Murat Arda: 'Gezi Parkı kozlarını yeniden paylaşıyor'

Murat Arda’nın ikinci romanı Taksim Bahçesi, raflardaki yerini aldı. Günümüzün Gezi Parkı’ndan 19'uncu Yüzyıl İstanbulu’nun Taksim Bahçesi’ne bir zaman yolculuğu olarak kurgulanan romanda "vatansever Türkler" ile “kılıçartığı Ermeniler" geçmişleriyle yüzleşiyorlar. Kitabın yazarı Murat Arda, Gazete Duvar’a konuştu.

Google Haberlere Abone ol

Özgür Topal

Günümüzden Osmanlı İmparatorluğu’na bir zaman makinesine atlayıp seyahat etmek mümkün olsaydı acaba yalın gerçeklik duygusu karşısında insan nasıl şoklar yaşardı? Murat Arda, Milliyetçi Türkler ve "reaya" olarak adlandırılan İstanbullu Rumlar ve Anadolulu Ermeniler başta olmak üzere, bu coğrafyadaki azınlıkların ve "baskın millet" olarak görülen Türklerin ortak acılarını, sevinçlerini ve düş kırıklıklarını Taksim Bahçesi romanında okuyucuya kara-mizahi bir tarzda sunuyor.

Günümüzde Osmanlıcılık çok popüler. Çoğu muhafazakar ve yoksul insan kendilerini Osmanlı torunu olarak görüyor, bununla gurur duyuyor. Bu romanda Osmanlı’ya bir zaman yolculuğu. Bu duruma dair neler söyleyebilirsin?

Buna Ege’de, Aydın yöresinde yaşamış "Osmanlı Torunu" bir yörüğün sözleriyle cevap vermek isterim:

Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Eken de yok biçen de yok / Yiyen de ortak Osmanlı

Yani; Osmanlı’da Ermeni ya da Rum; Türk ya da Kürt; zaptiye baskısından illallah diyen tüm halk, Osmanlı’ya kahpe derdi. Torunlarıyla pek de öyle “sevgi” ilişkisi yoktu yani devlet-i aliyye Osmanlı’nın. Varsa yoksa falaka, zulüm, katliam!

Taksim Bahçesi, edebiyat dünyamızda son yıllarda benzerine pek rastlanmayan bir "meydan okuma" romanı. Daha önce, dini cemaatler ile heavy-metal cemaatleri arasında sıkışmış doksanlı yıllar gençliğine odaklandığı romanın Pelin ile ses getirmiştin. Bu defa çıtayı daha mı genişlettin?

. .

Taksim Bahçesi'nde bu toprakların ruhunu oluşturan tüm nüveleri ve aralarındaki çatışkıları gözler önüne sermeye çalıştım. Romanda yüz yıl öncesinin Rum, Ermeni, Osmanlı Şamanları ile Türk Sufileri, günümüzde Gezi Parkı olarak bilinen "o tartışmalı bölge"de kozlarını yeniden paylaşıyorlar... Pelin’de marjinal gençliğin Türk toplumu ile çatışmaları söz konusuyken bu defa azınlıklar, eski İstanbul, Balkanlar derken, Taksim Bahçesi romanının evreni biraz daha geniş diyebilirim.

Gezi Parkı'ndan eski Beyoğlu'na bir zaman yolculuğu diyebilir miyiz? Ben kitabı okudum ve yorumum şu: Taksim Bahçesi, destansı bir yüzleşme romanı.

Neden olmasın? Taksim Bahçesi, Gezi Parkı'nın tüm tarihine kara-mizahi ve fantazmatik bir perspektifle ışık tutuyor. Bir heavy metal diskjokeyinin geçmişe zaman yolculuğunu anlatan Taksim Bahçesi'nde, bu topraklarda unutmaya şartlandırıldığımız her şeyi yüz yıllık bir zaman diliminde bir ileri bir geri gezintiye çıkartıyorum. Bu da epik bir anlatımla geçmişimizle yüzleşmeyi de gerektiriyor elbette.

Taksim Bahçesi’nde hem kirli bir dil, yeraltı edebiyatı tonları var hem de nitelikli edebiyat diyebileceğimiz bir bakış açısı da mevcut. Türler arası bir geçiş söz konusu mu Murat Arda’nın yazın biçiminde?

Beslendiğim kaynaklar ile alakalı olabilir. Hem yüksek edebiyat da dediğimiz, klasik romanlardan bilimsel eserlere, çizgi roman kültüründen kara mizaha bir çok disipline açık birisiyim. Yeraltı, yer üstü diye ayırmıyorum, ben bir okuma ve yazma bağımlısıyım. William Burroughs da bizim Yaşar Kemal de; Bertolt Brecht de bizim Nazım Hikmet de...

Murat Arda Murat Arda

Taksim Bahçesi ile kimlere ulaşmayı hedefliyorsun? 

Acıya gülümseyebilen her okura... Çünkü Taksim Bahçesi bu coğrafyada bir zamanlar yaşamış ve halen yaşamaya devam etme çabasındaki varlıkların, değerlerin, unutturulmaya çalışılan kent ve insanlık hafızasının keskin bir savunusudur.

Bu değerler İstanbul’un geleneksel mimarisinden tutun da yurttaşlık bilincine, viran olmuş bir ülkenin tecavüze uğramış belleğinden Osmanlı’dan günümüze sürekli hareket halinde olan biçare göçmenlere kadar geniş bir çerçevede ele alınıyor. Kitap, Balkanlar’daki ve bu coğrafyadaki muhacirlerin, Rumların, Ermenilerin ve Türklerin dramını, ortak acılarımızı kara mizahi ancak eleştirel bir tonda, roman-noir türünde okumayı isteyenler için ilgi çekici olacaktır diyebilirim.

Son olarak, Taksim Bahçesi’ndeki roman kahramanlarının gayesi nedir diye soracağım...

Bu kitapta genç bir heavy metal diskjokeyinin Osmanlı imparatorluğu dönemine bir zamanda yolculuğu söz konusu. Bugün Gezi Parkı olarak bildiğimiz yer, yüzyıllarca Taksim Bahçesi adıyla anıldı. Erkin adındaki kitabın başkahramanı bu gencin zamansal medcezirlerinde bu mekânın adı hep Taksim Bahçesi olarak geçecek kitapta.

Dediğim gibi, bu kitap aslında "belleğin intikamının" peşinde ve unutturulanları hatırlatma gayesi taşıyor. Bunu yaparken de Ermeni devrimci Paramaz’dan, zenci-Türk Memlük Cem Ali’ye, Elvis Bilal’den Malumatçı Necmi’ye değişik kafalı arkadaşlarıyla zamanlar-arası bir yolculuğa çıkılıyor.