Umut Barış Dönmez: 'Onunla tanışınca hiçbir şey bilmediğimi anladım'

Umut Barış Dönmez ile Mithat Alam ve sinema üzerine konuştuk. Dönmez, Alam ile ilgili "Kendi öğrencilerinin çıkardığı Altyazı sinema dergisi kapanma noktasına geldiğinde ona sahip çıkarak dergiyi Mithat Alam Film Merkezi’nin bir yayını haline getirmiş ve derginin bugünlere kadar yaşamasını sağlamıştır" dedi.

Google Haberlere Abone ol

"Mithat Alam/ Sinemayı Seven Adam" kitabını, Mithat Alam ile söyleşip, söyleşiyi yayına hazırlayan Umut Barış Dönmez ile konuştuk. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenci olduğu dönemde Mithat Alam’ın açtığı sinema derslerini alan Dönmez ile Mithat Alam’ı, Mithat Alam Film Merkezi’ni ve Mithat Alam’ın sinemamıza kazandırdıklarını konuştuk.

Sinema ve Mithat Alam ile tanışmanız nasıl oldu?

Çocuk yaşlardan itibaren sinemaya ve edebiyata meraklıyımdır. Sinemada ilk izlediği filmi hatırlayan şanslı azınlıktanım. Çocukluğumun geçtiği Manisa’da ‘Beyaz Saray’ sinemasında ‘Lone Ranger’ın bir uyarlamasını izlemiştim: "The Legend of Lone Ranger". 81 yapımı bu film "Maskeli Süvari" adıyla gösterilmişti. Ben 5-6 yaşlarında olmalıyım, yani sene 1982 ya da 1983 olmalı. En başarısız "Lone Ranger" filmlerinden biri olarak kabul edildiği halde ben çok etkilenmiştim. Sinema sevdası böyle başladı.

Liseyi İstanbul’da yatılı okudum ve İstanbul’a gelmemle birlikte izlediğim film sayısı çok arttı tabii. İstanbul Uluslararası Film Festivali’ni de takip etmeye başlamıştım. Atilla Dorsay’ın, Sevin Okyay’ın film yazılarını okur, filmler hakkında sohbet etmekten, arkadaşlarıma film tavsiyelerinde bulunmaktan hoşlanırdım.

Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünü kazanınca ticari gösterim ağı dışında, kültür merkezlerinde yapılan alternatif film gösterimlerine de gidip gelmeye başladım. Enikonu sinemayı iyi bildiğimi düşünüyorken, hatta havamdan da geçilmiyordu o zamanlar sanırım, aslında hiçbir şey bilmediğimi anladım. Bu da Mithat Alam ile tanışmamla birlikte oldu.

'HERKESİN MİTHAT ALAM'I TANIMASINI İSTEDİM'

Kitabı bitirdikten sonra edindiğim ilk izlenim, bu kitabın sinema bölümü öğrencileri için ders kitabı olması gerektiği… Zira iki tane üniversitede sinema okudum fakat Mithat Alam gibi biriyle karşılaşmadım. Hangi refleks ile Mithat Alam’la bir söyleşi kitabı hazırlama arzusu duydunuz?

Tam da sizin de söylediğiniz bu nedenle bu kitabı yapmak istedim. Mithat Alam çok müstesna bir insan ve onu herkes tanısın istedim. Yaptıkları küçük bir çevrenin dışında pek bilinmiyordu. Bu söyleşi sayesinde Mithat Bey’in sinemaya ilişkin o muazzam bilgi birikiminin kısmen de olsa ilgili okura aktarılabileceğini düşündüm.

Kitap fikri bende daha üniversite yıllarımda oluşmuştu zaten. Mithat Bey’in sinemaya olan sevgisi, sinemaya dair bilgi birikimi ve bunu biz öğrencileriyle paylaşırken gösterdiği çocuksu tutkusu karşısında çok etkilenmiştim. Biz öğrencilerine müthiş bir yakınlık gösteriyordu. Evine de gidip gelirdim. Mithat Bey evinde öğrencileri için özel film gösterimleri düzenlerdi.

sinema Umut Barış Dönmez, Mithat Alam Sinemayı Seven Adam, İletişim Yayınları.

Farklı kuşaklardan öğrencileri gruplar halinde Mithat Bey’e film izlemeye ve sinema sohbetine giderlerdi. Mithat Bey’i daha yakından tanıdıkça, hayat hikâyesi de ilgimi çekti. Robert kolej mezunu, yıllarca iş hayatında dirsek çürütüyor, para kazanıyor ama mutlu olamıyor. Hiç evlenmemiş, hep yalnız bir hayat sürmüş. Küçük yaşlarda başlayan sinema sevgisini yıllar içinde büyütmüş ve ömrünü sinema salonlarında geçirmiş. Yıllar sonra mutluluğu ise sinema sevgisini ve birikimini Boğaziçi’nde öğrencilerle paylaşma imkânı edinince bulmuş.

Kendi hayatını değiştirirken başkalarının hayatına da dokunan, onları da değiştiren bir insan Mithat Bey… Bunun anlatılması, bilinmesi gerektiğini düşündüğümden henüz öğrencisiyken, 1999 yılında kendisine hayatını yazmayı teklif ettim. Son derece alçakgönüllü bir kişiliği olduğu için teklifimi nazikçe geri çevirdi. Ben o arada mezun oldum, profesyonel iş hayatına atıldım, Bosna Hersek’e yerleştim ve 12,5 yıl yurtdışında yaşadım. O süre zarfında Mithat Bey ile iletişimi hiç koparmadık.

O Sarajevo Film Festivali’ne geldiğinde, ben İstanbul’a geldiğimde hep görüştük. Neticede, Mithat Bey’in yıllar içinde yaptıkları artık öyle bir noktaya geldi ki, özellikle burada Mithat Alam Film Merkezi’nin sinema dünyamız içinde edindiği yerin altını çizmek lazım, tüm bunlar kitabı kaçınılmaz kıldı ve benim memlekete dönmemle birlikte, söyleşi formatında mutabık kalarak, işe koyulduk.

'KİTABIN MERKEZİNDE MİTHAT ALAM'IN SİNEMAYLA İLİŞKİSİ VAR'

Kitap, Mithat Alam özelinde, bir ülkenin, kültür ve sanat sosyolojisi de sunuyor aslında. Kitabı okurken bürokrasiye kızdığımız anlar oluyor mesela. Yola çıkarken Mithat Alam’ın yaşamını, sosyolojik bir zemine oturtma fikri baştan beri var mıydı?

Söyleşi yoluyla bir hayat hikâyesi aktarıyorsunuz. Dolayısıyla o hayatın içinde aktığı dünya da bir şekilde söyleşiye sızıyor. Mithat Bey’in özelinde o dünya ‘sinema’ olduğu için, ona hangi soruyu sorarsanız sorun, hangi konuyu açarsanız açın, laf dönüp dolaşıyor sinemaya geliyor. Filmler, yönetmenler, oyuncular geçit töreni gibi kitap.

Elbette güzel ve cazibeli olan bu isimlerin Mithat Bey’in çok kıymetli bakış açısından süzülerek ve yorumlanarak sayfalarda yer almaları. Kitabın merkezinde aslında Mithat Bey’in sinema ile kurduğu ilişki var. Söylediğiniz çerçevede eski sinema salonları, geçmişteki film izleme alışkanlıkları ve bugünkü sinema seyircisinin halet-i ruhiyesi gibi bölümler de var. Bunların bir kısmı planlıdır, bir kısmı söyleşinin doğal akışı içinde vücut bulmuştur.

Merkez’e gelen yerli-yabancı konuklarla ilgili anekdotlar, sinema dersi niteliğinde sayabileceğimiz sinema akımları, ülke sinemaları ve Hollywood ile ilgili olan bölümler; Mithat Bey’in son derece esprili bir dille anlattığı jüri üyelikleri ve oyunculuk deneyimlerine ilişkin anıları… Aslında konu başlıklarını önceden belirlediğimi ama söyleşi sırasında bu başlıkların altını sohbet ustası Mithat Bey’in yer yer beni bile şaşırtan bir şekilde doldurduğunu söylemek en doğrusu olacak.

Kitabı iki ana bölüme ayırmaya ve bu bölümlere ‘1. Hayat’ ve ‘2.Hayat’ demeye, söyleşiyi bu şekilde kurgulamaya en baştan karar vermiştim. ‘2. Hayat’ın en önemli kısmını Mithat Bey’in Boğaziçi Üniversitesi’ne bir Film Merkezi kurulması için bağış yapmaya karar vermesinin akabinde Film Merkezi kurulurken ve kurulduktan sonra yaşadığı zorluklar oluşturuyor.

Okuru hayretlere düşüren bu bölümü Mithat Bey çok önemsiyordu. Zaten yıllar sonra bu söyleşi kitabını yapmaya ikna olmasının en büyük nedeni sanırım Merkez’in bir kurum olarak kısa tarihini anlatmak istemeseydi.

Kitabı okurken "Mithat Alam Film Merkezi"ni gerek İstanbul içinde, gerek Boğaziçi Üniversitesi’nde "kurtarılmış bölge" olarak nitelemeye başlıyoruz. Siz, aynı zamanda Mithat Alam’ın öğrencisisiniz de… Kitabı okuyunca Mithat Alam’ın öğrencileri için çok özel bir insan/hoca olduğunu anlıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi’nde Mithat Alam’dan seçmeli sinema dersi alan öğrenciler olarak kendinizi özel hissettiğiniz anlar oldu mu peki?

‘Kurtarılmış bölge’ ifadesi çok yanlış olmaz sanırım. Mithat Bey ve Film Merkezi etrafında oluşmuş dünya, sinemaya ilgi duyan, sinemayı seven gençler için hakikaten bir ‘kurtarılmış bölge’ sayılır. Bu da Mithat Alam sayesindedir. Derslerindeki sıra dışı uygulamaları, öğrencileriyle kurduğu ilişkiler, yakın öğrencilerine adeta ‘mentor’luk yapması, evinde düzenlediği özel gösterimler, Film Merkezi sayesinde öğrencilere sunduğu imkânlar kitapta detaylıca anlatılıyor. Evet, Mithat Alam çok özel bir insandır.

Türkiye’nin belki de en büyük kişisel film arşivinin sahibidir. Sinema bölümü olmayan Boğaziçi Üniversitesine 400 bin dolarlık bir bağış yaparak bir Film Merkezi kurulmasını sağlamıştır. Daha sonra yaklaşık bir 300 bin dolar da Merkez’in binasının yapımı için ilaveten vermiştir. Bunula yetinmemiş, aynı zamanda tüm enerjisini, zamanını ve manevi birikimini de Merkez’in çalışmalarına adamıştır.

sine2

Kendi öğrencilerinin çıkardığı Altyazı sinema dergisi kapanma noktasına geldiğinde ona sahip çıkarak dergiyi Mithat Alam Film Merkezi’nin bir yayını haline getirmiş ve derginin bugünlere kadar yaşamasını sağlamıştır. Bununla da yetinmemiş, daha sonra oturduğu evin tapusunu dahi bağışlayarak sinema yüksek lisansı yapmak isteyen öğrencilere burs vermek için kendi adını taşıyan bir eğitim vakfı kurmuştur.

Mithat Bey’in yaptıklarının, hayat hikâyesinin başkalarına da ilham verebileceğine yürekten inanıyorum.

Hep söylediğim bir şey var: Mithat Alam yaptıklarıyla ülkemizde sinema kültürünün gelişimine büyük katkıda bulunmuştur. Yönetmenler ve oyuncular kadar, Mithat Bey gibi görünmeyen kahramanlar da sinema dünyasını şekillendiren, zenginleştiren insanlar arasındadır. Böyle bir sinefilin ülkemize denk gelmiş olması büyük bir şans olmuştur. Ben ve benim gibi onu tanıyan, onun öğrencisi olan pek çok kişi de elbette onu tanıdığımız için kendimizi şanslı addediyoruz.

Kitapta dolu dolu bir yaşamı kâh gülerek, kâh hüzünlenerek okuyucuya aktarıyorsunuz. Ne kadar sürdü röportajlar? Bütün röportajları Merkez’de mi yaptınız?

Ağırlıklı olarak 2015 yılının Mayıs ve Haziran aylarında yaptık söyleşileri. Ben Bosna Hersek’ten Türkiye’ye yeni dönmüştüm. Mithat Bey de düşüp kalçasını kırmıştı, iyileşme sürecindeydi, hareket kabiliyetinin sınırlı olduğu bir dönemdi.

Oturup uzun uzun konuşmak için bolca vaktimiz vardı. Söyleşiler Mithat Bey’in evinde gerçekleşti. 40 saatlik kayıt yaptım. Kitabı hazırlarken Mithat Bey’in Sarajevo’da beni ziyaret ettiği zamanlarda yaptığım görüşme kayıtlarından da yararlandım. Sohbetlerimiz boyunca yer yer çok güldük, yer yer dertlendik, üzüldük ve sinirlendik. Bu okura da geçiyorsa ne mutlu bize!

'KENDİNİZİ MUTLU EDEN ŞEYLERİ YAPIN'

Kitap bir yanıyla şöyle bir izlenim de bırakıyor okuyanda: Hayata sevgi ile bakan, disiplinle yaşayan her insan mutlu olabilir. Bir yanıyla da kitap için, kişisel başarı hikâyesi sunuyor diyebiliriz. Mithat Alam gibi özel bir insan ile bu kadar uzun süre yaşamını konuşmak ve o yaşamı bir kitap haline dönüştürmek, Umut Barış Dönmez’e ne hissettirdi?

Mithat Bey’in hayat hikâyesi bende daha çok “insanın hayatını değiştirmesi için hiçbir zaman geç değildir” fikrini uyandırıyor. Mithat Bey’in söyleşi sırasında şaka yollu ressam Paul Gaugin’e göndermede bulunması da bundan. Hayatının önemli bir bölümünde yaptığı işten dolayı mutsuz olmuş bir insan daha sonra hayatını değiştiriyor ve mutluluğu buluyor. Hayatındaki dönüşümü, başkalarına da faydalı olarak, onların da hayatlarına dokunarak, onların da hayatlarını değiştirerek gerçekleştiriyor.

Kişisel olarak onunla yaptığım söyleşi benim de hayatla ilgili tercihlerimi sorgulamama yol açmadı değil. Ben de öğrencilik yıllarımda yazarlık hayalleri kurarken, mezuniyet sonrası kendimi şirket dünyasının, profesyonel iş hayatının içinde buldum.

Yaptığım iş beni mutlu ediyor mu? Para için mi bu işi yapıyorum? Başka ne yapabilirim? Bunlar herkesin hayatının bir döneminde mutlaka kendisine sorması gereken sorular. Kitapta görüyoruz ki Mithat Bey öğrencilerine “kendinizi mutlu eden işleri yapın” diyor. Ama bunu söylerken kişinin para ile olan ilişkisini de sorgulamasını istiyor. Çünkü mutlu olunan her iş aynı ölçüde para kazandırmayabiliyor. Ayrıca mutluluk kavramı da herkes için aynı anlamı taşımayabiliyor.

mthtt

Burada özellikle şunu da söylemek isterim. Biliyorsunuz, maalesef Mithat Bey’i kitap çıktıktan kısa bir süre sonra kaybettik. Mithat Alam gibi özel bir insanın hayatını kitap haline getirme süreci maalesef Mithat Bey’in rahatsızlanmasından sonra tuhaf bir hal aldı benim için.

Biz görüşmeleri tamamladıktan sonra kitabın hazırlanma süreci içerisinde Mithat Bey’e kanser teşhisi kondu. Kitabın hazırlanması ile Mithat Bey’in hastalığının ilerlemesi paralel olarak yürüdü. Kitabı zamanında bitirmenin telaşı ve endişeleri ile Mithat Bey’e çok yakın biri olarak kitap sona yaklaştıkça kaleme aldığım hayatın gerçekte de bitiyor oluşu tuhaf ve acı bir deneyim oldu benim için. Neyse ki kitap onu kaybetmemizden kısa bir süre önce basıldı ve kitapçılarda yerini aldı.

Öyle bir zamanlama ki, kitaba onun rahatsızlanmasından ve ona teşhis konulmasından önce başladığımızı bilmesem, çok disiplinli ve hayatında hep planlı hareket etmiş biri olarak Mithat Bey’in kitabın zamanlamasını da planladığını söyleyeceğim neredeyse. Sevenleri için, ayrıca kendisini tanımak isteyenler ya da isteyecekler için kendi ağzından hayatını anlattığı ve sinemaya ilişkin anılarını, düşüncelerini paylaştığı bir kitap bırakarak veda etmiş oldu.

Kitapta dikkati çeken bir başka nokta, Mithat Alam’ın çokça kapsayıcı olması… İçinde sinema bölümü olmayan bir kampüste, hele ki 2000’lerin başında, Kürt filmlerini, ölüm orucunu ve eşcinselliği konu alan filmleri Merkez’de göstermiş olması… Mithat Alam’ın sanatsal olarak kapsayıcılığı günlük hayatına nasıl tekabül ederdi?

Mithat Bey’in kitapta da değindiği ve derslerinde öğrencilerine aktardığı meşhur bir ‘portmanto’ kuramı vardır. Filmleri izlerken tüm kimliklerimizden, ön yargılarımızdan, ahlaki değerlerimizden arınmamız gerektiğini söyler. Ancak bu şekilde yönetmenin meramını tam olarak anlayabileceğimizi ve filmi ancak bu şekilde en sağlıklı değerlendirebileceğimize inanır. Bunu yapmak da hiç kolay bir şey değildir.

Mithat Bey ayrıca buna paralel olarak tüm dünya sinemalarını müthiş bir açıklıkla kucaklardı. Onu sinefil olarak nitelendirmemizin en büyük nedeni de budur. Sinema konusundaki bu açık fikirli ve önyargısız halini günlük hayatına da yansıtmış biriydi.

Kesinlikle özgürlükçü bir aydındı. Bu liberal tutumu Merkez’in duruşuna da yansımıştır ki kitapta sizin de belirttiğiniz gibi bunun pek çok örneği var. Merkez’e söyleşiye çağrılan sanatçılar arasında dünya görüşünü paylaşmadığı pek çok kişi olmuştur. Bu konuda hiçbir ayrımcılık yapmamıştır. Kesinlikle çok seslilik taraftarıydı.

Kitapta Mithat Alam’ın Türkiye Sineması’nın güçlü figürlerine de dokunduğu ve rehberlik ettiği görülüyor. Bu isimler arasında kimler yok ki… Yamaç Okur, Fırat Yücel, Enis Köstepen ilk akla gelenler… Seyfi Teoman’dan bahsettiği bölümler ise hüzünlendirici… Mithat Alam’la tanıştıktan ve öğrencisi olduktan sonra sinemanın hayatınızdaki yeri değişti mi?

Sinema benim için bir hobidir ama Mithat Bey sayesinde bu hobimin tam olarak hakkını vermeyi öğrendim. Sinema ile olan ilişkim daha sağlam temeller üzerine oturdu. Öte yandan sinema ile olan ilişkisini profesyonel boyuta taşıyan pek çok arkadaşımız oldu.

Mithat Bey’in sınıflarından, Mithat Alam Film Merkezi’nden, Mithat Alam Eğitim Vakfı’ndan yolu geçen pek çok arkadaşımız daha sonra mezun oldu ve yollarına yönetmen, kurgucu, yapımcı, eleştirmen ve akademisyen olarak sinema dünyasında devam ettiler. Bu kuşaklar ileride ülke sinemasına yön verecekler ve Mithat Alam’ın onlar üzerindeki emeği, etkisi inkâr edilemez.

Yeni bir kitap çalışması var mı?

Bir yönetici olarak iş hayatının yoğun temposuna karşın, edebiyat ile olan münasebetimi üstün bir gayretle de olsa sürdürmeye çalışıyorum. İş dünyasındaki tecrübelerimden, tanık olduklarımdan esinlendiğim ve üzerinde çalıştığım roman ve hikâye projelerim var. Yine bir söyleşi ya da biyografi fırsatı çıkarsa da “hayır” demem.