Ursula K. Le Guin ve vahşi kızları

Geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden usta yazar Ursula K. Le Guin’den geriye kalan en kıymetli eserlerden biri, Vahşi Kızlar. İki köle kız kardeşin öyküsünü anlatan kitap, toplumsal yapıya, mülkiyetçiliğe, kültürel yapılara ve cinsiyet algısına dair sembollerle bezeli bir metin.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz hafta Ursula K. Le Guin’in ölüm haberiyle başlayınca edebiyatseverler olarak hepimizin dünyası başına yıkıldı. Yaşamı süresince Yerdeniz Büyücüsü, Mülksüzler, Karanlığın Sol Eli gibi kültleşmiş nice eserde imzası bulunan Le Guin, bilimkurgu ve fantastik edebiyatın kraliçesi olarak anılıyor. Büyülü anlatısının yanı sıra sıcak gülümseyişiyle anımsayacağımız yazar, çok uzaklardaki evinde geçirdiği yıllar boyunca, anlattığı büyülü dünyaların bir parçasıymış gibi ölümsüzlüğünü dilediğimiz belki de inandığımız bir kalemdi. Bu yüzden olsa gerek Le Guin’in ölümü hepimizi çok üzdü. Oysaki yazar 88 yaşındaydı ve son dönemlerinde artık yataktan kalkamaz hale gelmişti. Ama konu Le Guin olunca, gerçekleri önemsemek çok da alışıldık bir durum değil.

Ursula K. Le Guin 88 yaşındaydı ve son dönemlerinde artık yataktan kalkamaz hale gelmişti. Ama konu Le Guin olunca, gerçekleri önemsemek çok da alışıldık bir durum değil.

Vahşi Kızlar, Le Guin’in dudak uçuklatacak külliyatının arasında maalesef ki unutulmuş, kaynayıp gitmiş, oysaki en lezzetli öykülerinden biridir. Hepi topu 50 sayfa olan bu eser, yazarın en 'minik romanı', esasında henüz içselleştiremediğimiz novella türünün en güzel örneklerindendir.

Biz her ne kadar “arada kalmış” desek de Vahşi Kızlar, Nebula Ödülü'nün yanı sıra 2003 yılında Hugo Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kitap. Türkçe’ye Seda Taş tarafından kazandırılan eser, Ayrıntı Yayınevi etiketi taşıyor. Türkçe baskısında da tıpkı orijinalindeki gibi Le Guin’in “Okurken Uyanık Kalmak” başlıklı denemesi, Terry Bisson’a verdiği keyifli bir söyleşi ve birkaç şiiri yer alıyor.

Vahşi Kızlar, Ursula K. Le Guin, çev: Seda Taş, 112 syf., Ayrıntı Yayınları, 2018.

LE GUİN'İN EN DUYGUSAL ANLATISI

Ursula K. Le Guin’in en duygusal anlatılarından biri olan Vahşi Kızlar, iki kız kardeşin Modh ile Mal’ın öyküsünü anlatıyor. Modh ile Mal’ın Taç insanları tarafından Kent’e getirilişleri ile başlayan öykü; toplumsal yapıya, mülkiyetçiliğe, kültürel yapılara ve cinsiyet algısına dair çok şey fısıldayan, katmanlı bir anlatı.

Modh ile Mal, yaşadıkları köyden kaçırılarak birer köle olarak Kent’e getirilirler. Dramlarda çok alıştığımızın aksine, Modh ile Mal, getirildikleri evde korkunç zulümler içinde değil, birer köleye göre daha insani koşullarda yetiştirilirler. Çünkü Le Guin, tasvir ettiği dünyalarda gerçekten daha acımasız bir şey anlatma telaşına kapılmaz. Hiçbir şeyin yaşadığımızdan daha ürkütücü olmasına ihtiyacı yoktur.

Modh, fedakar ve cesur abla; Mal ise ürkek ve küçük kız kardeştir. Getirildikleri evde, erkekler söz sahibi görünse de ev, kadınlar tarafından yönetilmektedir ve kadınlar önemsenir. Zira onlar Tanrılar doğurmuş, Tanrılar doğurabilecek kudrettedirler. Özellikle Tudju karakteri üzerinden temsil edilen Taç kadınlarının Kent’te kılıç taşıma yetkisi olan tek sınıfı oluşturmaları da Le Guin’in özenle yerleştirdiği bir semboldür. Vahşi Kızlar, sayfa aralarından göz kırpan bu detaylarıyla bir feminist düzen övgüsü olarak da algılanmaya açık bir esere dönüşür.

DÜNYA KÜLTÜRLERİNDEN MÜTHİŞ BİR KARMA

Le Guin’in dünya kültürlerinden müthiş bir karma yarattığı hissiyatı uyandıran Vahşi Kızlar, Kızılderili, Şaman, Uzak Doğu ve Hint kültürlerinden aşina olduğumuz ögeleri de bir araya getirir. Bunların arasında en dikkat çekeni, Taç, Toprak ve Kök insanlarından oluşan Kast sistemi benzeri toplum yapısıdır. En üstten aşağıya doğru baktığınızda sınıflara seçtiği isimlerle toplumu bir bitkiye benzettiği çıkarımını rahatça yapabileceğimiz Le Guin, yine sarf ettiği her cümleyle bize bulmacanın bir parçasını çözdürerek hepimizi oyunun içine çeker.

Kimsenin sınıf değiştiremediği ve kendi sınıfından biriyle evlenemediği bu toplumun yapısı, özellikle evlilik ve ticaret müesseselerine getirilen katı kurallarla korunmaya çalışırken insanlığın varlığıyla ortaya çıkıveren toplumsal adaletsizlik yine hükmünü korumaktadır. Le Guin bunu, satır aralarındaki şahane göndermeleriyle okuruna da hatırlatır: toplumun orta katmanını oluşturan Toprak halkına mensup bir kişi, sadece Taçlara layık bir cennet tasviri olan Gök Kent için “Halkım öldüklerinde Gök Kenti’ne gideceklerine safça inanır inanmasına ya, gitselerdi bile kesin saraylara alınmazlardı” der.

'ÇOCUKLARIN YİYECEĞİNİ ALAN ERKEKLER'

Le Guin, üst katmanın, alt katmanların üzerinde yaşıyor olmasının, alt katmanların omuzları üzerinde yükseliyor olması gerçeğine dayandığını inkâr etmez ve açıkça haykırır: Taç insanları bebek gibidir; anneleri olmalısınız. Üst katmandan ve ezilmekten söz etmişken, kalemini, gücün erkeklerin tekelinde olduğu düzene karşı savaşta bir kılıç gibi kullanan Le Guin, Vahşi Kızlar'da da bu tutkusundan vazgeçmez. Bu, ezen ezilen savaşını sürdürenler olarak, açıkça olmasa da her şeyden önce bireysel kazançlarını önemseyen erkekleri işaret eder ve onları Çocukların yiyeceğini alan erkekler olarak fişler.

Vahşi Kızlar, Le Guin daha çok şey anlatmak istemiş de pek vakit ayıramamış gibi çabucak biten fakat zihne kocaman bir çengel atan bir öyküdür. Le Guin edebiyatına aşina olanlar için adeta bir taslak hüviyetinde sayılabilir. Sanki yazar merceğini biraz daha yakınlaştırsa buradan da koca bir evren yaratacak gibidir. Fakat anlatıdaki ustalığını kurgusuna ve diline olduğu kadar ölçülülüğüne de borçlu olan usta için Vahşi Kızlar, aslında tastamam bir eserdir. Ne bir eksik, ne bir fazla.

Ursula Kroeber Le Guin. Sosyalist, anarşist, feminist, Taocu. 40’tan fazla dile çevrilmiş, 20’nci yüzyılın en önemli yazarlarından biri. 21 Ekim, 1929’da doğdu, 22 Ocak 2018’de hayata gözlerini yumdu. Ölümsüzlüğünü kelimeleriyle inşa etti ve gitti.