Venedikli ressam Zonaro'nun Osmanlı'daki son günleri

İş Bankası Kültür Yayınları’nda Mimar Sinan Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fatma Ürekli imzasıyla çıkan Sarayın Son Başressamı Fausto Zonaro / İkbâlden İdbâra isimli kitap, adından da anlaşılacağı gibi Osmanlı Devleti’nin son yıllarında sarayda başressamlık yapan İtalyan ressam Zonaro’nun yaşamına odaklanıyor. Zonaro'nun 'padişah ressamlığı' kimleri rahatsız ediyor?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Osmanlı Devleti’nin resim sanatıyla ilişkiye geçmesi, hiç kuşku yok ki, Fatih Sultan Mehmet’in Venedikli ressam Bellini’den portresini yaptırmak istemesi ile ortaya çıkmıştır. Bu tarihten sonra tahta çıkan padişahların bir kısmı ilk fırsat buldukları anda, tarihe bir not düşmek maksadı ile kendi portrelerini yaptırmıştır. Ressamlardan, imparatorluğun sosyal hayattaki günlük rutinine kadar varan türlü manzaraları resmetmelerini isteyen padişahlar, geçmiş yıllarda savaş meydanında gösterilen başarıların ve kahramanlık destanlarının büyük boyutlardaki görsellerini isteyip, ortaya çıkan eserleri saray duvarlarına boy boy astırmayı da ihmal etmemiştir.

Geçtiğimiz günlerde İş Bankası Kültür Yayınları’nda Mimar Sinan Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fatma Ürekli imzası ile çıkan Sarayın Son Başressamı Fausto Zonaro / İkbâlden İdbâra isimli kitap, adından da anlaşılacağı gibi Osmanlı Devleti’nin son yıllarında sarayda başressamlık yapan İtalyan ressam Zonaro’nun yaşamına odaklanıyor.

Zonaro, sarayın son başressamı olmakla birlikte, yaşanan dönemin kaosunu ve Abdülhamit döneminin kaotizmini düşündüğümüzde hikâyesini anlatılır kılan bir yaşama da sahiptir. İtalya’da yaşama merhaba diyen ressam Zonaro, profesyonel olarak resim sanatıyla ilişki kurduktan sonra, tarihleri 1891’i gösterdiğinde eşinin de aklına girmesiyle, İstanbul’a göç eder. Pera’da yaptığı resimlerle kalabalık bir alıcı tarafından ilgi gören ve ardı ardına resimlerini satmaya başlayan ressam, Teşrifat-ı Umumiye Nazırı Münir Bey’in de ilgisini çeker. Münir Bey, bulunduğu konumdan dolayı sarayda hatırı sayılır dostlara sahip, imtiyazlı bir memurdur. Zonaro’ya, padişah Abdülhamit’in hoşuna gidecek resimler yapmasını önerir.

Sarayın Son Başressamı, Fausto Zonaro - İkbâlden İdbâra, Fatma Ürekli, 372 syf., Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017.

Pek çok alanda olduğu gibi resim sanatında da saray, bir ekmek kapısı olma özelliği taşır. Zonaro hemen kollarını sıvar, eşi Elisa ile birlikte beş – altı hafta kadar bekleyerek Ertuğrul Süvari Alayı’nın geçişini seyreder ve krokiler çıkarır. Yapımı uzun süreleri alan Ertuğrul Süvari Alayı Köprüde isimli çalışma 1896 yılında tamamlanır. Aynı dönemde sarayda başressam olarak çalışan İtalyan Luigi Acquarone öldüğünden yerine, günümüz tabiriyle söylersek, sağlam bir ressam aranır. Zonaro, yaptığı çalışmayı padişaha takdim eder. Padişah tarafından beğenilen resim sayesinde Zonaro, Mecidî Nişanı ile ödüllendirilir ve aylık 35 lira maaşla sarayda çalışması istenir.

Aradan çok geçmeden saray başressamlığına da getirilen Zonaro, Abdülhamit tahttayken onun emrinden çıkmaz. Osmanlı Devleti’nin savaş meydanındaki çarpışmalarını, İstanbul’un türlü noktalarında manzaralarını, dönem halkının günlük ritüellerini, acılarını, mutluluklarını, hüznünü resmetmeye çalışır. Kendisi için Akaretler’de tahsis edilen 2500 metrekarelik devasa evde, atölye çalışmalarını sürdürür, sergiler açar. Abdülhamit’in portresini yapar. İlk kez bu kitapta yayınlanan Osmanlı Askerleri Albümü ressam tarafından, 1902 yılında padişaha arz edilir. (Padişaha arz edilen yazı da ilk kez bu kitapta yayınlanır.) Sulu boya ile resmedilen 27 askerin Osmanlı kostümü ile tuvale işlendiği bu çalışma ile Zonaro’nun itibarı sarayda iyice artmıştır.

İTTİHAD VE TERAKKÎ İLE GEÇEN ZOR GÜNLER

Abdülhamit ve sarayla olan ilişkisi, padişahın tahttan indirilmesine kadar devam eden Zonaro, iktidarın İttihad ve Terakkî yönetimine geçmesi ile sorunlu günler yaşamaya başlar. Evvela, hatırlı sayılan dostlarının çevresinden uzaklaşmasıyla yalnız kalan Zonaro, padişahın sürgün edilmesi ile en önem verdiği kurtuluş umudunu da kaybetmiş olur. Yeni yönetim için projeler geliştirmeye başlayan ve bir resim müzesi yapmak istediğini söyleyen Zonaro, aradığı ilgiyi bulamaz. Padişah tarafından tahsis edilen evden ayrılması istenir. Ardından sarayla olan ilişiği kesilir. Beş parasız ve yalnız kalan Zonaro, eldeki resimleri ölü pahasına satarak İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalır. Hatıratını yazdığı kitabıyla da ayrıca anlattığı İtalya günlerini itibarını ve ekmeğini tekrar kazanmak için çalışarak geçirir. Ancak ölümünden önce rahata kavuşamadığı ve acı içinde öldüğü de aşikârdır.

Prof. Dr. Fatma Ürekli’nin on yıllık çalışma ürünü olan bu kitap, saraylardan, müzelerden, kütüphanelerden alınan pek çok belgeyle beraber okuyucusuna sunulmuştur. 14 yıl saray başressamlığı yapan Zonaro’nun yaşamını, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla beraber tarihsel bir perspektif içinde inceleyen Ürekli, bu çalışmasında genel bir yanılgıyı da ortadan kaldırır. Zira Zonaro’nun İstanbul’u terk ettiği tarihlere tekabül eden ve İtalya ile Osmanlı Devleti arasında yaşanan Trablusgarp gerginliği ve sonrasında yaşanan savaş, Zonaro’nun İstanbul’u terk etmesinin başat sebebi değildir. Zonaro, çalışma imkânı kalmadığı için İstanbul’u terk etmiştir. Bunun en nesnel kanıtı savaştan önce ve savaş sırasında Osmanlı Devleti’ni terk eden pek çok İtalyan sanatçının savaş sonrası geri dönmesine rağmen, Zonaro’nun İtalya’da kalmasıdır.

Osmanlı Devleti’nde saray ve sanat arasındaki ilişkinin ya da Abdülhamit dönemi sanat politikaların ayrı bir makale ve hatta kitap konusu olduğu düşünüldüğünde Ürekli’nin kaleme aldığı bu çalışma, sarayın son başressamı olduğu belgelerle kanıtlanan Fausto Zonaro isimli ressamın, Osmanlı Devleti’nde yaşadığı günleri ve resim çalışmalarını tarihi bir perspektife oturtarak ve güçlü bir tarihsel atmosferin odağına alarak anlatıyor.