Barış için dizeler...

Aradan geçen zamana karşın görüyoruz ki şiirselliğinden de, duyarlılığından da hiçbir şey kaybetmeden barışın sesini yükselten, “savaş, korkakların cesaretidir” gibi daha birçok dizesinin altı çizilecek nitelikte sözü güçlü ve tarihsel bir şiirdir “Barış İçin Dizeler”... Hakikaten bir dizede dile getirildiği gibi şiir unutmuyor ve de unutturmuyor...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Şiir barışa evet diyor. Çünkü hiçbir şairin vicdanı kabul etmez savaşı. Çünkü savaşlardan geriye daima üç ordu kalmıştır: Sakatlar ordusu, yas tutanlar ordusu ve hırsızlar ordusu. Çünkü barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer. Bugüne kadar sanatın, edebiyatın ve elbette şiirin her koşulda tavrı savaşın karşısında yer almak olmuştur. Modern Türkçe şiirin de tarihi boyunca barış yanlısı, savaş karşıtı olduğunu görürüz. Savunma amaçlı denilenlerde bile şair ve şiir savaş taraftarı olmamıştır. Kaldı ki savaş halkların kararı değildir. Devletlerin politik kararları sonucu işlemeye başlayan bir “ölüm makinesi” ve sonuçlarını tarihten bildiğimiz bir felakettir. Birleşmiş Milletler de savaş karşıtı olmayı değil, yanlısı olmayı suç saymıştır. Savaş kıyım, yıkım, katliam ve insanın, insanlığın, insani değerlerinin ayaklar altına alınması demektir. Ancak biliyoruz ki devletler her zaman barıştan çok savaş hazırlığı yaparlar. Barış için hiçbir devletin ciddi anlamda toplumu yönlendiren planı, programı yoktur. Ancak her devletin savaş için ayırdığı büyük bir bütçesi, eğitip donattığı orduları, silahlı güçleri vardır. Nihayet devlet egemen güçlerden yana bir zor aygıtıdır. O nedenle belki de barışa evet diyen, savaş karşıtı olanlar devletlerin hışmına uğramıştır. Ancak barış konusunda şairlerin tavrı her zaman duyarlı olmuştur. Devletin baskısı ve yıldırma amaçlı uygulamalarına, engellemelerine boyun eğmemişler, savaşa ve savaş yanlısı politikalara karşı çıkmışlardır...

Savaşın acısının da, yasının da tüm kasvetiyle yaşandığı toplumlarda şairler, böylesi bir felaketin tekrarlanmasına engel olmak için her türlü sorumluluğu üstlenmişlerdir... O nedenle modern Türkçe şiirin de başlangıcından günümüze kadar gelen süreçte sesi hep savaşa hayır, barışa evet olarak çıkmıştır. Değişik şair kuşaklarının, şiir dalgalarının yapıtlarında Nâzım Hikmet’ten bugüne kadar tema, konu, sorunsal olarak savaş karşıtlığının önemli bir yeri vardır. Modern şiirin hafızasında savaş yanlısı ya da savaş araçlarını, sembol ve simgelerini öven şiirler iz bırakmadan, hızla silinip gitmişlerdir. Ancak barış yanlısı şiirler zamanın bariyerlerini rahatça aşmışlardır. Çünkü barış; umut, yaşama sevinci, aşk, etik, estetik gibi kapsadığı hümanist değerleriyle hayattan yanadır ve elbette ki şiir ve şiirin hakikati de hayatın sesi ve sözüdür. Şair de hayatın sesine ve sözüne sahip olandır. Nâzım Hikmet mesela... Dünyanın en güzel, en sahici, en trajik, en yaslı barış yanlısı, savaş karşıtı şiirlerini yazan şair... Savaşın dünya ölçeğinde kâbus gibi halkların yaşamına çöktüğüne tanık olmuş bir şair olarak bu felaketin yinelenmemesi için ABD tarafından atom bombası atılan Japonya’nın Hiroşima kentinde ölen kız çocuğunun diliyle seslenir dünyaya... “Kız Çocuğu” başlıklı şiirden son iki dörtlüğü okuyalım:

Benim sizden kendim için

hiçbir şey istediğim yok.

Şeker bile yiyemez ki

kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,

teyze, amca, bir imza ver.

Çocuklar öldürülmesin

şeker de yiyebilsinler.

Modern Türkçe şiirin övüneceğimiz özelliklerinden biri, belki de en önemlisi daha önce de belirttiğimiz gibi her döneminde, her kuşağında, dalgasında savaş karşıtlığına önemli bir yer vermiş olmasıdır... Çıkışı İkinci Dünya Savaşı günlerine denk gelen Garip ya da diğer adıyla “birinci yenini”nin kurucu üç şairi ve etkiledikleri diğer isimler de barıştan yana tavır almışlar, savaş karşıtı şiirler yazmışlardır. Orhan Veli’nin dizelerini anımsayalım:

Eski bir sevdadan kurtulmuşum;

Artık bütün kadınlar güzel;

Gömleğim yeni,

Yıkanmışım,

Traş olmuşum;

Sulh olmuş.

Bahar gelmiş.

Güneş açmış.

Sokağa çıkmışım, insanlar rahat;

Ben de rahatım.

Şu betik de Oktay Rifat’ın Garip döneminde yazdığı “Şehitlik” başlıklı şiirinden:

Ben bir bahriye neferiyim

Gözlerimi balıklar yedi

Görmek ve ağlamak bitti benim için

Uzun boylu adamdım sağlığımda

İnanmazsanız elbiselerime bakın

İkinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetine tanık ve barışın sesi olan bir diğer Garip şairi de Melih Cevdet Anday’dır. Şu dizeler de Anday’a aittir.

Ah günüm yetse görmeye seni

Seni övmeye gücüm yetse

Barış çağı altın çağ

Son ozanı ben olayım bu özlemin

Bu özlem bitse

Garip şairlerinin ve kuşağının savaş karşıtlığı önemlidir. Çünkü kendilerinden sonraki kuşakların savaş karşıtı duyarlılıklarının oluşumunda barış yanlısı tavırları önemli rol oynamıştır. Şairlerin şairler hakkındaki sözleri, başkalarının kitap dolusu yazılarından daha önemli, daha belirleyici, daha etkili ve kalıcı olur. Cemal Süreya’nın Fazıl Hüsnü Dağlarca’yla ilgili sözleri de öyledir. Cemal Süreya “Türkçenin süt dişleri” demişti onun için. Asker kökenli olan Fazıl Hüsnü Dağlarca da barış yanlısı, savaş karşıtı şiirler yazmıştır. “Nötron Bombası” başlıklı şiirini okuyalım:

Yalnız canlılara yönelik,

Nötron bombalarınla yak beni,

Gir hemen evime

Artık senindir, biraz bile bozulmamış

Bu masa, bu çiçek, bu yorgan,

Bu kışlık buğday..

İğrenç buluşunla övünme de

Hadi! Öldür beni çabucak,

Unutma, içerde biri daha var

Çöktüremeyeceğin, susturamayacağın,

Yok edemeyeceğin biri,

Benim barış sevgim...

Şiirde her yönüyle büyük bir kopuş olan İkinci Yeni dalgası içinde yer alan şairler de barış yanlısı ve savaş karşıtı şiirler yazmışlardır. Şu bölüm Edip Cansever’in “Aşklar İçinde” başlıklı şiirinden:

Bir tanker geçiyor şimdi de tam akıntının ortasından

Baştanbaşa gül rengi

Kimseler görünmüyor içinde

Neden görünmüyor, bilmiyorum

Yolcu uçaklarına, yük kamyonlarına, fabrikalara petrol taşıyor ü

Tanklara, savaş gemilerine, roketlere de

Yılların, yüzyılların

Bitmeyen vahşetini ateşlemek için

Sanki bu yüzden kimseler görünmüyor ortalıkta, utançlarından

Utancı bilerek yaşamak korkunç

Daha korkuncu da var: utancı bilerekten yaşatmak

Gördük hepsini işte, daha da görüyoruz.

İlk kitabı “Üvercinka”dan başlayarak aşkın ve barışın sesi olmuş bir tür modern Türkçe şiirin Karacaoğlan’ı da diyebileceğimiz bir İkinci Yeni şairidir Cemal Süreya. “Cıgarayı Attım Denize” başlıklı şiirinden bir bölüm:

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen

Bir bulut geçiyorsa onu görürdük

Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu

Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu

Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına

Bir cıgara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu

Gülten Akın, İkinci Yeni dalgasının ortasında şiire başlayıp kadın ve anne duyarlılığını uzun yıllar tek başına temsil etmiş ilk şair kadın olmasıyla dikkat çeker. “Savaşı Beklerken” başlıklı şiirini okuyalım:

Nergisten sorumlu değilmişim bunu öğrendim

Kar umarsız yağabilir, ayaz çıkabilir Uzun

sürebilir, kötü şeyler olabilir Nergis

uyanmayabilir

Ne ışgını ne dalı sor ne de tomurcuğu Aklım kırık,

şaşırdı eski beklentilerim Kimyasal korkular, kanlı

gecelikler, dalgalı sirenler Çocukları koyver, nereye

gitseler ne yapsalar Nasılsa füzeler bombalar onları

buluyor

Nergisten ben sorumluydum, ışgından ve çocuklardan

Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur

Altmışlı yıllardan itibaren şiirde gelişen, ama aslında toplumcu gerçekçi şiirin İkinci Yeni etkisiyle reforme edilmesinden ibaret olan ve ikinci toplumcu yeni diyebileceğimiz eğilimin öncülerinden Ataol Behramoğlu’nun şu dizelerini de analım:

"Ey bu topraklar için

Toprağa düşen"

Bir karış toprağın

Var mıydı yaşarken?

Savaş karşıtı tutumun modern Türkçe şiirde yalnızca betimleme, duyumsatma, telkin etmekle kalmayıp doğrudan ve güçlü bir söyleme dönüştüğü görülür. Modern Türkçe şiirin tarihinde yer alan şairlerin en önemli, en etkileyici savaş karşıtı barış yanlısı ve unutulmaz çıkışları hiç kuşkusuz, 1991 yılında gerçekleştirdikleri şiirli eylemdir. Birinci Körfez Savaşı'nın gündemde olduğu günlerde 81 şair bir araya gelmiş, seslerini barış için yükselterek kamuoyuyla birer dizeyle katıldıkları bir şiir paylaşmıştı. Birbirinden bağımsız olarak yazılan dizelerin Orhan Alkaya ve Refik Durbaş tarafından kurgulanmasıyla oluşturulan ve "Barış İçin Dizeler" başlığını taşıyan şiir, 8 Şubat 1991'de düzenlenen bir toplantıda okundu ve kamuoyuyla paylaşıldı. O şiirin tamamını okuyalım istiyorum:

Evsiz kapılardan girip çıkıyorum

kalbim dünyanın ortasında bir menekşe

neft ve kan, zambak cesetlerinde çürüyen leke

çakı bile çekemediğim iki karanlık arasındayım

karda bir çiğdem, dikende bir kuş gibi yakıp kavrulan yanıp kavrulan bir akıl

anın sıkı dokusuna sığınan yoksul akıl, alkışların uğultusuyla

büyütür bütün savaşların anasını; ah Asur!

savaş, ah tükenen karanlık

topallayan deli kalbim, böyle başlamak istemezdim

kimdi bana insanlığın soylu bir geleceği olacak diyen

alev gözler alevleri yardı ölü çocukların ak gözlerini anmak için...

duyamam yaprağın sesini orman gümbürderken

olmak veya olmamak, bütün hatırladığım bu

yaşam da kanıyor insan da, ensemizde ölümün soluğu

iyi savaşlar sayın seyirciler, devam edin seyirci kalmaya

naklen cinayet çağı bu, katilin yüzü flu

"derslerinizi sakın ihmal etmeyin"

şiir unutmaz, "canlı yayın" yapsa da ölüm

savaş, içi dışı kül kokar

savaş, iki ağzı kırık bir kama

başkalarının kanıyla da ölebilir insan

şimdi yalnızca adları Savaş ve Zafer olan çocukların dönüşünü düşünüyorum

ölümün adıyla

kan diyorum kan ve fırlıyorum ayağa, tutun şu savaşı

acıların ve düşmanlıkların yıldızlararası dönemi bittiği zaman

Orion'un uyum şarkıları çıkacak aramızdan

hangi savaş yüz akıyla çıkmıştır savaştan

savaşı insanlık kadar eskidir diye haklı çıkarmak isteyen

bilsin ki, barışı insanlık kadar yenidir diye övünüyorum ben

kanayan bir Ortadoğu ikindisiyle açıklıyorum gizli güllerimi

Korkusuz kır çiçekleri önünü keser kesmez

Savaşçı diz çökecek göreceksin

ey kin ve kibir bekçileri

şafak; sizin ateşiniz üzerinde doğruluyor şimdi

rüzgarın çarmıhında donardı anılarımız

şimdi bir buğusun artık zamanın teninde

rüzgar: Gümüşi bir ırmaktan su içerkenki

yürek zaten biliyor tohumlu ölümleri

1-3 nöbetini ölüm tutuyor askerin gözlerinde

bir aynaya bakakalmış gibi ardında uçup giderken hayat

petrolden tez tutuşur alın teri

ancak akrep zehiri yaraşır mürekkepliğe

kağıt turnam hey, yolların durduğu görülmemiş dağ titreşirse

kör tarih gözümüzü oymak istiyor

neler mi söylüyor ölü asker? öldüğünü söylüyor, naklen söylüyor

lav düşüyor dünyanın bütün ırmaklarına gül yerine

riyadır, ölsem damarlarım boşalır

böler uykuyu o ses; savaş, ah yır!

barış güçlü insanların yapıtıdır

savaş, korkakların cesaretidir

cesetlerdir bu ülkenin rozetleri

marşlarla büyür bir yanım, bir yanım hep çocuk simdi

çocuklarına ne yaptın diye sormuştu toprak

Barışı üzdüm savaş çıktı

batar kağıttan çocuklar kara karanfilin körfezinde

savaş oldu, süt bardağı kırıldı çocuğun

maviyi kim öldürdü, ilk kuşu onun içinde

acısı en çok çocuklara düşer savaşların

-her çocuk bir çekmece- anneleri boğuluyor içlerinde

ölümcül ışıklar aydınlatacaksa geceyi -karanlık kalsın-

Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur

kan saldırır kum saldırır Ortadoğu’dur yüreğim kum'saldır

girmeyin dizelerime gürültülü gölgelerinizle

kemikten zarlarla oynanan kıta kumarı

korkusunu apacı dener kendi yüzünde

"le emma ma yenfeun - nase fimeksu fil arz" ise

ben bir olabilir insanım, tiksinirim başkan ve generallerden

burda, orda, Ur'da

yüzünden düşen harfte gizle beni

Günler geçtikçe Taş'la Kitap arasında

debeleniyorum, Fırat'ın kanlı sularında

tadı derinliğimizde uğuldayan gün balı

savaşı istiyorum aşkla; savaş barış'sa

okyanus uzunluğunca petrolden bir tabutun örttüğü o karabatakla yan yana

Sevgilim, beni kana koşan dünyadan koru

kurtuluş türküleri gibi insanı çarpan

barış kavgamızdır

barış, uzun aşk geceleri gibi yüce dinginlik

sen bozacaksın oyununu bezirganın

savaşı göğüsler yaşam

apoletlerim yok. Param var. Bana da silahlar satın;

işgal edeyim geleceğini barışın

Allah allah ateş geliyor, Allah allah barış geliyor

silahları, silahsızlanmaları, silah satanları, can bezirganlarını anlatır bu

destan

yazık ki kudurmuş Pentagon'un bir dişi de İncirlik

övmüyorum yiğitliğini senin

inanmıyorum yiğitlik olduğuna insan öldürmenin

cenge ve cengavere hayır, ölüm kusanlara, yeryüzünü karartanlara

insan bitince başlar kavga

yaşamı ateşe vermeyin

insanlar barışa barışa...

benim tanıdığım Savaş'la savaş körfezde rakı içer

ben seni öptüğüm gün istemiştim hiç ölmemeyi, söylemiş miydim?

seni savaş, ne zaman öptüler

"Barış İçin Dizeler" adlıyla oluşturulan şiirde dizesi yer alan şairler şunlar:

Meltem Ahıska, Oğuzhan Akay, Gülten Akın, Merih Akoğul, Hulki Aktunç, Teoman Aktürel, Sina Akyol, Orhan Alkaya, Melih Cevdet Anday, Behçet Aysan, Mehmet Başaran, Nihat Behram, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Nur Bulum, Eray Canberk, Mazhar Candan, Ali Cengizkan, Metin Cengiz, Erol Çankaya, Cevat Çapan, Müslüm Çelik, Çınar Çığ, Veysel Çolak, Arif Damar, Refik Durbaş, Salih Ecer, Gültekin Emre, Enver Ercan, Müştak Erenus, Abdullah Rıza Ergüven, Ebubekir Eroğlu, Seyhan Erözçelik, Cezmi Ersöz, Turgay Fişekçi, Hamdi Gedik, Tarık Günersel, Aydın Hatipoğlu, Günseli İnal, Özdemir İnce, Orhan Kahyaoğlu, Semih Kaplanoğlu, Sefa Kaplan, İsmet Kemal Karadayı, Hidayet Karakuş, Turhan Kayaoğlu, Mehmet Kemal, Şükran Kurdakul, Akif Kurtuluş, Onat Kutlar, k. İskender, Kerim Mert, Özkan Mert, Mehmet Müfit, Lale Müldür, Seyyit Nezir, Mehmet Ocaktan, Ahmet Oktay, Fergun Özelli, Adnan Özer, Kemal Özer, Lütfü Özkök, Ali Püsküllüoğlu, Sennur Sezer, Zafer Şenocak, Cahit Tanyol, Tuğrul Tanyol, Berin Taşan, Süha Tuğtepe, Engin Turgut, Gürhan Uçkan, Mehmet Uzun, Mehmet Fikri Ünal, Kubilay Ünsal, Ramazan Üren, Aydoğan Yavaşlı, Hilmi Yavuz, Necati Yıldırım, Hüseyin Yurttaş, Can Yücel, Nihat Ziyalan ve Gülsüm Akyüz.

Aradan geçen zamana karşın görüyoruz ki şiirselliğinden de, duyarlılığından da hiçbir şey kaybetmeden barışın sesini yükselten, “savaş, korkakların cesaretidir” gibi daha birçok dizesinin altı çizilecek nitelikte sözü güçlü ve tarihsel bir şiirdir “Barış İçin Dizeler”... Hakikaten bir dizede dile getirildiği gibi şiir unutmuyor ve de unutturmuyor...