Altay Öktem: Şimdi içeri girse, herkes Thomas’ı tanır!

Altay Öktem'in son romanı Thomas Düşerken Can Yayınları etiketiyle okuyucu ile buluştu. Öktem, "Thomas Dumas, Altay Öktem’in kendisi de sayılabilir, hayali arkadaşı da sayılabilir" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Altay Öktem’i tanıyanlar Thomas Dumas’ı da yakından tanırlar. Thomas Dumas’ı tanıyanlar ise Altay Öktem’i... Altay Öktem’in Penguen Dergisi’ndeki köşesinde hikâyesini anlatmaya başladığı tuhaf fotoğrafçı Thomas Dumas, Öktem okurlarının yıllardır ayak izlerini takip ettiği, gölgesini yakalamaya çalıştığı fakat hakkında gerçekçi izler bulamadığı bir karakter. Şimdi ise Öktem’in yeni romanının kahramanı.

Altay Öktem’in son romanı “Thomas Düşerken”, uzun yıllardır Erol Egemen gibi varlığını ve kimliğini sorguladığımız Thomas Dumas’ı biraz ete kemiğe bürüyor ve hakkında bilgi edinmemize yardım ediyor. Bu sırada hayatımıza Anders, Maria ve Selena gibi yeni karakterler giriyor.

Thomas’ın sanatının sınırlarını zorlarken yaptığı bir çekim sırasında bir uçurumdan düşmesiyle başlayan roman, onun hikayesini yazmak için kollarını sıvayan Anders ile onu gören son kişi olan Maria’nın üzerinden Thomas’ın yaşamına ve sanatına dair ipuçları veriyor. Bu sırada okuruna labirentler çiziyor, anlatıyı sislendiriyor ve şüpheleri uyanık tutuyor. Altay Öktem’in de bu oyunda bir kahramana dönüştüğü roman, gerçekle hayalin, kurguyla gerçeğin birbirine girdiği bir anlatı. Altay Öktem ile Thomas Dumas’ın varlığını sorgulayıp Anders’in kafasındaki hayaletleri, Maria’nın gerçekliğini araştırdık. Bu arada “Thomas Düşerken”i de konuştuk tabii...

Altay Öktem

Thomas Dumas kimdir? Kimi diyor ki Altay Öktem’in kendisi, kimi diyor ki hayali arkadaşı... 

Thomas Dumas aslında hepsinin karışımı. Yani, Altay Öktem’in kendisi de sayılabilir, hayali arkadaşı da sayılabilir. Bu maceranın başlangıcı aslında 2005-2006 yıllarına dayanıyor. Penguen’deki köşemde herhalde 6-7 yıl boyunca Thomas Dumas diye bir fotoğrafçıdan bahsediyordum. Kısa kısa anektodları, hayatla bağlantısı ve hayat hakkında söylediği özel sözler de vardı ve de enteresan bir adamdı. Böyle kadri bilinmemiş bir fotoğrafçı. Aslında fotoğraf sanatına çok katkıları olmuş ama bir türlü sanat çevreleri tarafından kabul edilmemiş bir isim ve Türkiye’ye geliyordu arada bir. Onunla oturup içiyorduk Nevizade’de.

Gerçekten böyle biri var mı?

Var gibi görünüyor, değil mi? Ben o yazıları yazarken sanki böyle biri varmış gibi hissetmeye başladım, o kadar bütünleştim. Tabii o dönem Penguen çok popüler bir dergiydi. Ben de özellikle üniversitelere çok sık çağrılıyordum. O zaman, benden çok Thomas Dumas ilgi çekiyordu, onun için geliyorlardı, onu soruyorlardı. Penguen’de küçücük bir alanda yayımlanan fotoğrafları kesip arşivleyenler oluşmaya başladı. Daha sonra sadece okurlardan değil, bazı üniversitelerin fotoğrafçılık bölümlerinden de bana daha resmi bir dille Thomas Dumas hakkında bilgi isteyen mailler gelmeye başladı. O gün bugündür hep böyle bir köşede Thomas Dumas yaşatıyordum. Ama onu böyle romanlaştırmayı falan düşünmemiştim. İki yıl önce, dedim ki niye olmasın, artık olgunlaştı. Bir Thomas Dumas var ve beni rahat bırakmıyor. O çıkmadan ben de rahat edemeyeceğim. Ve onu konu alan bir romana başladım.

Thomas’ın hikâyesinin İkinci Dünya Savaşı’yla beraber başlamasının nasıl bir anlamı var?

Thomas Dumas’ın karakterine bakınca bir yanıyla absürd, bir yanıyla rahatsız edici sayılabilecek, erotizm, pornografi arasında gidip gelen bir fotoğrafçı. Ama aslında çok da bilinçli olmadan yaptığı işlerde fotoğraf sanatına farkında olmadan katkıda bulunan bir adam. Bir yanıyla fetişist bir yapısı var. Orada aslında çocukluğundan gelen travmalarla bağlantısı var bunun. Yani, İkinci Dünya Savaşı’nın başında Polonya’da olması, oradan kaçış, bir göç hikâyesiyle birlikte bir türlü bir yere tam olarak ait olamama, yerleşememe gibi bir durum... Thomas Dumas savaşın çok küçük yaşta trajedisini yaşamış ve arka arkaya gelen farklı trajedileri var.

Hiçbir zaman da bu trajedilerin altında ezilmemiş. Yani, bu bir kaybeden hikâyesi değil. Ama bir yanıyla çok eğlenceli tarafları var. Özellikle savaş döneminden başlatarak biraz geriye gittiğimde Thomas Dumas’ın kişiliğini oluşturan doneler aslında böyle bir trajedinin arka planını oluşturuyor.

'HAYATIN İYİ SÜRPRİZİ YOKUR!'

Thomas’ın hayatının çok önemli noktalarında başına çok trajik şeyler geliyor. Bu, hayatın mizah anlayışı mı yoksa insan gerçekten sevinçten bu kayıpları yaşayabilir mi?

Yaşayamaz. Bunların hiçbiri tıbbi olarak doğru değil. Bu aslında biraz hayatın hazırladığı kötü ama bir yanıyla da tuhaf sürprizler, bir yanıyla da kitabın absürd arka planı. Ben tüm kitaplarımda gerçeğe biraz kırarak yaklaşmayı ve biraz da ironik, kara mizahi bir yaklaşım ve dil kullanmayı seçiyorum. Burada öyle bir kara mizah yok ama arka planda aslında absürd bir yan var. Şunu yapmaya çalıştım: kitap çok gerçekçi, sanki normal, gerçek bir hayat hikâyesi gibi inandırıcı da bir dille yazılmış. Onu verirken aslında hep arada küçük iğnelemeler yaptım. Okurun yüzüne vurmadan “Bir dakika, çok inanıyorsunuz ama burada bir absürdlük de var” dedim.

Onu özellikle yaptım çünkü buradaki olay, hayatın sürprizleri aslında. Kötü sürprizleri de üzülerek değil, absürdleştirerek verdim. Çünkü hayatın iyi sürprizi yoktur aslında. Bu anlamda bu kitap bir yanıyla da hayalle gerçek, gerçekle kurgu arasındaki çarpışmayı sürekli ilk sayfadan son sayfaya kadar diri tutan, bir yanıyla o çarpışmanın da metne dökülmüş hali diyebilirim.

Thomas Dumas fotoğrafçılığı bir sanat olarak gerçekten taçlandırıyor. Fotoğrafçılık sanatına nasıl bakıyorsunuz?

Fotoğraf çok önemli bir sanat dalı. Görsellik de benim açımdan çok önemli. Hatta bir yanıyla daha sinematografik bir bakış da var. Metinlerde özellikle onu da yaratmaya çalışıyorum. Yani, okur bir film seyreder gibi okuyor. Mesela “O Adam Babamdı” kitabı için çok fazla insan bu kitabı filme uyarlamayı düşünüyor musunuz, demişti. Çünkü okurken film gibi gözünde canlandırıyor. Teknik olarak da onu yapmak istediğim için burada da aslında tüm o macera gözünüzde canlanıyor ama bunu bir sinema akışında değil, daha çok fotoğraf kareleriyle yapmaya çalıştım.

Ben fotoğrafla çok uzun yıllar uğraştım, yoğun olarak en az 7-8 yıl fotoğrafla iç içe yaşadığım bir dönem oldu. Sonra uzaklaştım. Şimdi ancak hatıra fotoğrafı çekiyorum. Thomas Dumas nasıl fotoğraf çeker? Orada anlatılan her fotoğrafı ben de aslında çekebilecek kadar gözümde canlandırabiliyorum. Biraz da o yüzden fotoğrafçı karakter benim için çok daha heyecan verici oldu.

Thomas Düşerken, Altay Öktem, 160 syf., Can Yayınları, 2017.

11’inci bölümde “Bazı sanat eserleri bitmemiştir, bir yanıyla sizin yorumunuzla şekillenir” ifadesi akıllara Umberto Eco’nun Açık Yapıtı'nı getiriyor. Tüm eserleri açık yapıt olarak mı algılarsınız?

Bu çok önemli ve sadece sanat için değil, üretilen her şey için geçerli. Bir kahve fincanı yaptığınız zaman onun içine kahve koyulup içilmeye başladığı andan itibaren bütünlenir. Fincan olarak tasarlanmıştır, o amaçla yapılmıştır ve kahveyi de içmeye başladığımızda artık o işlevini yerine getirir. Bu romanı sen okumamış olsaydın bu romanı benim yazmış olmam bir şey ifade etmeyecekti. Sen ve ben bir araya geldiğimizde, yazan ve okuyan olarak aslında romanı tamamlamış oluyoruz.

Her şey sadece açık yapıt değil, açıktır aslında. Üretim aşamasındaki herhangi bir şey alıcısıyla bütünleştiği andan itibaren var olur. Anders’in de amacı o. Böylece Thomas Dumas’ı aslında gerçek Thomas Dumas’a dönüştürmek. Thomas Dumas’ın da ortada olmayan birçok fotoğrafı var, o fotoğrafları gizli kaldığı sürece Thomas Dumas bir türlü var olamayacak aslında. O yüzden de o fotoğrafları ve hayatını anlatan, fotoğrafları da içeren bir kitap yazmak istiyor. Bu roman da Anders’in yazdığı kitabın izinden gidiyor.

'DÜĞÜMLERİ ÇÖZERSEK KİTAPLAR ÇABUK TÜKENİR'

Metinde düğümler atıp çözme işini okura bırakıyorsunuz. Kitap bu yanıyla da sizin de söylediğiniz gibi açık yapıt olmaya yaklaşıyor. Peki, bu çözümü okura bırakmak sizi tedirgin etmedi mi?

Okur ne anlarsa odur zaten. Yazarın ne yazdığı aslında ikinci planda ve bence bunlar biraz daha zamana direnen kitaplar oluyor. Çünkü zaman içerisinde okur, okur profili, okurun bakış açısı, toplumsal koşullar, bilinç düzeyi değişiyor. Mesela benim bundan 15 yıl önce yayımlanmış bir kitabım hakkında o dönem gelen eleştirileri ya da beğenileri, kitabı şimdi alan bir okurun yorumlarıyla yan yana koyun, bambaşka şeyler çıkıyor. Bir dönem zor metin denilen şey şimdi çok kolay olabiliyor.

Bir dönem zayıf bulunan bir kurgu, aradan 15 yıl geçince müthiş bir kurgu olarak anılıyor. Bu tip düğümler yapıp çözmeden de bırakınca aslında dönemler değiştikçe her okur farklı bir çözüm yöntemi de geliştirebiliyor. Hepsini çözersek okunur ve çok çabuk tükenir gibi geliyor bana.

Thomas’la Anders’in ilişkisinden bahsedelim mi? Anders bunu “kader nakli” ifadesiyle tarif etse de ben bir okur olarak zaman zaman biraz şizofrenik bir ilişki gibi algıladım.

Bunların hiçbirinin aslında cevabı yok. Çünkü o cevabı vermeyip kafada bir takım şüpheler oluşması üzerine kurdum. Anders’in Thomas Dumas saplantısı olduğunu kanıtlayabilecek veriler de var, ikisinin aslında aynı kişi olduğuna dair de, Anders’in Thomas Dumas’ı kafasında yarattığını ya da onun ikinci kişiliği olduğunu, çift kişilikli bir adam olduğunu iddia etseniz ona ait de veriler var. Bunların hiçbiri yanlış değil. Bu arada Maria için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

Böyle biri var mı, Anders onu kafasında mı yarattı ya da böyle biri var aslında ama Anders onunla böyle bir aşk yaşadığını, Thomas’ın izini birlikte sürdüklerini hayal mi ediyor? Her ikisi de doğru. Ama aslında bir yandan da hiçbiri yok. Hepsini ben uydurdum, diyemiyorum. Çünkü gerçekten yıllardır yaşadım ben Maria’yı da Anders’i de Thomas’ı da. Şimdi bir anda kapı açılsa içeri girseler direkt tanırım onları. Thomas’ı zaten herkes tanır.

Peki, rahatladınız mı bu karakterleri biraz bedene bürüyünce?

Çok enteresan aslında rahatlamadım gibi geliyor. Çünkü Thomas Dumas’ın daha fotoğrafları ortaya çıkmadı. Mesela ben çok heyecanlıyım bu anlattığım bütün fotoğraflar ve çok çok fazlası aslında var. Belki sergiler, tiyatro oyunları, kısa filmler peş peşe bir sürü şey zaman içinde gelecek. Ben o fotoğrafların da bir kısmını gördüm aslında. Onlar daha büyük bir heyecan yaratıyor içimde.

O zaman bir Thomas Dumas sergisi mi bekliyoruz şimdi?

Çok yakında olmasa da mümkün.