Ölüler nasıl hayal eder?

Lydia Millet'in kaleme aldığı, Ölüler Nasıl Düşler Kolektif Kitap'tan çıktı. Millet, bir karakterin çocukluğundan başlayarak ortaya koyduğu bireylikten yola çıkıp, yaşamı boyu başına gelenlerin de etkisiyle hayalinin tam tersi yöne savruluşunu anlatıyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yaşamın belirlenmiş amaçları var birey için. Özellikle de paraya endeksli bir hayat tahayyülü, öncelenen bir durum. İyi bir öğrenci ol, iyi bir çalışan ol, iyi bir memur ol, çok çalış, çok kazan, kendini kurtar. “Kendini kurtarmak” mesela bol kazançlı iyi işe sahip olmak anlamında kullanılıyor çoğu zaman, böyle bir dönemde yaşıyoruz çünkü çağımız buna endeksli. Senin kendini kurtarmandaki “kendi” ise aslında sistemin sana biçtiği bir öznelik durumu oluyor, kendini değil, sistemi kurtarıyorsun. Düzene uyumlanmış birey için ise yaşam genellikle kazançlar üzerine kurulu. Kazanılsın da dünyada ne olup bitiyor, kazanırken nelere zarar veriliyor pek bir önemi yok.

ÖLÜLER NASIL DÜŞLER?

Lydia Millet

Lydia Millet “Ölüler Nasıl Düşler” adlı kitabında karakteri T. üzerinden yukarıda bahsettiğimiz durumu inceliyor. T. çocukluğundan itibaren yaşamını para üzerine kurmaya niyetli bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Tam anlamıyla uyumlu bir bireylik hâli sergiliyor, verili olan ne varsa almış başının üzerine koymuş, dünyaya dair farkındalığı olmayan ölü bir insan figürü. Tek hedefi kazanmak, kazanmak ve daha çok kazanmak. Dünyadaki diğer şeylerin pek önemi yok yaşamında daha fazla yatırım, daha fazla iş daha fazla kâr.

Uğraştığı emlak işinde şehrin doğasını, insanlar dışında yaşayanlarını hiç umursamadan devamlı iş peşinde koşan, sadece maddi hırsları olan bir karakter. Millet, günümüzde çok sık karşılaştığımız bireylik hâlinin temsilini sunuyor böylece. Ancak T’nin ileriye doğru daha fazla servet edinerek sürdüreceğini düşündüğü yaşamı başına gelen bazı olaylarla sapmalara uğruyor.

Böylece görüyoruz ki yaşam bulunduğun an nasıl olursa olsun sabit bir şekilde ilerlemiyor. Millet, “Ölüler Nasıl Düşler” romanında bize sistemle barışık bir bireylik temsili üzerinden hayat sorgulaması yaptırıyor bir bakıma çünkü sonunda anlıyoruz ki insan farkına vardıkları ve varamadıklarıyla dünyadaki varlığını belirleyebiliyor.

YAŞAMIN DÖNÜM NOKTALARI 

T. yukarıda da bahsetmeye çalıştığımız gibi sadece kâr amaçlı yaşamına devam ederken bazı dönüm noktaları var hayatını etkileyen. Bunlardan birisi arabasıyla bir kır kurduna çarpması olarak çıkıyor karşımıza. T’nin bu hayvana duyduğu acıma kendisinin bile şaşırdığı bir duyarlılık olarak anlatılıyor Millet tarafından ve T. o günden sonra hayvanlara karşı daha farklı bir tavır takınıyor. T. kendisini kapattığı yaşamın acımasızlıklarını fark etmeye başlarken aslında kendi yaşamının gerçekliğiyle de yüz yüze geliyor.

Bir kır kurdunun yapayalnız olması, onun ölümünden dolayı kimsenin onu suçlamayacağını bilmesi ama bir insana çarpmış olsa her şeyin farklı olacağını ayırt etmesi karakterimiz T’yi derinden etkiliyor.

T’nin bu sorgulamalarının hatırlattığı şöyle bir durum var aslında biz insanlar farkındalık kazandıkça daha çok acı çekiyoruz. Çünkü öylesine gündelik yaşamın içerisine dalıp gitmişken, kâr-zarar hesapları yaparken, bizim için anlamları önceden belirlenmiş bir yaşamın en iyisi, en uyumlusu olmaya çalışırken ayırt etme yetimizi kaybediyoruz. Sistem adeta zihnimizi ele geçiriyor. Ancak işte T.’nin de başına geldiği gibi bir olay bize dünyayı ve onun acımasızlığını sezdirince sorgulamalar başlıyor çünkü yaşam asıl yüzünü o zaman gösteriyor.

Ölüler Nasıl Düşler, Lydia Millet, 240 syf., Kolektif Kitap , 2017.

AYRINTILAR, SAPMALAR 

Lydia Millet romanında T.’nin yaşamına koyduğu ayrıntılarla ve sapmalarla çok şeyi sorgulatıyor okura. Onun yaşamına giren Beth mesela, çok değer verdiği yıllarca beklediği insan ancak T. onu âniden kaybediyor. Böylece okurken yeni bir sorgulamaya başlıyoruz ölüm, dünya insan için sınırsız bir yer değil onu fark ediyoruz. İnsan dünyada en olmadık anda yok olabileceği bir yaşamı sürüyor, bir saat sonrası bile belirsiz. Ve bu bilinmezlikle, ölüm bilinciyle yaşamaya mahkûm.

Belki de insanın Tanrı ihtiyacının en belirleyici sebeplerinden birisi bu, bilinmezliği başka bir bilinmezlikle açıklama çabası ki kitapta bu konuda sorgulamalara da rastlıyoruz. Millet kitap boyunca sanki yaşamın ve insanın sabit olmadığını hatırlatıyor bize.

İnsanın ve yaşamın evrensel kesin yargıları olamayacağını bir kere daha görmemizi sağlıyor. Örneğin; sıradan bir yaşam sürerken T’nin babasının birden evi terk edip eşcinsel olduğunu “açıklaması” da bunun göstergelerinden bana kalırsa, insan türü her konuda olduğu gibi cinsiyet açısından da çoğul bir varlık. Bu nedenle yaşama ve insana dair anlatılan o değişken olma durumu cinsiyet ile ilgili olarak da karşımıza çıkıyor kitapta. Ki bu insana dair sabit olmama hâli “Ölüler Nasıl Düşler” kitabının pek çok ayrıntısında var ve anlatının alt metnine işlenmiş. Millet açık bir mesaj veriyor esasen, dünya ve insan netlikler içermiyor, her an her şey olabilir, burası dünya ve sen de insansın diyor.

DOĞAYA DÖNÜŞ

Kitabın benim için en sürpriz yanı ise neredeyse bir doğaya dönüş hikâyesi şeklinde ilerlemesi. T. yaptığı işin doğaya özellikle de hayvana zararını fark edince ki daha önceden kır kurdu vesilesiyle bu konuda düşünmeye başlamıştı, tam bir yüzleşme yaşıyor. Doğadaki canlıların kimsesizliğini, hayvanat bahçesindeki hayvanların tutsaklığını, hapsedilmişliğini kavrayınca onun için artık yeni bir yaşam başlıyor.

Tüm yaşamını para kazanmak üzerine kurmuş bir insanın adım adım değişimine tanıklık ediyorsunuz, bilmenin, yaşamı ve doğayı ayırt etmenin bir insanı nasıl etkileyebileceğini gördükçe aslında bu farkında olma hâlini tüm dünyaya yayacak bir sihirli değnek olsaydı keşke diye içinizden geçirmeden duramıyorsunuz.

Çünkü Millet size devamlı şunu hissettiriyor, farkında değilsin, sana sunulan yaşamın içerisinde, gündelik rutinler cehenneminde, kariyer hedeflerinin seni hapsettiği yerde kaybolmuşsun. İplerin sistemin elinde ve ipe yapılan her müdahale senin dünyadaki yokluğunun ilanı, senin yokluğun ise dünyadaki diğer canlıların yokluğu demek.

FARKINDA DEĞİLSEN ÖLÜSÜN

İşte böyle “Ölüler Nasıl Düşler”, bir karakterin çocukluğundan başlayarak ortaya koyduğu bireylikten yola çıkıp, yaşamı boyu başına gelenlerin de etkisiyle hayalinin tam tersi yöne savruluşunu anlatıyor. Sistemin tüm verili rollerini kabul eden T’nin yaşadığı olaylardan kaynaklı kazandığı farkındalıkla tek tek o rollerden kurtuluşunun, ölü bir birey olmanın dışına çıkışının hikâyesi.

Millet, yaşamı, ölümü, kaybetmeyi, kazanmayı, doğayı ve hayvanı bir romanın anlatısı içerisine, abartısız bir dil ile doğallıkla yerleştiriyor. Geriye şu kalıyor, kaybolup gittiğimiz yaşamın içerisi ne kadar bize ait ve dünyada insan türü dışındaki canlılar ne kadar yalnız, ne kadar acı çekiyor, sen farkında olmadığın için ölü bir yaşam sürüyorken, sana verilmiş tüm rolleri kabul etmişken, nasıl başka türlüsünün düşünü görebilirsin?