Agatha Christie'nin torunu Mathew Prichard anneannesini anlattı: Pera Palas Oteli'ndeki anahtar yedekmiş!

Torunu Mathew Prichard, Agatha Cristie'yi anlattı. Prichard, Pera Palas Oteli'ndeki gizemli anatarın yedek olabileceğini söyledi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yazdığı dedektif romanlarıyla ün kazanan Agatha Christie'nin torunu Mathew Prichard anneannesini anlattı. Prichard “İyi bir edebiyatçı değildi. Türkiye’ye özel bir sevgisi vardı. Doğu Ekspresi’ne binen gençler de tıpkı onun gibi maceracı” dedi.

Habertürk'ten Nalan Koçak'a konuşan Prichard, anneannesiyle ilgili olarak, "Sınırları zorladı, kadınlara biçilen roller kısıtlıyken yazdığı dedektif romanlarıyla tüm dünyayı peşinden sürükledi. 86 yıllık hayatına 66 roman ve 14 kısa öykü sığdırdı. Tüm zamanların en çok satan yazarı oldu. Bu hafta sayfamızı biraz siyasetten uzaklaşıp bir efsaneye ayırdık, Agatha Christie’ye... Biraz da bencilce bir tercih oldu çünkü Christie bana 12 yaşımda ilk polisiye öykü denememi yazdıran bir kadın rol modeli. Christie’yi, onun kurduğu kitap imparatorluğunu devralan torunu Mathew Prichard’dan daha iyi kimse anlatamaz diye düşündük. Prichard, bizi kırmadı ve “anneanne Agatha”yı anlattı. Bildiğimizden çok farklı bir kadın profili çizdi" dedi.

'ORTADOĞU İLGİSİNİ ÇEKERDİ'

"Harika bir dinleyiciydi, yaptıklarımla hep yakından ilgileniyordu. Kendi merakları da vardı tabii. Özellikle Ortadoğu, arkeoloji ilgisini çok çekiyordu. Seyahat etmeyi çok seviyordu" diyen torun Prichard sözlerine, "Biliyorsunuz 1922’de dedemle bir dünya turuna çıkmıştı. Ben doğduğumda Irak’a, Suriye’ye, Türkiye’ye ziyaretleri seyrekleşmişti. Kendini tekrar ailesine, eşine adamıştı. Hiç unutmuyorum, Ortadoğu’dan bir temmuz günü dönmüştü. Sonra kendini kapattı, yeni kitaplarını yazmaya koyuldu. O zaman herkesin bildiği Agatha Christie olmuştu. Bu kapanmalardan sonra arkadaşlarını eve davet ederdi, radyo dinlerdi, gezdiği yerleri anlatırdı. Hayatı hemen normale dönüyordu" diyerek devam etti.

İLK DOĞU EKSPRESİ PLANSIZMIŞ! 

1920'lerin başında Türkiye ziyaretlerine başlayan Agatha Christie'nin ilk Doğu Ekspresi gezisinin planlı olmadığını vurgulayan Prichard, "Aslında Doğu Ekspresi’ne ilk gezisi planlı değilmiş. Boşandıktan sonra seyahat etmek istemiş ve Karayipler’e gidecekmiş. Fakat birisi ona “Orada ne yapacaksın, sadece deniz ve kum var” demiş, o da fikrini değiştirmiş ve Doğu Ekspresi’ne bilet almış. Ondan sonra da hayatının sonuna kadar neredeyse her sene Ortadoğu’ya gitti. Üvey dedemle tanıştı, arkeolojiye merakını geliştirdi. Tüm bu ziyaretlerinde tabii ki dedektif hikâyelerinin arka planını geliştirdi" diyerek Cristie'nin Ortadoğu gezilerini  anlattı.

Pera Palas Oteli'ndeki anahtarla ilgili olarak, "Onun için çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Gerçekten neden oraya bıraktığını ya da neyi açtığını bilmiyorum. Kimse bilmiyor. Çok basit ve sıkıcı fikirlerim var. Mesela hep bir yedek anahtarı ben de saklarım, kaybetmemek için. Belki de öyle yaptı" dedi.

"Türkiye, Suriye, Irak’a karşı özel bir sevgi ve saygısı vardı. Çok fazla Türk ve Suriyeli arkadaşları vardı. Şimdi oralarda yaşanan huzursuzlukları görseydi çok mutsuz olurdu. IŞİD'in yaptıklarını görse yıkılırdı. Düşünsenize hayatını verdiğiniz eserler yok ediliyor... Neyse ki hepsi yok edilemedi çünkü üvey dedemin çıkardığı eserlerin bir kısmı müzelere gönderildi. Sanırım bir kısmı New York’ta, bir kısmı da Bağdat’a iade edildi" sözleriyle anneannesinin Türkiye sevgisini anlatan Prichard açıklamalarını, "Türkiye'de Doğu Ekspresi'ne binen gençler Agatha gibi maceracı" diyerek bitirdi.

Kaynak