptamasıyla Metin Eloğlu’nda, “Küçük adam soyut, düşünülmüş, (isterseniz kurgulanmış diye okuyun) tek tip ve anonim değildir”. Bunun için Garip döneminin içinden çıkmış olması bakımından “Düdüklü Tencere” adlı kitabı önemlidir. Kitabı ve dönemi “Bit Yeniği” başlıklı şiirden bir bölümle anımsayalım:

Ulan Baltacı Mehmet,

Ulan Yedisekiz Hasan Paşa

Ulan 1914 savaşı;

Ulan Nasrettin Hocanın kuşu…

Bu arada sanat işleri de gelişti

Tekke ilahileri, Minakyan tiyatroları,

Bilmem kimin fırçasında

Manolyalar ölmezleşti..

Hele bir Yahya Kemal yetişti ki

Yahya Kemal derim sana!

Tanzimat, Servetifünun, Fecriâti…

O dehşetli yazarlar bir olup

Bunca gerçeği tefe kodular.

Bülbüle mehtabın hakkını,

Heceyle aruzun şerefini korudular.

Bu memleket başka türlü nasıl kalkınsın?

Yaşasın,

Vallah billah yaşasın!

ELOĞLU TEK BAŞINADIR

Karşılıklı etkileşim yaşadığı İkinci Yeni dalgasının şiir anlayışı bakımından büyük ölçüde dışında kalmış az sayıda şairden biridir. İkinci Yeni anlayışına yakın olmuş, ama ayrı kalmayı başarmıştır da denilebilir. Belki kısaca İkinci Yeni içinde İkinci Yenici olmayan bir şair de diyebiliriz. Bu bağlamda Ahmet Oktay, Can Yücel gibi isimleri anımsanabilir. Bir parantez açarak Oktay’ın İkinci Yeni’den uzak duruşunun nedeni, başka bir şiir anlayışını sürdürmeye niyetli ve Attilâ İlhan’la birlikte Mavi grubunda yer almasındandır diyebiliriz. Eloğlu tek başınadır. Denebilir ki inatla, bir yerlere yaslanmadan ayakta kalma uğraşını benimsemiştir. Korkusuz yalnızlardandır ve ancak o sayede dilini öznelleştirebilme cesaretini göstermiştir. Değil mi ki öznel bir dil şiirde bile cesaret işidir. Şu dizeler de “Horozdan Korkan Oğlan” adlı kitabındaki “Lettrisme Diyor ki” şiirinden:

Hışmılismirrahilezeliharamicnan

Izillâkeysülehibbilibnetucanan

Delivehmileşünahretinemilezan

Şahkisansabirzeytüldattaraban

Akranı ve ahbabı da olan başka ünlü birçok şair o dönemde İkinci Yeni şiirinin her anlamda yüksek dalgalarının üstünde yer almaktadır. Metin Eloğlu, Garip sürecine olduğu kadar İkinci Yeni dalgasına karşı da belli bir mesafede durmayı yeğler. Her dönemde gelişerek ‘kendisi, kendi sesi’ olmanın, ayrıksı kalabilmenin imkânlarını araştırır… İkinci Yeni dalgası görüldüğünde İlhan Berk şiirini tümden değiştirerek çabasını, bu yeni şiir anlayışının en radikal şairi olmak yönünde yoğunlaştırır. Dalga yükselirken İkinci Yeni’nin arkasında kalmama çabasına girişen şairlerden biri de Oktay Rifat olur. Garip’ten hızla uzaklaşırken uğraşını bir yandan da İkinci Yeni’yi aşmaya, dalganın önüne geçmeye yoğunlaştırır. Bu anlamda Metin Eloğlu İkinci Yeni’den ne kaçmış ne de ona büsbütün tutulmuştur. Tutunmamıştır da. Gösterilen yere yerleşip oturmak yerine, modern Türkçe şiirdeki kendi yerini kendisi seçmiştir. Kitaba da adını veren “Odun” başlıklı şiirinden iki dörtlük okuyalım:

İstanbul'un ortasında bir bahçe

Silme güvercin tavanı

Yeşeren ekinlerin muştusunca

Eylül bitiminin aydınlık günü

Sıcacıktın aşklıydın bence

Sensizlikte bir yoksuldum yavandın

Şuramda saklı o sıcacık ekmeği

Senin doyumluk aşına bandım

Eloğlu’nun önemli bir özelliği konuşma diliyle olan ilişkisidir. Denebilir ki dilin kendisi, başlı başına bir malzemedir onun için. Ama dilin günlük ortamdaki konuşulma haliyle daha çok uğraşır. Türkçenin İstanbul ağzı, bütün girdi çıktısıyla şiirinde sergilenirken kişisel kullanıma bağlı olarak dili eğip bükmeyi, şiirin bir gereği olarak görmüştür. Bireysel ve sosyal sorunların ifadesi için ilk şiirinden son şiirine kadar dilde açmadık kapı bırakmamıştır. Şiirinde izlek edindiği günlük sorunlar güncelliklerini aşarak tipikleşir. “Eloğlu” şiiri de kanımca onlardan biridir:

Eloğlu binlik bozdurur

Ben bozduramam

Eloğlu başını yastığa kor komaz uyur

Ben uyuyamam

Eloğlu sofrasında dokuz türlü

Benim aç yattığım olur bazen

Benim evim gecekondu

Eloğlunda apartıman

Eloğlunda ince müzik

Benimkisi aman aman

Benim kuru başım bana yeter

Eloğlunda karı kızan

Ben keçileri kaybettim

Eloğlunda usta çoban

Bu soyadı bana haram

Hanidir şiiri, yaratıcı öznesi hiç yokmuş gibi okuma alışkanlığı oluştu. Bir zamanlar da tam tersi söz konusuydu. Şiirin, şairinin kim olduğuna bakarak okunması kadar şairi hiç yokmuş, olmamış gibi okunması da doğru değildir. Her iki tutumun da okurun şiirle iletişimine katkı sağlamak yerine engel oluşturacağı açık. Metin Eloğlu şiiri, yaratıcı öznesinin izlerinden kopartılarak okunamayacak yapıtlardandır. Her şiirde şairin yaratıcı özne olarak sesi, düşüncesi, duyarlılığı yansır. Kısaca canlı bir şiirdir Eloğlu’nun şiiri. Bu canlılığı sağlayan önemli unsurlardan biri de ‘izlediğinden’ çok ‘içinden gelenden’ söz açmış olmasıdır. Şiiri çevrenin değil, çevreyi şiirin tamamlayıcı öğesine dönüştürür. Eloğlu’nun şiiriyle ilgili kaydedilmesi gereken bir başka nitelik de asla şiirinin önüne geçen şairlerden olmamasıdır. Yaşadığı dönemin şairleri başta olmak üzere çevresinde yer alan isimlere ithaf edilen şiirlerini topladığı ‘Yumuşak G’, abecenin bütün harflerini içerir. A harfinde yer alan ilk şiir Edip Cansever içindir. Şiirin tamamını aktarıyorum:

A

Edip Cansever'e

Şu yabanıl hergeleler var ya;

-hergele, yabanıl at anlamındadır zaten-

Diyeceğim, dündüyse bir güzelim taya bindim;

Ne koşum, ne gem, dizgin, yular, üzengi, eğer de ne?

Hergele koşuntusunun kıtlığına kıran mı girdi; afallamaktır işim.

At nemize? diyeceksiniz;

At-mat değil ki söz konusu ettiğim, çağ şimdilerinde;

İnsanoğlu basbayağ.

Yumuşak G’yi — uyakça ola — ilk Dıranas değerlendirmişti; O çoğumuzun pek sevdiği yapayalnız şiirinde.

KARA ŞİİR

Metin Eloğlu şiirleri ‘salt okur’dan ilgi görmüş, beğenilmiş, sevilmiş ve okunmuştur, ama daha çok ilgiyi eleştirmenler, incelemeciler göstermişlerdir. Aslında bir olağandışılık yoktur bunda. Çünkü Eloğlu şiiri, özellikle dilin bozulup yeniden kurulması ve kurgulanması bağlamında önemli bir kaynak oluşturur. Ece Ayhan’ın negatif ya da asimetrik, tersine çevirici tutumuna bir yönüyle yanaşık biçimde Metin Eloğlu da verili dili yıkıp, bozup yeniden kurmasıyla ve eleştirel, ironik duyarlılığıyla (kara şiir) dikkat çeker. Aralarında benzerlikler bulunan şairlerden Can Yücel’in Türkçenin sahasını geniş tutarak, zaman zaman Osmanlıcanın kimi sözcüklerinin kültürel kodlarına yaslanan şiir diline karşın Metin Eloğlu, İstanbul Türkçesine sonuna kadar sadık kalır. Eloğlu’nun şiirinde verili dil bir sök yap, bir yapboz işlemi nedeniyle son derece dinamiktir. Dil sürekli yıkar ve yeniden kurar. Her defasında yeniden kurulan dil, ürettiği anlamlar, çağrışımlar, duygu ve düşünce imleriyle artık yeni bir dildir. Eloğlu’nun şiir mirası, onun serüveninin başından sonuna kadar dile yönelik bir uğraşla dolu olduğunu sergiler. Metin Eloğlu’nun dikkat çeken bir başka yönü de toplumsal duyarlılığı ve şiirini yükselten espriye, ironiye bağlı mizacıyla aynı özellikleri taşıyan şairler içindeki ayrıcalıklı konumu ve buna bağlı olarak gelişen önemidir. 1971’de yayımlanan “Dizin” adlı yapıtında yer alan “Çimdik” başlıklı şiirinden bir dörtlük:

“Kimi kaskatı güller elbette yalan

Kimi düş gülleri elbette gerçektir

Kimi kar tanecikleri hemeninden buğu

Kimi kar taneleri eridikçe kirlenir”

Bir an geri dönse hiç geri dönmemiş bir şair olarak, sanırım yine hiç çekinmeden neerde kaldınız diyerek cebindeki son sözcüğü fırlatırdı “âlemin” yüzüne. Sonra geldiği rüzgârla çekip giderdi içinden odların, odunların, Ayşemayşe’lerin… Metin Eloğlu’nun modern Türkçe şiirde lirik düzeni bozan ilk şair olması bakımından da önemli bir isim olduğunu belirtelim. Eloğlu’nun yayımlanmış şiir kitapları ve aldığı ödülleri de anımsayalım: Düdüklü Tencere (Yeditepe, 1951), Sultan Palamut (Seçilmiş Hikâyeler, 1957), Odun (Alpaslan Mtb, 1959), Horozdan Korkan Oğlan (Dost, 1961), Türkiye’nin Adresi (Yeditepe, 1965), Ayşemayşe (Yay, 1968), Dizin (Güney, 1971 TDK Şiir Ödülü), Yumuşak G (Baha Mtb, 1975), Rüzgâr Ekmek (Ada, 1978), Hep (Adam, 1982), Yine (ilk altı kitabının birlikte basımı, Adam, 1982), Şiirce, (son üç kitabının birlikte basımı, Adam, 1982), Ay Parçası (Yazko, 1983), Önce Kadınlar (Adam, 1984), Bu Yalnızlık Benim (yky, 2003) ve yayımlanmamış şiirlerinin bir araya getirildiği İbresiz Bir Pusula (YKY, 2007 ).

Saygıyla selamlıyoruz…

BU AYIN DERGİLERİ

Yeni e’nin Mart 2018 sayısı

Aylık olarak yayımlanan kültür sanat edebiyat dergisi Yeni e’nin yeni sayısı yayımlandı. Yeni e’nin Mart 2018 tarihli sayısında Evfrosini Manta-Lazarou, Hicran Aslan, Oya Uysal, Arife Kalender, Freedom Nyamubaya, Yaprak Damla Yıldırım, Süreyya Aylin Antmen, Fatoş Avcısoyu Ruso, Maria Siakalli, Lale Alatlı ve Hülya Deniz Ünal’ın şiirlerine yer veriliyor.

Varlık dergisinin son sayısı

Varlık dergisinin Mart 2018 tarihli sayısı okurlarıyla buluştu. Derginin bu sayısında şiirlerine yer verilen isimler şöyle: Abdülkadir Budak, Sina Akyol, Ersun Çıplak, Hakan Güzeldere, Yaprak Damla Yıldırım, Cahit Oğuz, Serkan Özer ve Emrulllah Alp.

Sincan İstasyonu 94

İki aylık edebiyat dergisi Sincan istasyonunun mart nisan 2018 tarihli 94. Sayısı yayımlandı. Derginin son sayısında Charles Baudelaire, Celal Soycan, Cihan Oğuz, Yunus Koray, Şahin Taş, Cevahir Bedel, Ali Koçak Gökhan Taner Günsan ve Cengizhan Genç şiirleriyle yer alan isimler.